9 Ağustos 2010 Pazartesi

Varsa yoksa tayinler, terfiler ya şehitler / Ekrem Dumanlı

Bakmayın siz gündemin tayin ve terfilere sıkıştığına. Asıl gündem Heron. Nasıl oldu da 30 merkezden seyredildiği halde PKK militanlarının askerimizi şehit etmesine göz yumuldu? Olayı duymayan kalmamıştır ama kısaca hatırlatmakta fayda var.

Heron isimli gelişmiş insansız uçaklar PKK'nın saldırı hazırlığı içinde olduğunu tespit ediyor. Gerekli istihbarat bilgileri ilgili makamlara ulaştırıldığı halde "Olay kontrolümüz altında." denilerek büyük bir gaflet sergileniyor. Ve daha acısı: PKK saldırıya geçtiğinde her şey kare kare askerî merkezlerde seyrediliyor. Ne hazindir ki o güzel yavrularımıza yardım edilmiyor. Ne takviye kuvvet gönderiliyor ne helikopter. Niçin? Bu ülkede terörün devam etmesini kim istiyor, kim bu olağanüstü durumdan güç kazanıyor, kim şehit cenazeleri üzerinden siyaset simsarlığı yapıyor? Tüyler ürpertici bir manzara!

Şimdi hesap verme zamanı! Milyarlarca dolar harcanıyor ki Mehmetçik terörle mücadeleden alnının akıyla çıkabilsin. Ancak görünen o ki ne termal kameralar çalıştırılıyor, ne insansız uçuş yapan hava araçları devreye sokuluyor. Bunun hesabını Genelkurmay Başkanı vermeyecek de kim verecek? Milli Savunma Bakanı, bu feci manzara karşısında kamuoyuna bilgi vermeyecekse kim çıkıp insanların yüreğine su serpecek?

Eyvah ki ne eyvah! Komuta kademesinin gündeminde Heronlar yok. Mehmetçiğin şahadetini canlı yayında seyredenlerin niçin yardıma koşmadığının hesabını vermeyi hiç düşünmedikleri aşikar. Onların tek meselesi var: Tayinler, terfiler. Bu nedenle bu seneki YAŞ toplantısı kilitlendi. Neden? Güya 'teamül' varmış da, o teamüle göre ordu kademesinin istikbali ayarlanırmış. Milli Savunma Bakanı ve Başbakan'ın YAŞ'a katılmasının bir sebebi, bir hikmeti yok mu peki? Sivil otorite askerin noteri değil ki! Nitekim Başbakan Erdoğan, bu seneki tayin ve terfilerde kendilerine önerilen isimlere itiraz etti. Yerden göğe kadar haklı. Üstelik hukukî. Genelkurmay Başkanı'nın ısrarı anlamsız. Emekliye ayrılan bir Genelkurmay Başkanı, kendisinden sonra gelecek kadroları niçin tek tek belli makamlara yerleştirir? Haydi bu atamaları önerme hakkına sahip; karşı bir teklif geldiğinde aynı liyakati haiz bir subayını niçin diğer subaya tercih eder ki? Hangi devlet kurumunda böyle bir uygulama var?

Bir haftadır yaşanan tayin terfi kavgası bir şey ispat etti ki en üst düzey komutanların nazarında rütbe mücadelesi şehit askerlerin uğradığı ihanetten daha önemli. Heron görüntülerinin yayınlanmasının üzerinden tam bir hafta geçti. Hâlâ tık yok! Şehit yakınları Genelkurmay'ın önünde toplanıyor, askerî yetkililerden kendilerini ikna edecek bir açıklama bekliyor. Genelkurmay'dan ses seda yok. Şehit dernekleri "Heronlarla ilgili lütfen makul bir izah getirilsin, acımız hafiflesin." tarzında temennilerde bulunuyor. Genelkurmay'ın kılı kıpırdamıyor. Sivil toplum, "Bu ne rezalet, ordu içinde birileri PKK teröründen fayda mı sağlıyor ki çocuklarımız canlı yayın eşliğinde şehit ediliyor?" şeklinde sorgulamalar yapıyor. Genelkurmay, kulağının üzerine yatıyor.

ASKERE YAPILACAK EN BÜYÜK KÖTÜLÜK
Ya medyanın içler acısı hali? Herhangi bir ülkede, bizdeki Heron skandalı gibi bir olay yaşansa ve bazı medya grupları bunu zerre miktar görmese adama nefes aldırırlar mı? Sivil toplum kuruluşları ayağa kalkmaz mı, siyasetçiler bu meseleyi alenen tartışıp sorumlulardan hesap sormaz mı, şehit yakınları bu vurdumduymazlığa isyan etmez mi! Habercilik bahsi açıldığında daha düne kadar mangalda kül bırakmayan bazı medya kuruluşları Heron hadisesinde yine sınıfta kaldı. Allah aşkına söyleyin, bir ülkenin evlatları bu kadar açık bir şekilde teröre kurban verilir de, o ülkenin medyası neden sessiz kalmayı tercih eder? Niçin hesap sormaz? Hatta malum hadiseyi örtbas etmek üzere başka olaylara yönelir ve hedef çarpıtır? Bu nasıl işbirliği, bu nasıl bir dayanışma, bu nasıl bir çıkar savaşı ki güç kaybından bîtap düşmüş bir kısım medyayı lâl hâle getiriyor!

Lafı eğip bükmeye gerek yok. Heron olayını yazmamak, askerî kurumları korumak değildir. Heron faciasını yazmak da, asker düşmanlığı değildir. Askere yapılan en büyük kötülük, onun hatasını ısrarla görmezden gelmektir. Şeffaf demokrasilerde hata yapan herkes hesap veriyorsa asker de hesap vermek zorunda. Halkın vergileriyle ayakta duran bir kurumdan bahsediyoruz. Defalarca ihmal ve kusuru tespit edilen askerî yetkililer de yaptıkları hatanın hesabını mutlaka vermek zorunda. Bunun aksini söylemek, hataların devamından yana olmak demektir. Dağlıca baskını, Reşadiye saldırısı, Aktütün Karakolu'nun basılması, İskenderun saldırısı... Ve şimdi de Heron gözetiminde yaşanan korkunç Hantepe hadisesi...

Hani Neron için anlatırlar ya; Roma'yı yaktırınca bir tepenin başından zevk içinde şehri seyretmiş. Muktedir olmanın hazzını yaşıyormuş... Heron hadisesinde de aynı durum söz konusu. Ha Heron, ha Neron! Aslî görevi güvenlik olanlar da temel işleri demokratik denetim olanlar da katliamı öylece seyrediyor. Her meselede kalem oynatanlar, her konuda fikir beyan edenler göz göre göre çocuklarımızın ölüme gönderilişinin belgesi karşısında derin bir sükûta sığınıyor. Korkunç hıyanetin, başka haber ve yorumları öne çıkararak, bu vahim manzaranın üzerini örtmek istiyor. Ancak kamu vicdanı artık tahammül sınırını aştı. Kimin ne yaptığını, kimin ne yazdığını hayretle, esefle kaydediyor.