31 Ekim 2012 Çarşamba

ABD askeri Diyarbakır'da!


Suriye’deki olası gelişmelerde NATO’nun merkez üs olarak kullanacağı belirtilen Diyarbakır’daki 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığı’na gelen ABD’li 20 kişilik askeri heyet incelemede bulundu. Pazartesi günü Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı CASA tipi nakliye uçağıyla Ankara Etimesgut’tan, Diyarbakır’da bulunan 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığı’na gelen Amerikan askerleri heyeti, 2 gün süreyle inceleme yaptı. Konum itibarı ile NATO’nun Suriye’ye en yakın hava üssü olarak bilinen Diyarbakır 2’nci Hava Kuvvet Komutanlığı’nda, Türk komutanlarla bilgi alışverişinde de bulundu.
 ABD’nin Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı’nda görevli oldukları belirtilen askerlerin Diyarbakır’daki temasları gizli tutuldu ve yetkililer konuya ilişkin soruları yanıtsız bıraktı.
Suriye’den Türkiye sınırları içine defalarca top mermilerinin düşmesi ve Akçakale’de 5 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine Türkiye, NATO nezdinde girişimlerde bulundu.

Genelkurmay, Anıtkabir ziyaretçi sayısını belirleyemedi


Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nedeniyle Anıtkabir'i ziyarete gelenlerin sayısının izdiham nedeniyle belirlenemediği duyuruldu. 

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Ankara'da düzenlenen alternatif kutlamanın ardından Anıtkabir'e gidenlerin sayısı belirlenemedi.

Yazılı bir açıklama yapan Genelkurmay Başkanlığı, Cumhuriyetin 89'uncu yıldönümü kutlamaları çerçevesinde vatandaşların Anıtkabir'e yoğun ilgi gösterdiğine dikkat çekti.

Açıklamada, "Vatandaşların yoğun ilgisi sonucu oluşan izdiham nedeniyle, girişlerde ziyaretçi sayısını belirleyen turnikeler kullanılamamış ve bundan dolayı kesin ziyaretçi sayısı belirlenememiştir" denildi.

Dayak / Ahmet Altan



Bir sabah bağırışlarla uyandım.
Uyku sersemi, dört yataklı kerpiç kulübeden dışarı fırladım.
Tabur karargâhının önündeki küçük meydanda bir binbaşı bir eri dövüyordu.
Binbaşı bir tokat atıyordu, er tokadın şiddetiyle bir adım geri gidiyordu, binbaşı bir adım yaklaşıp bir tane daha vuruyordu, er gene bir adım geri gidiyordu, tokat tokat küçük meydanın etrafında dönüyorlardı.
Binbaşı her tokattan sonra bağırarak soruyordu:
“Ben seni kimin iyiliği için dövüyorum?”
Er bağırarak cevap veriyordu:
“Benim iyiliğim için komutanım.”
Binbaşı yorulana kadar dövdü eri, iyice yorulunca daha fazla “iyilik” yapmaktan vazgeçti, ağzı burnu kan içinde kalan çocuğu arkadaşları revire taşıdı.
O sınır taburunda gördüğüm vahşet pek unutulur bir sahne değildi ama yaşadığım ülkede “devletin vatandaşlarını” o vatandaşların iyiliği için dövmesi bir gelenek olarak hiç bitmeden sürdüğü için o sahne de hep aynı canlılığı ile kaldı zihnimde.

Yıllarca bu ülkede yaşayan hemen hemen herkesi “onların iyiliği için” döven CHP’lileri, bu sefer de CHP’lilerin iyiliği için dövdüler Ankara’da.

“Kötü bir şey olacağına dair” esrarengiz bir “istihbarat” olduğundan, bizim iktidar “başkası kötü bir şey yapmadan biz yapalım” diyerek ulusalcılarla CHP’lileri Cumhuriyet Bayramı’nda bir güzel dövüp, tazyikli sularla ıslattılar, gözlerine biber gazı sıktılar.

Hipodromda “devlet törenleri varken” CHP’lilerin sokakta kendi başlarına yürümek istemeleri “mutlaka cezalandırılması” gereken bir şeydi devlete göre.

Hipodromda eskiden CHP’lilerle generalleri tören yapardı şimdi AKP’lilerle generalleri tören yapıyor.
Törene katılmayanları da “kendi iyilikleri” için dövüyorlar.
“Dayak cennetten çıkmadır” diyen bir toplumun çocukları olduğumuz için herşey değişiyor, dayak değişmiyor.
Gücü eline geçiren, devletin başına geçen öbürlerini dövüyor.

“Bu dayak iyi bir şey olsa cennetten çıkmaz, orada kalırdı” diyen yok.
Gene dua edelim ki Başbakan, CHP liderini Ulus Meydanı’nda “ben seni kimin iyiliği için dövüyorum” diye bağıra bağıra bizzat dövmedi.
Dövmek istiyormuş gibi bir hâli var çünkü.

Sadece CHP liderini değil, onun lafını dinlemeyen herkesi bir iyice sopalayacakmış gibi konuşup dolaşıyor.
Cumhurbaşkanı Gül’e de Ulus civarında dolaşmamasını tavsiye ederim çünkü anlaşılan o da “kendi iyiliği için sopalanması gerekenler” listesine kaydedildi.
Gül’ün günahı büyük çünkü.

Ankara Valisi’ne “gerginlik yaratmayın” demiş, kalabalıkların yürümesine engel olmak için kurulan barikatların kaldırılmasını söylemiş.
Hiç olacak şey mi?
Devletin vatandaşları dövmesine Cumhurbaşkanı ne karışır?
O, Başbakan’ın işi.

Zaten Başbakan da “Barikatların kaldırılmasını ben emretmedim, Cumhurbaşkanı’nın da emrettiğini sanmam, burada iki başlı yönetim olmaz” diyor.
Başbakan dövmek isterken buna engel olmak büyük bir suç elbette.
Sizi bilmem ama ben bir başbakanın “gerginliğin devamını ve oradakilerin dövülmesini ben istiyordum” dediğini pek duymadım, yeryüzünde bir örneği var mı bilmiyorum.
Genellikle başbakanlar gerginliği yatıştırmak ister, bizim başbakan gerginliği arttırmak istiyor.
Açıkça da söylüyor.
Niye peki?

Neden Başbakan böyle dayaklı dövüşlü bir gerginlik istiyor?
Elbette bizim iyiliğimiz için ama başka bir sebebi de var mı acaba?
Bu kadar açıkça “barikatları ve dayağı” savunmasına, bu dayağı önleyen Cumhurbaşkanı’na kızmasına bakılırsa, bu sertlikten siyasi bir fayda umuyor olması lazım.
Nedir o fayda?

Cumhuriyet Bayramı’nı “meydan savaşına” çevirmek bir iktidar partisine ne kazandırır?
AKP seçmeni böyle görüntülerden çok mu hoşnut?
“Devlet bizim oldu, artık herkesi dövelim” mi diyorlar?
“Eskiden generaller bizi dövüyordu, bizim generallerden ne eksiğimiz var biz de döveriz” diye mi düşünüyorlar?
“Kürtleri öldürelim, CHP’lileri dövelim, demokratları susturalım, Alevileri aşağılayalım” anlayışını AKP seçmeni pek başarılı bir anlayış olarak mı selamlıyor?
Başbakan dövdükçe oyu mu artıyor?
AKP’nin yaptırdığı o gizli kamuoyu yoklamalarında bir de “dayak” sorusu mu var, “bizden olmayanları dövelim mi” diye mi soruyorlar, AKP’li kamuoyu da “dövelim anasını satayım” mı diyor?

AKP’liler, “cennetten çıkma dayağın” hepimizi cennete götüreceğine mi inanıyor?
Böylesine sertleşmenin, “ben daha da sert davranacağım” diye bağırmanın, ülkeyi her gün biraz daha germenin bir faydası olduğuna AKP yönetiminin inandığı açık.
Belki de böyle her istediğini dövebilmek “işte biz de devlet olduk” güvenini pekiştiriyordur.

Meğer devlet olmak, dövmek isterlermiş.
Dayak yiyenler, “birliği bozmuşlar”, Başbakan’ın yanında durmamışlar.
Eee, “onların iyiliği için” onları biraz pataklamak gerekiyor tabii, geleneğimiz böyle, birliği bozan sopayı yer, her şeyin başı birlik beraberlik çünkü.
O eri döven binbaşı mı?

Onu “sinirleri bozuk” olduğu için bir sabah alıp hastaneye götürdüler, bir daha görmedik.

30 Ekim 2012 Salı

CHP il başkanından 1. Ordu Komutanına darbe çağrısı

İstanbul’daki Cumhuriyet bayramı kutlamalarına CHP İstanbul İl Başkanı Salıcı’nın 1. Ordu Komutanı Orgeneral Yalçın Ataman ve subaylara “Sizin korumanız gereken Cumhuriyet’e biz sahip çıkıyoruz” şeklinde antidemokratik çıkışı damga vurdu.
 
Ergenekon davasının tutuklu sanığı İşçi Partisi Doğu Perinçek’in gençlik teşkilatı Tüm Gençlik Birliği, Taksim Atatürk anıtını karıştırmaya kalkması çevredeki esnaf ve vatandaşların da tepkisine de yol açtı. İşçi Partililer törenin güvenliğini sağlamaya çalışan polise yumruk ve sopalarla saldırdıkları görüldü.

Bu sabah İstanbul’daki resmi tören, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Yalçın Ataman ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın anıta çelenk koymasıyla başladı.  Bu sırada çelenk koymak isteyen partililere polis izin vermedi. Bariyer dışında bekleyen bir grup, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Cumhuriyet düşmanı Erdoğan”, “Cumhuriyeti kutlamamız yasaklanamaz” sloganları attı.

