29 Nisan 2011 Cuma

TSK'dan Asker Ailelerine Seçim Semineri

İnternete düşen bir ses kaydında TSK'nın yaklaşan seçimler öncesi asker ailelerine kurum içi eğitim semineri verdiği ortaya çıktı.

Video paylaşım sitesi dailymotion.com'a yeni bir ses kaydı düştü.

Sözkonusu ses kaydında Garnizon komutanı Albay Engin Kabadaş olduğu iddia edilen kişi, subay eşlerine seçime yönelik kurum için eğitim semineri veriyor.

AKP'nin icraatlarının eleştirildiği ses kaydında Bülent Arınç'a ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e de eleştiriler var.

Ses kaydında bu seminerlerin sadece asker ailelerine değil, subaylara, astsubaylara, uzman erbaşlara ve yedek subaylara da verildiği belirtiliyor

İşte O Ses kaydı;
Kaynak: dailymotion.com



TSK’NIN SEÇİME YÖNELİK KURUM İÇİ EĞİTİM SEMİNERLERİ-1
EĞİTİMCİ: GARNİZON KOMUTANI ALB.ENGİN KABADAŞ
DİNLEYİCİLER: SUBAY EŞLERİ
ORİJİNAL SLAYTLARLA EŞLİĞİNDE

BU TÜR KONFERANSLARI ALDIĞIMIZ EMİRLER GEREĞİ UYGULAMAK ZORUNDAYIZ

SAYGIDEĞER HANIMEFENDİLER. KONFERANSA İLGİLİZDEN DOLAYI HEPİNİZE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. PLANLI KONFERANSLARIN UYGULAMASINA BAŞLADIK. DEDİK BİRDE BURDAKİ SİNAMA SALONUNDA TOPLAYALIM. EŞLER OLMADAN BÜYÜK BİR KATILIM OLSUN. BİR PLANLAMA YAPTIK VE BU UYGULAMAYA BAŞLADIK. BU TÜR KONFERANSLARI ALDIĞIMIZ EMİRLER GEREĞİ UYGULAMAK ZORUNDAYIZ. BİRAZ EVVEL TUG. KOMUTANIMZLA GÖRÜŞTÜM BEN. O DA YAPTIĞIMIZ FAALİYETİN İYİ OLDUĞUNU VE FAALİYETLERE DEVAM ETMEMİZ GEREKTİĞİNİ, BURADA DAHA KOLAY UYGULADIĞIMIZI İZAH ETTİM BEN.

BU KONFERANSLARI SUBAY, ASTSUBAY, UZMAN ERBAŞLARA VERİYORDUK ŞİMDİ EŞLERİNE DE VERMEMİZ EMREDİLDİ

SİZLEREDE BEN SELAMLARINI İLETİYORUM TUG. K.NIMIZIN. ŞİMDİ TABİ BU FAALİYETLER PLANLI OLAN, BİZLERE, İŞTE ÜST KOMUTANLIKLARDAN GELEN HEDEF KİTLE DEDİĞİMİZ SUBAYLARA, ASTSUBAYLARA, UZMAN ERBAŞLARA ERBAŞ VE ERLERİMİZEC, YEDEK SUBAYLARA VERMEMİZ GEREKEN KONFERANSLAR. BİRDE, HEDEF KİTLE OLARAK GÖZÜKEN SB ASTSB. AİLELERİNE VERİLMESİ GEREKEN PLANLI KONFERANSLAR VE VERİLMESİ EMREDİLEN KONULAR. ÜLKEMİZ ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLARDA SİLAHLI KUV. PERSONELİ VE AİLELERİ OLARAK NE GİBİ OYUNLAR OYNANDIĞINI GÖRÜN, BİLİNÇLİ OLUN, ÇEVRENİZİ AYDINLATIN.

ÜLKE GÜNDEMİNDE NELER OLDUĞUNU BİLİP UYANIK OLMALIYIZ, YOKSA ÜLKE ELDEN GİDER

BAZI ŞEYLERE GÖZÜNÜZÜ KAPATMAYIN, BAZI ŞEYLERİ DUYMAZLIKTAN GELMEYİN BİLİNÇLİ OLUN DİYE BUNLARI YAPMAK ZORUNDAYIZ. EĞER YAPMADIĞIMIZ TAKDİRDE SADECE KENDİ KABUĞUMUZU GÖRÜYORUZ, KENDİ ÇEVREMİZDEKİNİ GÖRÜYORUZ, KENDİ EVİMİZİN İÇİNİ GÖRÜYORUZ. AMA BİZ T.C.NİN EN DEĞERLİ KURUM OLAN SİLAHLI KUVVETLER OLARAK VE AİLELER OLARAK HER ZAMAN UYANIK, DİMDİK AYAKTA OLMAK ZORUNDAYIZ. EĞER, BİZ DE YIPRANIRSAK Kİ YIPRATMAYA ÇALIŞIYORLAR ÜLKE ELDEN GİDER. VE BAZI OLAYLARINDA SİZLER DE FARKINDASINIZ. UYANIK OLMAMIZ LAZIM, DİKKATLİ OLMAMIZ LAZIM. ŞİMDİ BEN SİZLERE ÜLKEMİZİN GÜNDEMİNDE NELER OLDUĞUNU, HEPİMİZİN GAZETELERDEN, İNTERNETTEN OKUDUĞUNUZ, FAKAT BELKİDE İÇİNİZDEN BAZILARININ FARKINDA OLDUĞU BAZILARINIZIN FARKINDA OLMADIĞI KONULARI ŞİMDİ SİZE BEN YANSI ÜZERİNDEN BAZI KONULARI SÖYLEYECEĞİM.

BEN GARNİZON KOMUTANI OLARAK PERSONELİMİ AYIKDIRMAK DURUMUNDAYIM

SADECE BEN BURANIN GARNİZON KOMUTANI OLARAK KENDİ PERSONELİMİ BAZI KONULARDA AFFEDERSİNİZ AYIKDIRMAK, UYANDIRMAK DURUMUNDAYIM. BAZI GÖRDÜĞÜM TESPİTLERİ SÖYLEMEK ZORUNDAYIM. ÇÜNKÜ BURADA TSK'YI TEMSİL EDEN BEN VE BENİM EMRİMDEKİ OLAN PERSONELDİR. BUNLARI GÖRÜRSENİZ, BİLİRSENİZ OLAYLARA DAHA BİLİNÇLİ YAKLAŞIRSINIZ DİYE DÜŞÜNÜYORUM. SADECE BASİT GÖRÜNTÜLERLE, HEPİNİZİN ÇOK YAKINDAN BİLDİĞİ YANSILAR. ŞİMDİ BEN BUNLARI SİZE BİR İZAH ETMEYE ÇALIŞIYIM.

EĞER MALUM PARTİ İMAR YASASINI ÇIKARIRSA % 67 İLE SEÇİMİ KAZANIR

EVET, GAYET BASİT, HÜKÜMETİ BAŞARILI OLARAK GÖRÜLEBİLECEĞİ BİR GÖRÜNTÜ. AMA BANA GÖRE BÖYLE DEĞİL ARKADAŞLAR. DEĞERLİ HANIMEFENDİLER. NEDEN DERSENİZ HÜKÜMET BUNU BABASININ HAYRINA ÇIKARMIYOR. BUNLARIN ÇOĞU VAROŞLARDADIR. HÜKÜMETİN DAHA DOĞRUSU MALUM PARTİNİN 23 TEMMUZ SEÇİMLERİNDE ALMIŞ OLDUĞU OY ORANI BELLİ. YÜZDE 47. ÖYLE DEĞİLMİ? NEREDEYSE İKİ KİŞİDEN BİR KİŞİ OY VERDİ. 10 MİLYON KAÇAK BİNA. YEREL YÖNETİMLER DE BİLİYORSUZ BU PARTİNİN YÖNETİMİNDE. AMA BURADAKİ AMAÇ FARKLI. BAKIN 10 MİLYON BİNA. HER BİNADA AİLE BAŞINA DÜŞÜNÜRSEK 3 KİŞİ OLSA NORMAL ŞARTLARDA KAÇ KİŞİ YAPAR? OTUZ MİLYON. BU 30 MİLYONDAN, BUNDAN HADİ SEÇİM YAŞINDA OLAN ATIYORUM BEN, ON MİLYON KİŞİ OY KULLANACAK. BAKIN ON MİLYON TANE OY DEMEK. YÜZDE 47 İLE DEĞİLDE, YÜZDE 67 İLE SEÇİMİ KAZANIR. ÖYLE Mİ? ÖYLE.

SİVİL ANAYASA DEDİKLERİ TÜRBANIN SERBEST KALMASI

EVET, SİVİL ANAYASA TARTIŞMASI VARDI. YOK KAMPLARA GİTTİLER ABANTLARA GİTTİLER. ORDA ÜNİVERSİTE HOCALARI TOPLANDILAR. VS VS VS. BASINA YANSIYAN KADARIYLA, İŞTE TÜRBAN MESELESİ DENDİ. İŞTE RESMİ GÖRÜŞ DEĞİL DENDİ. SADECE TARTIŞMAYA AÇMADIK DENDİ. AMA BAKIN BU ZAT BU KURULUN BAŞINDAYDI AÇIKLAMASI BAKIN TÜRBANIN ÜNİVERSİTEDE SERBEST BIRAKILMASI. SİVİL ANAYASA DEĞİL YANİ. T.C. KURULDUĞU GÜNDEN BERİ ANAYASASI YOKMUYDU SİZLERİN TAKDİRİNE BIRAKIYORUM.

ANAYASAMIZ VAR KILIK KIYAFET DEVRİMLERİ VAR HERŞEY VAR. VAR OĞLU VAR. AMA AMACIN NE OLDUĞUNU GÖRÜYORSUNUZ. ZATEN DİKKAT EDİN CUMHURİYET REJİMİ VE ONUN İMKANLARINI ÇOK İYİ KULLANIYORLAR. HEP DİKKAT EDİN KONUŞMALARDA, DEMOKRATİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLER DİYORLAR. DEMOKRASİ DİYORLAR. DEMOKRASİNİN KURALLARI DİYORLAR VS VS. AMA HİÇ CUMHURİYETİN İMKANLARI DEMİYORLAR. DEDİĞİM GİBİ DEMOKRASİ ZATEN CUMHURİYETİN İMKANLARI NETİCESİ OLAN BİR HUSUS.

TÜRBANI GATA’YA SOKMAK İSTEMELERİ MASUMANE GÖRÜNÜMLÜ BİR PLAN

EVET, YİNE SİZE MASUMANE BİR HUSUSU SÖYLÜYORUM. YİNE HEPİNİZ BİLİYORSUNUZ TİYATRO SANATÇISI NEJAT UYGUR ANKARA’DA BİR GÖSTERİ YAPTI. GÖSTERİDEN SONRA FENALAŞTI FELÇ GEÇİRDİ FİLAN DİYE YANLIŞ HATIRLAMIYORSAM BAŞKENT ÜNİVERSİTESİNE KALDIRILDI.

ORADA BAŞBAKANIMIZ KENDİSİNİ EŞSİZ OLARAK ÜNİVERSİTEDE GİTTİ, ZİYARET ETTİ. O ZAMAN NİYE EŞİNİ GÖTÜRMEDİ HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZMÜ. AMA BAKIN GATA'DA ASKERİ MEKAN ÇOK MASUMANE BİR ZİYARET AMA BASINA YANSIYIŞI NASIL. DOLAYISIYLA ÇOK MASUMANE BİR YAKLAŞIMLA TÜRBAN MESELESİNİ SANKİ HASTA ZİYARETİNE GİDİYORMUŞ İŞTE BİZ HASTAYI ZİYARET ETMEK İSTİYORUZ AMA BAKIN İŞTE ENGEL ÇIKARIYORLAR GİBİ LANSE EDİYORLAR. OLAYIN GÖRÜNTÜSÜ BU.

BÜLENT ARINÇ’IN EN ÖNEMLİ GÖREVİ ÜLKEYİ KARIŞTIRMAK

DEVAM, YİNE MEŞHUR, BİLİYORSUNUZ BU GEÇTİĞİMİZ DÖNEM MECLİS BAŞKANLIĞI YAPAN KİŞİ. Kİ, EN ÖNEMLİ GÖREVİ ÜLKEYİ KARIŞTIRMAK OLDUĞU İÇİN BU ŞAHSIN MEŞHUR İFADELERİ VAR BİLİYORSUNUZ CUMA GÜNLERİ TATİL OLSUN DEMİŞ. NEDEN DİYOR TABİ. İŞTE MİLLETVEKİLLERİ ÇOK YORULDUĞU İÇİN EL KALDIRMAKTAN ÇOK YORULUYORLARMIŞ İŞTE CTS PAZAR DİNLENEMİYORLARMIŞ BİR DE CUMA GÜNLERİ OLSUN DEMİŞ. VE CUMA GÜNLERİNİN TATİL OLMASINI TALEP EDİYOR. VE TEKLİF YAPIYOR. AMA TABİ BU MASUMANE. CUMA GÜNLERİNİN TATİL OLMASININ SEBEBİNİ HERALDE TAKDİR EDİYORSUNUZ. CUMA GÜNLERİ NAMAZI KILMAK İÇİN. İŞTE MECLİSTE MİLLETVEKİLLERİ BAŞLAYACAK ONDAN SONRA BELEDİYELER BAŞLAYACAK SONRA VALİLİKLER BAŞLAYACAK. VS VS. YANİ NE KADAR MASUMANE GÖRÜYORSUNUZ.

CUMHURİYETÇİ ÖĞRETMENLERE BASKI YAPILIYOR

EVET, BUNU GENE OKUDUNUZ. TÜRKİYENİN NE DURUMDA OLDUĞUNU GÖRÜYORSUNUZ. BU DA İÇİMİZDEKİ OLAN ÖĞRETMENLER GİBİ BİR TANE ATATÜRKÇÜ ÖĞRETMEN. BAKIN BAŞINA GELEN. CUMHURİYET MİTİNGİNE KATILMIŞ VE CUMHURİYETE SAHİP ÇIK YAZILI TİŞÖRT GİYDİRMİŞ ÖĞRENCİLERİNE VE SORUŞTURMA AÇILMIŞ VE MAAŞ CEZASI ALMIŞ. BAKIN TÜRKİYENİN GELDİĞİ DURUM. DEĞERLİ HANIMEFENDİLER. YANİ SİZLER DE ÖĞRETMENSİNİZ. BÜTÜN GÜN ÇALIŞAN BAYANLAR VAR. ÜLKEMİZ NERELERE GETİRİLMEK İSTENİYOR. NELER YAPILMAK İSTENİYOR NE GİBİ DAVRANIŞLARA KALIYORUZ BUNLARI GÖZÜNÜZÜN ÖNÜNE SÜRÜYORUM.

MİLLİ EĞİTİMDE TÜRBANLI, PERUKLU BAYAN VE BIYIKLI ERKEK ÖĞRETMENLERİ HEPİNİZ GÖRÜYORSUNUZ.

DEVAM, YİNE BAKIN AMASYA'DA BİR TANE, LİSEDEKİ OLAY. DÖRT TANE KIZ ÖĞRENCİ YANLIŞ HATIRLAMIYORSAM. HABERDE OKUDUĞUM KADARIYLA. OKULDAKİ YAŞIYORSUNUZ TÜRBANLI ÖĞRETMENLER VAR PERUKLU ÖĞRETMENLER VAR. OKUL YÖNETİMLERİNİN ERKEKLERİN BIYIKLARININ NASIL OLDUĞUNU BİLİYORSUNUZ. VE BU BASKILARIN NERELERE GELDİĞİNİ GÖRÜYORSUNUZ.

