28 Nisan 2015 Salı

Mayına dayanıklı yerli bot üretildi

Gaziantep Üniversitesi'nde (GAÜN), "topuk mayını" olarak bilinen ve ayağın kopmasına neden olan patlayıcıya dayanıklı bot üretildi.

Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Halil Güzelbey ve ekibinin, 12 yıl süren "Mayına Dayanıklı Asker Botu" projesi kapsamında ürettiği "Ediz" adı verilen bot, Sakarya'daki Otokar fabrikasında patlamaya eş değer düşürme testinden başarıyla geçti. Yapılacak son değişiklikler ve patlama testinin ardından bot, seri şekilde üretilebilecek.


Prof. Dr. Güzelbey, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 12 yıl önce başlattıkları ve birkaç kez kesintiye uğrayan projede son aşamaya geldiklerini söyledi. Proje ekibinde yer alan öğrencilerden Ediz Şavkın'ın bir trafik kazasında hayatını kaybettiğini belirten Güzelbey, botun adını da onun anısına "Ediz" koyduklarını ifade etti. Patent almak için başvuruda bulunduklarını dile getiren Güzelbey, şöyle konuştu:

"Botumuzu hazırlayarak Otokar'da patlamaya eş değer düşürme testine götürdük. Bir mankenin ayağına giydirilen bot yüksekten platformla beraber düşürüldü. Bot, 20 gramlık İtalyan mayının etkisinin aynısının simüle edildiği testten geçti. Şimdi bir aşama daha var. Patlama sırasında şarapnel etkisi olabilir. Üst tarafından da şarapnelden etkilenmemesi için modifikasyon yapacağız. Botumuz şu haliyle kullanılabilecek durumda ama birden fazla mayına dayanıklı hale getirmek istiyoruz."

Testte, botun iki defa mayına basmaya dayanabileceğinin görüldüğünü aktaran Prof. Dr. Güzelbey, bunu da patlama testinde görmek istediklerini belirtti.

"Botun ayağın kopmasını engelleyeceğine inanıyoruz"

Mayına dayanıklı bot konusunda diğer ülkelerin uzun yıllardan beri çalışmalar yaptığını anlatan Güzelbey, Türk ordusunun da halihazırda bir bot kullandığını ifade etti. Dışarıdan yüksek maliyetlerle alınan bir malzemenin daha ucuza içeride yapılabileceğini göstermeyi amaçladıklarını vurgulayan Güzelbey, "Biz bu botu hiçbir yerden maddi destek almadan, kendi imkanlarımızla son derece düşük maliyetle yaptık. Bir botun bize maliyeti 100 lira oldu. İki bot 200 lira olacak, yani bir ayakkabı parası. Dolayısıyla biz bu botu askerimize, polisimize rahatlıkla giydirebiliriz" dedi.

Botun üç aşamalı düşünüldüğüne işaret eden Güzelbey, şunları kaydetti: "Patlamanın bir miktarını tahliye etmesi için alt tarafa şekil verdik çünkü patlama milisaniyeler içerisinde oluyor. Ortalama 5 milisaniye gibi bir zamanda patlama etkisini gösteriyor. İkinci aşamada patlamayı absorbe edecek ve şarapnel etkisini önleyecek 10 kattan oluşan malzeme kullandık. Bir de yüksekliğinin avantajı var. Üst tarafın içini de kaplayarak şarapnel etkisini ortadan kaldıracağız. Patlama sırasında ayakta morluk ve ufak tefek yaralanmalar olabilir ama botun ayağın kopmasını engelleyeceğine inanıyoruz."

Mehmetçik mektubu / Ahmet TAKAN

Katırların altına saklanan gerçeklere devam edelim. Sınırlarımızda terör örgütü PKK himayesinde sürdürülen kaçakçılık faaliyetlerini ve kirli tezgahları daha iyi anlatabilmek için sınır bölgesinden şahsıma gönderilen Mehmetçik mektubunu(adı ve rütbesi bende saklı-aht-) aynen yayınlıyorum.