Tören saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla sona erdi. Vali ve beraberindekilerin törene katılan öğrencilerle bayramlaşması sırasında CHP, DSP ve İşçi Partililer anıta çelenk bırakmak üzere polisin engelleme çabalarına rağmen bariyerleri aştılar. Bu sırada arbede yaşandı, polis ile İşçi Partisi’nin gençlik kolu olan Tüm Gençlik Birliği (TGB) isimli grup arasında bazı kişiler yumruklaştı. Genel Başkanları Doğu Perinçek terör örgütü Ergenekon davasında hala tutuklu bulunan İşçi Partililerin sopalarla polislere saldırmaları çevredeki vatandaşların da tepkisini çekti.

CHP İstanbul İl Başkanı Salıcı bu sırada tören alanında bulunan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Yalçın Ataman ve subaylara dönerek, “Sizin korumanız gereken Cumhuriyet’e biz sahip çıkıyoruz” diye seslendi. Salıcı anıt önünde yaptığı açıklamada, “Burada biraz önce çakma bir tören yapıldı. Sayın memurlar Atatürk’ü kimden koruyorsun. Beş dakikalık törene tahammül edemeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Atatürk’ün korunması gereken kişi sizlersiniz” diye konuştu.  Salıcı, askerlere seslenmesiyle ilgili olarak da, “Ordunun yüzde 30’u içeride. Askeri uzmanlar bir ordunun subay ve generallerinin esir alınması ya da iş yapamaz hale gelmesi durumunda o ordunun savaş kabiliyetini yitirdiğini söylüyor. Cumhuriyeti koruyacak merciler şu anda tasfiye edilmiş durumda ama halk burada cumhur, cumhuriyeti koruyacak arkadaşlar” dedi.

''Ergenekon'' davası / Duruşmada, emekli Tuğgeneral Kadir Ali Esener dinleniliyor

Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu 65'i tutuklu 274 sanıklı ''Ergenekon'' davasının 252. duruşması başladı.
         İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen duruşmaya, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal ile CHP İzmir  Milletvekili Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan'ın da aralarında bulunduğu  39 tutuklu sanık katıldı.
         Duruşmaya, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, emekli  Tuğgeneral Levent Ersöz ve Sedat Peker'in de aralarında bulunduğu 26 tutuklu sanık gelmedi.
         Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese, savunma tanıklarından,  Haberal'ın talebi üzerine çağrılan CHP Milletvekili Emrehan Halıcı ile Levent  Ersöz ve tutuklu sanık emekli Albay Hasan Atilla Uğur'un talebi üzerine çağrılan  emekli Tuğgeneral Kadir Ali Esener'in hazır olduğunu belirtti.
         Özese, salon dışında bekleyen tanıklardan emekli Tuğgeneral Kadir Ali  Esener'i duruşma salonuna aldırarak, ''Ayışığı, Yakamoz gibi darbe planlarına''  ilişkin bilgisi olup olmadığını sordu. Jandarma Genel Komutanlığı'nda, 2002-2004 yılları arasında Genel Plan ve Prensipler Daire Başkanı olarak görev yaptığını belirten Esener, 2004'te YAŞ kararıyla Aydın'a Jandarma Bölge Komutanı olarak atandığını söyledi.
         -Darbe planları-
Esener, ev izni alarak Ankara'ya gittiğinde komutanı olan emekli Orgeneral Fevzi Türkeri'yi ziyaret ettiğini ifade ederek, ''Bana, 'Sen o dönemde karargahtaydın. Ayışığı, Yakamoz, Sarıkız neymiş?' diye sordu. Ben de ilk defa duyduğumu söyledim. Genel sekreter odasında çay içip ayrılayım diye girdiğimde, Levent Ersöz Paşa oradaydı. Ayışığı, Yakamoz ve Sarıkız'ı ona sordum. Bana, 'Mayıs ayında Faruk Demir vermişti. Ben de Jandarma Genel Komutanıma (Şener Eruygur) arz ettim' dedi'' diye konuştu. Esener, emekli olduktan sonra Ersöz'ün Ankara'daki ofisinde gördüğü Faruk Demir'e bu planları sorduğunda kendisine ''Amerikalı dostumdan alıp Levent Paşa'ya ilettim'' dediğini kaydetti.
 Duruşma, Esener'in dinlenilmesiyle devam ediyor. Bu arada, tanık olarak çağrılan eski DSP'li CHP Milletvekili Emrehan Halıcı'nın merhum Başbakan Bülent Ecevit'in Başkent Üniversitesi Hastanesi'ndeki tedavi sürecine ilişkin ifadesine başvurulacak.

23 Ekim 2012 Salı

İnternet andıcı davası sanığı Genelkurmay eski İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin, sakal bırakmış.

Meğer Demirtaş doğru, hükümet yalan söylemiş / Ünal Tanık

BDP Eşbakanı Selahattin Demirtaş, Eylül ayı başında bir çıkış yaptı. PKK’nın Şemdinli-Hakkari hattında alan hakimiyeti kurduğunu söylemişti. Hepimiz çok kızdık. Siyasilerimiz kükredi. Başbakan Erdoğan, o günlerde Kanal 7’de katıldığı programda PKK’nın böyle bir gayretinin var olduğunu ama boşa çıkarıldığını söyledi.

 
 
 
 
 
 

Milli Savunma Bakanlığı ile Türk Hava Yolları arasında bir anlaşma imzalandı. Anlaşmayı önemli kılan, imza atılan rakamın büyüklüğü değildi elbette. Milli Savunma Bakanlığı, THY’ye 11 milyon dolar ödeyecek, THY ise askerleri ücretsiz taşıyacak.
 
Pek çok yayın organı, Rotahaber dahil bu anlaşmayı alkışlayarak verdi. Anlaşmanın alkışlanacak tarafı mutlaka vardı. 
 
Çünkü anlaşmanın devreye girmesinden itibaren askerlerin karadan sevkiyatı sona erecek. İzin, terhis, hava değişimi için giden/gelen askerlerin taşıma işlemini Türk Hava Yolları yapacak. 
 
Böylece son dönemde sevkiyat sırasında askerlerin PKK terörüne muhatap kalması sonucu yaşanan can kayıplarının önüne geçilmiş olacak. 
 
Dediğim gibi bunlar daha az şehit verilmesi yolunda atılmış adımlar. Bir yönü ile yapanlara teşekkür etmek gerekiyor.
 
Fakaaaaat…
 
Bu yapılan anlaşmanın ortaya koyduğu bir tablo var ki orası yürekler acısı. 
 
BDP Eşbakanı Selahattin Demirtaş, Eylül ayı başında bir çıkış yaptı. PKK’nın Şemdinli-Hakkari hattında alan hakimiyeti kurduğunu söylemişti. 
 
Hepimiz çok kızdık. Siyasilerimiz kükredi. Başbakan Erdoğan, o günlerde Kanal 7’de katıldığı programda PKK’nın böyle bir gayretinin var olduğunu ama boşa çıkarıldığını söyledi.
 
Eylül ayının üzerinden daha 2 ay geçmedi.
 
Şimdi Genelkurmay Başkanlığı, vatan toprakları üzerinde askerlerini rahatça dolaştıramadığını ortaya koyan bir anlaşmaya imza atıyor. 
 
Vatan toprakları üzerinde askerimizin nerelerde rahat dolaşamadığını görmek ve bilmek istiyorsanız bu anlaşmanın kapsamına giren illere dikkatli bakın.
 
1980’li yıllarda bölgede başlayan “Olağanüstü hal” uygulaması vardı. Bir de bu şehirlere komşu olan yerlere de “mücavir il” kapsamına alınmıştı. 
 
Burada görev yapan kamu kuruluşlarında çalışanlara daha yüksek maaşlar, daha cazip imkanlar sunulurdu. 
 
Sonra gün geldi, “mücavir il” uygulamasına son verileceği duyuruldu. Çok iyi hatırlıyorum, bu mücavir illerde birden bire “PKK saldırıları” yaşanmaya başlamış ve dağlarda günler süren çatışmalar yaşanmıştı.
 
Ben aldığı para düşecek olan asker gidip dağa taşa kurşun sıktı demiyorum. Ama bu türden çatışmalar pek çok “mücavir il”de yaşanmıştı. 
 
Şimdi bu uygulama başladıktan sonra THY’nin uçakla asker taşıyacağı illere yakın bölgelerde askerlerimize yönelik PKK saldırılarında artış olabilir mi diye bir endişem var. 
 
Bu paylaştığım mücavir il uygulaması işin ayrı bir tarafı. Ama Milli Savunma Bakanlığı’nın THY ile yaptığı anlaşma, “Ben buralarda PKK’nın alan hakimiyetini kabul ediyorum” anlaşmasından başka bir şey değil.

Atasoy: Kaygı duyduğum için komutana gittim

“Ergenekon” davasında tanık olarak dinlenen eski Adli Tıp Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, yerine başkasının atanması nedeniyle kaygı duyduğu için dönemin 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon'a gittiğini söyledi. Atasoy, Tolon’a rapor verildiğinden haberi olmadığını da savundu.




Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün de aralarında bulunduğu 65'i tutuklu 274 sanıklı ''Ergenekon'' davasının 251. duruşması başladı.
Duruşmaya, emekli Orgeneral Hurşit Tolon, emekli Tuğgeneral Veli Küçük, eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, CHP Milletvekili Mustafa Balbay ve gazeteci Tuncay Özkan'ın da aralarında bulunduğu 40 tutuklu sanık katıldı. ''Odatv'' davasında tutuklu yargılanan bu davanın tutuksuz sanığı Yalçın Küçük de duruşmada hazır bulundu.
Davanın tutuksuz sanıklarından Doç. Dr. Ümit Sayın'ın ABD'de çalışırken başvuru yaptığı enstitünün, rektör tarafından açılan kadro üzerine, farmakoloji bölümüne atandığını ifade eden Atasoy, enstitü müdürünün de rektör tarafından 3 yıllığına atandığını aktardı.

