Bilgin Balanlı, 236 sanıklı Balyoz davasının tek muvazzaf orgeneraliydi. 2011’in Mayıs’ında Harp Akademileri Komutanı’yken tutuklandığında, o tarihten iki ay sonra yapılacak YAŞ toplantısında Hava Kuvvetleri Komutanı olarak atanması gerekiyordu. Kariyerinin finali Balyoz’a takıldı, tutuklanan en yüksek rütbeli subay oldu. Balanlı, orgeneralliğinin 2 yılını Hasdal Cezaevi’nde geçirdi ve emekli oldu. 2014 Haziran’ında serbest kaldı ancak suskunluğunu bozmak için beraatını bekledi. Geçirdiği 4 zorlu seneden kendine kalanları ilk kez bu röportajda anlattı. Davadaki kader ortağı subayların çoğu gibi o da bu süreçte hukuk tahsili yapmış kadar olmuş. Titizlikle tuttuğu arşivinden notlar ve belgeler eşliğinde söyleştik. Şimdiden epey derlenmiş görünen notlarını kitap haline getirmeyi planlıyor. Bakarsınız cezaevindeyken eşi İffet Hanım’a yazdığı şiirleri de o kitabın sonuna ekler.
Balanlı
tüm bu yaşananların düğmesine Erdoğan ve Büyükanıt'ın 2007 yılında
Dolmabahçe'de yaptığı görüşmeden sonra basıldığına inandığını söyledi.
BİRİLERİ ‘BU KADAR İLERİ GİTMEYİN’ DEMEK İSTEMİŞ OLABİLİR
-
Balyoz’da tutuklanan denizcilerin çoğu diyor ki; ‘Deniz Kuvvetleri’ne
yönelik tertip bizim millileşme atılımlarımızı hedef aldı’. Alınan
havacı general sayısı da toplam 16. Siz Hava Kuvvetleri’ni denklemin
neresinde görüyorsunuz, siz de denizciler gibi bir analiz yapabiliyor
musunuz? Yapıyorum. Çünkü Türk Hava Kuvvetleri gerçekten
bizim dönemimizde çağıyla yarışan bir hava kuvveti haline gelmişti. Çok
üst düzey bir eğitim seviyesine ulaşmıştık. Konya’da Anadolu Kartalı
Eğitim Merkezi açmıştık ve bunu çok geliştirdik. Anadolu Kartalı
tatbikatlarını 1 inci Hava Kuvveti Komutanı olduğum dönemde gece
şartlarında yapmaya başlamıştım. Bunu gece de yapabilen benim bildiğim
kadarıyla dünyada bir Amerika var. İkinci ülke biz olduk. Bunu standart
bir gece uçuşu olarak algılamayın. Bu tatbikatta yaklaşık 40-50 uçak iki
grup halinde bir sahada aynı anda birbiriyle savaşıyor. Bu gece
şartlarında oldukça güç bir harekattır. Yaklaşık 2 hafta süren bir
periyodda bu gece eğitimini yapıyorsunuz. İzlemeye gelen Amerikalılar
bizim bunu gece yaptığımızı görünce hayretler içinde kaldılar. Biz
kendimize zaten Avrupa’dan çok ciddi bir rakip görmüyorduk. Sipariş
ettiğimiz yeni unsurlar da envantere girdiğinde Türk Hava Kuvvetleri her
türlü harekâtı, her türlü şartta kendi başına icra edebilecek bir
kapasiteye ulaşmış olacaktı.
- Bunun belli çevrelerde bir rahatsızlık kaynağı olmuş olabileceğini düşünüyorsunuz, doğru mu? Tabii
burada en önemli unsur personel kalitesi. Bu dava maalesef, bunu çok
büyük üzüntüyle söylüyorum, Türk Hava Kuvvetleri’nin kaliteli
personelinin dağılmasına neden oldu. Hava Kuvvetleri’nde 65 civarında
general vardır. Dörtte birini içeriye alıyorsunuz. Orgeneralini
alıyorsunuz. Dört tane korgeneralini tutukluyorsunuz ki bunlar bir
sonraki dönemde Hava Kuvvetleri Komutanı olabilecek insanlar.