 “Ben Şırnak bölgesinde görev yapan bir askeri personelim. Size bu mektubu göndermekteki amacım hem size bölgede olanları birinci ağızdan aktarmak, hem de bir nebze olsun sesimizi kamuoyu nezdinde duyuracağınızı ümit ederek kendimi rahatlatmak.

Şu sıralar ulusal gündeme oturan kaçakçılık ve katır konusu hakkında pek çok şey yazıldı, ama isterseniz bir kez de benden dinleyin yaşananları. Her ne kadar medyada kaçakçılık olayı “sınır ticareti”ya da masum ve mağdur köylülerin “rızklarını temin yöntemi” olarak lanse edilse de olayın iç yüzü bambaşka.
Bölgeye ilk geldiğimde, bazı köyleri görünce, ben de arazinin elverişsiz olması nedeniyle tarımdan geçim sağlanmasının güç olduğunu düşünmüştüm. Ancak bir süre sonra bölgenin imkânlarının oldukça geniş olduğunu gördüm. Örneğin; arıcılık gibi yüksek kazançlı işlerin yapılması gayet kolay, zaten bölge balıyla meşhur. Hayvancılık da öyle... Terör ile ismi özdeşleşmiş Bestler-Dereler’de bile bahar aylarında 350-400 bin küçükbaş hayvanın yayıldığını, yaza doğru kamyonlara yüklenerek Batı illerine götürülmek üzere satıldığını şahsen gördüm... Bilinenin aksine, bölgenin yüksek su potansiyeli var. Arazide dereleri, çayları ve çağlayanları görünce insan hayran kalıyor gerçekten... Memur bir ailenin çocuğu olmam hasebiyle Anadolu’nun köylerinde çocukluğunu geçirmiş bir vatan evladı olarak şunu çok net söyleyebilirim ki; buradaki imkânlar ve devletçe sağlanan destek benim yaşadığım yerlerde mevcut değildi...

* Peki, bunca imkâna rağmen kaçakçılıkta ısrar niye?

Cevap çok basit; kaçakçılık kısa yoldan zengin olmanın en kolay yolu. Kaçakçılığı fiilen yapmayan kişiler bile katırlarını kaçakçılara kiralamakta. Bir kaçakçılık faaliyetinde katır başına kira bedeli olarak 300 TL. alınmakta, köylerde 3-4 katırı olan kişiler ” fakir “ kabul edilmekte... Kaçakçılığın yaygın olduğu Ortasu ve Gülyazı köylerinde kaçakçılıktan elde edilen kazanç hane başına aylık asgari 15.000 TL. civarında olmaktadır. Bölgede görev yapan kamu çalışanları bile kolay paranın cazibesine kapılarak katır satın alıp kaçakçılara kiralamaktadır. Mesela geçtiğimiz günlerde kaçakçılara arazide müdahale eden askeri birliklerimizden kaçırılırken uçurumdan düşerek ölen bir katırın bir okul müdürüne ait olduğunu köylülerden öğrendik. Tabii, okul müdürünün resmi görevini bir kenara bırakarak kaçakçılığa dahil olduğu bir yerde çocukların durumunun ne olduğunu tahayyül etmek çok da zor olmasa gerek... Çocuklar okuyup doktor, öğretmen vb. olmak yerine zengin ve tanınmış bir kaçakçı (bölgedeki tabiriyle BARON) olma hayalleriyle yaşıyor...

* Kaçakçılık nasıl yapılıyor?

