31 Ekim 2011 Pazartesi

Jandarma Genel Komutanı Mersin’de

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu’nu ziyaret etti.
Beraberinde Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Ünal Karaosmanoğlu ile Mersin’e gelen Kalyoncu’yu vilayet girişinde Vali Hasan Basri Güzeloğlu karşıladı.
Ziyaret öncesinde şeref defterini imzalayan Kalyoncu, daha sonra valilik makamına geçti.
Vali Güzeloğlu, Kalyoncu’ya Mersin ile ilgili bilgiler verdi.
2013 Akdeniz Oyunları’nın Mersin’de yapılacağını hatırlatan Güzeloğlu, “Mersin güzel bir geleceğe doğru yol alıyor” dedi.
Kalyoncu ise Mersin’in çok güzel bir şehir olduğunu kaydetti.
Konuşmaların ardından Kalyoncu Güzeloğlu’na Jandarma Genel Komutanlığı’na ait bir şilt takdim ederken, Güzeloğlu ise Kalyoncu’ya Mersin’de üretilen zeytin ürünlerinin yer aldığı bir hediye paketi verdi.

Alay Komutanı’nın makam odasında soygun

İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’nda Alay Komutanı'nın makam odasından silah ve parası çalındı. Hırsızlığı yaptığı belirlenen “haberci er”, tutuklanarak askeri cezaevine gönderildi.

İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’na bir hırsızlık olayı yaşandı. 12 Ekim’de Alay Komutanı Albay H.K’nın makam odasından silah ve bir miktar para alındı. Star gazetesinin haberine göre; olay sabahı odasına giren Alay Komutanı Albay H.K., çekmecesinin zorlanarak açıldığını fark etti.
Albayın silah, para ve kıymetli eşyalarının çalınması üzerine inceleme başlatıldı. Araştırma sonucunda, soygunun habercisi olan er tarafından yapıldığı belirlendi. Erin, silahı bir vatandaşa sattığı da tespit edildi. Olayı itiraf eden er, tutuklanarak askeri cezaevine gönderildi.

Askeri hâkime sivil yargı yolu

Anayasa değişikliği ile askerlere sivil yargı yolu açılırken, Anayasa Mahkemesi de askeri hâkimlerin sivil yargı makamı olan Yargıtay'da yargılanması gerektiğine işaret etti. Bir askeri hâkimin davasına bakan askeri mahkemenin başvurusu üzerine Yüksek Mahkeme, askeri hâkimlerin görev yaptığı en yakın yerdeki askeri mahkemelerde yargılanmasını düzenleyen yasa hükmünü iptal kararı aldı ve gerekçesinde, "Tüm hâkimler yargılama yapar ve eşittir, aynı şekilde yargılanması gerekir" dedi. Mahkeme, yasal düzenleme yapılması için Meclis'e 1 yıl süre tanıdı.

Uzmanlığa saygı ve bedelli askerlik meselesi / Mehmet Barlas

Biz gazete köşe yazarları, patronlarımızın çıkarlarını ilgilendiren durumlar dışında her alanda söz sahibiyiz ve hemen her konuda uzmanızdır.
Bu iş o noktaya dayandı ki, bazılarımız insan sperminden karakter tahlili yapmaya veya sosyo- politik sorunların izahını spermler üzerinden tahlil etmeye kadar dayadık uzmanlığımızı.
Ancak zamanın hızlanması, bazılarımızı hazırlıksız yakaladı.
Eskiden yüzyıl süren çağ değişimleri bilişim teknolojilerindeki devrimsel aşamalar yüzünden, her yılı bir "Yeni Çağ" haline dönüştürmeye başladı.
Bu nedenle kafa ve kavram karışıklıkları bizlerde de artmaya başladı.
TRT Türk'ün "Almanya Treni"ndeki buna örnek bir durumu, gazeteciler.com sitesinde okudum.

