26 Ekim 2011 Çarşamba

Kara harekâtı ve ‘stratejik’ hesaplar / Kurtuluş TAYİZ




 PKK’nın istediği oldu; Türkiye, Çukurca baskınının ardından sıcak takip amacıyla sınır ötesinde başlattığı operasyonları, 22 taburla destekleyerek kara harekâtına dönüştürdü. İlki 1983’te, sonuncusu ise 2008’de yapılan sınırötesi operasyonlardan devlet, bugüne kadar kayda değer bir sonuç elde edemedi. Ne PKK’nın silahlı gücü kırıldı bu operasyonlarla, ne de siyasi etkisi. Aksine PKK, bu operasyonlardan sonra tekrar silahlı faaliyetlerine geri dönebildi.

26’ncısı yapılan bu son operasyondan ise hükümetin çok büyük bir beklentisinin olduğunu düşünmüyorum. Hükümet açısından bu harekât en fazla siyasi bir kararlılık gösterisini ifade ediyor. Toplumdaki yükselen tansiyonu düşürmeye de yarayabilir elbet.
Ama PKK açısından durum biraz farklı; örgüt, bu operasyondan “stratejik” bir başarı çıkarmayı hedefliyor. Hazırlıklarını uzun zamandır bu yönde yaptı. PKK, bu kara operasyonuna karşı, askerî olarak “başarılı” bir şekilde karşı koyup, siyasi bir zafer elde etmeyi umuyor.
Devletle masaya oturmanın hevesini alan, “muhatap” kabul edilir olmaktan yeterince tatmin olan PKK, artık daha fazlasını istiyor; müzakere masasına askerî bir zaferle oturmak gibi...
Askerin, hükümetin ya da PKK’yla mücadeleyi yürüten kurumların bunun farkında olmaması kuşkusuz mümkün değil. Bu yüzden, bu kara harekâtının öncekilerden farklı olarak daha sınırlı kalacağını düşünüyorum.

Ama eğer önceki operasyonlarda olduğu gibi harekât uzar ve asker araziye saplanıp kalırsa, TSK büyük can kayıpları vermekten kurtulamaz. Zira PKK uzun süredir TSK’yı Kuzey Irak’a çekmeye, tuzağa düşürmeye çalışıyordu. Bunun için hazırlıklar yaptı; önceki kara operasyonlarında edindiği tecrübeyle güç biriktirdi; örgüt yöneticilerinin değişik tarihlerde verdiği demeçlere göre de PKK, yeni askerî taktikleri bu operasyon sırasında deneyecek.
PKK’nın bu operasyondan beklentisi açıkça çok büyük; (1) başarabilirse mümkün olduğunca çok asker öldürerek devleti stratejik olarak yenilgiye uğratmak ve siyasi bir zafer elde etmek (2) başaramazsa gerilla birliklerini az kayıpla korumak ve “Sri Lanka” modelinde olduğu gibi tümden imha olmamak...

Bu hesapların tutup tutmayacağını yaşayarak göreceğiz. Burada önemli sorun, PKK’nın askerî yöntemlerden medet umuyor olması. Daha önce ordu da böyleydi; 25 kara harekâtı PKK’yı bitirme hayalleriyle yapıldı. Şimdi de PKK, askerî yöntemlerle “zafer” hesabı yapıyor.
Hükümetin de PKK’nın da dönüp dolaşacağı yer sonunda müzakere masası olacak. O masadan kalktıkları için zaten hergün kan akıyor. Geçmişe takılıp kalmanın artık kimseye pek yararı yok. Hükümet müzakereleri masada tutamadığı için eleştirilebilir; PKK da diyalogu bir çırpıda elinin tersiyle itip yeniden silaha sarıldığı için eleştiriyi hak ediyor. Ama şimdi daha öncelikli olan, iki tarafı da yeniden masaya davet etmektir. Ne devlet ne de PKK’nın masadan kaçmaya hakkı var. Hem Türklerin, hem Kürtlerin, daha doğrusu bu topraklarda yaşayan tüm insanların ortak beklentisi de ellerin tetikten çekilmesi.
Tansiyonun yükseldiği bu ortamda taraflar içinde “sonuna kadar gidelim” diyenler olabilir. Bugün olup bitenlerden aslında bu zihniyet sorumlu. Her iki tarafta da az maceracı yok.

Türkiye’ye mektup yazan, konuşmak isteyen, barışa dönük iyi niyet temennilerini ileten PKK ile daha bu sözün mürekkebi kurumadan peş peşe kanlı saldırılar düzenleyen iki ayrı PKK var ortada. Türk tarafının da keza benzer şekilde iki ayrı yüzü var; Kandil’e bayrak dikelim diyenler ile masayı işaret edenlerin olması gibi...
Çözüm ne kara harekâtı yaparak gerilla vurmakta ne de daha fazla asker öldürmekte. İster hoşumuza gitsin ister gitmesin, çözüm elleri tetikten çekerek karşılıklı oturup konuşmakta.
kurtulustayiz@gmail.com