Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tartışmalarla geçen iki yılının anatomisini Yeni Aktüel'den Tuncay Opçin yazdı....
Bir Hışımla Geldi Geçti
“Fiziğin kuralları dışında her şeyi değiştirecek” sözü ilk defa Yaşar Büyükanıt için kullanılmıştı. Hilmi Özkök’ün genelkurmay başkanlığındaki son yılında ulusalcılar tüm umutlarını Yaşar Büyükanıt’a bağlamışlardı. Onlara göre Büyükanıt görevi devralınca bütün sorunlar bitecek, her şeyi baştan sonra değiştirecekti.
Büyükanıt’la ilgili bu ümitler yavaş yavaş tükenince gözlerin çevrildiği isim İlker Başbuğ oldu. Ulusalcılara göre Başbuğ “beklenen isim”di ve AK Parti iktidarının sonunu getirecekti. İşte böyle bir beklentiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst makamına çıktı Başbuğ. “İktidar”a geldiğinde Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik operasyonlar birbiri ardına devam ediyordu. Ancak bu operasyonlar içerisinde yargılanan ve tutuklanan TSK mensubu sayısı iki elin parmağını geçmiyordu. Çoğunluğuda emekli komutanlardan oluşuyordu. Ama Başbuğ’un emekliliğe yürüdüğü şu günlerde sadece bir davada yargılanan emekli ve muvazzaf sayısı 102. Görevde olduğu iki yıl boyunca hemen her gün bir haberin öznesi olan Başbuğ’un genelkurmay başkanlığı nasıl geçti? Nasıl başladı, nasıl sonuçlandı? Bu sorunun cevabını elbette tarih çok daha iyi verecek. Bizim yaptığımız ise tarihe küçük bir not düşmek. Öyleyse İlker Başbuğ’un Kara Kuvvetler i Komutanlığı’ndan başlayalım ve bu günlere kadar neler olup bitmiş bir göz atalım…
Gizli görüşme unutuldu
İlker Başbuğ adını kamuoyu gündemine taşıyan ilk haber 13 Haziran 2008 günü yayınlandı. Haberi veren Taraf gazetesiydi ki aynı gazete iki yıl boyunca İlker Başbuğ’a gün yüzü göstermedi. Taraf’tan Mehmet Baransu’nun haberine göre henüz Kara Kuvvetleri Komutanı olan Org. İlker Başbuğ, 4 Mart günü Osman Paksüt’le görüşmüştü. Haberde Paksüt’ün karargâha hangi araçla geldiği, aracın plakası, görüşmenin yapıldığı saatler, görüşme sırasında karargâhta yaşananlar tüm ayrıntısıyla verilmişti.
Devletin en üst kademesinde yer alan isimlerin birbirleriyle görüşmesinde aslında olağanüstü bir durum yoktu. Ancak görüşmeyi anlamlı ve önemli kılan tarihti. Başbuğ-Paksüt görüşmesinden sadece bir hafta önce başörtüsü üniversitelerde serbest bırakan anayasa değişikliği parlamentodan geçmişti. Bu değişikliği CHP alelacele Anayasa Mahkemesi’ne götürmüştü. Başbuğ-Paksüt görüşmesinden çok kısa bir süre sonra da Yargıyat Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya AK Parti hakkında kapatma davası açmıştı.
İkilinin yaptığı görüşmenin ortaya çıkması kamuoyuna kelimenin tam anlamıyla bomba gibi düştü. Hem İlker Başbuğ, hem de Osman Paksüt görüşmeyi doğruladılar. Yalanladıkları görüşmenin içeriğiydi. Ancak hem kısa bir yazılı açıklama ile yetinen Genelkurmay Başkanlığı, hem de Osman Paksüt konun üzerine gitmeyerek, nisyana terk ettiler. Nitekim bu tarihi görüşme Türkiye’nin sıcak gündem maddelerinin arasında unutuldu gitti.