- Nitekim ilk siz olacaktınız. Benden
sonrakileri kast ederek söylüyorum. Benim Komutanlığa getirilme
olasılığım çok yüksekti. Zira tek adaydım. TSK ve Hükümet, YAŞ’ta sizin
iki sene sonra Hava Kuvvetleri Komutanı olacağınızı düşünerek orgeneral
yapıyor zaten. Deniz kuvvetlerinde de öyle. Donanma Komutanını
oramiralliğe terfi ettirirken o kişinin iki sene sonra Deniz Kuvvetleri
Komutanı olacağını hesaplayarak o makama getiriyor.
-
Balyoz davası yüzünden bahsettiğiniz rütbelerde kimse kalmadığı için de
siz cezaevindeyken sizin yerinize hava kuvvetleri yapılan kişi aslında
korgeneral rütbesindeydi. Yanlış mı hatırlıyorum?
Korgeneral rütbesindeydi, o sene orgeneral yaptılar. Aslında o sene emekli olması beklenen bir arkadaşımızdı. Lojistik sistemler içinde deneyimi olan bu arkadaşımız muharip bir gücün komutanlığına getirilmiş oldu. Konu onun şahsıyla ilgili bir mesele değil. Ama böyle bir uygulama yapılmak zorunda kalındı maalesef.
Korgeneral rütbesindeydi, o sene orgeneral yaptılar. Aslında o sene emekli olması beklenen bir arkadaşımızdı. Lojistik sistemler içinde deneyimi olan bu arkadaşımız muharip bir gücün komutanlığına getirilmiş oldu. Konu onun şahsıyla ilgili bir mesele değil. Ama böyle bir uygulama yapılmak zorunda kalındı maalesef.
HÜKÜMETTE DAVADAN SİYASİ MENFAAT ELDE EDECEĞİ KANAATİ VARDI
- Uzunca süre hükümetin yetkili ağızları bu davaları destekleyen açıklamalar yaptılar. Bülent Arınç’ın ‘Türkiye bağırsaklarını temizliyor’ sözleri hafızalarda. Velev ki dışarıda Türk ordusunun ulaştığı kabiliyetleri hazmedemeyenler vardı. Türkiye’yi yönetenler neden sebepsiz kendi ordusunun bu kadar yara almasına göz yumsun?Hükümette bu davadan siyasi bir menfaat elde edebileceği gibi bir kanaat oluştuğunu söyleyebiliriz. Belki de hem böyle bir kanaat oluştu hem de gerçekten bu komplonun içinde kendilerine verilmiş olan bilgilere inandılar. Bu komploculara çok güvendiler. Şimdi aldatıldıklarını söylüyorlar. Dünyanın 17. büyük ekonomisi, NATO üyesi, AB’ye aday, 1923’te Cumhuriyet’i kurmuş, 50’li yıllarda demokrasiyi getirmiş bir ülkenin 2010’lu yıllarda devlet mekanizmasının bu derece aldatılabilir olması çok kabul edilebilir bir şey değil. Belki bir muz cumhuriyetinde bunu düşünebilirsiniz. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nde bunun gerçekleşmiş olmasını ben kabullenemiyorum. Hâlâ içime sindiremiyorum. Bu devletin büyük bir zafiyetidir, tüm kurumları ile birlikte.
ERDOĞAN DAVAYA OBJEKTİF BAKMADI SON SÖZLERİ BENİM İÇİN ANLAM İFADE ETMİYOR
- Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz haftalarda Harp Akademileri’nde ‘Komutanların tutuklanmalarına gönlüm razı olmadı’ dedi. O konuşmanın içinde ‘aldatıldık’ ifadesi var. Bu sözler kişisel olarak sizin için ne ifade ediyor?Benim için çok büyük bir anlam ifade etmiyor. Ben sadece konuşmalara bakmıyorum, davranışlara da bakıyorum. Bu davanın kendisine anlatılmış olduğunu çok iyi biliyorum. O günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın kullanmış olduğu bazı ifadeler ve davranışlarıyla birlikte bu davaya gösterdiği reaksiyon beni üzüyor. Bu konuda herhangi bir uygun girişiminin olmadığını düşünüyorum. Kendisinin bu davaya objektif olarak bakmadığını değerlendiriyorum. Keşke biraz daha sorgulayabilseydi ve bazı şeyler yapmış olabilseydi, o zaman daha inandırıcı olurdu.