CUMHURİYET TARİHİNDE HİÇ OLMAMIŞ OLAYLAR BU PARTİ İKTİDARA GELDİĞİ ZAMAN OLMAYA BAŞLADI VE ASKERİ ŞURADA ŞERH KOYDULAR

DEVAM. ASKERİ ŞURALAR BİLİYORSUNUZ ŞU ANDA CUMHURBAŞKANIMIZ OLAN GÜL İLK BU PARTİ İKTİDARA GELDİĞİ ZAMAN 2002 YILINDA ÜÇ AY BAŞBAKANLIK YAPTI. BU DÖNEMDE YÜKSEK ASKERİ ŞURA OLDU. TABİ TÜRKİYE C. TARİHİNDE SİLAHLI KUVVETLER KURULDUĞUNDAN BERİ HİÇ OLMAMIŞ OLAYLAR, YAŞANMAMIŞ OLAYLAR BU PARTİ İKTİDARA GELDİĞİ ZAMAN, BU ŞAHIS BAŞBAKAN OLDUĞU ZAMAN YAŞ KARARLARINA ŞERH KOYDU.

CUMHURBAŞKANIN, ERDOĞAN’IN VE UNAKITAN’IN OĞULLARI MİLYON DOLARLARLA OYNUYORLAR

EVET ,BİRDE BİLİYORSUNUZ MEŞHUR ÇOCUKLAR VAR. BAKIN BU MALİYE BAKANIMIZ MEŞHUR, ONUN OĞLU, BAŞBAKANIMIZIN OĞLU, CUMHURBAŞKANIMIZIN OĞLU. BU DA BAŞBAKANIN OĞLU. BU BİLİYORSUNUZ GEMİCİ KALDI. BUNUN MISIR YUMURTA FİLAN ÖYLE FABRİKALARI VAR. BİR SÜRÜ YUMURTA SATIYOR ORADAN İTHALAT İHRACAT YAPIYOR. BENİM KARDEŞİM ŞU ANDA ORDUDA İŞSİZ KALDI. İŞ BULAMIYOR YANİ. AMA 16 YAŞINDAKİ ÇOCUK NEREDEYSE BENİM YAŞIMIN ÜÇTE BİRİ. MİLYON DOLARLARLA OYNUYOR.

TAYYİP ERDOĞAN BİZE ASKERLİK YATMA YERİ DEĞİL DİYOR KENDİ OĞLUNA ÇÜRÜK RAPORU ALIYOR

DEVAM, İŞTE BUNU GENE BİLİYORSUNUZ. ASKERLİK YATMA YERİ DEĞİLDİR DEDİLER. AMA KENDİ OĞLUNA ÇÜRÜK RAPORU ALDIRILDIĞI ZAMAN CEVAP VEREMİYOR.

GÜL, ÇANKAYA SOFRASI İLE ATATÜRK’Ü TAKLİT EDİYOR AMA MASASINDA ŞARAP YERİNE SU VAR

DEVAM, YİNE İŞTE ATATÜRK TAKLİTÇİLİĞİ ATATÜRKE ÖZENME GENE ÇIKIYOR YANİ GÖZÜNÜZÜ BOYAMA NE KADAR MASUMANE BİR DAVRANIŞ GİBİ YANSITILMAYA ÇALIŞILIYOR. AMA BAKIN BÜYÜK ÖNDER ATATÜRKÜN MASASINDA TARTIŞILAN KONU. HALBUKİ ATATÜRK BİLİYORSUNUZ O ÇANKAYADA EVDEKİ KİTAPLARDAN BİLİYORSUNUZ. ÜLKENİN İLERİ GELENLERİNİ TOPLAYIP SAVAŞTAN SONRA KADINLARA NASIL ÖZGÜRLÜK VERİRİZ. EĞİTİM NASIL DÜZELİR. SEÇİM NASIL OLACAK CUMHURİYET REJİMİ NASIL OLACAK

ÜLKEMİZİ NASIL İDARE EDERİZ ZİRAATI NASIL YAPARIZ GİBİ KONULARI TARTIŞIYOR. AMA BAKIN TAKLİT EDİLİYOR BUNLAR DA İLERİ GELEN BİLİM ADAMLARIYMIŞ PROFESÖRLER. AMA TARTIŞILAN KONU BAKIN BU. ARTI BİZİM MEDYAMIZDA NASIL YER ALIYOR: ATATÜRK SOFRASI. AMA ATATÜRK SOFRASINDA BAKIN BURDA TAMAM O TERCİH MESELESİDİR O AYRI KONU AMA BURADA SU VAR BURADA GÖSTERMELİK ŞARAP KADEHLERİ VAR FİLAN FİLAN. AMA BAKIN BU GELENEĞİ CANLANDIRDI DİYOR. GELENEK İSLAM CUMHURİYET GELENEĞİ DEĞİL. TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ NASIL MÜREFFEH DURUMA GETİRİRİZ ONUN ÇALIŞMALARI.

GENKUR BAŞKANIMIZ HARİÇ DEVLETİN ZİRVESİNİN EŞLERİ TÜRBANLI

EVET, BU DA ÇOK İLGİNÇ BU DA ÇOK HOŞUMA GİDER. GEÇTİĞİMİZ KONFERANSIMIZDA BEN SİZE HATIRLARSINIZ ÜLKEDEKİ İLK BEŞ ALTI KİŞİNİN EŞİNİN GENKUR BAŞKANIMIZ HARİÇ EŞİNİN NASIL TÜRBANLI OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİM. İŞTE BAKIN TÜRKİYEDEKİ DEVLETİN TEPELERİNE ATANANLAR ARANAN HUSUSLAR. HANIMI TÜRBANLI OLACAK, İHL MEZUNU OLACAK.

ATATÜRK LAİKLİĞİ BU ÜLKEYE BOŞA MI GETİRDİ.

DEVAM, AMA BAKIN BÜYÜK ÖNDER ATATÜRK NE DEMİŞ. ZAMANINDA. OKUYORSUNUZ. DİN İŞLERİNİ MİLLET VE DEVLET İŞLERİYLE KARIŞTIRMAMAYA ÇALIŞIYOR. KASIT VE FİİLE DAYANAN TUTUCU HAREKETLERDEN SAKININ. NE ZAMAN SÖYLEMİŞ 1930 YILINDA. YOKSA ATATÜRK LAİKLİĞİ BU ÜLKEYE BOŞUNAMI GETİRDİ. YANİ O KADAR T.C.Nİ KURMUŞ SAVAŞLAR KAZANMIŞ. KAZANDIKTAN SONRA ÜLKEMİ NASIL GELİŞTİRİRİM NASIL MODERN DURUMA GETİRİRİM DİYE KAFASINI PATLATAN, İŞTE O MEŞHUR ÇANKAYADA ATATÜRK SOFRASI DENEN SOFRALARI KURAN SABAHLARA KADAR UYKUSUZ KALAN İNSAN.

ATATÜRK KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR DERKEN BAŞBAKAN ANANI DA AL GİT DİYOR

EVET, HATIRLIYORSUNUZ BU CÜMLEYİ, ATATÜRK’ÜN BÜYÜKLÜĞÜ. NE KADAR İLGİNÇ. YANİ ATATÜRK’ÜN BÜYÜKLÜĞÜ, BAKIN GÖZLERİNDEKİ DİKKATİ, KÖYLÜYLE KONUŞMASI, SAYGIYLA GÖZLERİNE BAKMASI VS.VS.VS. ŞU FOTOGRAFA BAKIN BİR DE ŞU FOTOGRAFA BAKIN. TEHDİT, AŞAĞILAMA, HER ŞEY VAR. SÖYLENEN CÜMLE. FARKI GÖRÜN DİYE ANLATMAYA ÇALIŞIYORUM.

DEVAM, DİĞER BİR BAŞLIK ÜLKEMİZİN İÇ SİYASETİ ÜZERİNDE YABANCILARIN, ETKİSİNİ NİSPETEN, BURDA İZAH ETMEYE ÇALIŞIYOR. ÜLKEMİZİN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ DURUMU GÖRÜN. EVET, YİNE BAKIN BUNLAR HEP PLANLI, BİLİNÇLİ YAPILAN İŞLER. YİNE 30 AĞUSTOSTA, İŞTE RESEPSİYON GİBİ.

YOK KÜRT KARDEŞİMİZ YOK KÜRT REALİTESİ FİLAN FİLAN, ÜLKE KÖTÜYE GİDİYOR

DEVAM, YİNE BAKIN ÜST KİMLİK, ALT KİMLİK, YOK KÜRT KARDEŞLERİMİZ, KÜRT REALİTESİ FİLAN FİLAN. AMA ATATÜRK GÖRMÜŞ HEPSİNİ, ATATÜRK’ÜN BÜYÜKLÜĞÜ BURDA İŞTE.

EVET YİNE BAKIN, SÖYLEDİĞİ İKİ KONU, MİLLİYETÇİLİK VE LAİKLİK. ŞUANDA TÜRKİYE’DE TARTIŞILAN İKİ KONU. ÜLKEMİZİ PARÇALAMAK İÇİN MİLLETİMİZİ DAĞITMAK İÇİN BUNLAR TARTIŞILDI. ÜLKEMİZİN İÇİNDE OLDUĞU DURUMU BEN ARKADAŞLARIMA BURDA İZAH ETMEYE ÇALIŞTIM. ŞİMDİ SİZE İZAH ETMEYE ÇALIŞTIM. SİZLERDE ÇEVRENİZDE BU OLUŞUMLARI GÖRÜYORSUNUZ. FARK EDİYORSUNUZ. NE KADAR DİKKATLİ OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ, NE KADAR BİLİNÇLİ OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ EĞER SİZLER BİLİRSENİZ. ÇOLUĞUMUZU ÇOCUĞUMUZU KORURUZ. ÇÜNKÜ YAŞADIMIZ SÜREÇ İNANIN HEP BÖYLE OLUMSUZA GİDİYOR.

TSK YI PASİFİZE EDİYORLAR. T.C’Nİ YAŞATAMAMA SIKINTIMIZ VAR

T.C’Nİ YAŞATAMIYORUZ SIKINTISI OLUYOR. GÜNDEN GÜNE SİLAHLI KUVVETLERİ PASİFİZE ETME SENARYOLARI UYGULANIYOR. ÇEVREMİZDEKİ OLAYLARI GÖREMEDİĞİMİZ TAKDİRDE İNANIN UÇURUMA DOĞRU YUVARLANIYORUZ. BAKIN SON KALE OLARAK SİLAHLI KUVVETLER KALDI.

MİLLİ EĞİTİMDE TÜRBANLI ÖĞRENCİLERİ KÜRSÜYE ÇIKARIYORLAR

HEDEF BİZİZ. HEP MASUMANE YANLIŞLAR. GÖZÜMÜZ BOYANIYOR. BAKIN GENE GÖSTERDİM BEN SİZE GAZİANTEPTEKİ OLAYLAR. BURADA DA BİZİM İÇİN GEÇERLİ. İŞTE TÖRENLERE KATILIYORUZ RESMİ TÖRENLERE. SALONDA HEMEN TÜRBANLILAR VAR. HEMEN ÇIKARTTIRIYORUZ. BURDA TABİ AVANTAJIMIZ ŞU: ÇANKIRI VALİSİ ALLAHTAN CUMHURİYETÇİ AYDIN ATATÜRKÇÜ BİR ÇİZGİYE SAHİP BİR KİMSE. YARIN ÖBÜR GÜN O DA BURADAN ALINDIĞI ZAMAN ARTIK İŞİMİZİN BENİM VE BENİM GİBİ OLAN ARKADAŞLARIMIN DURUMUNUN NE OLACAĞINI HERALDE KESTİRİYORSUNUZ. ONUN İÇİN LÜTFEN ÇOK DİKKATLİ OLALIM ÇOK AKILLI OLALIM. ÇOCUKLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM. ÇOK MASUMANE OLARAK YAKLAŞILAN DAVRANIŞLARIN ALTINDA MUTLAKA BİRŞEYLER ARAYALIM.

ÇOLUK ÇOCUĞUNUZA SAHİP ÇIKIN. SİVİLLERİN ÇOCUKLARI BİLE BAŞÖRTÜLÜ

İŞTE HEPİMİZİN ÇOLUĞU ÇOCUĞU VAR. DERSANELERE GİDİYOR. DERSANELERİ MUTLAKA VE MUTLAKA ÇOK İYİ ARAŞTIRIN. ÖĞRETMENLERİ ÇOK İYİ ARAŞTIRIN ARKADAŞLARINI ÇOK İYİ ARAŞTIRIN. DİKKATİMİ ÇEKİYOR. ÇOCUKLAR SEVİYESİNDE DAHİ BAŞÖRTÜSÜ VAR. BUNU SİZ DE YAŞIYORSUNUZ BELKİ OKULUNUZDA VE ÇEVRENİZDE. YANİ OKULA GELİYOR BAŞINI AÇIYOR OKULDAN ÇIKIYOR DAHA KÜÇÜCÜK ÇOCUKLAR. NEREYE GİTMEYE ÇALIŞIYORUZ.

ÇOKTAN MALEZYA OLDUK BİLE

HANİ BİR ARA TARTIŞILDI YA MALEZYA OLUYORMUYUZ DİYE. BEN DİYORUM Kİ MALEZYA OLDUK. ONUN İÇİN LÜTFEN TSKNIN PERSONEL EŞLERİ OLARAK HEM DE BEN BURANIN GARNİZON KOMUTANI OLARAK BURANIN PERSONEL EŞLERİ OLARAK SİZLERİ ÇAĞDAŞ OLMAYA Kİ ÖYLESİNİZ ZATEN ÇEVRENİZDEKİLERİ GÖRMEYE BİLİNÇLİ OLMAYA DAVET EDİYORUM. BENİM SİZE SÖYLEYECEKLERİM BU.

“KREMALI BİSKÜVİ”Yİ DOĞRU YAZAMAYAN HALK OY VERİYOR VATAN ELDEN GİDİYOR

AMA İŞTE BAKIN TÜRK İNSANININ NASIL OLDUĞUNU DA ŞİMDİ GÖRELİM.

EVET.BAKIN. HALAMIN SÜLÜMAN TUR. TÜRK İNSANININ NASIL BİR İNSAN OLDUĞUNU ALGILAYIN.

DEVAM

BAKIN BU ŞAHİN MARKA ARABA. TRAFİK KURALLARINI HİÇE SAYARAKTAN. HEPİMİZİN ÇOK SEVDİĞİ MUZLARI EVİNE PAZARA NASIL GÖTÜRÜYOR.

EVET. HEPİMİZ EŞYA TAŞIYORUZ. ARABAYI BU ŞEKİLDE HİÇ TAŞIMADIK. BUNDAN SONRA BÖYLE TAŞIYACAĞIZ HERALDE. YANİ TRAFİK KURALLARINA UYUN DİYOR.

EVET

BU DA TRABZONDAN. TRABZONLU HEMŞERİLERİMİZ OKEY OYNAMAYI ÇOK SEVİYORLAR DEMEKKİ NAMAZA DA GİDECEKLER. CAMİ UZAKMIŞ ONUN İÇİN VAKİT KAYBETMEMEK İÇİN HEP BERABER BİR CAMİ YAPTIRMIŞLAR. ZATEN OKUL YAPTIRMAZLAR HEP CAMİ YAPTIRIRIZ.