Kaçakçılık döngüsü diye tabir ettiğimiz bir organizasyon var. Basitçe anlatmak gerekirse, sistem şöyle işliyor; Baron, Irak’taki elemanına parayı aktarır, eleman kaçakçılığa mevzu malzemeyi temin eder, malı araçlarla Türkiye sınırına yakın bir bölgeye (Irak’ın Ore, Nazdur ve diğer bazı köyleri) taşır, yasa dışı yollardan katırlarıyla Irak’a geçen kaçakçı/taşıyıcılar malı yükler, yurt içine sokar, mal sahibi malını yurt içindeki dağıtım şebekesine aktarır, mal alıcıya, para barona ulaştırılır. Bütün faaliyetler PKK’nın yakın gözetimi ve kontrolünde yapılır, örgüt her safhada payını (milyon dolarlar) alır, kaçakçıları kurye olarak kullanır, kaçakçıların arasına kattığı elemanlarını kolayca yurt içine sokar veya yurt dışına çıkartır, hudut hattının ve askeri birliklerin durumuna ilişkin düzenli aralıklarla istihbarat temin eder, ikmalini rahatça yapar. Yani yurt dışından getirilen kaçak malzemenin (örneğin, kaçak sigara) İstanbul Taksim Meydanı’nda satışını yapan YDG-H elemanına kadar ulaştırılması kapsamlı ve örgütlü bir süreçtir. PKK bu nedenlerle kaçakçılığın en önemli teşvikçisidir ve kaçakçılık sayesinde halkla arasında oluşturduğu menfaat ilişkisini kullanarak kendi lehine kazanım sağlama gayreti içindedir.

Son dönemde kaçakçılıkla mücadelede başarılı olunması ve çok sayıda malzeme ele geçirilmesi neticesinde; yaşamını huduttan yasa dışı yollarla geçirilen malzemelerle kazanan bölge halkının, BTÖ’nün ve ona müzahir siyasi partinin de kışkırtmasıyla, kaçakçılık teşebbüsü toplumsal olaya dönüşmektedir. Askeri birlikler kaçakçılara müdahale ettiğinde en yakın meskûn mahalden çok sayıda köylü, organize bir şekilde (minarelerden halka çağrı yapılarak, telefonla vb.) toplanmakta ve birliklerimize (taş, sopa ve Molotof ile) saldırılmakta, kışla ve üs bölgelerinin yolları, elektriği, suyu kesilmekte ve askeri personelin canına kast etmekten çekinilmemektedir (Yakın zamanda söz konusu saldırılar neticesinde onlarca personel yaralanmış, kafatasında, kaval kemiğinde, elinde ve kolunda oluşan kırıklar nedeniyle pek çok arkadaşımız tedavi görmüş/görmektedir). Organize bir biçimde;

1. Devlet otoritesine alenen baş kaldırılmakta,
2. Askerî tedbirleri bertaraf etmek maksadıyla, köyün ileri gelenleri/milletvekillerinin askeri ve mülki makamlarla konu hakkında görüşmesi teşvik edilmekte,
3. Sosyal medya ile destekli yerel ve ulusal bazdaki tüm medya imkânları kullanılarak yayımlanan yalan ve yanlış haberlerle, yasal mevzuat çerçevesinde yapılan müdahaleler adeta kanun dışı gösterilerek askerin mücadele azmi zayıflatılmaya çalışılmakta,
4. Kaçakçı gruplar ile birliklerimiz arasına girilerek, suçlulara müdahale engellenmekte ve suç delillerinin ele geçirilmesi önlenmektedir.

Örgütün güdümünde aleyhimizde bunca faaliyet gerçekleştirilirken, örgüte müzahir siyasilerin yanında, diğer bazı milletvekilleri ve sivil toplum örgüt yöneticilerinin (hayvan hakları dernekleri vb.) de yanlış yönlendirilerek, örgüte bilmeden de olsa yardımcı olması ve askeri suçluymuş gibi göstermesi bizi ayrıca yaralamaktadır. Medyada; sadece kanunların emrettiği hususları mevzuat çerçevesinde yerine getirmeye çalışan, askeri personelin yaşadığı sıkıntılar ve olaylar sırasında uğradığı zararlar değil asılsız ve yalan haberlere yer verilmektedir.