Kaygılandığı için üzerine dönemin 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon'a gittiğini belirterek, şöyle konuştu:
''Enstitüdeki müdürlüğümün bitmesine birkaç gün kala rektörü (Prof. Dr. Mesut Parlak) ziyaret ettim. Çok yakın ailevi konuları konuştuktan sonra üniversiteyle ilgili görüşlerimi içeren rapor verdim.
Rektörün yeni müdürü bana neden söylemediğini merak ettim. Rektörün, gazetelerde 'yaşlandığı için yeni kuşaklara görev imkanı vermek amacıyla atamasını yapmadım' şeklindeki beyanını okudum. Tanıdığım kişilere nedenini sormaya başladım.
Kimin teklif ettiğini bilmiyorum, ama 1. Ordu Komutanı'na da (emekli Orgeneral Hurşit Tolon) soralım denildi. Ümit Sayın randevu aldı. 2005 Haziran ayının ortalarında 1. Ordu Komutanlığı'na gittik. 1, 1.5 saat kaldık. Ben görev süremin neden uzatılmadığı, enstitüde hiç çalışmamış, dışarıdan bir kişinin neden müdür olarak tayin edildiği konularında bilgisi olup olmadığını sordum.”
Atasoy, daha önceden emekli Orgeneral Hurşit Tolon'u hiç görmediğini ve tanımadığını savunarak, ''Sayın, randevuyu benim adıma aldı. Üniversitedeki huzursuzluklar, görevden almalar, yeni tayinler konuşuldu. Konuşma bittiğinde Tolon, 'bunları yazılı olarak verir misiniz?' dedi. Ricada bulundu. Ben cevap vermedim. Benim açımdan yazıya dökülecek bir şey yoktu” diye konuştu.
Hakim Hasan Hüseyin Özese'nin ''Ümit Sayın'ın rapor verdiğini biliyor musunuz?'' sorusuna da Atasoy, ''Hayır, bilmiyorum. Gazetelerde çıkan haberler üzerine, kişiler şikayetçi oldu. Raporun varlığından gazetelerden haberim oldu. Raporun kapak yazısına adımı yazanları da tanık olarak dinletmek istiyorum'' yanıtını verdi.
Adli Tıp Enstitüsü'ndeki öğretim üyeleri hakkında, dönemin 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon'a Doç. Dr. Ümit Sayın ile birlikte rapor sundukları iddia edilen eski enstitü müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy'un, çağrılmasına rağmen duruşmalara gelmeyince mahkeme tarafından zorla getirilmesine karar verilmişti.

Özel'den TSK'ya Kurban Bayramı mesajı

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel tarih boyunca karışıklıkların ve güç mücadelelerinin yaşandığı zorlu bir coğrafyada yer alan Türkiye Cumhuriyeti'nin, kurulduğu günden bugüne kadar, şanlı tarihi, köklü gelenekleri ve ortak kültürel değerler etrafında kenetlenmiş güçlü toplumsal dokusuyla, bölgesinde bir istikrar unsuru olmanın, zorlukları ve engelleri aşarak bu günlere erişmenin kıvancını yaşadığını bildirdi. 




Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel tarih boyunca karışıklıkların ve güç mücadelelerinin yaşandığı zorlu bir coğrafyada yer alan Türkiye Cumhuriyeti'nin, kurulduğu günden bugüne kadar, şanlı tarihi, köklü gelenekleri ve ortak kültürel değerler etrafında kenetlenmiş güçlü toplumsal dokusuyla, bölgesinde bir istikrar unsuru olmanın, zorlukları ve engelleri aşarak bu günlere erişmenin kıvancını yaşadığını bildirdi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bir Kurban Bayramı mesajı yayımladı. Orgeneral Özel, "Fedakâr ve Kahraman Silah Arkadaşlarım" diye başladığı mesajında Millî birlik ve beraberliği güçlendiği, tarihsel ve kültürel zenginliklerin özenle yaşatıldığı, sevgi, saygı, hoşgörü ve vefa duygularının atmosferinde huzur ve kardeşliğin hâkim olduğu bayram günlerinin, toplumsal yaşamda vazgeçilmez bir öneme sahip olduğunu bildirdi. Anlamına ve amacına uygun olarak; dargınlık ve kırgınlıkların yerini dostluk ve güven duygularının aldığı, dayanışma ruhu içerisinde insanların birbirine daha da yakınlaştığı müstesna günlerden birisi olan Kurban Bayramı'nı kutlamanın mutluluk ve heyecanını yaşadıklarını belirten Orgeneral Özel şöyle devam etti:

"Kahraman Türk Ordusunun mensupları olarak, insanlığın üzerinde uzlaştığı bu güzel değerlerin sadece bayramlarda değil, her zaman aynı coşkuyla yaşanmasına katkıda bulunmak ortak amacımız olmalıdır. Tarih boyunca karışıklıkların ve güç mücadelelerinin yaşandığı zorlu bir coğrafyada yer alan Türkiye Cumhuriyeti; kurulduğu günden bugüne kadar, şanlı tarihi, köklü gelenekleri ve ortak kültürel değerler etrafında kenetlenmiş güçlü toplumsal dokusuyla, bölgesinde bir istikrar unsuru olmanın, zorlukları ve engelleri aşarak bu günlere erişmenin kıvancını yaşamaktadır. Yüce milletimizin sevgisinden ve güveninden aldığı maddi ve manevi güçle, üstlendiği görevleri başarıyla yerine getiren Türk Silahlı Kuvvetlerimiz; sadece bölgesinde değil, dünyanın muhtelif yerlerinde de barış ve istikrarın sağlanmasına önemli katkılarda bulunmanın ve başarılarından dolayı tüm dünyanın takdirini kazanmanın haklı gururunu taşımaktadır."
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel TSK mensuplarına "Her zaman olduğu gibi, bu mutlu bayram gününde de yüksek disiplininiz, sarsılmaz azim ve iradeniz, dosta güven, düşmana korku veren gücünüz ve kalbinizde yaşattığınız üstün vatan, millet ve bayrak sevgisi ile görevinizin başında hazır bulunmanız, yüce milletimize olan vazifemizin gereğidir" diye seslendi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel Kurban Bayramı mesajını şöyle bitirdi.
"Ülkemizin bekasını, milletimizin birlik ve beraberliğini korumak ve uluslararası barışa katkıda bulunmak için, bölücü terörle mücadelede görevlendirilenler başta olmak üzere, yurdumuzun her köşesinde ve dünyanın çeşitli bölgelerinde, zaman mefhumu gözetmeksizin özveri ve başarıyla görev yapan kahraman silah arkadaşlarımı içtenlikle kutluyorum. Bu bayram günü vesileyle; başta Ebedî Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile yüce milletimizin birlik ve beraberliği, halkımızın huzur ve güvenliği ve vatanımızın bölünmez bütünlüğü için canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve ebediyete intikal eden gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinin fedakâr mensuplarının ve ailelerinin, emekli mensuplarımızın, Köy Korucularımızın ve tüm şehit ve gazi yakınları ile hayatta olan kahraman gazilerimizin Kurban Bayramı'nı en içten dileklerimle kutluyor; kendilerine başarı, mutluluk, huzur ve esenlikler diliyorum."

Hatay'da sağlık ocağına uçaksavar mermisi

Hatay ' ın Reyhanlı ilçesi Yenişehir mahallesindeki Mahmut ekme Sağlık Ocağı' na uçaksavar mermisi isabet etti. Olayda ölen yada yaralanan olmadı. Uçaksavar mermisinin Suriye ordusu tarafındanmı yoksa muhalifler tarafındanmı atıldığı belirlenemedi.

YALMAN VE DOĞAN BALYOZ'DA BİRLİKTE MİYDİ? / Alper Görmüş

Aytaç Yalman, Çetin Doğan, Balyoz, darbe planı

2003’te Birinci Ordu’da bir darbe planlandığına dair önemli işaret ve Yalman’ın aslında darbenin bir parçası olup 'oyunbozanlık' ettiği iddiaları...

Taraf'tan Alper Görmüş, “Darbeyi Hilmi Özkök değil ben önledim” diyen Aytaç Yalman'ın aslında darbenin bir parçası olduğu ve sonradan “oyunbozanlık” ettiği iddialarını sorguladı. Görmüş, Aytaç Yalman’ın başlangıçta Çetin Doğan’la birlikte hareket ettiğini gösteren belgeyi açıkladı.

Emekli tümgeneral Levent Ersöz’ün internete düşen ses kaydında da "Paşa 19 Mart 2003’te hepimizi sattı." dediğini hatırlatan Görmüş,  Aytaç Yalman ve Çetin Doğan uzlaşmasını doğrular nitelikteki bulguları paylaştı. İşte Taraf yazarının o analizi:

Balyoz’a işaret eden başka bilgiler 

Geçen yazıda, Darbe Günlükleri’nin 2003 ve 2004 tarihli bölümlerinde, 2003 başında hükümete karşı Birinci Ordu merkezli bir darbe planlandığına delalet edebilecek “notlar”ı gözden geçirmiştik.
Günlükler’deki, Çetin Doğan-Hurşit Tolon ikilisinin planlarını dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın bozduğu ve “darbeyi önlediği” yönündeki satırları aktardıktan sonra, bütün bu bilgilerin Aytaç Yalman’ın geçtiğimiz ay Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’ya verdiği “darbeyi Hilmi Özkök değil ben önledim” mealindeki demeciyle doğrulandığını belirtmiştim.