- Uzunca süre hükümetin yetkili ağızları bu davaları destekleyen açıklamalar yaptılar. Bülent Arınç’ın ‘Türkiye bağırsaklarını temizliyor’ sözleri hafızalarda. Velev ki dışarıda Türk ordusunun ulaştığı kabiliyetleri hazmedemeyenler vardı. Türkiye’yi yönetenler neden sebepsiz kendi ordusunun bu kadar yara almasına göz yumsun?Hükümette bu davadan siyasi bir menfaat elde edebileceği gibi bir kanaat oluştuğunu söyleyebiliriz. Belki de hem böyle bir kanaat oluştu hem de gerçekten bu komplonun içinde kendilerine verilmiş olan bilgilere inandılar. Bu komploculara çok güvendiler. Şimdi aldatıldıklarını söylüyorlar. Dünyanın 17. büyük ekonomisi, NATO üyesi, AB’ye aday, 1923’te Cumhuriyet’i kurmuş, 50’li yıllarda demokrasiyi getirmiş bir ülkenin 2010’lu yıllarda devlet mekanizmasının bu derece aldatılabilir olması çok kabul edilebilir bir şey değil. Belki bir muz cumhuriyetinde bunu düşünebilirsiniz. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nde bunun gerçekleşmiş olmasını ben kabullenemiyorum. Hâlâ içime sindiremiyorum. Bu devletin büyük bir zafiyetidir, tüm kurumları ile birlikte.
ERDOĞAN DAVAYA OBJEKTİF BAKMADI SON SÖZLERİ BENİM İÇİN ANLAM İFADE ETMİYOR
- Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz haftalarda Harp Akademileri’nde ‘Komutanların tutuklanmalarına gönlüm razı olmadı’ dedi. O konuşmanın içinde ‘aldatıldık’ ifadesi var. Bu sözler kişisel olarak sizin için ne ifade ediyor?Benim için çok büyük bir anlam ifade etmiyor. Ben sadece konuşmalara bakmıyorum, davranışlara da bakıyorum. Bu davanın kendisine anlatılmış olduğunu çok iyi biliyorum. O günlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın kullanmış olduğu bazı ifadeler ve davranışlarıyla birlikte bu davaya gösterdiği reaksiyon beni üzüyor. Bu konuda herhangi bir uygun girişiminin olmadığını düşünüyorum. Kendisinin bu davaya objektif olarak bakmadığını değerlendiriyorum. Keşke biraz daha sorgulayabilseydi ve bazı şeyler yapmış olabilseydi, o zaman daha inandırıcı olurdu.
-
Erdoğan’ın ve hükümetinin keza, o dönemde öyle bakmamasının nedeni ‘Bu
dava askeri vesayeti geriletecek bir araçtır, çok da kurcalamayalım’
şeklindeki bir yaklaşım olabilir mi?Bu duygu da olabilir.
Bundan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin büyük bir menfaat sağladığını
düşünüyor olabilirler, Avrupa’daki bazı kuruluşların ‘Siz buna devam
edin’ gibi bazı telkinleri de olabilir. Ama bu neticede devletin bir
zafiyetidir. Olmaması gereken, içimi yaralayan bir husustur.
DEMOKRASİMİZİN ŞU ANKİ NİTELİKSİZ HALİ DARBELERİN SONUCU
DEMOKRASİMİZİN ŞU ANKİ NİTELİKSİZ HALİ DARBELERİN SONUCU
ESKİ DARBECELERİN YERİNE BİZ YARGILANDIK
-
Cezaevinde sizinle birlikte olan subaylarla kendi aranızda TSK’nın
darbeler tarihine dönük bir özeleştiri de yapabildiniz mi? ‘Burada
fatura bize kesilmeye çalışıldı ama Türk ordusunun geçmişteki hataları,
darbe ve sivil siyasete müdahale kültürü de gerçek’ gibi samimi
değerlendirmeler yapabildiniz mi?Bir zamanlar birileri öyle
ya da böyle, haklı ya da haksız siyasete müdahale etmiş. 12 Eylül niye
yapıldı, 27 Mayıs niye yapıldı... Bunları tarihçiler değerlendirecek.