Yurdumuzda bazı kişi ve kurumlar tarafından hayvan haklarının savunuluyor olması hepimizi mutlu etmekte. Ancak, bölgede kaçakçılar tarafından katırlara yapılan eziyetten bahseden yok. Kaçakçılıkta kullanılan katırlar, insanın güçlükle yürüyebileceği sarp arazilerde fazlasıyla yüklü bir şekilde ilerlemeye, kimi zaman koşmaya zorlanıyor. Türkiye’de su verilen katırlar K.Irak’ta varacakları noktaya kadar aç bırakılıyor, orada kısmen doyurulduğunda da Türkiye’ye kadar susuz bırakılıyor. Kışın soğukta, yazın ise sıcakta limitlerinin sonuna kadar zorlanan hayvanların yol boyunca yedikleri sopa da cabası. Kısaca dağları aşıncaya kadar hayvanların çektiği eziyetin haddi ve hesabı yok... Dere yataklarında çatlamış hayvanların ölülerini, ayağı kırıldığı için arazide terk edilmiş katırları dikkatli gözler kolayca seçebilir. Bizim hayvan hakları savunucuları ise her nedense bu ayrıntıyı görmüyor veya görmek istemiyorlar... Çünkü olay masum bir “katır” meselesi değil, kaçakçılık-terör ilişkisinin ve bu ilişki neticesinde sahnelenmeye çalışılan kirli oyunları perdeleme çabası!!! Sadece 3 ay içinde intikal esnasında aşırı yükten telef olan, çatlayan katır sayısı 55. Bu bizim elde edebildiğimiz rakam. Daha da fazla değildir umarım...

* Kirli oyunlar

Üzerinde hassasiyetle durulması gereken şey şu ana kadar olanlar değil bunda sonra olması planlananlar. Neler mi olabilir? Mesela, bazı şer odaklarınca, kaçakçılıkla mücadele eden birliklerimize silahlı saldırı yapıldığını, ya da birliklerimizin müdahalesini önlemeye çalışan köylülere ateş açıldığını bir düşünün. Veya medyada hedef gösterilen kamu personeline (kaymakam, vali, birlik komutanı vb.), onları hedef gösteren müzahir partiye yakın kesimlere ya da sosyal medyada provokatiftwitler atan şahıslara yönelik bir suikastın gerçekleştiğini farz edin. Veyahut en kötü senaryoyu, yalan haberlerle provoke edilen kitlelerin askeri kışlalara saldırdığını ve kendini savunmaktan başka çaresi kalmayan askerlerin ateş açmak zorunda kaldığını düşünün.. Ertesi gün ne mi olur?
Saygılarımla...”
Görmemekte inat eden gözlere, duymamakta ısrar eden kulaklara itina ile sunulur!

Ağrı'da korkunç şüphe!

Ağrı'da korkunç şüphe!
Ağrı’da meydana gelen çatışmadan bir “hakaret” hikayesi çıktı.

Ağrı’da PKK ile asker arasında yaşanan çatışmada valililiğin talimatıyla bölgeye gönderilen timin komutanı üsteğmen hakkında Erdoğan’a hakaretten soruşturma açıldığı ortaya çıktı.

Son dönemde Türkiye’nin her köşesinden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği için tutuklanan vatandaş haberleri gelirken, Ağrı’da meydana gelen çatışmadan da bir “hakaret” hikayesi çıktı. Edinilen bilgiye göre, Ağrı Valisi Musa Işın’ın talimatı üzerine bir jandarma timi Ağrı’nın Diyadin İlçesi’nde düzenlenen bahar şenliklerinde “kamu güvenliğini” sağlamak için bölgeye gönderildi.

Bölgeye gönderilen askerler, Ağrı İl Jandarma Komutanlığı bünyesindeki jandarmalardan seçildi. Timin komutanlığını ise, üsteğmen M.E.A üstlendi. Üsteğmen bölgedeki PKK üyeleri ile çatışmaya girdi. Çatışmada, bir sivil ve bir PKK’lı ölürken, üsteğmenin de hafif yara aldığı bildirildi.