EVET, BU DA KAPI OTOMATİK KAPI EVET.

BU DA KARPUZCUMUZUN YARATICI DÜŞÜNCESİ. MALLARINI BUNA KATEGORELENDİRMİŞ. KARPUZ ALIRKEN BUNDAN SONRA DİKKAT EDELİM FİYATLAR.

BİR DE BİR BİSKÜVİ ÇIKMIŞ YENİ. BENİM HABERİM YOK SİZİN HABERİNİZ VARMI BİLMİYORUM. BU BİSKÜVİ REYONU. KIREMALI. FİYATIDA BU.

EVET. SONUÇTA BİRAZ EVVEL ARKADAŞIM DA SÖYLEDİ. DEĞERLİ HANIM EFENDİLER İŞTE TÜRK İNSANI BU.

BİRAZ EVVEL SÖYLEDİĞİM İNSANLAR. BUNLAR OY VERİYOR. ONDAN SONRA VATAN GİDİYOR ELDEN.

AKILLI OLMAZSAK SONUMUZ İRTİCA OLACAK

İŞTE BİZ DİKKATLİ OLMAK ZORUNDAYIZ. AKILLI OLMAK DURUMUNDAYIZ. BAKIN RAHAT YAŞAMA YOLLARINI ARADIĞIMIZ MÜDDETÇE SONUMUZ BU. SONUMUZ BU.

DEVAM.BAKIN 1930’LAR. BUDA, BİR RESEPSİYON, İŞTE YANINDAKİ AÇIK, MODERN ÇAĞDAŞ BAYANLAR. AMA ÜLKEMİZİN NEREYE GETİRİLMEK İSTENDİĞİNİ GÖRÜYORSUNUZ. İŞTE YAŞADIĞIMIZ SÜRECİ BEN GÖZÜNÜZÜN ÖNÜNE GETİRMEYE ÇALIŞTIM. BENİ SABIRLA DİNLEDİĞİNİZ İÇİN HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDERİM.

Türk Malı Arma Görücüye Çıktı

Zırhlı muharebe aracı Arma 8x8, Sakarya'daki Otokar fabrikalarında düzenlenen toplantıda kamuoyuna tanıtıldı.

Otokar Genel Müdürü Serdar Görgüç, Otokar'ın yeni zırhlı muharebe aracı Arma 8x8'in, yüksek hareket kabiliyeti, farklı görevlere imkan veren iç hacmi ve düşük operasyonel giderleri ile dünyadaki rakipleri arasından sıyrıldığını belirterek, aracın Türkiye'de ve uluslararası arenada çok başarılı olacağını düşündüklerini söyledi.

Otokar Genel Müdürü Serdar Görgüç, toplantıda yaptığı konuşmada, Arma 8x8'in, hareket kabiliyeti, modülerlik ve koruma konularında optimum çözümler sunduğunu belirterek, araçtan 3 prototip ürettiklerini, bu yılın 3. çeyreğinde de üretime hazır hale geleceklerini bildirdi.

Aracın, 6x6 modeliyle birlikte geliştirme çalışmalarının 4 yıl sürdüğünü ifade eden Görgüç, “Yeni aracımız Arma 8x8 beka kabiliyeti, yüksek hareket kabiliyeti, farklı görevlere imkan veren iç hacmi ve düşük operasyonel giderleri ile dünyadaki rakipleri arasından sıyrılıyor. Ülkemizde ve uluslararası arenada çok başarılı olacağını düşünüyoruz” dedi. Görgüç, bütün hakların Otokar'a ait olmasından dolayı söz konusu araca ilişkin ihracat kısıtlamasının bulunmadığını da belirtti.

Dünyanın gelişmiş ordularında ihtiyaçların her geçen gün değiştiğine dikkati çeken Görgüç, Arma 8x8'in üstün koruma gücü, hareket kabiliyeti ve farklı görevlere uygun olabilecek donanımları taşıması açısından bu ihtiyaçlara verecek nitelikte olduğunu anlattı. Dünyada üretilen benzer araçların etkin koruma özelliklerinin artırılması için büyük ve geniş üretildiklerini, bunun ise taşınabilirlik imkanlarını kısıtladığını belirten Görgüç, Arma 8x8'in rakiplerinin bu dezavantajlarını taşımadığını söyledi. Arma 8x8'in, rakipleri kadar geniş iç hacme sahip olmasına karşın onlardan farklı olarak C-130 kargo uçaklarıyla taşınabildiğine vurgu yaptı. Görgüç, “tüm fikri ve sınai mülkiyet hakları Otokar'a ait olan Arma 8x8'in kısa süre içinde sektörde adından söz ettireceğine inanıyoruz” dedi.

ARAÇ KARANLIKTA VE SUDA YOL ALABİLİYOR
Tüm elektronik sistemleri Otokar tarafından geliştirilen Arma 8x8, sahip olduğu özel sistem sayesinde sürücüsüne karanlıkta, siste, dumanda hiçbir ışık yakmadan termal kamera ile yolu ve etrafı görme ve ilerleme imkanı sağlıyor. Aynı kamera sayesinde sürücü, geri manevra sırasında aracın arkasını da görebiliyor. Araç Amfibi kit sayesinde hiçbir ön hazırlık yapmadan suda yüzebiliyor ve suda saatte 8 kilometre hız yapabiliyor. İsteğe bağlı sunulan NBC kiti ile de mürettebatını nükleer, biyolojik ve kimyasal tehditlere karşı koruyor.

Modüler bir platform olma özelliği taşıyan araç, ihtiyaçlar doğrultusunda farklı silah kule sistemleriyle donatılabiliyor. Sürücü ve komutan dahil 12 personel ve 24 ton azami yük taşıyabilen araç, ön tarafa yerleştirilmiş kompakt motoru sayesinde geniş bir iç hacim ve ergonomik bir çalışma ortamı sağlıyor.

Araçta kullanılan hidropnömatik süspansiyon sayesinde arazi koşullarında da titreşim minimuma indiriliyor. Sınıfında en büyük lastiklerin kullanıldığı araç, paletli araçlar kadar hareket kabiliyetine sahip. Araç 1 düğme ile 8x4 veya 8x8 kullanım seçeneklerine geçirilebiliyor. 450 beygir gücünde motora ve 7 ileri 1 geri vitese sahip aracın yakıt sarfiyatı da oldukça düşük. Bu da aracın 1 depo yakıtla 750 kilometre yol almasına imkan sağlıyor.

Arma 8x8, yüzde 60 rampa tırmanma, yüzde 30 yan eğimle gitme ve 2000 milimetrelik hendeklerden rahatlıkla geçebilme özelliklerini barındırıyor. Araçla birlikte tercih edildiği takdirde ilave RPG zırhı, kendini kurtarma sistemi, amfibi sistemi, NBC koruması, sisleme havanları ve yangın söndürme ile infilak baskılama sistemi opsiyonel olarak sunuluyor.

Arma 8x8, 10-13 Mayıs tarihleri arasında İstanbul'da düzenlenecek IDEF 2011 Savunma Sanayi Fuarı'nda sergilenecek.



1950 model 'Ergenekon bombaları'nın 4 yıldır çözülemeyen sırları

Birinci Ergenekon Davası’nın 22 Nisan’da görülen duruşmasına ilişkin ara kararlar açıklandı. Davaya bakan 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Danıştay saldırısına ilişkin olarak görgüsü ve beyanı bulunan Danıştay 2. Dairesi Başkanı Kamuran Erboğa’nın talimatla tanık olarak ifadesinin alınmasına karar verdi.

MUSTAFA BİRDEN’E ŞİKAYETÇİ OLUP OLMADIĞI SORULACAK
Mahkeme heyeti, daha önce tanık olarak dinlenilmesine karar verilen Danıştay Başkanı Mustafa Birden ile Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir ve Ahmet Çobanoğlu’nun şikayet, müdahele talepleri ve delillerin sorulması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na talimat yazılmasına karar verdi. Heyet, Alparslan Arslan’ın teşhise elverişli fotoğraflarının da gönderilerek teşhis işlemi yaptırılmasına hükmetti.

AVUKATA 16 DURUŞMA MEN
Mahkeme, avukat Vural Ergül’e 16 celse duruşmadan men cezası verdi. Cezaya gerekçe olarak, "Duruşma düzenini bozucu davranışlar ve gizli tanıkları dinlettirmemek" gösterildi. Ergül, gizli tanıkların dinleneceği tüm duruşmalardan da men edildi. Mahkeme ayrıca tutuklu sanık emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün de duruşmanın düzenini bozucu hareketlerde bulunmakta ısrar etmesi nedeniyle 3 duruşmadan men edilmesine karar verdi.

KEMALETTİN GÜLEN TANIK OLARAK DİNLENECEK
Mahkeme ilk duruşmada, Mehmet Ener ve Fettullah Gülen’in yeğeni olduğu iddia edilen Kemalettin Gülen’in tanık olarak dinlenilmesi için hazır edilmesine hükmetti. Mahkeme ayrıca, tanık Mehmet Ener’in verdiği ifadeler doğrultusunda Ankara Cumhuriyet Başsavcı vekili Hamza Keleş’in de tanıklığına başvurulmasına ve talimatla ifadesinin alınmasını karara bağladı.

ÜMRANİYE BOMBALARI GENELKURMAY’DAN SORULACAK
Dava kapsamında ele geçirilen bombalarla ilgili olarak yapılan bilirkişi incelemesinde Ümraniye’de ele geçirilen Amerikan M26 tipi el bombalarının 1950 - 1955 yılları arasında üretilen mühimmat olduğu belirtildiğinden bu mühimmatın TSK envanterine alınıp alınmadığı, alınmış ise hangi komutanlık ve birliklere teslim edildiğinin Genelkurmay Kuvvet Komutanlıkları’na ayrı ayrı sorulmasına karar verdi.

GÜNEY’İN SORUŞTURMA DOSYASI İSTENDİ
Şüpheli sıfatındaki Tuncay Güney’in soruşturma dosyasını incelemek üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan istenmesine karar veren heyet, Doğu Perinçek’in Danıştay saldısının ardından sonra ve duruşmada da tekrarladığı "iki kamu kuruluşuna suikast yapılacağı, bu suikast ihbarlarını ilgili mercilere bildirdiği ve bu saldırının 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e ve Adalet bakanlığı’na yönelik olabileceği" yönündeki beyanlarıyla ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı’na, Jandarma genel Komutanlığı’na, MİT Müsteşarlığı’na ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne yazı yazılmasına hükmetti.

''BALYOZ PLANI'' DAVASI

''Balyoz Planı'' davasında eski Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık ve bir kısım sanık avukatı ile Cumhuriyet Savcısı Savaş Kırbaş arasında 12 Eylül tartışması yaşandı. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen duruşmada, emekli Orgeneral Şükrü Sarışık'ın çapraz sorgusu yapıldı.

İddianamedeki plan seminerindeki ses kayıtlarında iç ve dış tehditlerle alakalı, Türkiye genelinde bir durum değerlendirmesi yaptıklarını anlatan Sarıışık, buna jenerik senaryo içinde yer verdiklerini söyledi. Ülkenin geleceği ve bekasını sağlamak için plan seminerinde, bu jenerik senaryoyu anlattığını anlatan Sarıışık, bu jenerik senaryodaki her şeyin nasıl yasal çerçevede anlatıldığını kaydetti. Üye hakim Ali Efendi Peksak, plan seminerindeki konuşması sırasında bir parti isminin kullanılıp kullanmadığını sorması üzerine, kendisinin böyle bir şeyi kullanmadığını, kullananın olup olmadığına ilişkin bir bilgisinin de olmadığını kaydetti. Peksak, iddianamede yer alan bir ses kaydında, 12 Eylül'ü darbe olarak kabul ettiğinini hatırlatması üzerine Sarıışık, ''Bunu dünya kabul etti. Tüm ülke kabul etti'' dedi. Sarıışık, toplumsal olaylara alınacak tedbirlerin önemli olduğunu ifade ederek, ülkeyi bölmek ve yıkmak ile irticai faaliyetlere karşı tedbirlerin alınması gerektiğini kaydetti.

-12 EYLÜL TARTIŞMASI-
Şükrü Sarıışık, ''Herkes bu konuda hemfikir ve aynı şeyi söylüyor 'bir günde 30-40 kişi ölüyor, ertesi gün bir şey yok. Neden?' Çünkü, kamu güvenliği sağlandı. Demek ki herkes görevini tamamıyla yaptığı için. Bugün de herkesin görevini tam olarak yapması lazım. Emniyet güçleri de doğru düzgün çalışınca ortalık düzeliyor. Herkes görevini yapsa ne gerek var ihtilale, darbeye'' şeklinde konuştu.

Bunun üzerine söz alan Cumhuriyet savcısı Savaş Kırbaş, ''12 Eylül'de her şey süt liman oldu' diyorsunuz 11 Eylül'de de aynı ordu vardı. O zaman neden engelleyemedi? Başka bir ordu mu vardı 12 Eylül'de?'' demesi üzerine, sanıklar ve avukatlar bu sorunun sorulmasına itiraz etti ve sorunun davayla ilgisi olmadığını belirterek, tepki gösterdi.

Mahkeme Başkanı Ali Alçık da araya girerek, ''Savcı sorusunu sorsun, tamamlasın ondan sonra itiraz edin. Neyi soracağını nereden biliyorsunuz?'' dedi. Sarışık'ın avukatı Fatih Volkan, ''Savcı herhalde 12 Eylül'ün hesabını soruyor. İddianamede olmayan husus müvekkilime sorulamaz'' diye tepki gösterdi. Bunun üzerine mahkeme heyeti, kendi aralarında kısa bir görüşme yaparak, sorunun sorulmasını iddianamede olmadığı gerekçesiyle reddetti.

-SAVCI: ''BİZ BURADA DARBE YARGILAMASI YAPIYORUZ''
Savcı Kırbaş da tekrar söz alarak, ''İddianamede 12 Eylül'ün olmadığı hususuna katılmıyorum. 491. sayfadaki seminer kayıtlarında 12 Eylül'e ilişkin değerlendirme var. 12 Eylül ile ilgili kıyaslama yapan sanığın kendisidir. Biz burada darbe yargılaması yapıyoruz. Sanık 'Plan seminerinde ve savunmasında 12 Eylül'de etraf süt liman oldu' diyor. Neden tehditleri hukuk sınırları içinde engellemiyorsunuz da 12 Eylül tarzında istiyorsunuz. 12 Eylül tarzına ne gerek var?'' dedi. Sanık Sarıışık'ın diğer avukatı Osman Topçu da iddianame ve davanın 12 Eylül ile bir ilgisinin olmadığını anlatarak, bu sorunun sorulmasına karşı olduklarını kaydetti.

-AVUKAT CELAL ÜLGEN: ''12 EYLÜL'DE YAPILANLARI KINIYORUZ''-
Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatı Celal Ülgen de söz alarak, savcının her konuşmasında, ''İddianamede yer olmamakla birlikte'' ifadesini kullandığını anlatarak, şunları kaydetti: ''Sanık vekilleri olarak ne 12 Eylül'ü de ne de 12 Eylülcüleri savunma konumuna düşeriz. Biz 12 Eylül'de yapılanları kınamış insanlarız. 12 Eylül'de yapılanları kınıyoruz. TSK bir havuz gibidir. 12 Eylül'de havuzda başka su vardır. Bir kişi o suda boğulmuştur, sonra su yenilenmiş ve havuz yeniden doldurulmuştur. Şimdi siz kalkıp burada bir çocuk boğulmuştur deyip burada hesabını soruyorsunuz.''