Darbelerin hiçbirinin faydalı olmadığını zaten hepimiz gördük, yaşadık.
Çünkü neticede hep başa dönüldü. Sonuçta Silahlı Kuvvetler, bazı
sorumlulukları üzerine alarak kendisi bazı girişimler yaptı. Ama
bunların sonunda hiçbir zaman başarıya ulaştı diyemeyiz. Her darbe
döneminde bazı kesimler bundan zarar gördüler. Genelde Türkiye zarar
gördü. Demokrasimizin şu andaki niteliksiz hali de belki bu darbelerin
sonucu da olabilir. Keşke bu darbeler yapılmamış olsaydı. Her şey kendi
doğal ortamı içinde yaşansa ve gelişimini tamamlasa belki şu anda
demokrasimiz daha nitelikli olabilirdi. Bütün arkadaşlarımda da benzer
kanaat vardı. Eski darbecilerin yerine yargılanıyor olmak da bizi
fevkalade derinden yaraladı.
- Duygu bu mu; eski darbecilerin yerine yargılanmak?Evet, duygu bu. Eski darbecilerin yerine biz yargılandık. Olmayan bir darbe teşebbüsü. Ne kadar trajik bir durum değil mi?
İKTİDAR İSTESEYDİ 2009’DA ORGENERALLİĞİME ONAY VERMEZDİ
- Sizin gibi yönetim kademesindeki generallerle 2002’den itibaren çalışmaya başlayan bir AK Parti var. Siz 2011 yılında tutuklanıyorsunuz. Yani 9 yıl AK Parti ile beraber çalışan komutanlardansınız.Tabii. Benim korgeneral oluşum 2003 Ağustos. Yani bu iddiaların ortaya atıldığı tarih. 2009’da orgeneral oldum. Bu demektir ki 6 sene birlikte çalıştıktan sonra orgeneralliğe terfi ettirilmişim.
İKTİDAR İSTESEYDİ 2009’DA ORGENERALLİĞİME ONAY VERMEZDİ
- Sizin gibi yönetim kademesindeki generallerle 2002’den itibaren çalışmaya başlayan bir AK Parti var. Siz 2011 yılında tutuklanıyorsunuz. Yani 9 yıl AK Parti ile beraber çalışan komutanlardansınız.Tabii. Benim korgeneral oluşum 2003 Ağustos. Yani bu iddiaların ortaya atıldığı tarih. 2009’da orgeneral oldum. Bu demektir ki 6 sene birlikte çalıştıktan sonra orgeneralliğe terfi ettirilmişim.
- AK Parti’nin tam bu anlattığınız dönemde ‘darbeci’ olarak gördüğü generalleri sistemin dışına ittiğini gördük.Ben
iktidarın birlikte çalışmak istediği komuta kademesini TSK’nın
teamüllerini de dikkate alarak seçebileceğini düşünüyorum. Örneğin benim
orgeneral olmamı, Hava Kuvvetleri komutanı olmamı istemiyor idiyse 2009
yılındaki YAŞ’ta benim orgeneralliğime onay vermemeleri gerekirdi.