Fakat bir nokta açık kalmıştı: Günlükler’de, Yalman’ın başlangıçta Doğan-Tolon ikilisiyle birlikte olduğu, sonradan “oyunbozanlık” ettiği belirtiliyordu... Peki, buna delalet edebilecek bir bilgi var mıydı elimizde?

Geçen yazının sonunda bu soruya “var” cevabını vermiş, davanın delil klasörlerinde yer alan bir belgeden söz etmiştim...

“Yalman Paşa istifa edip, yerine Çetin Paşa kuvvet komutanı olacaktı”
Geçen yazıda sözünü ettiğim belge, 28 Haziran 2011’de kabul edilen ikinci Balyoz iddianamesinde yer alıyordu...

Belge gerçekten de çok önemliydi ve bu nedenle iddianamenin kabul edildiğini duyuran bütün gazeteler haberlerini bu belgeyi öne çıkartarak vermişlerdi.

Sözkonusu belge, 2007’deki Zirve Yayınevi cinayetleri soruşturması kapsamında Prof. Dr. Salim Cöhce’nin evinde ve işyerinde yapılan aramalarda bulunmuştu. “Sn. Tolon” adlı bu word doküman, mahkeme kararıyla 4 Ocak 2005’te kapatılan cunta.org adlı internet sitesinde yer alan, 2 Nisan 2004 tarihinde oluşturulup yine o tarihte son kez kaydedilen bir yazıydı. Yazı, Hurşit Tolon’un, o yılın ağustos ayında emekliye sevk edilecek olan Genelkurmay Adlî Müşaviri Tümgeneral Erdal Şenel’e söylediklerine dairdi. Konuşmaya göre, Yalman Şenel’e şöyle demişti:

“Kuvvet komutanı Yalman Paşa istifa edip, yerine Çetin Paşa kuvvet komutanı olacaktı. Fakat, Çetin Paşa bu planı herkese anlattı. Genç subaylar arasında bile Yalman Paşa’nın istifa edeceği konuşuldu. Bu da büyük memnuniyet yarattı. Çünkü, Çetin Paşa’nın ne yapıp ne edip Özkök Paşa’yı istifa ettireceği ve onun yerine genelkurmay başkanı olacağı biliniyordu. Fakat, Çetin Paşa’nın boşboğazlığı istifa konusunun herkes tarafından duyulmasına neden oldu. Konu olduğu için Çetin Paşa ismi yıprandı. Yalman Paşa da göz göre göre istifa edemedi.”

“Yalman Paşa 19 Mart 2003’te hepimizi sattı”
Bu konuşmanın yer aldığı word dosyasının, 2004’te açık olduğu sabit bir sitede yer alması, “Balyoz”un 2009’dan sonra faaliyete geçmiş bir “sahtekârlar çetesi” tarafından üretilmiş bir “tertip” olduğu görüşünü savunanların cevaplaması gereken şu soruyu davet ediyor:

Bu belge (de) sahteyse, o durumda “sahtekârlar çetesi”nin Ergenekon soruşturmasının başladığı tarihten üç yıl önce faaliyete geçtiğini söylemeniz gerekecek... Söylüyor musunuz?
Gelelim, bu belgenin anlamına ve önemine...

Belge, her şeyden önce, Aytaç Yalman’ın başlangıçta Çetin Doğan’la birlikte hareket ettiğini gösteriyor... İkinci olarak da, Darbe Günlükleri’ndeki notlarla birlikte ele aldığımızda, Yalman’ın sonradan başlangıçtaki pozisyonunu değiştirip darbecilerle arasına mesafe koyduğunu bir kez daha doğruluyor.

Metinde geçen “genç subay memnuniyeti” sizi şaşırtmamıştır herhalde... Benim, önceki yazılarımdan birinde açıkça “methiye” düzdüğüm “Aytaç Yalman’ın kararsızlığı”nın TSK’da öfkeye yol açmasından daha doğal ne olabilir ki? Yalman’ın yaptığı tabii ki “ihanet”tir. Tıpkı, emekli tümgeneral Levent Ersöz’ün internete düşen ses kaydında dediği gibi:

“Paşa 19 Mart 2003’te hepimizi sattı. (...) Komutanları satan bir adamdır. Genelkurmay Başkanı’na satan kişidir yani. Çok kirli bir adamdır. 19 Mart 2003, bu tarih çok kritik bir tarihtir Türk Silahlı Kuvvetleri’nin. Gidip Hilmi Özkök’e komutanların hepsini gammazladı.”

Balbay günlüklerinde ne var ne yok?
Mustafa Balbay’ın günlüklerinde de hem “Balyoz”u hem de başlangıçtaki Aytaç Yalman-Çetin Doğan uzlaşmasını doğrular nitelikte bölümler var...

Mesela Balbay, Çetin Doğan’ın 31 Mart 2003’te geçirdiği by-pass ameliyatının “o gün”e hazırlığın bir parçası olduğunu, aynı gün görüştüğü “Mehmet Bey”in ağzından günlüğüne şöyle kaydediyor:

“Çetin’in ameliyat olmasının nedeni hazırlık. O güne hazırlanıyor. (Aktüel’deki) röportajda sürekli ben emekli olacağım demesinin nedeni, bazı dedikodular çıktığı için kimseyi ürkütmemek.”

Yine Balbay günlüklerinde, Çetin Doğan’ın ameliyattan önce İzmir’e gidip ordu komutanlarıyla görüştüğü, bu arada Genelkurmay Başkanı’na karşı yapacağı “kesin konuşmayı” da hazırladığı kaydedildikten sonra, bütün bunların Aytaç Yalman’ın onayıyla yapıldığı belirtiliyor:

“(Konuşma) Türkiye böyle gitmez, hükümet bu işi götüremiyor türündeydi. Kesin konuşmayı yapacaktı. Aytaç Paşa yap demişti.”

Balbay’ın 30 Mayıs 2003 tarihli, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Şenkal Atasagun’dan naklen aktardığı şu notunu da bilgilerinize sunayım:

“Eğer kaynak mektuplarsa, bize de geliyor. İstanbul’dan, Birinci Ordu’dan geliyor. Oraya baksan, Birinci Ordu’da her şey hazır. İhtilâle hazırlanıyorlar.”
Bu fasıldan son olarak, yine ikinci Balyoz iddianamesinde yer alan bir telefon görüşmesini dikkatinize sunacağım...

Konuşma, 28 Şubat’ın iki kudretli generali, Çevik Bir ile Erol Özkasnak arasında geçiyor... Konuşmanın bir yerinde Özkasnak, Bir’e şöyle diyor:

“Bir de bu şey var ya komutanım, hani o Çetin Doğan, onun şeyinden çıktı bunlar biliyorsunuz, onun adamlarından... gevşek olduğu için kendisi...”

Görüldüğü gibi, 2003 başında Birinci Ordu’da “bir şeyler” olduğunu gösteren ve “sahtekârlar çetesi” tarafından üretilmediği kesin olan bol miktarda bilgiye sahibiz... Yani kimse, “ülkenin en seçkin subayları”nı sırf “darbeciliğin Cumhuriyet geleneklerinden sayıldığı ve bunun Balyoz gibi bir planın gerçek olduğuna inanmak için yeter delil sayılabileceği” düz mantığıyla töhmet altında tutuyor değil.

O da “model” bu da “model”
Bu dizi, cuma günü, Balyoz belgeleri ortaya çıktığından beri kafamı kurcalayan, Özden Örnek, Balyoz davasında mahkûmiyetine yol açan SUGA eylem planını hiç görmemiş olabilir mi” sorusuna vereceğim alternatif cevaplarla sona erecek.

Bugün ise son olarak, sanık avukatlarının iddianamedeki zamanlama çelişkilerini, “bugünden geçmişe dair bir darbeyi kurgulayan bir ‘sahtekârlar çetesi’nin gaflete düşüp yaptığı hatalar”la açıklayan modellerine karşı benim geliştirdiğim modele yöneltilen eleştirilerle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum...

Ben “model” deyince kızıyorlar, oysa kızacak bir şey yok. Çünkü onların açıklama çabası da, benimki de farklı varsayımlar üzerine kurulan “model”lerden öteye gitmiyor. Onlar, tezlerini “sahtekârlar çetesi”nin kullandığı bir bilgisayar imkânına dayandırıyorlar, ben de aynı tekniği darbecilerin kullanma ihtimalinden söz ediyorum. Sonuçta her ikisi de zamanlama çelişkilerini izale edebiliyor.

Bu dizinin üçüncü yazısında şöyle demiştim:

“Benim öne sürdüğüm bu modelle ilgili olarak Doğan-Rodrik ikilisinden ve 11 No’lu CD’yle ilgili olarak onlar gibi düşünenlerden teknik anlamda hiçbir itiraz gelmedi. Gelemezdi de zaten, çünkü ben de onların başvurduğu varsayımdan (bilgisayarın tarih ve saatini manuel olarak değiştirme yoluyla, girilen bilgilere eskiymiş havası vermek) hareket ediyordum.”

Yine öyle oldu, yine “teknik” bir itiraz gelmedi. Buna karşılık orada burada benim modelimin taşıdığı zaaflara dair birtakım itirazlar okudum.

İyi de, adı üstünde “model”den söz ediyorum, elbette zaafları olacak. Zaten ben de onların öne sürdüğü modelin taşıdığı zaaflar nedeniyle “bu çelişkilerin başka bir izahı olmalı” diyerek yola çıkmamış mıydım? (Bu zaafları 10, 13, 17 ve 20 Nisan 2012 tarihlerinde peş peşe kaleme aldığım “Balyoz çelişkileri: Bir ihtimal daha var” başlıklı dizinin 3. ve 4. bölümlerinde ele almıştım, bu dizide bunları tekrar etmedim.)