İnternet ve şarj meselesi
Bu trende bir meslektaşımız internet muhabiresi Hacer Alkan'ın yanındaki koltuğa oturmuş ve iPhone'unu uzatmış ona...
Sonrasını Alkan'ın anlatımından izleyelim:
"- Hayırdır sorunu ne, dedim.
- Şarjı çok hızlı bitiyor, dedi...
Ne anlarım ben iPhone'un şarj meselesinden, sıradan bir kullanıcısıyım...
Haliyle dedim ki
- Sen bunu bir tamirciye götür...
O an yüzündeki hayal kırıklığını görmeliydiniz...
- Ne biçim internetçisin anlarsın dedik sana getirdik...
Gel de şimdi internet ile iPhone'un şarjı arasında en küçük bir elektriklenme dahi olmadığı açıkla bakalım...
Hâlâ ona internet gazeteciliği yapanların iPhone tamirinden neden anlamayacağını anlatmakla meşgulüm::)"
Uzmanlığa saygı meselesi
Tabii ki uzmanlığa saygı göstermek doğrudur. Ama bu konuda yanılırsanız, siz de, uzmanlığına saygı gösterdiğiniz kişi de zor durumda kalabilir.
Ben bu durumun örneklerinden birine askerliğimi yaparken de tanık olmuştum.
Bir gün bölük komutanımız olan yüzbaşı geldi yatakhane koğuşuna.
- İçinizde piyano çalmasını bilen var mı, diye sordu...
Bu soru piyano çalmayı bilenleri heyecanlandırmıştı.
Herhalde piyano çalanlar Antalya Orduevi'nde sanatlarını icra edecekler ve böylece kışla dışındaki yaşamın imkânlarına sahip olacaklardı. Aramızdaki piyano çalabilenlerden üç kişi ellerini kaldırdılar.
Komutan çağırdı onları yanına.
- Bugün öğleden sonra Orduevinin üst katındaki piyanoyu aşağı kata siz taşıyacaksınız, dedi.

Balet ve görevi
Buna benzer bir başka olayı da bir arkadaşım anlatmıştı.
Devlet Bale Topluluğu'nun üyesi olan bir balet askerlik görevini yaparken, onu alay komutanlığına çağırmışlar.
- Yarın öğleden sonra komutanın eşinin daveti var. Orada dans edeceksin, demişler.
Sonra ne olduğunu anlatmadılar bana.
Hani geçmişte ünlü bir siyasetçinin "Kuğu Gölü"ne mayo giyip gittiğini söyleyip gülerdik ya, işte öyle bir şey...

Bütün bunlardan sonra konuyu "Bedelli Askerlik"e getirirsek herhalde hata yapmış olmayız. Bu konudaki son gelişmeleri dünkü Radikal'de Ömer Şahin şöyle özetlemişti:


Bedelli geliyor mu?
"Hükümet ile Genelkurmay arasında 'bedelli askerlik' konusunda mutabakat sağlandı. Tek sorun zamanlama. Şehit cenazeleri gelirken kamu vicdanında yara açılması istenmiyor. Ortalık biraz durulunca konunun Meclis'e geleceğini duyuralım. Projenin detayları bile belli olmuş. Bedelliden elde edilecek gelirler 'yol, su, elektrik, memur maaşı ödensin' diye Hazine'ye bırakılmayacak. Tamamı şehit yakınları ve gazilere verilecek. Belki bir miktarı da yoksul askerlere. Yaş sınırının 30 yaş ve üstü olması bekleniyor. Yararlanacak kişi sayısı da 200 bini buluyor. Peki ne zaman çıkar? İşte muamma olan bu. Her şey silahların susmasına bağlı. Yasanın 1 Ocak 2012 tarihiyle yürürlüğe girmesi ise büyük olasılık."

Afganistan'daki Amerikan askerî varlığı / Fikret Ertan


Bugün Afganistan'da yaklaşık 130 bin askerden meydana gelen büyük bir NATO-ISAF gücü Taliban ve diğer bağlantılı gruplara karşı savaşıyor.
Bu gücün 90 bin kadarı Amerikan gücü. Bunun da büyük bölümü NATO-ISAF bünyesinde, bir kısmı da Amerikan komutanlığına bağlı bulunuyor. NATO-ISAF ve Amerikan gücünün karşısında ise 30-40 bin arası Afgan-Taliban gücü, 500-1000 civarında El Kaide, 1000 kadar Hakkani grubu, 1000-2000 arası Hikmetyar'a bağlı Hizb-i İslami grubu güçleri yer alıyor. Ayrıca, 30-35 bin arası Tehrik-i Taliban denen Pakistan menşeli grubun da savaşa belli ölçülerde dâhil olduğu söyleniyor.


Başkan Obama'nın hem Irak ve hem de Afganistan'daki Amerikan askerî varlığına son verme sözü ve strateji uyarınca Afganistan'daki Amerikan gücü NATO-ISAF gücüyle birlikte 2014 yılı sonuna kadar tamamen çekilmiş olacak. Planlar tutarsa bundan sonra güvenlik tamamen Afgan ordu ve polisi tarafından üstlenilecek. Amerika, açıkladığı üzere söz konusu güçten 10 bin askeri önümüzdeki aralıkta, 20 bin askeri de 2012 sonbaharına doğru geri çekmeye başlayacak. Planlar böyle.