Generaller sanık oldu
Yeni genelkurmay başkanı okuyan, düşünen, ciddi yazarlardan referans verebilen bir isimdi. Entelektüel bir kimliği olduğu vurgusu yapılıyordu çeşitli yazarlar tarafından. Ancak tüm sihir Aktütün Karakolu baskınının ardından İlker Başbuğ’un Balıkesir’de yaptığı konuşma ile yerle bir oldu. Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olmasının üzerinden bir ay geçtikten sonra 3 Ekim 2008’de Aktütün Karakolu basıldı. Baskından 10 gün sonra Taraf gazetesi baskının görüntülerini yayınladı. Başbuğ, bu görüntüler üzerine 15 Ekim 2008’de Balıkesir’de basın toplantısı düzenledi ve gazeteyi çok ağır dille tehdit etti; “Herkesi dikkatli olmaya davet ediyorum. Benim bugün size söyleyeceğim bunlardır.” Bu konuşmanın ardından Başbuğ yazarlar tarafından kıyasıya eleştirildi. Başbuğ’un görev süresi içerisinde en çok canını sıkan ve canını yakan “İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın Taraf’ta yayınlanması oldu. Albay Dursun Çiçek imzasını taşıyan belgeye göre AKP ve Fethullah Gülen grubu bitirilecekti. Bunun için masum insanlara komplo kurulması, evlerine silah konulup, ardından askerlerin yapacağı baskınla yakalanmasının sağlanması gibi içerisinde onlarca komplo ve tuzağın olduğu plan TSK’nin başını oldukça ağrıtacağa benziyordu.
Belgenin içeriği ile ilgili bir şey söylemeyen Başbuğ’un dayandığı nokta belgenin fotokopi olmasıydı. Başbuğ’a göre belge “kâğıt parçası”ydı. Dikkate almaya değmezdi. Ancak aylar süren tartışmaların ardından belgenin orijinali savcılığa gönderildi. Bir tutuklanıp bir bırakılan Dursun Çiçek de bu defa tutuklu yargılanmak üzere çıkmamak üzere hapishaneye gitti.
Org. İlker Başbuğ’un genelkurmay başkanlığının ikinci yılı da birinci yılını aratmayacak olaylarla dolu geçti. Ardı ardına yaşanan karakol baskınları, PKK’nın savaş baltasını topraktan çıkartarak başladığı saldırılar kamuoyunda çokça tartışıldı. Her karakol baskının ardından, bu karakollara baskın yapılacağıyla ilgili bir belge ortaya çıktı. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’a suikast yapılacağı gerekçesiyle iki ay takip edilen araçta yakalananlar ise rütbeli askerlerdi. Bu askerler Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görev yapıyordu. Bunun üzerine savcılık emri eli ile Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın karargâhı basıldı. Sadece karargâhı basılan bu komutanlık değildi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın Ankara’daki karargâhı, Gölcük Donanma Komutanlığı ve Aksaz Deniz Üs Komutanlığı karargâhlarında da arama yapıldı. Türkiye tarihinde böylesi ilk defa yaşanıyordu. Erzincan ve Kayseri’de başlatılan soruşturmalar ve yapılan operasyonlar sonucunda da Hava Kuvvetleri Adli Müşaviri Alb. Zeki Üçok ve 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk başta olmak üzere yargılanmaya başladı.
Ama İlker Başbuğ döneminin en “flaş” skandalı Balyoz Darbe Planı’nın ortaya çıkması oldu. Buna göre 2003 yılında 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan başkanlığında bir grup darbe yapma kararı almış ve bu planı hayata geçirmek için harekete geçmişti. İşte yıllar sonra bu planın beş bin sayfayı tutan belgeleri bir bavulla Taraf gazetesinden Mehmet Baransu’ya ulaştırıldı. Taraf’ta günlerce manşetten darbe iddialarını yayınladı. Başbuğ, bu defa belgeleri çok ciddiye aldı. En azından medyanın karşısına çıktığında böyle davrandı. Balyoz Darbe Planı, Başbuğ’un geleceğe yönelik tüm planlarını alt üst etti. Bu planın ilk sonuçları da 2010 Ağustos Yüksek Askeri Şura toplantısına damgasını vurdu. TSK’nin terfi listesi bu plan ve iddialar yüzünden tepeden tırnağa değişti.
Kafes Eylem Planı, Heronlarla ilgili tartışmalar, Hatay-Dörtyol’da yaşanan olaylarda Jitem’in rolü, “Parola; Adi Başbakan”, Çukurca’da altı askerin TSK’ya ait bir mayına basarak şehit olması, şehit ailelerinin ilk defa Genelkurmay Başkanlığı önünde TSK aleyhine açıklama yapması yaşanan diğer skandalların yanında gölgede kaldı.
İler Başbuğ iki yıl boyunca tüm tartışmaların odağındaydı. En çok konuşulan ve konuşan, en çok tartışılan Genelkurmay Başkanı oldu. Son Yüksek Askeri Şura toplantısı Başbuğ döneminde TSK’nin nereden nereye geldiğinin resmiydi. Şûraya katılan iki ordu komutanı sanıktı ve yargılanıyordu. Bir orgeneral başbakandan, diğeri cumhurbaşkanından veto yemişti. Her şeyi değiştirmek için gelen Başbuğ, tabiri yerindeyse arkasında bir enkaz bırakmıştı. Org. Işık Koşaner’i bu anlamda oldukça zor günler bekliyor…