12 Eylül'ün uzantılarının emperyalizme ve ABD'ye uzandığını dile getiren Ülgen, ''ABD, darbe için 'Bizim çocuklar yaptı' demiştir. Bugüne gelirsek kimin emperyalizmden, kimin tam bağımsız Türkiye'den yana olduğu ortaya çıkacaktır'' ifadesini kullandı.

Bu sırada seyircilerin Ülgen'i alkışlaması üzerine Mahkeme Başkanı Alçık, ''Bu son uyarıdır bir daha alkış yaparsanız hepinizi dışarı çıkartacağım'' dedi.

-''BU SORULAR KALP KRİZİNE NEDEN OLACAK''-
Sanık avukatlarından bir kısmının söz alarak, iddianamenin, üye hakimler ve savcı tarafından hiç anlaşılmamış olduğunun anlaşıldığı yönündeki sözler sarfederek, ''İlkokul çocuklarının bile anlayabileceği'' benzetmesinde bulunması üzerine, Mahkeme Başkanı Ali Alçık tepki göstererek, ''Siz anlayabilirsiniz. Çok üstün zekalı olabilirsiniz ama 2 hakime ilkokul öğrencilerinin anlayacağı konuyu anlayamamışlar diyemezsiniz. Bu nahoş bir tutumdur'' dedi. Avukatların, savcının bazı sorularına, sanıkların kalp krizi geçirerek, rahatsız olabileceğini söylemesi üzerine de Başkan Alçık, ''Bu sorulardan kimse kalp krizi geçirmez'' diye cevap verdi.

Daha sonra söz alan sanık avukatlarından Emin Emir, bu davanın bir de salonun dışında kamuoyu önünde yapıldığını belirterek, savcının bu soruları kamuoyu yaratmak amacıyla sorduğunu söyledi. Avukat Emir, Cumhuriyet Savcısı Kırbaş'ın hakimin reddettiği bir soruyu tekrar sorduğunu ifade ederek, Kırbaş hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.

Balyoz'da Bir Albay Daha Gözaltına Alındı

Evinde yeni Balyoz belgeleri bulunduğu iddiasıyla bir emekli albay daha gözaltına alındı.
Emekli Albay Hakan Büyük, evinde yeni Balyoz belgeleri bulunduğu iddiası gerekçesiyle gözaltına alındı.

THY'den 'Çılgın Proje'

THY Teknik AŞ. Genel Müdürü Demir, ilk yerli yolcu uçağının 2023 yılına yetiştirileceğinin müjdesini verdi.

Demir, "Havacılık arenasında dünyada söz sahibi ülkelerden olacağımız faaliyetlerin merkezini oluşturacağız" dedi

Serginin açılışında Atatürk Havalimanı Mülki İdare Amiri Ahmet Aydın, Hava Harp Okulu Komutanı Tümgeneral İsmail Taş, THY Teknik AŞ Genel Müdürü İsmail Demir, Onur Hava Yolları Genel Müdürü Şahabettin Bolukçu ve İTO Başkanı Murat Yalçıntaş da yer aldı.

Türk Havacılık Endüstrisi Sergisi ve Forumu'nun açılışı dün Atatürk Havalimanı Onur Air Hangarı'nda gerçekleşti. 70'ten fazla yerli ve yabancı firmanın stant açtığı sergide, motordan, kokpit donanımlarına, kara kutulardan, kargo donanımlarına kadar binlerce ürün sergilendi. Fuarın açılışından sonra basın mensuplarının sorularını cevaplayan THY Teknik AŞ Genel Müdürü İsmail Demir, 2023 hedefleri içinde yerli yolcu uçağı üretimiyle ilgili şu bilgileri verdi:

8 MİLYAR DOLARLIK HEDEF
"Kendi uçak bakımı işimiz açısından dünyanın ilk beş bakım merkezinden birisi olmak istiyoruz. 2023 yılında dünyada oluşacak havacılık uçak bakım sektöründe oluşacak yaklaşık 62 milyar dolarlık pazarın 8 milyar dolarını almak üzere ticari bir hedef koyduk. Yine bu sektörde sadece bakım onarımcı değil üretici de olabilen, dünyada havacılık endüstrisi denildiğinde 'bu arenada Türkiye de söz sahibi' dedirtecek faaliyetlerini merkezini oluşturmayı amaçlıyoruz. Uçak yapımı konusu bizim değil Türkiye'nin hedefidir. THY olarak uçak yapımına katkıda bulunacak şirketlerden biriyiz. Türkiye bu hedefi 2023'e kadar gerçekleştirecektir."

TÜRKİYE PAZARIYLA SINIRLI KALAMAYIZ
THY'nin yeni kurduğu Türk Kabin İçi Sistemleri AŞ'nin hedefleri hakkında da bilgi veren Genel Müdür Demir, "Kabin içinde yolculara daha konforlu hizmet vermek için daha kullanışlı donanımlar üreteceğiz. Hedefimiz Türkiye pazarı değil. Çünkü Türkiye pazarı bu iş için küçük kalıyor. Hedef pazar dünyanın tamamıdır. THY Teknik AŞ olarak dünya pazarındaki pastadan alacağımız pay 2.5 milyar dolardır" diye konuştu.

Bayraktar-1'e yoğun ilgi
Havacılık sektöründen 3 bin kişinin ziyaret etmesinin beklendiği sergide en yoğun ilgiyi Baykar Makine Sanayi ve Ticaret AŞ'nin ürettiği "Bayraktar-1" adlı insansız hava aracı (İHA) gördü. Şirketin genel müdürü Haluk Bayraktar, "Türkiye'nin ilk İHA'sını 30 mühendisten oluşAn Ar-Ge ekibimizle ürettik. Bu aktif olarak silahlı kuvvetlerimizin kullandığı bir hava aracı. TSK'nın envanterinde mevcut olan Bayraktar-1'e ülkemizin gelecekte çok ihtiyacı var" dedi.

‘Balyoz’da insanın içi burkuluyor'

Asker-sivil ilişkilerinde yaşanan gerilim nedeniyle son dönemin en kritik bakanlarından biri konumuna gelen Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, bakanlıkta gerginliklerle geçen 8 yılını anlatırken, “Çok değerli Genelkurmay başkanları ile çalıştım. Sırf kıdemleri sebebiyle oraya gelmiş insanlar değillerdi” dedi

Gönül, Balyoz davası nedeniyle tutuklanan askerlerin suçlu oldukları ispat edilene kadar suçsuz olduklarını vurgularken, “Hissi tarafı tarif edilemeyecek ölçüde üzüntülü ve insanın içini burkan olaylar cereyan ediyor. Kurum ve kuruluşlara hepimizin sahip çıkması lazım” diyerek duygu yüklü mesajlar verdi.

Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasıyla ilgili olarak da, “Siyaset karışmamalı” mesajını veren Gönül, Güneydoğu’da 6 tümenin tamamen profesyonelleştiğini ifade ederken, seçimden sonra bedelli askerlik ile askerliğin yapısıyla ilgili düzenlemelerde değişikliğe gidilebileceği sinyalini verdi.

Gönül, Balyoz davasında tutuklanan general ve amiraller anımsatılınca, “Eskiden siviller askeri mahkemede yargılanırdı, şimdi askerler sivil mahkemelerde yargılanıyor. Her ikisinde de şikayet var. Herkes, aksi sabit oluncaya kadar masumdur. Biz de olaya böyle bakıyoruz. Devam eden yargılamayla ilgili görüş beyan etmek anayasaya aykırı. Ttemennimiz hakikatlerin bir an önce ortaya çıkmasıdır” dedi.

‘İlk defa buluşmuyoruz’

Gönül, Balyoz davası kapsamında muvazzaf general ve amirallerin tutuklanmasının hemen ardından Dolmabahçe’de kendisi, Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Koşaner arasında yapılan toplantıyla ilgili olarak ise, “Üçümüz ilk defa bir araya gelmiyoruz. Hissi tarafı tarif edilemeyecek ölçüde üzüntülü ve insanın içini burkan olaylar cereyan ediyor. Askerlik mesleği kederde ve kıvançta kader birliği yapılan bir meslek. Çoluğunuz çocuğunuz beraber büyüyor, eşleriniz kardeş gibi oluyor. Bunu çok kolay anlıyorum, mülki idare mensubuyum. Bizim de çocuklarımız kendi kardeşleri kadar bizim mülki idare amiri arkadaşlarımızın çocuklarıyla kardeştirler. Askerin böyle hissetmesini normal karşılamak gerekir” diye konuştu. Gönül, Balyoz dışındaki davaları kastederek, “Bilmediğiniz bazı görevden alma ve açığa almalar var” dedi.

İrem Çiçek için çok üzülüyorum / Sanem Altan

İrtica ile Mücadele Eylem Planı altında ıslak imzası var mı yok mu tartışmaları ile hayatımıza giren, daha sonra bu suçtan dolayı tutuklanan Albay Dursun Çiçek’in kızı İrem Çiçek, babasının yaşadıklarını anlatan bir kitap yazmış. “Kışladan Hasdal’a”

İrem Çiçek’i hiç tanımıyorum.
Daha önce birkaç kez televizyonda seyretmiş, bir defa da ıslak imzayla ilgili yazdığım bir yazıdan sonra bana gönderdiği mail nedeniyle karşılıklı yazışmıştık.

Ama yaptıklarını, yazdıklarını, yaşadıklarını takip ettiğim biri.
Adını ya da fotoğrafını ne zaman görsem, mutlaka altında ne yazıyor diye durup okuduğum biri.
Sanırım, babalarımız kim olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar, bizim onlar için yapacaklarımızın değişmemesi, benzer olması, beni babası için mücadele eden her çocukla, görünmeyen, tarifi oldukça zor bir duygu kardeşliğine sürüklüyor.

İrem’in babası için verdiği duygusal mücadele de, beni etkileyen ve saygı duyduğum bir mücadele.
Ama hayat, birbirimizin duygularını sadece anlamamızı yeterli bulmuyor bazen... Aynı zamanda konunun gerçekleriyle de ilgilenmemizi istiyor.
O yüzden ben de İrem Çiçek’in yazdığı kitaba duygularımdan çok, tutuklu Albay Dursun Çiçek hakkında ne öğrenebilirim diye baktım.

Kitabın beni en çarpan kısmı, İrem Çicek’in ve Albay Dursun Çiçek’in askeriyeye, yani içinden geldiği kuruma küskün olması. İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın altında ıslak imzası olduğu raporlarca tespit edilmiş ama Dursun Çiçek ve avukatı İrem Çiçek tarafından bu raporların güvenilirliği tartışmaya açılırken, bu meselede Dursun Çiçek beklediği desteği kendi kurumundan görememiş. Hatta benim anladığım önce onlar Dursun Çiçek’in bu suçu işlediğine inanmış.

Bu, bana çok önemli geldi.
Asker savcılık, Dursun Çiçek’in İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı hazırladığına inanıyor ama bunu emir almadan yapmış olduğunu söylüyor.

Bu olabilecek bir şey mi?
Bir albay bunu tek başına yapabilir mi?
Ya emir almıştır ya da bir cuntaya bağlıdır.
Emir aldıysa kimden aldı? Bir cuntaya bağlıysa, cuntanın diğer üyeleri nerede?

Sanıyorum böylesine büyük bir “eylem” planının sadece bir albayın sırtına yıkılıp, onun hapse atılması, albayın da kızının da kendilerini “ihanete uğramış” hissetmelerine yol açmış.
Beni en çok şaşırtan ise, böyle bir duyguya sahip olmalarına ve bunu açıkça ortaya koymalarına rağmen “emri verenle” ilgili hiçbir açıklama yapmamaları.

Gerçeği açıklamamaları.
Albay Çiçek hakkında kızının yazdığı koca bir kitap var ortada ama albayı kurtaracak asıl bilgi o kitabın içinde bulunmuyor.

Bir sıkışıklık halini gösteriyor bu.
İrem Çiçek için çok üzüldüm.

Hem babasını kurtarmak isteyip, hem de babasını kurtaracak asıl cümleyi söyleyemeyecek bir durumda olmanın nasıl bir acı yarattığını kitabı okurken hissediyorsunuz çünkü.
*****
İşte o kitaptan satır başları

Sayfa 55... Dursun Çiçek: “5 yıldır görev yaptığım Bilgi Destek Daire Başkanlığı’ndaki görevimden, hakkımdaki soruşturmanın selameti bakımından geçici görevle başka göreve alındım. Bunu amirallerimin bana olan güvensizliği olarak yorumladım. Sahte plan haberinin yayınlandığı 12 Haziran 2009 tarihinde bile bu kadar olumsuz etkilenmemiştim.”

Sayfa 65... Askeri savcılık ‘belgenin kim tarafından hazırlandığı konuları sivil yargının işi’ gerekçesiyle görevsizlik kararı verdi. Dosyayı Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul özel yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.

Dursun Çiçek: “Askeri savcılığın kararına itiraz hakkımız vardı, yapmadık. Daha sonra bunu yapmadığıma çok üzüldüm. Çünkü bugün olanların sorumlusu ihbarcıları araştırmayan askeri savcıydı.”

Sayfa 69... İrem Çiçek: “Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ulaşmak istedim ama bu girişimlerim sonuçsuz kaldı.”

Sayfa 83... İrem Çiçek: “Askeri Savcılık, ‘belgenin ıslak imzalı aslının mevcudiyeti iddialarını doğrulayabilecek bazı delillerin elde edilmesi nedeniyle...’ diyerek takipsizlik kararını kaldırmış ve babam yargılanmaya başlamıştı. Babamın askeri savcılığın bu ifadesine de soruşturmayı yeniden açmasına da çok içerlediğini biliyorum.”

Sayfa 134... İrem Çiçek: “askeri savcılık iddianamesinde 4 sayfalık eylem planını Dursun Çiçek’in hazırladığını ve cezalandırılmasını talep etti. Savcılığın iddiasına göre babam üstlerinden emir almadan kendi başına bu belgeyi hazırlamış. Amacı da TSK’yı yıpratmak.”

Sayfa 142... İrem Çiçek: “İddianameyi okurken gözyaşlarımı tutamadım. 30 yıldır emek verdiği TSK’nın babama vefasızlık ettiğini görüyordum.”

Sayfa 155... İrem Çiçek: “Babamın içinde fırtınalar kopuyordu. Askeri savcılığın iddialarına tek tek yanıt vermek istiyordu ama yapamıyordu. Askeri mahkeme savunmayı dinlemedi davayı bitirdi. Askeri Yargıtay dosyayı karara bağlayana kadar anayasa değişikliği yapıldı ve dosya tümüyle sivil yargının oldu.”
*****
Sevag’ı kim öldürdü?

Batman’ın Kozlu ilçesine bağlı Gümüşgörgü Jandarma Karakolu’nda arkadaşının tüfeğinden çıkan kurşanla karnından yaralanan ve kurtarılamayarak hayatını kaybeden Sevag Şahin Balıkçı’nın ölümü benim için aydınlatılması gereken noktalarla dolu.
Haberleri takip ettikçe de kuşkulanmakta haklı olduğumu görüyorum.