Farkımız şurada: Onlar kendi modellerinin hakikati açıklayabilecek yegâne yol olduğu hususunda ısrarlı ve hırçınlar. Ben ise, her ikisinin de “model”den ibaret olduğunu ve gerçeğin hangisi tarafından karşılandığını bilemeyeceğimizi söylüyorum. Onlar “kesin” diyor, ben “ihtimal”den söz ediyorum.

Pekâlâ, başka modeller de üretilebilir... Nitekim bir Taraf okuru bana gönderdiği mektupta, yeni bir model önerdi. Yukarıda Özden Örnek’le ilgili sorduğum sorunun alternatif cevaplarından biriyle ilgili olduğu için, bu modeli cuma günü sizin de dikkatinize sunacağım.

Deniz Üs Komutanlığı'nda intihar şoku

Hatay'ın İskenderun ilçesinde Deniz Üs Komutanlığı'nda görevli 35 yaşındaki Uzman Çavuş İlker Bilgin, birliğinde tabancasını başına ateşleyerek yaşamına son verdi.

Olay, İskenderun İlçesi'ndeki Deniz Üs Komutanlığı'na bağlı Remzi İlboğa Kışlası'nda bugün akşam saatlerinde meydana geldi.

Deniz Üs Komutanlığı'nda görev yapan ve uzun süredir bunalımda olduğu öğrenilen Uzman Çavuş İlker Bilgin, belindeki tabancasını şakağına dayayıp ateşledi.

Ağır yaralı olarak İskenderun Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Uzman Çavuş Bilgin, doktorların tüm müdahalesine rağmen kurtarılamadı.

Borçlarının olduğu ve bu nedenle bunalıma girmesinin ardından intihar ettiği iddia edilen Uzman Çavuş İlker Bilgin'in intiharıyla ilgili soruşturma başlatıldı.

Saygun paşa ve "TSK'ya Balyoz" / Abdurrahim Dilipak


Yapma be paşam. "Türk Ordusuna balyoz" filan yok ortada. Çürük yumurtalar ayıklanmaya çalışılı­yor..

Kurunun yanında yaş da yanıyor derseniz anlarım, ama "Bana TSK içinde darbe planlayanlar var dedirtemezsiniz" mantığı sizden önce kullanıldı ve alay konusu ol­du..

Hz. Yakub'un çocukları kardeşlerini kuyuya attılar paşam! O ki, Hz. İbrahim'in to­runu idi. Amma, Firavunun sarayında bir Hz. Musa, bir Hz. Harun, bir Hz. Yuşa ve bir Hz. Asiye vardı be paşam..

"Hz. Yakub'un çocukları böyle yapmamalıydı", derseniz anlarım sizi!

Saygun paşanın "Türk Ordusuna Balyoz" isimli kitabını Cevat Özkaya okumuş, o aradı. Benden bahseden bir bölümü de var.. Diyorum ki, "Balyoz ne ki, içeride kurunun yanında yanan yaşlar olsa da, aslında içeridekilerinden kat kat fazla dışarıda tutuklanmak için sırasını bekleyen adam var". Bu mealde sözler.. Ve ben bunu ilk defa söylemiyorum. Hep söyledim, hep yazdım..

Saygun paşa bilmiyor galiba, 2000 yılında Hurşit Tolon ve Çetin Doğan'la birlikte dönemin MGK Genel Sekreteri Kılınç paşa bir olup Cuma dergisi hakkında suç duyurusunda bulundular, 7,5 yıl askeri mah­kemede yargılandık..

Bize bu darbe planları, o zaman bilgi olarak gelmişti. 2003'den itibaren değil, 2000'den beri izliyorum ben sizleri.. 3 darbe yaşadım. 3'ünde de sanık oldum, yargılandım. Ben avdım siz avcı. Ben kaç paşa es­kittim gazetecilik hayatımda. Benim darbecilerle mücadele geçmişim ve kıdemin, sizin darbeci kıdemi­nizden daha eskidir!?.

42 yıldır kesintisiz sanığım be paşam.. 42 yıldır kesintisiz yazı yazdım. Hiç cezaevine girmedim.. Gün­de beş defa, haftada beş gün yargılandığım oldu sayenizde.. Hele bir Çevik Bir'iniz var ki!

Benim sanık olarak hukuk kariyerim, en kıdemli muvazzaf hakim ya da savcıdan daha fazladır..

Bu işte darbecilerle işbirliği yapan gazeteciler de vardı, işadamları da, siyasiler de vardı, bürokratlar da. Oda temsilcileri, vakıf, sendika yöneticileri, "din görevlisi kılıklı adamlar", Masonlar.. Olmayan yok­tu ki. 25 tutuklanacak gazeteci 137 işbirliği yapılacak gazeteci.. Gerisini sayan da yok zaten. Şimdi onla­rın çoğu o dönemde yaşananları anlatıyor ve pişmanlıklarını dile getiriyor. İnatla rollerini savunanlar bir avuç kaldı.. Herkes vardı, ama TSK yoktu diyorsanız, buna kimse inanmaz..

Bu çürük yumurtaların ayıklanmasına karşı çıkmak ve bu çabaları "TSK'ya Balyoz" şeklinde yorumla­mak, nasıl bir mantığın ürünü olabilir bilmiyorum.

Saygun paşam, ben iktidar çevrelerinden aldığım bilgiyi yazmadım, yaşadıklarımı yazdım. İktidar çev­relerine de bunu söyledim.. Bunu 2000'den sonra askeri mahkemede de söyledim.. Zaten dava konusu yazımın başlığı da "Paşalar söz dinlemezse" idi..

İronik bir dille, "Dilipak, daha fazla kişi tutuklanacak diyor ve dedikleri de çıkıyor" diye ima yolu ile, benim bir komplonun spekülatörlüğünü üstlendiğim ima ediliyor sanki! Benim dediğim bir kehanet de­ğil, gözü olan herkes görünen köyün manzarasını görür. Darbe İstanbul'da yapılmaz, Ankara'da yapı­lır. Daha 28 Şubat'a gelmedi sıra, daha Muhsin Yazıcıoğlu davası bile açılamadı. Bu işler yeni başlıyor daha.. Ben iddia ediyorum ki, derin devletin söz dinlemeyen, kontrol dışı unsurları tasfiye ediliyor ve yeni bir yapılanmaya gidiliyor..

Darbecilerin öfkeleri akıllarından büyük.. Bazı sanıkların yazdıkları mektuplar arşivimde duruyor. Bazı sanık avukatları ve yakınları ile de görüştüm, görüşüyorum, görüşeceğim de. Celladımın bile hakkını savunmaya söz verdim. İnsanlar suçlu bile olsalar, suçluların da hakları var, onu da biliyorum. Haksız­lık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olmalıyız. Benim için de, sizin içinde bu böyle.. "Adil şahidler olun" der, Kitap bize.. "Bir topluluğa olan öfkemizin bile bi­zi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesini" söyler, o "karakaplı Kitap"! O kadar insan arasından bi­ri de çıkıp, "inni küntü minezzalimiyn" diyemedi.. Ne katı yürekleriniz, ne inatçı bir nefsiniz, ya da ne büyük bir korku taşıyorsunuz yüreğinizde. Ne büyük öfkeniz varmış..

Saygun, Karayel'i suçlayan açıklamasında, "Bütün bunlar varken bir davayı nasıl bitireceksiniz bilmi­yorum. Sanırım bu davayı yakın bir gelecekte yeniden dönülecektir. Balyoz'un ne olup, ne olmadığı bü­tün bunlar incelendikten sonra ortaya çıkacaktır herhalde. Kuvvet şu anda sizdedir ancak hak bizimle­dir" dedi.

Evet evet, bu davalar hemen sonuçlanmamalı. Bu davaların devam etmesi en önemli sonuç bana göre, hafızalar tazelenmeli ve toplumda bir bilinç oluşmalı, Bu sonuç, bu kişilerin cezalandırılmasından daha önemli.. Bu davalar sürmeli ki, işin arkasındaki iç ve dış güçler, diğer kadrolar aydınlatılsın.. Bunlar 200-300 kişiden ibaret değil. Binlerle ifade edilen silahlı ve sivil, siyasi ve bürokratik unsurdan oluşu­yor.

Saygun'un "madem bir darbe planı fark edildi, bugüne kadar niye üzerine gidilmedi" sorusunun cevabı çok açık değil mi? O günki yargı, hukuk düzeni, siyasi ve konjonktürel şartlarla ilgili.. Hangi hukuk! Ki­mi kime şikayet ediyorsunuz. Erbakan'a küfreden, omuz vuranlar linç planları yapanlar karşısında o gün kim ne yapabildi ki, bunlar hakkında dava açılabilsin. Ferhat Sarıkaya ve Sacid Kayasu'nun başına gelenler ortada değil mi! Korku dağları tutmuştu!.. Demirel, Sezer, yüksek yargı ve darbeci çeteler her yerdeydiler..

Bunlar "TSK'nın gücünü kırmaya yönelik şeyler" değil. Bana kalırsa ordu her şeye rağmen bugün daha güçlü. Obez birinin kilolarından kurtulması gibi bir şey bu. Ordu darbecileri artık bir kambur gibi sırtın­da taşımayacak. Darbecilerin prangasından kurtulmuş olacak..

Saygun keşke biraz da ordu içindeki yolsuzluklara ve başka oluşumlara baksa, daha inandırıcı ve ger­çekçi olur.. Bu savunma mantığı ile savunma yapayım derken haklarında oluşan kanaatleri pekiştirmiş olurlar. Benden söylemesi..

Selâm ve dua ile..

'Darbeler dışarıdan destekli!'


'Darbeler dışarıdan destekli!'
TRT Haber'e konuşan TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Üyesi AK Parti Erzurum Milletvekili Cengiz Yavilioğlu, yaptıkları çalışmalarla ilgili ayrıntıları paylaştı.