Ne var ki, aynen Irak'ta olduğu gibi Amerika Afganistan'daki askerî gücüyle ilgili birtakım tereddütler, endişeler yaşıyor. Her ne kadar Afganistan'daki askerî gücünü 2014 sonunda tamamen çekeceğini açıklamış olsa da bir süredir bu tarihten sonra da Afganistan'da belli bir askerî gücü muhafaza etmeyi planlıyor; hatta bunu bir süredir Afgan hükümeti ile müzakere ediyor. Aylardır devam eden bu müzakereler iki ülke arasında 2005 yılında imzalanan stratejik güvenlik anlaşmasını bir tür güncelleme, bugünün ve yarının şartlarına göre uyarlama amacı taşıyor. Esasen söz konusu 6 yıllık anlaşma genel bir stratejik anlaşmaydı. Güvenlik konusu öne çıkmakla birlikte anlaşmada demokratik ve idari gelişmeler, ekonomik, siyasi ve güvenlik işbirliği gibi konular da bulunuyordu.

Haberlere göre, bugün taraflar yeni stratejik anlaşma konusunda bir taslak metin üzerinde mutabık kalmış bulunuyorlar. Anlaşmada Afganistan'da 2014 sonrası kalması planlanan Amerikan askerî gücü miktarı, bunun oynayacağı rol ve muhtemel statüsü konularına da elbette yer veriliyor. Anlaşma taslağının önümüzdeki ayın 14'ünde toplanacak LoyaJirga denen geleneksel Afgan milli şûrasında ele alınacağı, üzerinde tartışma ve görüşmeler yapılacağı bildiriliyor. Karzai hükümeti muhtemelen LoyaJirga öncesi toplanacak delegelere önceden anlaşma ve taslak hakkında bilgi verecek, ön görüşlerini öğrenmeye çalışacak. Taliban'ın, yapılmaması konusunda uyarıda bulunduğu bu şûra muhtemelen son yılların en önemli şûrası olacak. Afganistan'da yeni bir dönüm noktasına gelinen şu safhada bu şûradan çıkacak karar ve tavsiyeleri şimdiden dikkate almak gerekiyor elbette. Bu şûra muhtemelen müzakere edilen stratejik anlaşmayı destekleyecek. Şûradan sonra da anlaşma parlamentoya gelecek, orada görüşülecek, tartışılacak, karara bağlanacak.

Ne var ki, anlaşmaya şimdiden karşı olanlar da var. Kısa bir süre önce kurulan ve eski mücahitlerden, din adamlarından ve başkalarından meydana gelen Milli Birleşik Cephe denen grup, kalıcı Amerikan askerî varlığının bugün yaşanan ihtilafın devam etmesine katkı sağlamaktan başka bir işe yaramayacağından hareketle anlaşmayı istemiyor. Hatta bu grup geçen hafta pazartesi günü Kabil Üniversitesi önünde gösteri yaparak, anlaşmayı kınamış bulunuyor. Ayrıca, anlaşmaya karşı olan parlamenterler de var. Bunlar da bu konuda ses çıkarıyorlar.

Diğer yandan, anlaşmayı destekleyenler de güçlü bir tabana ve desteğe sahipler. Bunlar, Taliban'ın ülkeye geri dönmesinden ve Pakistan kaynaklı grupların ülkeyi işgalinden korkuyorlar.
Amerika ise yarını bilemediği için her ihtimali dikkate alarak Afganistan'da belli bir caydırıcı askerî varlığın 2014'ten sonra da kalmasını istiyor. Bu muhtemel askerî varlık elbette Afganistan'ın, komşuları Pakistan ve özellikle İran'ı şimdiden düşündürüyor. Irak'ta 2011'den sonra Amerikan askerî varlığının kalmaması için perde gerisinde mücadele eden, bu konuda kilit rol oynayan İran, muhtemelen Afganistan ile ilgili kalıcı Amerikan askerî varlığı konusunda da elinden geleni ardına koymayacak.