Sevag’ın sözlüsü olayın kaza olmadığını söylüyor.
Anne Ari hanım ise daha temkinli ‘Henüz bilmiyoruz’ diyor.
Aile ile genç kız arasında sorunlar diye de bir haber okudum, doğru mu bilmiyorum.
Annenin içini yakan acıyla ‘Ne olur bunu 24 Nisan’a bağlamayın’ derken genç kız ‘Ülkücülerden baskı görüyordu. Şikayet dilekçesi yazmıştı, onu geri aldı. Bir uzman çavuş çalınan 50 lira yüzünden Sevag’ı suçlamış ve karın boşluğuna yumruk atmıştı. Bence 24 Nisan günü konuşurlarken biri çekti vurdu’ diyor...

Anneyi çok iyi anlamakla beraber, içim o genç kızın doğru söylediğini söylüyor.
Hele bugüne kadar askerde ölen, intihar eden askerlerin sayısı 420’ye varmışken...

'Yetkiyi devremedizdik'

Cemil Çiçek, 27 Nisan 'e-muhtıra'sının Türkiye tarihinde kırılma noktası olduğunu belirtti

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, burada gazetecilerin 27 Nisan bildirisiyle ilgili sorusu üzerine, 27 Nisan’ın Türkiye tarihinde çok önemli bir kırılma noktası olduğunu söyledi. Türkiye’de Anayasa’dan kaynaklanan, ülkeyi yönetmekte yaşanan zorluklar bulunduğunu ifade eden Çiçek, “Ama 27 Nisan tarihine geldiğimizde herkesin görmesi gerekir ki Anayasa’ya uygun iş ve işlem yapsanız da Türkiye’de bir kısım zorluklar çıkıyor. Bunun en açık örneği bu 27 Nisan muhtırasıdır” dedi. Çiçek, “Millet bize yetki verdi. Biz o yetkiyi başkasına devredemezdik, daha evvelki müdahalelerde olduğu gibi şapkayı da alır gidemezdik. Milletin emanetine sahip çıktık, demokrasiyi de yerli yerine oturttuk” dedi.

12 Eylül'e ilk kazma vuruluyor

Afşin Savcısı Mehmet Kuş, bir ağabeyin suç duyurusunu işleme koydu, 12 Eylül sonrası 'işkence'de ölen öğretmenin mezarı açılıyor.

Bir ilçe savcısı cesaret etti ve 12 Eylül’e vurulacak ilk kazma için harekete geçildi.

Radikal gazetesinden İsmail Saymaz'ın haberine göre, Afşin’de, 1981 yılında işkenceyle öldürüldüğü iddia edilen öğretmen Ali Ekber Yürek’in mezarı, Savcı Mehmet Kuş’un başlattığı soruşturma sonucu, 30 yıl sonra açılacak. Ekber’in kemikleri işkence izi olup olmadığını belirlemek için adli tıbba yollanacak. İki tanığın ifadesini alan savcının şüpheliler hanesinde, dönemin Kahramanmaraş Sıkıyönetim Komutanı Tümgeneral Yusuf Haznedaroğlu da var.

TKP / ML adlı yasadışı sol örgütün yöneticisi olduğu ve ‘Musa’ kod adını kullandığı iddia edilen öğretmen Ali Ekber Yürek 7 Mayıs 1981’de Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde gözaltına alındı. Yanında arkadaşı Kalender Hışır da vardı. Hışır’ın iddiasına göre, Afşin’de sorgu merkezi olarak tahsis edilen Yol Su Elektrik İdaresi’ne, daha sonra da Yatılı Bölge Okulu’na götürüldüler. Yürek burada iki hafta işkence gördü.

Ağabeyi Mehmet Yürek, 25 Mayıs 1981’de İstanbul’dan Afşin’e çağrıldı ve kendisine 24 yaşındaki kardeşinin cesedi teslim edildi. Ağabeyine göre Ali Ekber Yürek’in dudakları, dişleri, el ve ayak parmakları, cinsel organı yanık ve çürükler içindeydi. Sol kolu, kaburgaları ve omuzu kırıktı. Sırtı ve göğsü siyah-mor renkteydi.

Yürek’e, kardeşinin ‘parkasının ipiyle kendisini astığı’ söylendi. Fakat hücrenin yüksekliği bir metreydi. Birlikte yakalandığı Kalender Hışır, genç öğretmenin iki hafta işkence gördüğünü, üzerine yüksekten kum torbaları atılarak öldürüldüğünü ileri sürdü. O tarihte, bu ölümü soruşturan Savcı Hüseyin Türker, doktorun ‘solunum yetmezliği’ teşhisine dayanarak takipsizlik verdi.

Şüpheli tümgeneral

Geçen yılki 12 Eylül referandumuna iki gün kala ağabey Yürek, kardeşinin ölümüyle ilgili şikâyetçi oldu. Kenan Evren’in yanı sıra Tümgeneral Yusuf Haznedaroğlu ile ilçedeki diğer sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu.

Malatya Özel Yetkili Başsavcılığı, evrakı ayırdı. Darbeciler hakkındaki suçlama, 2011/150 soruşturma numarasıyla Ankara Özel Yetkili Başsavcılığı’nca yürütüldüğü için buraya gönderildi. Ali Ekber’in işkencede ölümüyle ilgili evraksa Afşin Başsavcılığı’na iletildi. Dosya, 30 yaşındaki Savcı Mehmet Kuş’a düştü. Savcı, 2010/2459 sayılı dosyayı açtı. Önce ağabeyin, ardından Yürek’le aynı tarihte gözaltına alınan Ali Kepez ve Akif Keçeli’nin 6 Nisan’da ifadesini aldırdı. Savcı Kuş, ifadeleri aldıktan sonra, ceset üzerinde kemik kırığı ve işkence izi olup olmadığını saptamak için mezarın açılması kararını verdi, mezarın olduğu Ovacık Savcılığı’na talimat yazdı. Mezarın önümüzdeki en geç 1 Haziran’a kadar açılması bekleniyor. Afşin Başsavcılığı, Elazığ Adli Tıp Şubesi’nden bir uzman da istedi. Kemikler inceleme için adli tıbba gönderilecek.

Savcı Kuş ayrıca dönemin Kahramanmaraş Sıkıyönetim Komutanı Haznedaroğlu ile o yıllarda Savcı Hüseyin Türker, Dr. Nevzat Özcan ve ilçede görevli askerler ve polislerin adres tespitini de başlattı. Bu suçun kaldırılan Geçici 15. Madde kapsamına girip girmediği konusunda Ankara Özel Yetkili Savcılığıdan görüş alınmasının planlandığı öğrenildi. Yürek’in hiyerarjik bir silsileyle öldürüldüğü yönünde görüş belirtilirse Kuş, dosyayı Ankara ile birleştirebilecek. Ağabey Mehmet Yürek, bu soruşturmayla 12 Eylül’deki referandum sonucunun sınanacağı görüşünde:

“Yargı vesayeti bitti mi, el değiştirdi mi, göreceğiz. Bu savcıyı görevden alırlar ya da dosyayı alırlarsa, vesayet el değiştirdi demektir.”

Tanıklar anlatıyor

Akif Keçeli: Mayıs 1981’de gözaltına alındım ve 120 gün kaldım. Musa diye bildiğimiz kişi ile beni yüzleştirmek üzere Afşin’e götürdüklerinde önce sağlıklı olarak gördüğüm Musa, 15 gün sonra ağzı kaymış, işkence görmüş, bitkin haldeydi. Konuşamıyordu. Ali Ekber’le yüzleşirken gözümü açtıklarında Yusuf Haznedaroğlu’nu bizzat gördüm. Onun komutasında işkencede ölenler olduğunu duyuyordum.

Ali Kepez: 105 gün gözaltında kaldım. 15 günüm Afşin’de geçti. Musa ve bazı kişilere işkence yapıldığını biliyorum. İşkenceyi birebir duydum. Afşin’de kaldığımın üçüncü günü görevliler Musa’yı ‘Hiçbir şeyin kalmasın, dönmeyebiliriz’ diyerek götürdü. Bizzat duydum. Daha sonra Afşin’den Maraş’a sorguya götürüldüğümüzde görevliler Musa’nın cesedini gösterip ‘Konuşmazsan sonun Musa gibi olur’ diyerek işkence yaptılar. Sigara söndürme olayının halen izini taşırım.

Kalender Hışır: 7 Mayıs 1981’de Elbistan’ın Kümbet Mahallesi’nde kiralık evimi Ali Ekber’e bıraktım. O gün aynı evde kaldık. Sabah 04.30’da evimize baskın düzenlendi. İkimizi de Afşin’deki sorgulama binasına götürdüler. Ağır işkenceler sonucu yaklaşık iki hafta sonra Ali Ekber kum torbası yöntemiyle katledildi. Bir ara beni bekletirken Ali Ekber’i içeri aldılar. Hiç tanık olmadığım bir sesle karşılaştım. Bu ses, dolu bir çuvalı kaldırıp yere vurma gibiydi. Aklıma kum torbası geldi. Beş altı kez torbayı istenilen yere vurdular. Detaylı bilgileri 6. Kolordu’da görülen sıkıyönetim mahkemesinde anlattım. Verdiğim bilgiler tutanağa geçmesine rağmen işlem yapılmadı.

Yürek’in öldüğü yıl doğdu

12 Eylül sonrasına ‘ilk kazmayı vuran’ Savcı Mehmet Kuş, öğretmen Ali Ekber Yürek’in işkence sonucu öldürüldüğü iddia edilen yılda, 1981’de, Kayseri’de doğdu. 1999’da girdiği İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni 2003’te bitirdi. Ardından 22 Şubat 2004’te yapılan hâkim ve savcılık sınavını kazandı. O yılın temmuz ayında stajyerlik görevinden sonra Temmuz 2006’da Sinop’un Durağan ilçesine atandı.

2008’de Afşin’e atandı

Evli ve bir çocuk babası Savcı, Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde 2008’den bu yana görev yapıyor.

28 Nisan muhtırası / Mustafa Ünal

Gündem öylesine yoğun ki... Başbakan'ın çılgın projesi, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ana ile başlayan yarım cümlesi ve MHP'de iki genel başkan yardımcısının istifasıyla sonuçlanan kaset depremi.

Her biri ayrı yazı konusu... Ben başka bir konuya değineceğim. Önceki gün 27 Nisan bildirisinin dördüncü yıldönümüydü.

Genelkurmay'ın internet sitesinde gece yarısı yayınlanan açıklamanın Meclis'in iradesine bir müdahale olduğuna kuşku yok. Hâlâ arka planı tam aydınlanabilmiş değil. Gece, neden 23.30'da internete kondu? Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 'Eve geldim, haberleri izledim, canım sıkıldı oturup yazdım.' dedi. Genelkurmay'da işler bu kadar basit mi?

Bir genelkurmay başkanının haberlere bozulması muhtıra ile mi sonuçlanır? O metnin kaleme alınmasına, internet sitesine konulmasına kimler katkı verdi? O süreçte Büyükanıt'ı dolmuşa bindiren, gaz veren birilerinin olduğu muhakkak.

27 Nisan'ı diğer süreçlerden ayıran hükümetin cevabıydı. AK Parti iktidarı '28 Nisan muhtırası' nitelemesini hak edecek bir cevap verdi. Bu ülke çok muhtıralar, mektuplar, örtülü müdahaleler gördü. Hemen hepsinin metni bile birbirine benzer. Atatürk ilke ve inkılâpları ile başlar, rejim, laiklik ve cumhuriyet kavramlarından söz edilir. Hükümetin işleri raydan çıkardığından dem vurulur.

Bir özensizlik, kötü üsluba rağmen 27 Nisan bildirisi de öncekilerden pek farklı değil. Kelimeler, cümleler farklı ama ruhu aynı. Laiklik hassasiyeti ve Kutlu Doğum etkinliklerinden duyulan rahatsızlık 27 Nisan'a yansımış. Asıl amacın Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek olduğunun herkes farkında.

Altına Genelkurmay'ın imza koyduğu bildirilerin sonuçları 28 Nisan'a kadar hep aynı oldu. İlk olarak hükümetler istifa etti. Başbakanlar arkasına bakmadan şapkayı alıp gitti. Hiçbirinin aklına direnmek gelmedi. Meclis ise ağır yara aldı. Dışarıdan yönlendirmeyle kurulan hükümetlerin ömrü de uzun olmadı. 27 Nisan'ı kaleme alanların 'b planını' düşünmemeleri bu yüzden...

Eğer muhtıra kelimesi kullanılacaksa 27 Nisan bildirisi için değil 28 Nisan açıklaması için kullanılmalı. Yıldönümlerinde 27 Nisan'a değil, 28 Nisan'a dikkat çekilmeli. Hükmünü icra eden 27 Nisan değil, 28 Nisan bildirisi oldu çünkü.

Gece yarısı bildirisi Ankara'da duyulur duyulmaz Başbakan Erdoğan bazı bakan ve parti yöneticileriyle toplandı. Yakın çevreden, uzak duranlar da olmadı değil. Resmî konuttaki o toplantıda nasıl cevap verileceği tartışıldı. 'Bırakıp gitmek' Erdoğan'ın aklının ucundan bile geçmedi. 'Sonu nereye varırsa varsın dik durmalıyız. Neye mal olursa olsun halktan aldığımız iradenin hakkını vermeliyiz' kararlılığı orada bulanan herkeste oluştu.

28 Nisan muhtırası bu iklimde kaleme alındı. 'Biz de internet sitesinde yayınlayalım' teklifi yapanlar oldu ama kabul görmedi. 'Hükümet açıklaması' olarak kamuoyuna duyurulması benimsendi. O metni de doğal olarak hükümet sözcüsü Cemil Çiçek okudu.

Hükümetin açıklamasında 'Açıklama hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır. Demokratik bir düzende bunun düşünülmesi dahi yadırgatıcıdır.' denildi. Genelkurmay'a Anayasa'daki yetki ve görevleri hatırlatıldı. Bu, askerin bugüne kadar duymaya alışık olmadığı bir cevaptı. Üslup yumuşak, içerik çok sertti.

Dün 28 Nisan muhtırasının 4. yıldönümüydü. Bazı çevrelerin büyük umutlar beslediği 'Yaşar Büyükanıt' hükümetin muhtırasına hedef olan ilk Genelkurmay başkanı olarak tarihe geçti. Sonra, bir gün alışveriş merkezinde önüne atlayan bir vatandaşın 'Paşam bunlara gününü bildiremediniz' sitemiyle karşılaştı.

Cevabı ne mi oldu?

28 Nisan'ı en iyi anlatan cümle: 'Tayyip Erdoğan öncekilere benzemiyor. Ben, ne yapayım kızım...'

MGK'da Konuşulan 2 Konu?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sona erdi.

Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından yapılan açıklamada, toplantıda Türkiye'nin ayrıcalıklı bağlara sahip olduğu, dost ve kardeş Suriye'de toplumsal olayların tırmanmasından ve yaşanan can kayıplarından duyulan derin kaygı ve üzüntünün kaydedildiği belirtilerek, ''Güvenlik güçlerinin de halka yaklaşımlarında azami duyarlılık göstermesi gerektiğinin altı çizilmiştir'' denildi.

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) bildirisinde, 12 Haziran tarihinde yapılacak milletvekili genel seçiminin herhangi bir güvenlik sorunu yaşanmadan gerçekleştirilebilmesi için, bugüne kadar alınan ve alınması öngörülen güvenlik tedbirlerinin etraflı değerlendirmesinin yapıldığı belirtilerek, ''Terör örgütü ve yandaşlarının halkımızın demokratik tercihlerini serbestçe ortaya koyabilmelerini engellemeyi amaçlayan teşebbüslerin, güvenlik güçlerimizce alınacak tedbirler ile ülkesine ve demokrasiye içtenlikle bağlı halkımızın sağduyulu yaklaşımı sayesinde başarıya ulaşamayacağına olan inanç teyit edilmiştir'' denildi.