'HESAPLAŞMAYACAĞIZ, ZULMETMEYECEĞİZ'

TRT Haber Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Böken'in hazırlayıp sunduğu "Neler Oluyor" programının konuk olan Yavilioğlu'na sorulan ilk soru "Bu komisyon hangi amaçla kuruldu?" oldu. Yavilioğlu, bu soruya şu cevabı verdi:
"Adaletin tecellisine ön açmak için kuruldu. İnsanları sınıflara ayırarak onların üzerinden siyaset yapanların bunu yapmaması için kuruldu. Darbeleri araştırmakla biz kimseyle hesaplaşmayacağız, zulmetmeyeceğiz. Biz adalet ve eşitlik kavramını yan yana koyacağız. Geçmişte bize zulmetmiş olsalar bile biz hak ve adaletten ayrılamayız."
'120 KİŞİYİ DİNLEDİK, EN ÇOK 28 ŞUBAT'LA İLGİLİ'

Yavilioğlu, dinlenen kişi sayısı ve komisyonun çalışmalarıyla ilgili olarak şunları ifade etti:
"Komisyonda 120 kişiyi dinledik. Üç alt komisyonumuz var. En yoğun dinleme 28 Şubat'ta oldu. 80 kişi dinlendi. Çağrılan kişiler çok farklı alanlarda çağrıldı. Hem mağdur olanlar hem de işin içerisinde olanlar var. Bizim amacımız yanlışları ortaya koyarak doğruyu ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Arşivler ve belgeler üzerinde çalışmalarımızda var. Belirlenmiş temel sorular vardı."
'MENDERES'İN İTİBARI İADE EDİLMELİ'

Komisyonun çalışmaları çerçevesinde 27 Mayıs darbesine değinen Cengiz Yavilioğlu, "27 Mayıs'ın nedeni neydi? Aktörleri kimlerdi? Mağdurları kimlerdi? Mesela Adnan Menderes kesinlikle asılmaması gerekiyordu. Sayın Menderes'in itibarının kazandırılması ve hain olmadığının ortaya çıkarılması gerekir. Kişiler hayatta olmasalar bile mağduriyetlerinin giderilmesi gerekir" diye konuştu.
'HERŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL'

Cengiz Yavilioğlu, 28 Şubat süreciyle ilgili olarak ise "Çalışmalar sırasında her şeyin gözüktüğü gibi olmadığını gördüm" dedi.
'DARBELERİN EN ÖNEMLİ SONUCU KORKU'

Yavilioğlu, söz konusu komisyon çalışmalarının sağladığı faydalara değinirken "Korkuları yenmek önemlidir. Darbelerin en önemli sonucu korku üretmesidir. Bunlar kamuoyunda tartışılarak korkularda gideriliyor" ifadelerini kullandı.
Basına kapalı oturumların çok az olduğunu ifade eden Yavilioğlu, bunların komisyona gelenlerin talepleriyle gerçekleştiğini kaydetti.
Cengiz Yavilioğlu, "Yeni belgeler gördünüz mü?" şeklindeki soru üzerine "Üniversiteden sebepsiz yere uzaklaştırılmamla ilgili belgeleri şimdi görüyorum" dedi.
'PİŞMAN OLANLAR VAR'

Yavilioğlu, o dönemle ilgili dinlenenler arasında "pişmanlığını" belirtenler olduğunu kaydederek, şunları belirtti:
"Ayrılırken 'buraya tekrar döneceğim ve sizin bana yaptığınızı ben size yapmayacağım' dedim. Önemli olan adaletli davranmaktır. Mağduriyete sebep olanlardan pişman olanlar vardı. Dinç Bilgin bunlardan birisi. Karamehmet'in 'keşke medyaya girmeseydim' demesi. Aydın Doğan haber yaparken 'kullanıldıklarını' da söyledi. Polis anonsuyla haber yaptıklarını ve bunu yapmamaları gerektiğini söyledi"
'FADİME ŞAHİN GERÇEKTEN VAR MI?'

"Fadime Şahin'i davet ettiniz mi? Böyle biri var mı?" sorusuna Cengiz Yavilioğlu, şu cevabı verdi:
"Bazı kişilerin nasıl acı bir şekilde kullanıldığını gördüm. İsmi kullanılmışlıkla beraber pazara çıkarılmış ve pazar değeri olan kişiler olmuş ve satılmış. Kullanılanları asıl aktör olarak ortaya çıkarmamak lazım. Buradan menfaat elde edenler değildir. Konuşulan kişilerin sonrasındaki mağduriyetleri bakmak lazım."
"Fadime Şahin'e ulaşılabiliyor mu?" sorusuna da Yavilioğlu, "Evet " karşılığını verdi.
'DARBELER DIŞARIDAN DESTEKLİ'

Yavilioğlu, darbelerin dış desteğine de vurgu yaparak, şöyle konuştu:
"Türkiye'de olan bu darbeler ana eksenin ve tali eksenlerin kaymasından oluşuyor. Belirli odaklar ve güç merkezleri dünyadaki işlerin bir ahenk içinde yürümesini isterler. Bu ahengin dışında hareket edenlere müdahale ederler. Refahyol'da Menderes'te de böyledir. Türkiye gibi bir ülkenin Rusya'nın olduğu yerde olması, gerektiğini düşündüklerinden müdahale edilmiştir. Sayın Erbakan seçilince İslam ülkelerine gidiyor. Ne oluyor dediler? Bu kurulu düzen için korkunç bir farklılıktır. 28 Şubat'tan birkaç hafta sonra Amerika Başkanının Türkiye'deki bu farklılaşmaya müdahale edilmesi gerektiğini ifade ettiği söylendi."
CİNDORUK'UN TUTUMU

Yavilioğlu, komisyonun çağrısına Hüsametin Cindoruk'un olumsuz cevap vermesi ve bu konuda söylediklerinden rahatsız olduğunu kaydetti.
'DIŞ DESTEK OLURSA YİNE DARBE OLUR MU?'

"Uluslararası mekanizmalar tekrar isterlerse Türkiye'de darbe olur mu?" sorusuna Yavilioğlu'nun cevabı şu şekilde oldu:
"Siyasi ve ekonomik istikrarsızlık olması gerekir. Bunlar güçlü olursa demokrasinin güçlenmesi demektir. Bu da dışarıdan müdahalelere kapalı hale gelmesi demektir. Kendinizi güçlendirmelisiniz. Türkiye tarihinde olmadığı kadar bir parti oy oranlarını arttırarak tekrar iktidara geliyor."
Yavilioğlu, "Darbe olamaması için birincil neden nedir?" şeklindeki soru üzerine de, "Dönemseldir. İstikrar olmazsa yatırımcı çekilir. Bu da ekonomiyi etkiler. Bu da dışarıdan müdahaleye gelirsiniz. Darbeyi yapanların hedefi sadece inananlar değil, millettir" dedi.
'28 ŞUBAT'TA İNANANLAR HEDEF ALINDI'

28 Şubat'ta dindarların hedef alındığını kaydeden Yavilioğlu, "Bütüne bakıldığında ekonomi küçülmüştür, hep beraber fakirleştik. Darbelere baktığınızda herkesi görürsünüz. Yapılan baskı herkesi etkiliyor. Elit sınıfın özgürlüğü korunuyor. Bir seferinde bir tarafı hedef alan darbe başka sefer başkalarını hedef alıyor" diye konuştu.
Cengiz Yavilioğlu, "Komisyona gelip bilgi verenler arasında Meclis'i küçümseyen tavır gördünüz mü?" sorusuna "Küçümseyenle karşılaşmadım. Ama konuşmasında beklediğinden daha az bir güçle karşılaştığını hissettiğim oldu" karşılığını verdi.
Yavilioğlu, "Cevdet Sunay'ın kızı gelmişti. Onların anlattıkları o dönem ve sonrasında yaşadıkları bizleri üzdü" dedi.
'DARBELERİN ANASI 60 İHTİLALİ'

1960 ihtilali için "darbelerin anası" nitelemesini kullanan Yavilioğlu, askeri vesayetin 1960 darbesiyle başladığını dile getirdi. Yavilioğlu, "Birincisi askerleri siyasetin içine çekti. Darbelerle müdahale edilmesi zamanda sürekli hale geldi. 61 anayasası askerleri hükümetin üzerine çıkardı. Siyasetle iktidara gelenler ve senato var. Siyaset alanını daraltan Anayasa Mahkemesi var. HSYK'nın kurulması yine o zaman. Askeri mahkemeler özerkleşiyor o dönemde" dedi.
Darbelere zemin hazırlayan unsurlar açısından TSK İç Hizmet Kanuna da işaret eden Yavilioğlu, darbe dönemlerinde medyanın rolünün çok önemli olduğuna vurgu yaptı.
'27 MAYIS VE 28 ŞUBAT BİRBİRİNE BENZİYOR'

Yavilioğlu, darbelerin gerekçeleri ve medyanın rolüyle ilgili olaraka ise şunları ifade etti:
"Darbelerin gerekçelerine bakıldığında net bir renk yok. Demokratik bir devlet yönetiminde hareket ettikleri maddelerle askerin hareket etmesine imkan yoktur. Askerler eskiden emir komutayla yönetilirdi, şimdi ikna olmak istiyorlar. Asker bu işi kendi başına organize eden yapan ve bitiren değildir. 28 Şubat ve 27 Mayıs birbirine çok benzer. 27 Mayıs'ta yuvarlak masa toplantısı yapılıyor. Milli Birlik Komitesi medyayı çağırarak muhalefet etmemesi gereken konular söylenmiştir. Daha sonrada Türk medyası çok sadıktır diye övülmüştür. Brifingler veriliyor. Korkulan şeyler söyleniyor. İş adamlarının ne kadar parası varsa bile çıkarılmış."
DARBELER DÖNEMİ KAPANDI MI?