GÜLEN CEMAATİ’Nİ İLK GÜNDEN TEŞHİS ETTİK
- İlk mahkemeye çıktığınızda verdiğiniz dilekçede Balyoz davasına ilişkin bazı teşhislerde bulunmuştunuz. ‘Karşımızda bir çete var’ demiştiniz. Siz bugün hükümetin ‘Paralel Yapı’ dediğine o zaman ‘çete’ demişsiniz. Tutuklandığınız andan itibaren bu işin Gülen Cemaati’ni teşhis edebiliyor muydunuz?Tabii ki teşhis etmiştik. Bize bu iftirayı atan ve destekleyen unsurlara bakınca, özellikle de basına, bunların Cemaatçi olduğunu çok net bir biçimde görüyorduk. Zaten 2010 Anayasa referandumundan sonra yüksek yargının ve HSYK vasıtasıyla da diğer yargı kurumlarının Cemaat tarafından ele geçirilmiş olduğunu basından okuyorduk. Biz Beşiktaş’a çağrıldığımız zaman şu anda ‘Paralelci’ diye ifade edilen savcının karşısına çıkacağımızı da biliyorduk.
GÜLEN CEMAATİ’Nİ İLK GÜNDEN TEŞHİS ETTİK
- İlk mahkemeye çıktığınızda verdiğiniz dilekçede Balyoz davasına ilişkin bazı teşhislerde bulunmuştunuz. ‘Karşımızda bir çete var’ demiştiniz. Siz bugün hükümetin ‘Paralel Yapı’ dediğine o zaman ‘çete’ demişsiniz. Tutuklandığınız andan itibaren bu işin Gülen Cemaati’ni teşhis edebiliyor muydunuz?Tabii ki teşhis etmiştik. Bize bu iftirayı atan ve destekleyen unsurlara bakınca, özellikle de basına, bunların Cemaatçi olduğunu çok net bir biçimde görüyorduk. Zaten 2010 Anayasa referandumundan sonra yüksek yargının ve HSYK vasıtasıyla da diğer yargı kurumlarının Cemaat tarafından ele geçirilmiş olduğunu basından okuyorduk. Biz Beşiktaş’a çağrıldığımız zaman şu anda ‘Paralelci’ diye ifade edilen savcının karşısına çıkacağımızı da biliyorduk.
- Peki bu yapının TSK içine de birilerini yerleştirmiş olduğunu düşünüyor muydunuz?Bunu
düşünmemek gerçekten saflık olurdu. Çünkü hiç bilinmemesi gereken bir
hususta bazı kişiler hakkında bazı iddialar ortaya atılıyordu. Kişi
hakkında verilen bilgilerden bir kısmının doğru olduğunu görüyorduk.
Bunları dışarıdaki kişilerin bilmesi mümkün değildi. Balyoz davasında da
bazı gerçek dokümanların sahtelerle birlikte karıştırılarak gerçekmiş
havası yaratılmak istendiği görülüyor. Bu ancak içeriden birilerinin
yardımıyla mümkündür.
NECDET ÖZEL’LE İKİ KUVVET KOMUTANI OLARAK GÖREVE HAZIRLANIYORDUK
NECDET ÖZEL’LE İKİ KUVVET KOMUTANI OLARAK GÖREVE HAZIRLANIYORDUK
- Genelkurmay Başkanlığı’nın Balyoz’daki tavrını nasıl değerlendirdiniz? Genelkurmay
Başkanlığı bana göre bu davada başından beri doğru bir yaklaşım ve
tavır içinde olamamıştır. Bu davanın başlangıcında ben Genelkurmay’da
görevliydim. Başlangıçta Balyoz’un ne olduğunun anlaşılması zaman aldı.
Bunun bir komplo ve kurgu olduğunu ancak birkaç gün içinde anladık.
Ancak ondan sonraki aşamada git geller oldu. O dönemde Genelkurmay
Başkanı olan Sayın İlker Başbuğ gerçekten büyük bir direnç gösterdi.
Zamanının büyük bir bölümünü bu davaya ayırdı ve personelini savunma
gayreti içinde oldu. İlker Başbuğ’un hükümet nezdindeki girişimleriyle
birtakım olaylar ertelendi. Ama onun ayrılışından sonra Silahlı
Kuvvetlere karşı faaliyetler hızlandı. Bu hızlanmanın sonucunda da Sayın
Işık Koşaner Genelkurmay Bakanlığından istifa etmek zorunda kaldı.
Sayın Koşaner istifa mektubunda kendisine verilen sözlerin yerine
getirilmediğini açık açık ifade etmiştir. Ben bu çok önemli açıklamanın
maalesef basında yeteri kadar yer almadığını ve anlaşılmadığını
düşünüyorum.