MGK'nın Nisan ayı olağan toplantısı sonrasında yayımlanan bildiride, toplantıda, ülke güvenliğini ilgilendiren iç ve dış gelişmelerin etraflı olarak ele alındığı kaydedildi.

Terörizmle mücadelenin bugüne kadar olduğu gibi gelecek dönemde de yalnızca güvenlik boyutuyla değil, terörü besleyen ortamın tasfiyesini de içeren kapsamlı ve çok yönlü bir yaklaşımla sürdürülmeye devam edileceği vurgulanan bildiride, bu bağlamda, toplumun ve bireyin temel hak ve özgürlüklerinin zedelenmemesini teminen demokrasi ve insan haklarına saygının, her zaman olduğu gibi devletin bu yöndeki çabalarının odak noktasını teşkil edeceği belirtildi. Bildiride, şunlar kaydedildi:

''Bu çerçevede terör örgütünün ve yandaşlarının insan hakları kisvesi altında gerçekleştirmeye çalıştıkları ve esasen halkımızın birliğini, bütünlüğünü, güvenliğini, huzurunu ve refahını hedef alan her türlü eylem ve girişimiyle mücadele edileceği ve bu kararlı yaklaşımın, milletimizden alınan güven ve destekle terör tehdidi bertaraf edilene kadar sürdürüleceği vurgulanmıştır.

12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak seçimlerin herhangi bir güvenlik sorunu yaşanmadan gerçekleştirilebilmesi için, bugüne kadar alınan ve önümüzdeki dönemde alınması öngörülen güvenlik tedbirlerinin etraflı bir değerlendirmesi yapılmıştır. Bu bağlamda, terör örgütü ve yandaşlarının halkımızın demokratik tercihlerini serbestçe ortaya koyabilmelerini engellemeyi amaçlayan teşebbüslerin, güvenlik güçlerimizce alınacak tedbirler ile ülkesine ve demokrasiye içtenlikle bağlı halkımızın sağduyulu yaklaşımı sayesinde başarıya ulaşamayacağına olan inanç teyit edilmiştir.''

Irak'ın siyasi ekonomik ve sosyal alanlarda karşılaştığı sorunların ulusal uzlaşı temelinde bir an evvel açılmasının sadece Irak'ın değil, tüm bölgenin istikrarına katkı sağlayacağının vurgulandığı bildiride, ''Bu çerçevede Irak'ın birliğine istikrar, huzur ve kalkınmasına büyük önem atfeden Türkiye'nin Irak halkının karşı karşıya bulunduğu bu sorunların çözülmesi yönündeki çabalara her türlü desteği vermeye devam edeceği kaydedilmiştir'' denildi.

Libya'da son dönemde yaşanan gelişmelerin ve bundan sonraki süreçte atılabilecek adımların değerlendirildiğinin ifade edildiği bildiride, şunlar kaydedildi:

''Bu ülkede gerçek bir ateşkesin bir an önce sağlanmasına, dost ve kardeş Libya halkına yönelik insani yardım faaliyetlerinin kesintisiz olarak sürdürülmesine ve Libya halkının meşru talepleri doğrultusunda siyasi değişim ve dönüşüm sürecinin başlatılmasına verilen önem vurgulanmıştır.

Türkiye'nin ayrıcalıklı bağlara sahip bulunduğu dost ve kardeş Suriye'de toplumsal olayların tırmanmasından ve yaşanan can kayıplarından duyulan derin kaygı ve üzüntü kaydedilmiştir. Halkın siyasi sosyal ve ekonomik alanlardaki meşru taleplerinin ve beklentilerinin karşılanması amacıyla yapılacağı açıklanan reformlar ve bu yönde şimdiye kadar atılan adımlar üzerinde durulmuş ve bu reformların tamamının en kısa zamanda hayata geçirilmesinin önemi vurgulanmıştır.

Suriye yönetiminin bu yönde atacağı adımlara desteğimiz teyit edilmiş, güvenlik güçlerinin de halka yaklaşımında azami duyarlılık göstermesi gerektiğinin altı çizilmiştir.

Bu çerçevede dost ve kardeş Suriye'de toplumsal barış ve istikrarın tesis edilebilmesi, şiddetin sona erdirilmesi ve can güvenliği ile temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasını teminen gerekli adımların ivedilikle ve kararlılıkla atılması yönündeki çabaların taşıdığı önem vurgulanmıştır.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yaşanmakta olan değişim ve dönüşüm sürecinin dost ve kardeş ülkelerde barış, istikrar ve refaha katkıda bulunacak şekilde sonuçlandırılmasına atfedilen önem vurgulanmış, ülkemizin bölgesele ve küresel barışın tesisi yönünde kararlı bir şekilde çaba göstermeye devam edeceği ifade edilmiştir.''

28 Nisan 2011 Perşembe

''BALYOZ PLANI'' DAVASI

''Balyoz Planı'' davasının tutuklu sanığı emekli Korgeneral ve MHP İstanbul 1. Bölge milletvekili adayı Engin Alan ''Zaman bu zaman. Bu iki general (Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman) bu mahkemeye gelip, bize açık ve net bir şey söylemelidirler. Balyoz diye bir şey var mı yok mu?'' dedi.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunmasını yapan tutuklu sanık 8. Kolordu Komutanı Korgeneral Mustafa Korkut Özarslan, dava konusu seminerin hiçbir konu gizlenmeden yapıldığını belirterek, hiçbir delile dayanmayan, kanaatlere dayalı tüm suçlamaları reddettiğini söyledi. Özarslan'ın avukatı Tolga Akalın ise Gölcük'ten sonra Eskişehir'den de dosyaya yeni deliller gönderildiğine dikkati çekti.

Bir taraftan kovuşturmanın, diğer taraftan da soruşturmanın yapılmasının ceza yargılamasının mantığına ters olduğunu ifade eden Akalın, ''Yeni sahte deliller üretilmeye başlandı. Burada bir yargılamadan bahsetmek mümkün değil. Bu yargılama değil, tiyatro faaliyetidir. Biz tiyatronun ilk perdesinde sahne almayacağız. Defalarca sahteliği ispatlanan bu iddialar karşısında susma hakkını değil, 'gülme hakkını' kullanıyoruz. Müvekkilim sorulara yanıt vermeyecek'' dedi.

Başkan Ali Alçık, avukat Akalın'ın mahkemeyi tiyatroya benzetmesinin savunma kapsamını zorladığını belirterek uyardı. Özarslan'ın yanıtlamayacağını söylemesi üzerine soru sorulmadı. Tutuklu sanıklardan emekli korgeneral ve MHP İstanbul 1. Bölge milletvekili adayı Engin Alan da ''Biz bu ömrü onurumuz, şerefimiz itibarımız için yaşadık. Bu değerlerimizi hedef alan, fırsat bilen alçaklarca hayasızca saldırmasına zemin yaratarak, tek bir satırı bile doğru olmayan düzmecelerle dolu bu rezil iddianameyi baştan sona şiddetle reddediyorum. Olmayan şeyin ispatı olur mu?'' diye konuştu.

İmzasız dijital belgelerin delil kabul edilemeyeceğini, iddia sahiplerinin iddialarını ispatla mükellef olduklarını ifade eden Alan, ''Bu ülke, bu devlet, bu memleket bölünmesin diye hayatlarını hiçe sayan yiğitlere, kahramanlara 'cuntacı, darbeci' diyen, haddini bilmeyen densizler zamanı gelince yaptıklarının hesabını, hukuki bedelini mutlaka ödeyecektir. Bundan kaçış yoktur. Adaletten kaçsalar da tarihten kaçamayacaklardır'' şeklinde konuştu.

-ÖZKÖK VE YALMAN'IN YANITLAMASI İSTENİLEN SORULAR-
Dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman'ın ''Ben bilmem o bilir, zamanı gelince konuşurum'' gibi sözler söylediklerini belirten Alan, bu sözlerin davaya hiçbir katkısı olmadığını söyledi.

''Zaman bu zaman. Bu iki general bu mahkemeye gelip bize açık ve net bir şey söylemelidirler. Balyoz diye bir şey var mı yok mu? Balyoz yoksa mesele de yok'' diyen Alan, Özkök ve Yalman'ın ''Balyoz Planı var'' diyorlarsa yanıtlamalarını istediği soruları şöyle sıraladı:

''Balyoz varsa neden bu konuda komutan olarak yetkilerini kullanmadılar, gereğini yapmadılar. Neden seminerden 5 ay sonra 2003 Ağustos'taki şurada Fırtına generali ve Örnek amirali çok yetkili kuvvet komutanlıklarına getirdiniz? Neden seminerden 5 ay sonra Şükrü Sarıışık Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine getirildi. Metin Yavuz Yalçın neden Harekat Başkanlığına getirildi? Beni tankı, topu, tüfeği olmayan pasif bir göreve atamak yerine Türkiye'nin Yunanistan bölgesinden sorumlu olan 2. Kolorduya komuta görevine neden devam ettirdiniz? Bu iki emekli komutan bu soruların yanıtını vermedikçe sağlıklı yargılama yapılamaz. Biz de burada suçsuzuz diye debelenir dururuz. Bir yandan da Eskişehir'de olduğu gibi tezgahlar sürer gider.''

Alan, mahkemeden semineri gözlemci olarak izleyen 15 subayın da tanık olarak çağrılmasını isteyerek, gözlemci raporunun açıklanmasını istedi. Yeni belge sırasının İstanbul ve Bursa Jandarma Komutanlıklarına geldiğini belirten Alan, ''Hayırlı haberlerinizi, ihbar mektubu gibi düzmece belgelerinizi bekliyoruz'' dedi.

Engin Alan savcılık ifadesine ilişkin düzeltme yapmak istediğini belirterek, ''Bana Atatürk'ün Büyük Nutku'nda Anadolu isyanları sırasında iç tehditler konusundaki sözlerini söyleyip söylemediğim sorulmuştu. O zaman hatırlamamıştım. Evet söyledim'' diye konuştu. Alan'ın avukatı Ayhan Nacak da tahliye kararı veren hakimlerin çocuk mahkemelerine gönderildiğini belirterek, oluşan korku ve endişe nedeniyle hakimlerin yarım saat içinde tutuklama kararı vermek zorunda kaldıklarını ileri sürdü. Nacak, ''23 yıl dağlarda yaşamış, terörle mücadele etmiş, 5 kere 1 saniye farkla ölümden dönmüş kişiyi terörist ilan ettiniz'' diyerek, mahkemenin dava
konusu belgelerin ordudan nasıl çalınıp çalınmadığına ilişkin araştırma yapması gerektiğini söyledi. ''Burada olanların suçsuz olduğuna Allah'a inandığım kadar inanıyorum'' diyen Nacak, darbe çalışmalarının gizli olduğunu, 3 kişiden fazla olunca buna darbe denilemeyeceğini savunarak, ''Burada bir tek Hasan Mutlucan kalmış. O da olsa tam olurdu'' dedi.

Tutuklu sanıklardan eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık ise suçlamalarla ilgili dolaylı ya da dolaysız bir alakasının olmadığını, atılı suçu işlemediğini belirterek, ''Kendimizden bir korkumuz olsa, bir sıkıntımız olsa tedbirleri önceden alırız'' dedi. Sarıışık, ''Suçlamalar tamamen subjektif değerlendirmeler, yorum ve kanaatlerden oluşup, hukuki dayanaktan yoksun, tamamen asılsız iddialardır. 44 yılımı, TSK'nın kutsal çatısı altında geçirdim. 66 yıllık yaşamım boyunca yasalara ve hukuka aykırı hiçbir oluşum ve faaliyetin içinde bulunmadım'' diye konuştu.
Duruşma, Sarıışık'ın savunmasıyla sürüyor.

O isim konuştu; işte eski 1 numara

"Beyin takımının beynidir. Görevi kime devretti bilmem ama uzun müddet bir numara oydu"
1979-83 yılları arasında 1. Ordu'da askerî hâkimlik yapmış, 12 Eylül'le birlikte İstanbul sıkıyönetim savcılığı görevi de üstlenmiş eski milletvekili Faik Tarımcıoğlu, önceki hafta vefat eden Orgeneral Haydar Saltık zihniyetinin orduyu28 Şubatsürecine götüren zihniyet olduğunu anlatıyor. Tarımcıoğlu'nun, 1. Ordu komutanı olduğu süreçte Selimiye'de iki yıl kadar birlikte çalıştığı Orgeneral Haydar Saltık'ı yakından tanımasını sağlayan, onun topluma bakış açısını ortaya koyan, bizzat yaşadığı başka tecrübeleri var.

12 Eylül'ü yapanlar olarak Kenan Evren ve dönemin kuvvet komutanları Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer, Sedat Celasun'dan oluşan 5 kişilik komuta kademesi resmedilir hep. Ancak 88 yaşında vefat eden Ali Haydar Saltık, darbeyi yürürlüğe koyan plan olan Bayrak Harekâtı'nın müellifidir. Tarımcıoğlu'na göre de darbenin kurmay başkanıdır. Yani ‘beyin takımının beynidir' Saltık. Önde başka isimler olsa da 12 Eylül'ü planlayan, pişiren, kotaran ekibin başında Haydar Saltık vardır.

Aslında Haydar Saltık'ın ehemmiyetini, 1. Ordu Komutanlığı'nın yanındaki Selimiye Camii'nde düzenlenen cenaze merasimi de ortaya koymaktadır. Saltık emekliye ayrıldığında genelkurmay başkanı olan Necdet Ürüğ başta olmak üzere, 28 Şubat süreci ve sonrasının genelkurmay başkanları İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ da onu dünyadan uğurlamaya gelenler arasındaydı. Mevcut Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve kuvvet komutanları da yoğun yağmura rağmen tam kadro oradaydı. Kenan Evren gelememiş, çelenk göndermişti. Ağustos 1980'de deniz kuvvetleri komutanıyken emekliliği gelen ancak12 Eylüldarbesiyle başbakan atanan Oramiral Saim Bülent Ulusu, dönemin Millî Eğitim Bakanı Nevzat Ayaz da onu uğurlamaya gelenler arasındaydı. Yani ekip arkadaşları onu yalnız bırakmamıştı. İş dünyasından da Rahmi Koç, oğlu Ali Koç ve Koç ailesinin damadı İnan Kıraç da iş dünyasını temsilen oradaydı. Haydar Saltık'ın büyük oğlu İhsan Tahsin'in yıllardır Koç Topluluğu'nda çalışıyor olmasının dışında başka vefa duyguları da ön plana çıkmış mıydı bilmiyoruz. Fakat şu bir gerçek ki, son yıllarda, bütün genelkurmay başkanlarının bu nevi dikkat kesildiği başka bir tören yok.

Haydar Saltık'ın eski 1 numara olduğu da söyleniyordu. Hatta Faik Tarımcıoğlu'na göre uzun müddet 1 numara Haydar Saltık'tı: “Görevi kime devretti bilmem ama devretmeden evvel uzun müddet bir numara buydu.” Saltık, 1985'te ordudan kara kuvvetleri komutanı olarak emekliye ayrıldıktan sonra da bu görevini devam ettirmişti iddialara göre. Bilindiği gibi Saltık, 1985'te, İsviçre-Bern'e büyükelçi atanmış, 1988'e kadar orada kalmıştı.