Bu konuda ne kadar başarılı olur, bilinmez; ancak Afgan halkı kalıcı Amerikan varlığına olumlu karar verirse, İran'ın söyleyecek sözü kalmaz. Muhtemel Amerikan askerî varlığı konusu; çok boyutlu, tahmin edilemeyecek pek çok dinamik ve muhtemel eylemlerin, söz konusu Afgan meselesinin önümüzdeki dönemde en çok konuşulacak konularından birisi olacak.
Bu hafta İstanbul'da yapılacak önemli Afganistan Konferansı öncesinde bu konuyu mutlaka gündeme getirmek gerekiyordu. Bu konu belki açıkça olmasa da kapalı kapılar ardında mutlaka konuşulacak bize göre...

Bedelli askerlikte mutabakat sağlandı

Radikal, Hükümet ile Genelkurmay arasında "bedelli askerlik" konusunda mutabakat sağlandığını belirtti ve projenin ayrıntılarını açıkladı.


"Papatya falına dönen bir konu var: "Bedelli" askerlik çıkacak mı, çıkmayacak mı? Yıllardır tartışılıyor, bir arpa boyu yol alınamıyor. Söylenen "söz"lerle umutlanan on binlerce gencin payına düşen hep "hüzün" oluyor.

Radikal’in 8 Eylül’de duyurduğu "bedelli geliyor" haberiyle binlerce kişinin umutları yeniden alevlenmişti. Haberin gürültüsü beklendiği gibi büyük oldu. Hükümetten "havet" anlamına gelen açıklamalar geldi. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, önceki gün konuya ilk kez değindi.

Mesajı iyi incelendiğinde selefleri Işık Koşaner, İlker Başbuğ gibi kesin bir "hayır" demediği görülüyor. Sadece "hassasiyet"lere dikkat çekiyor. Aslında “hassasiyet”lerin ne olduğu belli: Ordunun "ihtiyacı" ve kamuoyunun “vicdanı” Bunca şehidin verildiği ortamda Yemen Türküsü’nde olduğu gibi “Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir”dizesinin söylenmesi istenmiyor. Yüz binlerin beklentisi olan bir konuda “haber”yapmak kolay değil ama “kaynak”ların sağlam olduğunu söyleyerek ikinci haberi verelim.
Hükümet ile Genelkurmay arasında "bedelli askerlik" konusunda mutabakat sağlandı. Tek sorun zamanlama. Şehit cenazeleri gelirken kamu vicdanında yara açılması istenmiyor. Ortalık biraz durulunca konunun Meclis’e geleceğini duyuralım. Projenin detayları bile belli olmuş. Bedelliden elde edilecek gelirler "yol, su, elektrik, memur maaşı ödensin" diye Hazine’ye bırakılmayacak.

Tamamı şehit yakınları ve gazilere verilecek. Belki bir miktarı da yoksul askerlere. Yaş sınırının 30 yaş ve üstü olması bekleniyor. Yararlanacak kişi sayısı da 200 bini buluyor. Peki ne zaman çıkar? İşte muamma olan bu. Herşey silahların susmasına bağlı. Yasanın 1 Ocak 2012 tarihiyle yürürlüğe girmesi ise büyük olasılık."

Dağlıca'dan çekilen acil notu 24 saat sonra bildirilmiş

Zaman'dan Mustafa Gürlek'in haberine göre; Baskından sadece üç gün önce teröristlerin bölgeye 6 katırla malzeme taşıdığı, bu bilginin 'çok ivedi' olarak Alay Komutanlığı'na bildirildiği anlaşıldı. Ancak bu bilgi bile 24 saat bekletildikten sonra Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı'na iletilmiş.

SALDIRIDAN 3 GÜN ÖNCE FARK EDİLMİŞ

Dün ortaya çıkan belgeler 12 askerin şehit edildiği Dağlıca baskınından önce üst komutanlıkların defaatle uyarıldığını ortaya koyarken, bunlar arasında istihbarat ihmalini gösteren bilgilere de ulaşıldı. Söz konusu yeni belgelere göre, terör saldırısından üç gün önceye denk gelen 18 Ekim 2007'de Dağlıca 3. Motorlu Piyade Taburu, 6 katır ve bir şüpheli şahıs görüntüsünün tespit edildiğini Yüksekova Taktik Jandarma Alay Komutanlığı'na bildirdi. İç Güvenlik Harekâtı Günlük Durum Raporu'nda görüntü alınan bölgeye 10 adet obüs top atışının yapıldığına yönelik bilgi de yer aldı. Ancak rapor, Alay Komutanlığı tarafından bir üst komutanlık olan 21. Jandarma Sınır Tugay Ko- mutanlığı'na 19 Ekim, 16.50'de iletildi. 'ivedi' notuyla gönderilen faksın 24 saat gecikmeli olarak ulaştırılması, istihbarat zafiyetini gözler önüne serdi.