- Necdet Özel’in tavrını çok eleştiren Balyoz mağdurları oldu. Sizin görüşünüz nedir?Ben
anılarımda da yazacağım. Necdet Paşa ile biz Diyarbakır’da iki yıl
beraber görev yaptık 2003’te. Çok büyük bir uyum içinde çalıştık,
sevinçlerimizi, üzüntülerimizi paylaştık. Faaliyetlerimizi büyük bir
işbirliği içinde gerçekleştirdik. Sonrasında ikimiz de Ankara’ya tayin
olduk. O, EDOK Komutan Yardımcılığı’na, ben de Hava Kuvvetleri Kurmay
Başkanlığı’na geldim. Daha sonra o terfi edip Ege Ordusu Komutanı oldu.
Ben ise, 1 inci Hava Kuvveti Komutanlığı’na atandım. Efes tatbikatını
beraber çok başarılı bir şekilde icra ettik. Sonraki dönemlerde de
görüşlerimizi paylaşırdık. Ben tutuklanmasaydım ve Sayın Koşaner’in
istifa etmesi söz konusu olmasaydı 2011 yılındaki beklenti onun Kara
Kuvvetleri, benim de Hava Kuvvetleri Komutanı olmam şeklindeydi. İki
kuvvet komutanı olarak beraber görev yapacaktık. Bunu bilerek de hareket
ediyorduk. Dolayısıyla da Necdet Paşa’nın, Genelkurmay Başkanlığı
görevini aldıktan sonra 30 Ekim 2011’de Hasdal’a gelmesi benim için
önemliydi. Ancak onun tavrını ben de çok eleştirdim.
GENELKURMAY’IN HİÇ KATKISI YOK MÜCADELEYİ BİZ KENDİMİZ KAZANDIK
- Geçen gün şöyle bir analiz duydum; ‘Herkes Özel’i çok eleştirdi ama belki o çatışmacı olmayan üslubu hükümetin kumpası anlamasına yardımcı olmuştur’. Bu argüman sizi ikna ediyor mu?Kendisi Hasdal’a geldiğinde diğer arkadaşlardan kıdemli olanların da katılımı ile birlikte konuştuk. Kendisinin ifadeleri de sizin söylediğiniz yöndeydi. Mealen ‘Ben çatışmacı bir tavır içinde olmayacağım, onlara güven verici bir ortam yaratmaya çalışacağım. Bu işin üstesinden gelebileceğimi düşünüyorum. Bu görevi kendime güvendiğim için aldım’ gibi ifadeler kullandı.
GENELKURMAY’IN HİÇ KATKISI YOK MÜCADELEYİ BİZ KENDİMİZ KAZANDIK
- Geçen gün şöyle bir analiz duydum; ‘Herkes Özel’i çok eleştirdi ama belki o çatışmacı olmayan üslubu hükümetin kumpası anlamasına yardımcı olmuştur’. Bu argüman sizi ikna ediyor mu?Kendisi Hasdal’a geldiğinde diğer arkadaşlardan kıdemli olanların da katılımı ile birlikte konuştuk. Kendisinin ifadeleri de sizin söylediğiniz yöndeydi. Mealen ‘Ben çatışmacı bir tavır içinde olmayacağım, onlara güven verici bir ortam yaratmaya çalışacağım. Bu işin üstesinden gelebileceğimi düşünüyorum. Bu görevi kendime güvendiğim için aldım’ gibi ifadeler kullandı.
- O zaman bu söyledikleri size inandırıcı gelmiş miydi?Hayır
gelmemişti. Bu tür pasif bir mücadelenin başarılı olacağını
düşünmüyordum. Hatta hâlâ o görünmeyen mücadele yöntemi nedeniyle bu
davanın buraya geldiğini düşünüyorum. Bunun aksine kamuoyunun
aydınlatılması mücadelesini biz verdik. Kamuoyunu biz aydınlattık.