Gazeteci Şamil Tayyar da ‘1 numara'yı tarif eden açıklamalarda bulunuyordu zaman zaman. Tayyar, “1 numara değişen birisi. 1 numarayı bir güç hiyerarşisi içinde değerlendirmeyin. Türkiye'de en güçlü adam kim? A şahsı diyelim. Bu adam 1 numaradır diye algılamayın. 1 numarayı profesyonel bir şirketin genel müdürü, o şirketin CEO'su gibi düşünün.” dedikten sonra mevcut 1 numara için “İstanbul'da yaşıyor. Eskisi gibi çok etkin değil. Çok zengin olduğunu sanmıyorum. Silah kullanmasını biliyor. Emekli bir asker.” açıklamasını yapmıştı.

Tarımcıoğlu, Tayyar'ın ‘emekli bir asker ve İstanbul'da yaşıyor' tanımına katılmakla beraber şunları söylüyor, ilaveten: “Hatta gayet nazik, gayet diplomattır; briç oynar, Büyük Kulüp'te boy gösterir, orada ‘buyurun paşam' falan diye kapılar açılır kendisine vs... Yani normal ilişkileri böyledir. Ama bu görev bir bayrak yarışıdır, birinden birine devredilir. Tek kişi her zaman, uzun müddet hâkim olmaz. En fazla diyelim ki konjonktürel olarak 3 sene, 5 sene, ama o kadar...”

Anlatılanlara bakılırsa, masonik yapıyla çok iç içedir, hatta masonik bir yapıdır tarif edilen sistem. Tarımcıoğlu'na göre, 28 Şubat'ta Necmettin Erbakan'ı siyaset sahnesinden silen de Fransa Yüce Mason Locası'nın talimatını uygulamaya sokan Türkiye'deki bu yapının ‘kabul edilmiş' uzantısıdır. “Talimat oradan verilmiştir. Türkiye'de bunu canıgönülden uygulayacak, ideolojik yönden destekleyecekler vardır. Üniversite çevreleri vardır, finans çevreleri vardır. 1 numara her zaman asker olmayabilir. Asker kanadının 1 numarası farklıdır, sermayenin kanadının 1 numarası farklıdır. Bunları karıştırmayın. Yani her şeyi asker yönlendirmez. Büyük basın patronlarından birisi mesela geçmişte 1 numaraydı veya o görev ona verilmişti.”

Onun için cenaze merasiminde bir anlamda Haydar Saltık değil, zihniyeti değer görüyordu. Çünkü Haydar Saltık zihniyeti 28 Şubat sürecini meydana getiren, orduya hâkimmiş gibi görünen ana zihniyetin de ‘beyni, ağababasıydı.' Tarımcıoğlu, onu da şöyle izah ediyordu: “İşte BÇG (Batı Çalışma Grubu), 28 Şubat'ın muharriki motivasyonu, onun fikrî temelleri ve adım adım uygulayıcılarının ağababasıdır o anlamda. Laikliği ön plana alarak Türkiye'ye tavizsiz bir şekilde Batı sistemini entegre etmeyi amaçlamışlardır. Batı sistemi derken, asla ilericilik, moderniteyi kastetmiyorum. İsrail'in hegemonyasını Ortadoğu'da pekiştirmekle görevli bir yapı. Bana göre millî olmayan bir damar. Onun uzantıları da 28 Şubat'tan bir müddet sonra tasfiye edildiler, yani Güven Erkaya, Çevik Bir vs. falan. Ama geride kalanlar, işte Sarıkız, Balyoz zihniyeti ile o işi devam ettirmek istediler. Fakat hepsinin tasfiyesi zaten mümkün değildi. Ama ana zihin Haydar Saltık çizgisidir.”

Peki, baştan beri değindiğimiz Haydar Saltık Paşa çizgisi nedir? Tarımcıoğlu neden bu kadar iddialıdır?

Faik Tarımcıoğlu, 1. Ordu Savcılığı'nda, Haydar Saltık'ın girişimi sonucu emekli olacağı 1983'e kadar iki yıl birlikte çalışmıştı onunla. Bu süreçte aralarında çok ciddi münasebetler de olmuştu. Hukukun üstünlüğüne inanmış biri olan Tarımcıoğlu, hukukun gereğini yapmıştı hep. Buna karşılık 1. Ordu Sıkıyönetim Komutanı Haydar Saltık, adli müşavirini de atlayarak savcı Tarımcıoğlu'nun verdiği kararlara kendi el yazısı ile itiraz ediyordu. İtirazlara da en yakın mahkeme bakıyor, onlar da Tarımcıoğlu'nu onaylıyordu. 1. Ordu Komutanlığı ve savcılık, Selimiye'nin Haydarpaşa tarafına bakan kısmında idi, en yakın mahkeme ise Selimiye'nin Marmara'ya bakan bölümündeydi. Tarımcıoğlu'nun böyle yüzlerce dosya sebebiyle münasebeti olmuştu Saltık'la.

Faik Tarımcıoğlu'nun elini güçlü kılan bir husus daha vardı. Sicili mükemmeldi. Ona bu sicili verenlerden biri de Saltık'tan önceki 1. Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Ürüğ Paşa idi. Ürüğ, Konsey Genel Sekreterliği'ne, ardından da Kara Kuvvetleri'ne atanmış ve nihayet genelkurmay başkanı olmuş bir isimdi. Dolayısıyla Saltık da onun bu parlak sicilini bildiği için Tarımcıoğlu'na menfi sicil verme şansı bulamıyordu. Hatta onunla başka türlü de mücadele edemiyordu. Mesela, iki defa şark emri geldiği hâlde doğuya gönderilmemiş birisiydi Tarımcıoğlu. Onu da en başta Necdet Ürüğ Paşa sağlamıştı. Üruğ, şark emri kararı üstüne özel notlar yazmış ve Ankara'da Genelkurmay'a özel telefonlar ederek “Devletin bekası bakımından yerinde kalması uygundur.” demişti Faik Tarımcıoğlu için. Velhasıl, bütün bunların üzerine Haydar Saltık Paşa, savcı Tarımcıoğlu'nun kararlarına boyun eğmek durumunda idi. Saltık, onu ancak, ayağındaki rahatsızlık sebebiyle aldığı raporu 5 yıl üzerine yürürlüğe sokarak emekli edebilmenin yolunu bulabilmişti.

Saltık'ın zihin yapısını anlamak için Tarımcıoğlu'nun onunla nasıl bir ideolojik çekişme içinde olduğuna bakmak gerekiyordu.

Mesela, başta Hürriyet olmak üzere Milliyet ve Tercüman gazeteleri dâhil 6 gazetede bir hocaefendinin şöyle bir ilanı yayımlanmıştı: “İrtihal, Emanet-i Sübhaniyye, vâris-i esrar-ı Muhammediyye, tacü'l-urefa, (ariflerin tacı), Evkaf Başmüdürlüğü'nden emekli Mustafa Özeren, el-Halveti, el-Şa'bani efendi hazretleri davet-i Rahman'a icabetle âlem-i manaya intikal etmiştir.”

Savcı Tarımcıoğlu, o gün yoğun mesaisini tamamlamış odasından çıkıp evine gidecekken, kapının önünde Milliyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Doğan Heper, Hürriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Erol Türegün, Nobel İlaç Fabrikası'nın sahibi Ayhan Ulusoy, Tercüman Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aydoğdu İlter ve bir de Gülhane'den tanıdığı bir emekli doktor albay ile karşılaşır. İçlerinden tanıdığı Doğan Heper'e ne olduğunu sorar. O da ‘Tutuklanmaya geldik' der. Ayhan Ulusoy da gazetelerdeki ölüm ilanından dolayı olduğunu söyleyince, Tarımcıoğlu soluğu başsavcının odasında alır. Başsavcı da bunun üzerine dosyayı Tarımcıoğlu'na uzatır. Dosyada üç sayfa vardır. Ölüm ilanının fotokopisi, polisin aldığı ifade ve bir de Sıkıyönetim Komutanı Saltık'ın soruşturma emri. Tarımcıoğlu, bunları görünce oradakilerin ifadesini dahi almadan ‘tutuklama talebine iştirak edilmemiştir' diye savcılık notunu yazar ve onları mahkemeye sevk eder. Ardından da telefon edip hâkime ‘Bu akşam evlerinde çorba içecekler' der. Ertesi gün bir ölüm ilanından dolayı laikliğe aykırı hareket edilmesinin mümkün olmadığını anlatarak takipsizlik kararı verir. Haydar Saltık, bu takipsizlik kararına el yazısı ile 5 sayfa itirazname yazar. Ama mahkeme savcıyı haklı bulur.

İkinci bir hadise daha vardır ki o daha vahimdir. Aralarında yaşlıların da bulunduğu başı örtülü, açık, etek veya pantolon giymiş 57 kadın, asker gibi dizilmiş esas duruşta Selimiye Karargâhı'nda bekletilmektedir. Daha vahimi ellerine de kelepçe vurulmuştur. Mahalleden toplanmış bir görüntüleri vardır. Gerisini Tarımcıoğlu'ndan dinleyelim: “Dosyayı okudum. Evlerinde mevlit okuyan bu kadınlara bir komşunun ihbarı üzerine ayin yapıyorlar diye polis baskın düzenlemiş. Baskında hiçbir şey çıkmamış ama bütün kadınlar derdest edilip götürülmüş, 6 gün de Metris Cezaevi'nde tutulmuş. İddia, sadece laikliğe aykırı hareket vs... Ben bunu o zaman dinî inanç ve ibadet özgürlüğüne indirilmiş en büyük darbe olarak saydım bir hukukçu olarak.”

Soruşturma emri yine Saltık'tan gelmiştir. Tarımcıoğlu, çok ağır bir takipsizlik kararı yazar: “Ve yazarken, bugünkü hissiyatımı anlama anlamında çok samimi söylüyorum. Savcılar özel hissiyatlarını şeye katmazlar ama ağladığımı biliyorum. 4 savcı daha vardı odamda, onlar da şahitti. Gözlerimden yaşlar aktı. Kararı yazdıktan sonra 1. Ordu Kıdemli Hâkimi Albay Nihat Güner'e telefon açtım. Ve telefonların dinlendiğini de biliyordum. Nihat abi ‘Sana bir karar okuyorum' dedim. Birkaç paragraf okuduktan sonra ‘Eline diline sağlık' dedi. ‘Dosya sana gelecek' dedim. O da ‘Gelsin, geleceği varsa göreceği de var' dedi.”

Tarımcıoğlu, orada da laikliğin dinî inanç ve ibadet özgürlüğünün teminatı ve bütün bunların insan haklarına aykırı olduğunu belirten çok müdellel bir takipsizlik kararı yazar. Haydar Saltık Paşa yine bunun irticai hareket olduğunu, bu irticai hareketlerin yaygınlaşması hâlinde Türkiye Cumhuriyeti'nin yıkılacağını falan öngören, yine el yazısı ile bir itirazname kaleme alır. Tarımcıoğlu'nun ifadesiyle bu itirazname de 28 Şubat'ın gerekçesini, temelini oluşturan zihniyetin aynasıdır: “O karar da siyasi iklimde nasıl bir değişme olduğunu, 1982'den 1996'ya Türkiye'nin nasıl yol aldığını, 28 Şubat'ın hangi zihniyetle gerçekleştiğini çok iyi anlatan bir örnektir.”

Bir başka hadise de Kuleli Askerî Lisesi'nde okuyan 14 öğrenci ile alakalıdır. Ve suçları ‘ülkücü olduğu iddia edilen' bir teğmenle Üsküdar vapurunda veya bir çay bahçesinde karşılaşıp selamlaşmaktır. Saltık, bu duruma da kafayı takmıştır. Garabete bakın ki ‘ülkücü olduğu iddia edilen teğmen' görevine devam ederken o 14 öğrencinin askeriye ile ilişikleri kesilir, üstüne üstlük ailelerine de borç çıkarılarak...

12 Eylül darbesinin beyni olarak nitelendirilen bir komutan bütün bu işlere nasıl vakit ayırabilmektedir? Tarımcıoğlu, “Özel olarak uğraşırsa vakit bulur. Demek ki bütün fikriyatı buraya aitti. Yani devlet-millet niye bu kadar patinaj yapıyor? Niye bu kadar büyük sıkıntılar çekildi? Neden bu kadar insan cezaevlerinde süründü, ıstırap çekti veya hukuksuzlukla karşılaştı? Bu sebeplerden dolayı.” diyor.

Vatandaşı hep karşısında gören, en ufak bir müsamaha göstermeyen, onun üstüne giden, çok uzun süre komünizm, irtica ve bölücülük tehlikesi ile Türk siyaset tarihini etkileyen argümanlardan birisidir bu zihniyet.

Haydar Saltık zihniyetinin devamı için kendisinin muvazzaf olup olmaması önemli değildir. O zihniyetin, kadrolara hâkim kılınması yeterlidir. Turgut Sunalp'in Milliyetçi Demokrasi Partisi'nden (MDP) siyasete giren, sonra ANAP'ta devam eden Faik Tarımcıoğlu, sürecin nasıl işlediğini de şöyle özetlemektedir: “Bunun için öyle biri seçilerek general yapılır ki tayinde, terfide bir ekip seçersiniz. O kadro kimin genelkurmay başkanı olacağına, liyakati ve mutlak mesleki beceriyi değil, ideolojiyi ön plana alarak karar verir. Bu bir sistem meselesidir. Onu kurmazsanız bundan sonraki ideolojinizi kabul ettiremezsiniz.”

Faik Tarımcıoğlu, bu çizginin büyük bir ihtimalle Tel Aviv, Londra ve Washington'un etkisinde bir çizgi olduğunu da düşünmektedir. “Özellikle bazı dikteleri Tel Aviv yapar. Ve ordunun ana çizgisi buna müştekidir. Ama maalesef kadrolar bunu laikliğin bir teminatı olarak görürler. Türkiye'nin İslam dünyasına bakmasını, dönmesini asla istemezler. Böyle bir ekip işte bir zihniyet, bir ideoloji zinciri olarak bunu alır götürür. İşte Haydar Saltık da bunlardan birisidir.”

Peki, kimdir 12 Eylül 1980 darbesinin beyni Ali Haydar Saltık? Kudreti nereden gelmektedir?

1923'te İstanbul'da doğan Saltık, Çanakkale eşrafından bir aileye mensuptur. Babası, eczacı Yüzbaşı Tahsin Bey, 1940'larda Çanakkale'de CHP İl Başkanlığı yapmış birisidir. Fatma Muazzez Hanım'la evli olan Tahsin Bey'in, Ali Haydar'dan büyük, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkanlığı'ndan emekli ve 1997'de vefat eden Halit Saltık adında bir çocukları daha vardır. Aile hakkında başkaca pek bilgi yoktur ortalıkta. Ancak vefatından sonra Vatan gazetesinin de aynen şu ifadelerle kayıtlara geçirdiği üzere, ‘ailesinden bazı kişilerin 1938 Dersim olaylarında öldüğü söylenen Saltık'ın, soyunun ünlü Bektaşi ailesi Sarı Saltuk'a dayandığı da bilinmektedir.'