YARIM SAAT ÖNCE ÇEKİLEN FAKS..

Zaman'a bir mektupla birlikte gönderilen belgeler, Dağlıca'da 12 Mehmetçiğin şehit düştüğü, 8 erin de kaçırıldığı baskının günler öncesinden bilinmesine rağmen hiçbir önlem alınmadığını ortaya koymuştu. Dün manşetten duyurulan belgeler teröristlerin bölgeye girişlerinin devam ettiğine ilişkin bilgilerin baskından yarım saat önce bile Dağlıca'dan 11 farklı merkeze 'çok ivedi' notuyla faks çekildiğini içeriyordu. 28 günde üst komutanlıkların 6 kez uyarılmasına rağmen bu raporların dikkate alınmadığı ileri sürülmüştü.

6 KATIR VE 1 ŞÜPHELİ ŞAHIS

Dün yayımlanan haberin ardından Dağlıca'da yaşanan istihbarat zafiyetine ilişkin yeni raporlar da ortaya çıktı. 18 Ekim günü saat 17.00 tarih ve saatli raporda, Dağlıca Taburu'nun Keri Üs Güvenlik Tepesi'nde 6 katır ve bir şüpheli şahıs görüntüsü alındığını anlatılıyor. Rapora göre görüntü alınan bölgeye 10 adet 103 mm'lik obüs top atışı yapılmış. Rapor 'çok ivedi' olarak bir üst komutanlığa geçilmiş. Ancak Yüksekova Alay Komutanlığı bu çok ivedi raporu bir gün bekleterek 19 Ekim saat 16.50'de bir üst makama iletmiş.

HELİKOPTERTER GÖNDERİLMEDİ

Eski Dağlıca Komutanı Onur Dirik: Bu raporlara rağmen keşif amaçlı helikopter gönderilmedi
İhmal iddialarını değerlendiren eski Dağlıca Komutanı Onur Dirik, habere konu olan raporları doğruluyor. 9-20 Ekim 2007 tarihleri arasında buna benzer altı farklı rapor bulunduğunu, kendilerinin saldırıya yarım saat kala da üst komutanlığa faks çektiklerini belirtiyor. Dirik, bu raporlara ve ısrarla keşif amaçlı helikopter istemelerine rağmen bir tane bile helikopterin bölgeye gönderilmediğini savunuyor. Katırların sınırdan geçişine ait alınan görüntüyle ilgili Albay M.Y.'yi bizzat aradığını anlatan Dirik, "Bu durumu uygun bir dille Tümen Komutanı'na aktarmamı istedi. Ben bunu garipsedim. Çünkü onun bir üst makamı 21. Sınır Jandarma Tugay Komutanı. Ben bu komutanlığı atlayarak daha bir üst komutanlığı aradım. Tümen komutanına bölgede teröristlerin olağandışı bir hareketlilik içerisinde olduğunu izah ettim. Fakat komutan bu bilgiden daha çok inşaat işlerinin nasıl gittiği üzerinde durdu." diyor. Bilinçli bir şekilde taburun ve kendisinin hedef haline getirildiğini iddia eden Dirik, rütbelerinin sökülmesinde ve ceza almasında bu komutanların payı olduğunu ima ediyor.

DESTEK YERİNE KİTAP GÖNDERİLDİ

Emekli Başçavuş Mehmet Eğilmezgil: Bize destek yerine Ergün Poyraz'ın kitapları gönderildi
Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanlığı tarafından Dağlıca Taburu'na destek amaçlı gönderilen Başçavuş Mehmet Eğilmezgil de 9 Temmuz 2007'den saldırı gününe kadar bir tane bile keşif amaçlı veya operasyonel faaliyet için helikopter gönderilmediğine dikkat çekiyor. Dağlıca'da o dönemde askerlerin çadırlarda yattığını belirten Eğilmezgil, taburun operasyonel faaliyetlerinin törpülendiğini vurguluyor. Ayrıca saldırıdan sonraki aylarda Ergenekon davasından tutuklu sanık Ergün Poyraz'ın kitaplarının Alay Komutanlığı tarafından dağıtılmak üzere tabura gönderildiğine dikkat çeken Eğilmezgil, bu kitapların Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında yazılan kitaplar olduğu için Onur Dirik'in emriyle yakıldığını belirtiyor. Eğilmezgil, bu kitapların kasıtlı olarak gönderildiğini yıllar sonra anladığını belirtiyor.