"Darbeler dönemi kapandı mı?"
soruna Yavilioğlu, "AK Parti döneminde darbeleri önlemeye yönelik önemli adımlar atıldı" cevabını verdi.
28 ŞUBAT'IN MALİYETİ

Yavilioğlu, darbelerin "finansal" ayağına da dikkat çekerek, "Bu işin esas yönü finansal ayağıdır. 28 Şubat'ın finansal maliyeti yaklaşık 290 milyar dolardır. Terörün maliyetine denk. 2011'deki vergi gelirlerinin 2 katı. Özelleştirmelerden elde edilen gelirin 7 katı. O dönemdeki sistem kamu sektörü borçlanması yüksekti. On yıllarda faaliyet dışı karlar yüzde 33'ten 200'ün üzerine çıkmıştır" diye konuştu.
'8 ŞUBAT'TA BATMAYAN BANKALARA BAKMALI'

Cengiz Yavilioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kamu bankaları 30 bin dolar zarar etti. O dönemde batan bankalara değil asıl olarak batmayan bankalara bakmak lazım. Hasan Kılavuzu dinledik. O dönem Vakıfbank Genel Müdürüydü. Belirli kişilere kredi verilemesi için zorlandığını anlattı. O dönemde paradan para kazananlar hiçbir yatırım yaptı."
'SUÇ DUYURUSU DA OLABİLİR'

Yaptıkları çalışmaları Meclis Genel Kurulu'na sunacaklarını kaydeden Yavilioğlu, "Bu süreçten sonra bir suç duyurusu da olabilir. Bizim işimiz kamuda bir vicdan oluşturma" şeklinde konuştu.

22 Ekim 2012 Pazartesi

Asker nöbet sırasında intihar etti


ŞANLIURFA İl Jandarma Komutanlığı'nda vatani görevini yapan er 21 yaşındaki Emrah Yalçın, nöbet tuttuğu kulübede piyade tüfeğiyle intihara kalkıştı.



Ağır yaralanan Yalçın, acil serviste yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı.

Olay, gece geç saatlerde Sırrın Mahallesi'nde bulunan İl Jandarma Komutanlığı'nda meydana geldi. Gece nöbete giden Adıyaman nüfusuna kayıtlı jandarma er Emrah Yalçın, görev yaptığı kulübede yanında bulunan piyade tüfeğini çenesine dayayıp ateş etti. Silah sesi üzerine nöbetçi kulübesine koşan askerler, Yalçın'ı kanlar içerisinde buldu. Ağır yaralanan Yalçın, çağrılan ambulans ile Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürüldü. Yalçın, acil serviste yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Yalçın'ın cenazesinin otopsi yapıldıktan sonra memleketine gönderileceği bildirildi.

Genelkurmay 'emri' verdi!

GENELKURMAY Başkanlığı terör saldırıları nedeniyle asker sevkiyatlarının hava yoluyla yapılmasını istedi.


Son zamanlarda PKK'nın askeri sevkiyat yapan konvoylara yönelik düzenlediği eylemlerin artması üzerine Genelkurmay Başkanlığı yeni bir sevkiyat planı geliştirdi. Geçen hafta bir emir yayınlayan Genelkurmay Başkanlığı, terör saldırısı riski olan bölgelerde asker sevkiyatlarının karadan yapılmaması talimatını verdi. Yayınlanan emirde tezkere alan, izine giden ve birliklerine yeni teslim olan askerlerin helikopterlerle havaalanı olan illere sevk edilmesi istendi. Buna göre kırsal bölgede görev yapan askerler helikopterlerle havaalanı olan il merkezlerine, buradan da uçaklarla gidecekleri yerlere gönderilecek.

Diyarbakır, Elazığ ve Van'da bulunan Kabul ve Toplanma Merkezleri'ne katılan askerlerden de birlikleri kritik noktalarda olanlar, belirli dönemlerle helikopterlerle sevk edilecek. 5 günden bu yana devam eden uygulama ile karadan askeri sevkiyatların asgariye indirilerek, konvoylara yönelik düzenlenmesi muhtemel terör saldırılarının önüne geçilmesi planlanıyor. Yeni planlamaya göre kritik bölgelerde askerliğini yapanlar helikopterle Diyarbakır'da bulunan 7'nci Kolordu Komutanlığı, Elazığ'da bulunan 8'inci Kolordu Komutanlığı, Van'da bulunan Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı ve Erzincan'da bulunan 3'üncü Ordu Komutanlığı'na getirilerek buradan havayoluyla memleketlerine gönderilecek.

TEOMAN KOMAN'DAN JİTEM İTİRAFLARI

28 Şubat'tan tutuklu bulunan Eski MİT Müsteşarı Teoman Koman, Veli Küçük ve JİTEM hakkında önemli açıklamalar yaptı.

28 Şubat Soruşturması kapsamında tutuklu bulunan eski Jandarma Genel Komutanı ve eski MİT müsteşarı Teoman Koman, tutuklu sanıklardan Veli Küçük ve Doğu Perinçek'in savunma tanığı olarak duruşmaya çıkartıldı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon davasında tutuklu sanıklardan Veli Küçük ve Doğu Perinçek'in savunma tanığı olarak gösterdikleri Teoman Koman, mahkeme heyetinin karşısına çıkartıldı. Sağlık sorunları nedeniyle duruşmaya katılamayan Veli Küçük ile daha önce duruşmalara katılmasına yasaklama getirilen Doğu Perinçek'in de duruşmaya sonradan katıldıkları gözlendi.

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese'nin talimatı ile duruşma salonuna alınan ve 76 yaşında olduğunu açıklayan Koman, hakkında açılmış bir dava bulunduğu için Sincan'da tutuklu olduğunu söyledi. Koman, cep telefonu numarası sorulduğunda ise tutuklu olduğu için cep telefonu numarası olmadığını söyledi.

VELİ KÜÇÜK'Ü TANIRIM GİRESUN'A TAYİNİNİ BEN YAPTIM

1986 ile 1988 yılları arasında Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreter Yardımcılığı yaptığını belirten Koman, 1988 ile 1992 yılları arasında ise MİT müsteşarlığı yaptığını açıkladı. 1995 ile 1997 yıllarında Jandarma Genel Komutanı olduğunu belirten Koman, kendisini savunma tanığı olarak gösteren tutuklu sanık Veli Küçük'ü 1995 yılında tanıdığını söyledi. O dönem kendisinin Jandarma Genel Komutanı olduğunu ve Veli Küçük'ün de terfi bekleyen bir subay olduğunu belirten Koman, "Kocaeli Jandarma Komutanıydı. Giresun'a tayinini ben yaptım." dedi.

YOK DEYİNCE KIYAMET KOPTU

Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese'nin soruları üzerine dava konusu Ergenekon örgütünü görevi süresince duymadığını belirten Koman'ın, JİTEM'i duyup duymadığı sorulduğunda verdiği cevap dikkat çekti. JİTEM diye bir birim duyduğunu ancak böyle bir birim olmadığını söylediğinde kıyamet koptuğunu belirten Koman, "Jandarma İstihbarat kurumu olarak kurulmuş. Daha sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görev yapan bazı insanlar, JİTEM ismini kullanmışlar. Ancak böyle resmi bir birim yoktur. Bunu duyunca bir takım insanların illegal amaçları için bu ismi kullandıkları yönünde bir emir yayınlandı. Ben de kendi dönemimde yasakladım." dedi.

ARİF DOĞAN'I GÖRDÜM AMA HİÇ KONUŞMADIM

Dava sanıklarından emekli albay Arif Doğan'ı tanımadığını belirten tanık Koman, "Arif Doğan'ı gördüm ama hiç konuşmam yoktur. Arif Doğan ile fikir alışverişim yoktur" dedi. Başkan Özese'nin, "Arif Doğan JİTEM'i kurduğunu söylüyor. Bilginiz var mı?" sorusu üzerine Koman, "Bu konuda bir bilgim yok. Bazı kişiler JİTEM'i kurduğunu söylüyor ama JİTEM'in yaptığı faaliyetlerden de haberim yok." cevabını verdi.

İYİ BİR GENERAL OLDUĞUNU SÖYLEMİŞİMDİR

Cumhuriyet Savcısı Murat Dalkuş, dava dosyasında Koman'ın isminin Veli Küçük'ü savunanlar arasında geçtiğini belirterek bu konuda bildiklerini anlatmasını istedi. Basında Veli Küçük'ü General yapan kişi olarak isminin lanse edildiğini belirten Koman, "Kimse kimseyi tek başına general yapamaz." dedi. Veli Küçük'ü övüp övmediği sorulduğunda ise Koman, "İyi bir general olduğunu söylemişimdir. Bunun ötesinde birşey yapmadım." diye cevap verdi.

Poyrazköy davasında mahkeme kırmızı bültende ısrar ediyor

Poyrazköy davasının firari sanığı eski Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Genel Başkanı Gülseven Yaşer hakkında kırmızı bülten çıkarmayan İnterpol'e mahkeme bir kez daha yazı gönderdi. 
 
  İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Poyrazköy davasının firari sanığı Gülseven Yaşer hakkında kırmızı bültenle arama kararı çıkarılması talep edilmişti. Mahkeme konuya ilişkin gerekli yazışmaları yapmış ancak İnterpol bu talebi reddetmişti. Cuma günü İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 8'i tutuklu 85 sanığın yargılandığı Poyrazköy davasına devam edilmişti. Gece geç saatlere kadar süren davada mahkeme tutuklu sanıkların bu hallerinin devamına karar vererek, duruşmayı ertelemişti.