Çatışmanın ardından ise ilginç bir ayrıntı ortaya çıktı. Bölgeye gönderilen tim komutanının, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı hakaret etmekten dolayı hakkında soruşturma yürütüldüğü belirlendi. İddiaya göre, olay 2012 yılında yaşandı.

ŞİKÂYET EDİLDİ

Tim komutanı M.E.A’nın da aralarında yer aldığı bir grup teğmen, o dönemde sosyal paylaşım sitesi facebook’tan dönemin başbakanı hakkında olumsuz paylaşımlarda ve yorumlarda bulundu.

Bazı vatandaşlar, bu paylaşımlardan dolayı teğmenler hakkında şikayette bulundu.Bu şikayetler üzerine de, aralarında tim komutanı M.E.A’nın da bulunduğu teğmenler hakkında iki yıl önce askeri savcılık tarafından soruşturma açıldı. Soruşturma halen devam ediyor. Soruşturmanın bu kadar uzun sürmesinin hükümeti rahatsız ettiği de Ankara’da konuşuluyor. Aralarında Ağrı’da çatışmaya gönderilen tim komutanında yer aldığı hakaret soruşturmasının sonucu merakla bekleniyor.

SORU İŞARETLERİ ARTTI

Ağrı Diyadin’de PKK üyeleri ile çatışmaya giren tim komutanı hakkında dönemin Başbakanı Erdoğan’a hakaretten dava açılması, çatışma ile ilgili soru işaretlerinin daha da artmasına yol açtı. Söz konusu soruşturmanın, tim komutanının bölgeye gönderilmesinde etkili olup olmadığı bilinmiyor. Ancak, bu şüphe Jandarma Komutanlığı içinde büyük rahatsızlığa yol açtı.

AĞRI’DA NE OLMUŞTU?

11 Nisan gecesi Ağrı ‘da terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında çatışma çıkmış, çatışma sonucunda dört asker yaralanmış, bir sivil ve bir PKK üyesi de hayatını kaybetmişti. Seçimlere kısa bir süre kala meydana gelen olay, bir çok soru işaretini de beraberinde getirdi. Özellikle muhalefet partileri ise, AKP Hükümeti’nin seçimler öncesinde milliyetçi oyları tekrar kazanmak için askerleri ölüme gönderdiğini iddia etmesi tartışma konusu oldu. Ağrı olayı, Genelkurmay, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı arasında açıklama krizine de yol açtı. Olay sonrasında Genelkurmay’ın, çatışmada yaralanan askerlere yardım eden bölge halkına teşekkür etmesi ise büyük yankı uyandırdı.

27 Nisan 2015 Pazartesi

"Atlas" ilk kez milli helikopter "Atak"ı taşıdı

Hava Kuvvetleri Komutanlığının nakliye uçağı A 400M Atlas, ilk kez milli helikopter Atak'ın nakliyesini gerçekleştirdi.


Hava Kuvvetleri Komutanlığının internet sitesinden yapılan açıklamaya göre, 15 Nisan'da Malatya'daki 2'nci Kara Havacılık Alay Komutanlığındaki 2 Atak taarruz tipi helikopter, A 400M Atlas uçağına yüklendi.
İlk kez gerçekleştirilen "Atak taarruz helikopterlerinin ulaştırma görevi" kapsamında Atlas'ın taşıdığı helikopterler, Kayseri'deki 12'nci Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığına teslim edildi.
Açıklamada, "Hacimli, ağır askeri araç ve malzemeleri uzak mesafelere daha hızlı ve etkin bir şekilde intikal edebilecek kabiliyete sahip stratejik ulaştırma uçağı A 400M Atlas, Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığına ulaştırma kabiliyeti açısından ilave yetenek kazandırmıştır" ifadesine yer verildi.