Haydar Saltık, orgeneral rütbesiyle emekli olana kadar hep kritik zamanlarda kritik sayılabilecek mevkilerde görev almıştır. Muhtemeldir ki babasının etkisiyle askerî okula yazılan Ali Haydar, 1940'ta Kuleli Askerî Lisesi'ni bitirir. Bir yıl sonra Kara Harp Okulu'ndan topçu asteğmen rütbesi ile mezun olan Saltık, 1943'te de Topçu Sınıf Okulu'ndaki eğitimini tamamlar. Çeşitli birliklerde batarya takım komutanlıkları yapan Saltık, Demokrat Parti'nin iktidar olduğu yıllarda Harp Akademisi'ni bitirir ve 1955'te kurmay çıkar. 1958'de Washington'da görev yapar. 1966'da tuğgeneral olur. Bu arada CENTO Eğitim Dairesi Başkanlığı ve 8. Piyade Tugay Komutanlığı yapar. 1970'te tümgeneral olarak 3. Ordu Kurmay Başkanlığı'na getirilir. 12 Mart 1971 döneminde adı MİT Müsteşarlığı'na önerilir. Bu gerçekleşmez ama daha pek çok hizmette de bulunur. Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı, Genelkurmay Eğitim Daire Başkanlığı yapar bu süreçte.

Yani Haydar Saltık, hızlı ve mükemmel bir kariyer sağlamıştır bu dönemde. Saltık'ın esas vazifesi aslında 1974'ten sonra başlayacaktır. 1974'te korgeneralliğe terfi eder. Genelkurmay Harekât Başkanlığı yapar ve Kıbrıs Barış Kuvvetleri'nin sevk ve idaresi ona teslim edilir. Harekât Başkanlığı, o ana kadar üstlendiği görevler arasında en kritik vazifedir muhtemelen. Faik Tarımcıoğlu, karargâh için en önemli iki birimi, Harekât Başkanlığı ve Genelkurmay İkinci Başkanlığı olarak ifade etmektedir: “Karargâhta ya harekât başkanı olursunuz, bu planları yaparsınız, ya kurmay başkanı, yani ikinci başkan olursunuz bu planların talimatını verirsiniz. Yani Genelkurmay'ın en önemli iki kritik noktası bunlardır.”

Haydar Saltık Paşa, 1978'de orgeneralliğe yükselir. Bu rütbede iken üstlendiği vazifeler arasında, Tarımcıoğlu'nun en önemli iki vazifeden saydığı Genelkurmay 2. Başkanlığı da vardır. Zaten Kenan Evren de anılarında darbe hazırlığını ilk Haydar Saltık'la başlattığını anlatmaktadır: “Kuvvet komutanları ile mutabakata vardıktan sonra İkinci Başkanım Orgeneral Haydar Saltık'ı çağırarak kendisine şu görevi verdim: Senin başkanlığında çok itimat ettiğimiz iki kurmay subayla bir çalışma grubu kurunuz. Bu gruba kapalı olarak başka bir görev veriniz. Ancak esas görevleri, bir müdahale zamanı gelmiş midir, müdahale mi daha iyi netice verir yoksa ilgilileri ikaz mı daha münasiptir? Bunları etüt etsinler ve zaman zaman bana rapor versinler. Rapor daktilo ile değil, el yazısı ile olmalı ki, gizlilik ihlal edilmemeli.”

Evren'in ifadelerine göre Saltık, görevi aldıktan sonra iki kurmay subayı seçip kendisine bildirir. Onay aldıktan sonra da 11 Eylül 1979'dan itibaren çalışmaya başlar.

Kenan Evren'e göre Saltık o kadar gizli çalışmaktadır ki, bazıları ona, Saltık'ın ihtilal hazırlığında olduğu ihbarında bile bulunur o süreçte.

Kısa sürede iki rapor hazırlayan Saltık özetle, “Meclis'in feshedilmesi ve yönetime el konulması, bir kurucu meclis kurulması gerektiğine, bunları yapmakta gecikilirse bir iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya kalınacağına” dikkat çekmektedir.

Sokak kan gölüne çevrilmişken, Türkiye'nin güvenliğini sağlamak yerine Genelkurmay Başkanı Kenan Evren bu arada ne mi yapmaktadır? Anılarından anladığımız kadarıyla ‘raporları okuyup dolapta saklamakla meşguldür. Çünkü henüz böyle bir durumun mevcut olmadığı düşüncesindedir.' Yani Bedrettin Demirel Paşa'nın dediği gibi ‘şartların olgunlaşmasını' beklemektedir. Yoksa, Şubat 1979'dan beri sıkıyönetimin uygulandığı bir ortamda her gün onlarca insan nasıl öldürülebilir ki!

Faik Tarımcıoğlu, burada, gazeteci Yıldıray Oğur'un da şüpheye düştüğü bir noktaya dikkat çekiyor. O da Evren'in aslında darbe sürecine sonradan dâhil olduğuydu. Zaten Evren, emekliliği geldiği için bavulunu toplamak üzere değil miydi?

Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun, darbe peşinde koştuğu iddiasıyla Başbakan Süleyman Demirel tarafından emekliye ayrılmıştı. Yerine Demirel, 3. Ordu Komutanı Orgeneral Ali Fethi Esener'i, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk de 1. Ordu Komutanı Orgeneral Adnan Ersöz'ü getirmek istiyordu. İkisinin isteği gerçekleşmeyince, bavulunu toplamakta olan Ege Ordu Komutanı Kenan Evren, hesapta yokken önce kara kuvvetleri komutanı, ardından da genelkurmay başkanı oluvermişti. Tarımcıoğlu, “Kenan Paşa kara kuvvetleri komutanı olduğunda, plan hazırdı.” iddiasındaydı. Dolayısıyla Evren, hazır planın üzerine gelmişti: “Yani planın rötuşları kalmıştı, ana iskeleti hazırdı.” Evren'in, Saltık'a “Önünde sonunda bu işi temizlemek bize düşecek. Ancak, henüz o noktaya gelmedik. Daha beklemek zorundayız.” demesi de bunu çağrıştırıyordu biraz.

Darbenin adını Bayrak Harekâtı olarak koyan Saltık, darbenin tarihini de önce 11 Temmuz 1980 olarak belirlemişti. Ama ağustostaki Yüksek Askerî Şûra ve tayin-terfiler sorunu ile Demirel Hükümeti'nin az farkla da olsa henüz güvenoyu almış olması darbe tarihinin ertelenmesini gündeme getirdi. Ekipten Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Ulusu, 30 Ağustos'ta emekli olarak aralarından ayrılacaktı. Ama bu bir kayıp sayılmazdı. Darbeden sonra başbakan olarak ona yöneleceklerdi çünkü.

Saltık Paşa, hakikaten darbenin beyni idi. Bütün detaylar onun kontrolü altındaydı. Evren Paşa'yı istediği gibi yönlendiriyordu.

Sonunda darbe tarihi 5 Eylül 1980'den sonrası olarak tespit edildi. Darbeden sonra işleri yürütecek heyet için de Millî Güvenlik Konseyi ismi uygun görülmüştü. Bunun bir de sekretaryası olacaktı. Onun için de Evren'in aklındaki isim, başından beri işin içinde olduğunu söylediği Saltık'tı. Fakat Saltık kıta görevi olarak Ege Ordu Komutanlığı'na gitmişti. Ancak Evren'e göre darbede Saltık olmazsa olmazdı. Ondan dinleyelim: “Ancak onu getirmemiz şarttı. Zira harekât emirlerinin ve diğer konuların hazırlanmasında her şeyi en ince teferruatına kadar o biliyordu.”

O sorun da bir planla aşılacaktı. Harekâttan birkaç gün önce Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Süreyya Yüksel, İzmir'e gönderilecek, gayriresmî olarak ordu hakkındaki gerekli bilgiler Saltık'a aktarılacak, 11 Eylül günü de Saltık, yerine Yüksel'i bırakarak Ankara'ya gelecekti. Plan yürürlüğe kondu. Amerikan'ın son andaki onayı da ihmal edilmemişti. 3 Eylül 1980 tarihli gazetelerin iç sayfalarında küçük bir haber vardı: “Hava Kuvvetleri Komutanı bugün ABD'ye gidiyor.” Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın Amerika'dan dönüşü ise 11 Eylül'ü bulacaktı.

Ve bu kadar emek boşa gitmedi! Bayrak Harekât Planı başarıyla gerçekleşti. Saltık, 12 Eylül'le birlikte Millî Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği ile Devlet Başkanlığı Genel Sekreterliği'ne getirildi. Zaten birkaç hafta önce Ege Ordu Komutanlığı'na giderken böyle bir görev alacağını da biliyordu.

Genel Sekreterlik makamı askerî darbe dönemlerinde her zamankinden önemli bir makam hâlini alıyordu. Zira bakanlıklara gidecek bütün kanun, tüzük ve kararnameler ile devletin bütün atama vs. işlemleri buradan yönlendiriliyordu. Hatta darbeden sonra Turgut Özal'a ‘bizimle beraber çalışır mısınız?' teklifini de genel sekreter sıfatıyla Saltık yapmıştı.

1981'de MGK Genel Sekreterliği'ni Orgeneral Necdet Üruğ'a devrederek 1. Ordu Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutan Yardımcılığı'na atanan Saltık, 1983'te ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na getirildi. Saltık, her konuda canla başla çalışıyordu. 1982 Anayasası için nasıl çalıştığının şahidi bizzat Faik Tarımcıoğlu idi. Saltık, evet oylarının yüzde 80'in altında kalması sebebiyle Bandırma Kaymakamı'na telefonda çok ağır laflar sarf ediyordu. Tarımcıoğlu'na göre halkın anayasaya yüksek oranda evet demesinin sebebi de bir an önce askerî yönetimin idareyi bırakıp gitmesini sağlamaktı.

‘Diplomat-asker' olarak da ifade edilen Ali Haydar Saltık, Alevi-solcu-antiemperyalist bilinerek bazılarına göre solun darbeye bakış açısını değiştirmişti. Ama gerçek olan herhâlde Saltık'ın, merkezî sistemle devleti yöneten, vatandaş adına her şeye karar veren devletçi zihniyete sahip olduğuydu. Bu da onun solcu zannedilmesine vesile olmuştu. Kendisini tanıyan Tarımcıoğlu'nun tanımlamasıyla Saltık için ‘solculuk konusu biraz yakıştırmaydı.' Doğrusu sosyal faşizm veya devlet faşizmiydi ki bu da solculukla karıştırılmaktaydı.

Hayatını Bilge Hanım'la birleştiren Haydar Saltık'ın bu evlilikten 3 erkek çocuğu olmuştu. İhsan Tahsin, uzun yıllar Koç Grubu'nda çalışmış ve Demet Evrensel ile birleştirmişti hayatını. Aynı zamanda mason da olan Tahir Mehmet Saltık ise Rengin Ayşe (Yurdakul) ile Kenan Evren ve Nurettin Ersin'in şahitliğinde, 1983'te evlenmişti. Ailenin küçük oğlu Aziz ise doktor Gülbin Hanım'la evli. ENKA'da çalışıyor ve sualtı fotoğrafçılığına meraklı, tıpkı babası gibi. Haydar Saltık'ın özel tutkusu da fotoğraf çekmekti. Özellikle hafta sonları dağ tepe dolaşarak insan ve doğayı fotoğrafladığı pek bilinmeyen bir özelliğiydi. Saltık, Türk müziği de seven birisiydi.

Yakın tarihte bu kadar mühim vazifeler üstlenmesine rağmen, İsviçre'nin Bern Büyükelçiliği görevinden ikinci kez emekli olduğu 1988'den sonra adeta suskunluğa bürünmüştü. Ya da kamuoyu onun inzivaya çekildiğini düşünüyordu. Ama o sessiz sedasız, ülke için önem arz ettiğini düşündüğü, bugün için biraz da ‘ulusalcı hassasiyet' içerdiği yorumları yapılabilecek pek çok yerde hazır bulunmuştu. Bunu sonradan yaptığımız araştırmalarda fark etmiştik. Kıbrıs ve Ege ile ilgili toplantılara katılmış, 2000 yılındaki Kuleli Askerî Lisesi'nin 154. dönem diploma töreninde bulunmuş, 2. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Ercan Birol'un, öğrencilerden ‘şeriat düzeni getirmek isteyenlere karşı daima uyanık olmalarını' istediğine tanıklık etmişti. 2006'da yine güvenlikle ilgili bir toplantıda gazeteci Ardan Zentürk'e belki de basında ilk kez konuşarak “Artık dünyada ve Türkiye'de darbe yapılamaz.” demişti.

Haydar Saltık, sürece müdahale edilmediği takdirde 1985'te kara kuvvetleri komutanı olarak emekliye ayrılacaktı. Kenan Evren, bir yıl daha süresini uzatmayı düşünmüştü ama bunun bir yararı olmayacaktı. Çünkü Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ'un görev süresinin dolmasına iki yıl vardı. Dolayısıyla Saltık, yerini Necdet Öztorun'a devredecekti. Necdet Üruğ da Necdet Öztorun'un kara kuvvetleri komutanı olmasını istiyordu, halefi olarak Genelkurmay Başkanlığı'na onun gelmesini arzu ediyordu. Fakat Başbakan Turgut Özal, Öztorun yerine Necip Torumtay'ı tercih edecekti. Evren, Üruğ ile Saltık'ın ters düşmemesi için bu konuyu zamanı geldiğinde düşünmeyi önerdi Özal'a. Ve Saltık için de büyükelçi olarak görevlendirilmesini kararlaştırdı. Fakat emekli edildikten sonra Saltık'ın pozisyonundaki birinin, yani Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekli bir askerin büyükelçi atanması pek alışık olunmayan bir durumdu. Belki daha ilginci, Saltık'ın, onca başka başkente rağmen neden İsviçre'yi, neden Bern'i tercih ettiğiydi?

Burada sözü, Haydar Saltık'la çalışmış, onu yakından tanıyan, devletin işleyişine hâkim, milletvekilliği de yapmış Faik Tarımcıoğlu'na bırakıyoruz: “Devlet kayıtlarına geçti mi geçmedi mi bilmiyorum. Soru işareti olarak değil de iki sorunun cevabının bulunması lazım. Birincisi, Haydar Saltık zamanında, yani 1. Ordu komutanı iken Üsküdar Meydanı'nda bir kamu görevlisi birisini dövüyor, ağzını burnunu kırıyor. Ve bu kamu görevlisi o olayda neden bu kadar çok büyük reaksiyon gösteriyor? O kamu görevlisinin ağzını burnunu kırdığı vatandaş ne yapıyordu veya ne yapmak istiyordu? Bunun Haydar Paşa ile ilgisi neydi? Bu irtibatın aydınlanması bazı şeyleri açığa çıkarabilir. Bu bir. İkincisi, bir kara kuvvetleri komutanı ne diye Bern'de büyükelçi olur? Yani ne zaruret vardı da Bern'i tercih etti?”

“Sizin yorumunuz nedir?” diye sorduğumuz Tarımcıoğlu, sorularına yenilerini eklemekle yetiniyor: “Bern'de ne oldu? Bunun Özal'ın vurulması ile ilgisi var mıydı? Bern'de toplanan bir küçük konsey kimlerden ibaretti? Bunun içinde çok ünlü gazeteciler, gazete patronları var mıydı? Mafya ile ilişkileri neydi? Saltık niye bu hengâmede Bern'de büyükelçi oldu? Yani bunlar izaha muhtaç suallerdir.”

Ardan Zentürk de 1988'de, Davos dönüşü Haydar Saltık'ın, büyükelçi olarak Başbakan Turgut Özal'ı havaalanında uğurlamaya geldiğini, ancak rahmetli Özal'ın, sırf Saltık'la konuşmamak için sırtını dönüp bir saat boyunca gazete okuduğunu anlattı bizlere.

Anlaşılan sorular havada uçuşuyor. Zira Haydar Saltık, vefatına rağmen fenomen olmayı sürdürüyor.