Halkın doğruları görmesini sağladık. Bu konuda bir onur varsa, bu bizim
ve haklının yanında durma cesaretini göstererek bizi destekleyenlerin
onurudur. Genelkurmay’ın buna herhangi bir katkısı olduğunu
düşünmüyorum. Bu vesile ile başta ailelerimiz
olmak üzere Avukatlarımıza, Barolar Birliğine ve İstanbul Barosu’nun kahraman insanlarına, gerçekleri yazmaktan ve söylemekten çekinmeyen gazetecilerimize, bizlere destek olan kurum ve kuruluşlara, arkadaşlarımıza ve vatansever yurttaşlarımıza en derin şükranlarımızı sunmayı bir görev sayıyorum.
DAVA ‘AF’LA BİTECEK DİYE ENDİŞE EDİYORDUM
- Eğer hükümet ile Cemaat kavgası olmasaydı siz 2014 yılında cezaevinden çıkabilir miydiniz?Aslında Türkiye’de hukuk olsa böyle bir dava söz konusu bile olmazdı. Biz tutuklandığımız günden itibaren her gün, her aşamada hukuku bekliyor ve her an dışarıya çıkabileceğimizi düşünüyorduk. Bu mahkeme kararıyla olabilirdi, Yargıtay kararıyla olabilirdi, Anayasa Mahkemesi veya AİHM kararıyla olabilirdi. İşlemeyen hukuk bir gün nasıl olsa işleyecek ve birileri bizim haklılığımızı görecekti.
olmak üzere Avukatlarımıza, Barolar Birliğine ve İstanbul Barosu’nun kahraman insanlarına, gerçekleri yazmaktan ve söylemekten çekinmeyen gazetecilerimize, bizlere destek olan kurum ve kuruluşlara, arkadaşlarımıza ve vatansever yurttaşlarımıza en derin şükranlarımızı sunmayı bir görev sayıyorum.
DAVA ‘AF’LA BİTECEK DİYE ENDİŞE EDİYORDUM
- Eğer hükümet ile Cemaat kavgası olmasaydı siz 2014 yılında cezaevinden çıkabilir miydiniz?Aslında Türkiye’de hukuk olsa böyle bir dava söz konusu bile olmazdı. Biz tutuklandığımız günden itibaren her gün, her aşamada hukuku bekliyor ve her an dışarıya çıkabileceğimizi düşünüyorduk. Bu mahkeme kararıyla olabilirdi, Yargıtay kararıyla olabilirdi, Anayasa Mahkemesi veya AİHM kararıyla olabilirdi. İşlemeyen hukuk bir gün nasıl olsa işleyecek ve birileri bizim haklılığımızı görecekti.
- Bu davanın başlaması da, sonlanması da siyasi mi oldu?Siyasi
bir şekilde başladı ama bitişi tahminlerin aksine siyasi olmadı, hukuki
oldu. Hukukla bitti. Ben davanın ‘af’ gibi siyasi bir kararla
bitmesinden endişe etmiştim. Böyle sonuçlanmadığı için mutluyum. Tabii
ki siyasi ortamın da mahkemelerin önünü açtığını ve kararı
kolaylaştırdığını söylemeliyiz.
DÜĞMEYE DOLMABAHÇE’DE BASILDI
- Bir diğer iddia da Mayıs 2007’de dönemin Başbakanı Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın meşhur Dolmabahçe görüşmesiyle ilgili. Düğmeye ondan sonra basıldığını düşünenlere katılıyor musunuz?Evet, ben de öyle düşünüyorum.
DÜĞMEYE DOLMABAHÇE’DE BASILDI
- Bir diğer iddia da Mayıs 2007’de dönemin Başbakanı Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın meşhur Dolmabahçe görüşmesiyle ilgili. Düğmeye ondan sonra basıldığını düşünenlere katılıyor musunuz?Evet, ben de öyle düşünüyorum.