24 maddeden oluşan ara kararında mahkeme, daha önce İnterpol tarafından reddedilen başvurusunda ısrar etti. Mahkeme, ara kararında daha önce firari sanık Gülseven Yaşer hakkında kırmızı bülten çıkarılması için Adalet Bakanlığı aracılığı ile İnterpol'e yazı yazıldığını hatırlattı. Daha önceki başvurularının İnterpol tarafından reddedildiğini belirten mahkeme, daha önce firari sanık Yaşer hakkında çıkarılan ve iade edilen kırmız bülten kararının yeniden hazırlanarak İnterpol'e gönderilmesine karar verdi.

Nuh Mete Yüksel:BÇG Düzeni Koruyor


Eski DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’in, 28 Şubatçılar hakkındaki bir suç duyurusuna “askerler anayasal düzeni yıkmak değil, korumak istiyor” diyerek takipsizlik kararı verdiği ortaya çıktı.

TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun dinlediği Yüksel, kararında şu anda illegal yapılanmayla suçlanan Batı Çalışma Grubu’nu (BÇG) “devleti korumak amacıyla oluşturulmuş bir çalışma grubu” olarak tanımlamış.

Taraf’ın haberine göre eski Bakan Hasan Celal Güzel, Ankara DGM Başsavcılığı’na 28 Temmuz 1997’de “Anayasa ile kurulmuş düzeni tebdil, tagyir ve ilgaya, Anayasa ile teşekkül etmiş TBMM’nin vazifesini men’e cebren teşebbüs, Hükümeti vazife görmekten men etme” suçlamalarıyla şu an cezaevinde bulunan, 28 Şubat’ı gerçekleştiren ve BÇG adı altında faaliyet gösteren askerler hakkında suç duyurusunda bulundu.  Başvuruyu DGM’de görevli savcı Nuh Mete Yüksel değerlendirdi. Yüksel, başvuru hakkında bir hafta sonra “takipsizlik” kararı verdi. Kararın gerekçesinde askerlerin TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesine uygun olarak hareket ettikleri savunularak, şunlar kaydedildi: “Türk Silahlı Kuvvetleri ve Batı Çalışma Grubu, devletimizin anayasal düzenini yıkmak amacıyla değil, tamamen tersine nitelikleri Anayasamızın 2. maddesinde belirtilen demokratik, laik, sosyal hukuk devletini korumak amacıyla çalışmalar yapmıştır.”

Takipsizlik kararı üzerine Güzel, bir üst mahkemeye itirazda bulundu. İtirazı değerlendiren İstanbul 4. No’lu DGM Mahkemesi de Yüksel’in gerekçesini haklı bularak itirazı reddetti.

Hâlihazırda yürütülen soruşturmada ise savcılar, BÇG’yi illegal bir çalışma yürütmek ve Anayasal düzene aykırı hareket etmekle suçluyor. Bu kapsamda verilen brifingler, fişlemeler ve üniversiteler başta olmak üzere birçok kurumdan atılan kişileri de mağdur olarak dosyada yer alıyor.

Boğaz'da bir savaş gemisi

Rus donanmasına ait savaş gemisi, Çanakkale Boğazı'ndan geçti.

Marmara Denizi yönünden Çanakkale Boğazı'na giriş yapan ''PM-56'' adlı yardımcı sınıf savaş gemisinin geçişine Sahil Güvenlik botu eşlik etti.

Ege Denizi'ne doğru yol alan geminin gideceği liman hakkında bilgi verilmedi.

19 Ekim 2012 Cuma

Askeri aracın geçişi sırasında patlama

Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde bulunan Doğalgaz Boru Hattı'nda saat 23.40 sıralarında patlama meydana geldi. Patlamada 1'i ağır 28 asker yaralandı.Patlamanın, terör örgütünün uzaktan kumandalı patlayıcı ile gerçekleştirdiği saldırı sonucu yaşandığı belirtildi.
Ağrı Valisi Mehmet Tekinarslan, Eleşkirt ilçesinde askeri aracın geçişi sırasındaki patlamaya ilişkin, ''Patlama esnasında 28 askerimiz çeşitli şekillerde yaralandı'' dedi.Vali Tekinarslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaralı askerlerin Eleşkirt Devlet Hastanesi'nde ilk tedavilerinin ardından Ağrı Devlet Hastanesi'ne sevk edildiğini belirtti. Patlamada, 28 askerin çeşitli şekillerde yaralandığını ifade eden Tekinarslan, vücudunda 3'üncü derece yanık bulunan bir askerin ise Erzurum'a gönderildiğini söyledi.

Vali Tekinarslan, şunları kaydetti:

''Doğalgaz boru hattına teröristlerce uzaktan kumandalı zaman ayarlı patlayıcı saldırı düzenlendi. Patlama esnasında karayolunun güvenliğiyle ilgili personel çeşitli şekillerde yaralandı. Çoğu yanık vakası. Ama yanıkların büyük kısmı hafif. Patlamanın ardından yaralanan askerlerimiz hastaneye ulaştılar. Hayati riski olan personelimiz ambulanslarla intikal etti. Sağlıkçı arkadaşlarımız seferber oldu. Allah esirgedi.''
Olayda can kaybının olmadığını, durumun kontrol altında olduğuna dikkati çeken Tekinarslan, ''Bu hainlerin nerede, ne zaman, ne yapacakları görülmüş oldu. Bu tür olaylar bizi hiçbir zaman yılgınlığa düşürmez. Ağrı'da bütün vatandaşlarımız hastaneye akın etti. Bu hain saldırıyı lanetlediler'' dedi.

Tekinarslan, patlamanın teröristler tarafından yapıldığını bildiklerini, bölgede yangının söndürüldüğünü, güvenlik güçlerinin patlamayı yapan ekiplerin peşinde olduğunu kaydetti.

SALDIRI SONUCU YAŞANAN PATLAMADA YARALANAN 28 ASKERİN İSİMLERİ ŞÖYLE:

1.Arda Güllüdere (Teğmen)
2.mesut Kasırga
3.Emrah Koruyucu
4.Mehmet Öztürk (Astsubay)
5.Kerim Yalman
6.Ali Köse
7.İsmail Aslan
8.Erdal Meray
9.Necmettin Erdem
10.Ramazan Kabakçı
11.İbrahim özlü
12.H.Yaşar Helkeli
13.Murat Duran
14.Naim Duman
15.semih ZENGİN
16.Aykut Yıldız
17.Ahmet Uysal
18.Kadir Ulaş
19.Mehmet Gülmez
20.Sonat Asan
21.Ahmet Alkan
22.Ufuk Öz
23.Osman Güven (Asteğmen)
24.Can Ülker(astsubay)
25.Ömer Tekiner
26.Ahmet Bilgili
27.Ramazan Şahin
28.Ümit Kaymaz

Irak, ABD'den 18 adet F-16 alacak

Irak ve ABD imzaları attı. Bağdat yönetimi, ABD'den 18 adet F-16 savaş uçağı daha alacak.
Hava savunma sistemini güçlendirmek için Irak, Amerika'dan toplamda 36 adet F-16 satın alacak.

Yaklaşık 3 milyar dolar tutarındaki ilk 18 uçak için anlaşma, eylül ayında yapılmıştı. İlk parti uçakların Eylül 2014'e kadar teslim edilmesi bekleniyor.

Irak Savunma Bakanı Sadun El-duli-Ami, ikinci anlaşmanın diğerinden farklı olmadığını söyledi, tüm uçakların son teslim süresinin ise 2018 olduğunu duyurdu.

Iraklı Bakan Amerikalı yetkililerle hava savunma sistemleri ve Apaçi helikopterleri konusunda da görüşmelerde bulunduklarını ifade etti.

Irak, bu ay ayrıca hava sahasını korumak ve savunma gücünü kuvvetlendirmek için Rusya ve Çek Cumhuriyeti'yle de askeri anlaşmalar yapmıştı.

Son anlaşmalar, İran'ın Suriye'ye Irak hava sahasını kullanarak silah sevkiyatı yaptığı iddiaları üzerine Bağdat yönetiminin ABD tarafından uyarıldığı bir dönemde geldi.

18 Ekim 2012 Perşembe

F-16’lar Kazan Vadisi'ni bombaladı


Hakkari’nin Çukurca ilçesinde bulunan Kazan Vadisi'nde dünden bu yana sürdürülen operasyonlara Diyarbakır’dan kalkan F-16 savaş uçakları da destek verdi.

Hakkari’nin Çukurca ilçesi Kazan Vadisi'nde heronların bir grup PKK’lı teröristi tespit etmesinin ardından başlatılan operasyonlar hava destekli olarak devam ediyor. Bölgede PKK’lı teröristleri etkisiz hale getirmek için ardı ardına aralıksız olarak operasyonlar sürdürülürken, bazı kritik noktalar ise Diyarbakır 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı 8. Ana Jet Üssü'nden kalkan F-16 savaş uçakları tarafından bombalandı.
Öte yandan, Gabar ve Cudi dağları arasında yer alan kırsal alana Şırnak 23. Sınır Tümen Komutanlığı ile Komando Tugayı'ndan hava destekli operasyon başlatıldığı öğrenildi.


18 Ekim 2012 PERŞEMBE
Resmî Gazete
Sayı : 28445
YÖNETMELİK
Millî Savunma Bakanlığından:
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ SAĞLIK MESLEK LİSESİ
YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR YÖNETMELİK
MADDE 1 – 6/5/1982 tarihli ve 17686 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri Sağlık Meslek Lisesi Yönetmeliğinin 7 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinin (1) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) Adlî sicil beyanı,”
MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 21 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 21 – Bu Yönetmelik hükümlerini Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Milli Eğitim Bakanı ve Sağlık Bakanı birlikte yürütür.”
MADDE 3 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 4 – Bu Yönetmelik hükümlerini Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, Millî Eğitim Bakanı ve Sağlık Bakanı birlikte yürütür.