- O görüşmede Erdoğan TSK’ya yönelik bu tür davaların gelmekte olduğunu mu anlattı Büyükanıt’a? Bunu mu düşünüyorsunuz?O
dönemde henüz Balyoz davası söz konusu değildi. Ancak Ergenekon
soruşturması başlamak üzereydi. Bu görüşmenin hemen akabinde
Ergenekon’la ilgili tutuklamalar başladı. Bu tutuklamaların içinde
emekli orgeneraller de vardı. Bunu hiçbir bilgiye dayanarak
söylemiyorum, tamamen kendi düşünce sistemim içinde yaptığım bir
değerlendirmedir bu. Belki kendi aralarındaki bu konuşmada TSK’nın buna
reaksiyon göstermeyeceği gibi bir anlaşma sağlanmış olabilir.
O AMERİKALI SENATÖR KİM?
- Dursun Çiçek’i geçen akşam televizyonda izledim. Bunun İsrail ya da ABD komplosu olabileceğine dair kanaatleri var.Amerika’nın müdahil olmuş olma ihtimalini daha kuvvetli görüyorum. Amerika’nın derin devleti, yani CIA, bu işin içerisinde olabilir. Bakın şunu hatırlatalım. Orhan Aykut isimli şahıs 13 Aralık 2010 tarihinde Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı’na başvuruyor ve bazı önemli açıklamalar yapıyor. O sırada Orhan Aykut Tekirdağ Cezaevinde tutuklu. Diyor ki; ‘2007 yılında Balyoz soruşturmasına delil olacak bir çuval belgeyi biz İstanbul’da 4. Levent’te bir otelde o zaman beraber çalıştığımız eski bir milletvekili ile birlikte bir Amerikalı senatör ve TSK’dan emekli olmuş uzun saçlı bir binbaşıdan aldık. Biz bu torbayı birlikte Ankara’ya götürdük’. Bu bana göre komplonun bir ayak izi. Şayet soruşturma başlayacaksa Orhan Aykut isimli şahıs biraz daha detaylı biçimde dinlenmeli. Buradan bir çıkış noktası yakalanabilir. Tabii o ifadede çuvalı bir Amerikalının getirdiğinin söylenmesi ‘Amerika da işin içinde miydi’ sorusunu akla getiriyor.
Ayrıca komplo olarak hazırlanmış olan Balyoz planının içinde TSK tarafından kullanılmayan bazı askeri tabirler de var. Bunların Amerikan Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanıldığını biliyoruz. Örneğin; biz denizlerimizden bahsederken okyanus kelimesini kullanmayız. Balyoz planının bazı yerlerinde okyanus tabiri geçiyor. Belli ki bunu bir Amerikan planından tercüme etmişler diye düşünüyorum.
O AMERİKALI SENATÖR KİM?
- Dursun Çiçek’i geçen akşam televizyonda izledim. Bunun İsrail ya da ABD komplosu olabileceğine dair kanaatleri var.Amerika’nın müdahil olmuş olma ihtimalini daha kuvvetli görüyorum. Amerika’nın derin devleti, yani CIA, bu işin içerisinde olabilir. Bakın şunu hatırlatalım. Orhan Aykut isimli şahıs 13 Aralık 2010 tarihinde Tekirdağ Cumhuriyet Savcılığı’na başvuruyor ve bazı önemli açıklamalar yapıyor. O sırada Orhan Aykut Tekirdağ Cezaevinde tutuklu. Diyor ki; ‘2007 yılında Balyoz soruşturmasına delil olacak bir çuval belgeyi biz İstanbul’da 4. Levent’te bir otelde o zaman beraber çalıştığımız eski bir milletvekili ile birlikte bir Amerikalı senatör ve TSK’dan emekli olmuş uzun saçlı bir binbaşıdan aldık. Biz bu torbayı birlikte Ankara’ya götürdük’. Bu bana göre komplonun bir ayak izi. Şayet soruşturma başlayacaksa Orhan Aykut isimli şahıs biraz daha detaylı biçimde dinlenmeli. Buradan bir çıkış noktası yakalanabilir. Tabii o ifadede çuvalı bir Amerikalının getirdiğinin söylenmesi ‘Amerika da işin içinde miydi’ sorusunu akla getiriyor.
Ayrıca komplo olarak hazırlanmış olan Balyoz planının içinde TSK tarafından kullanılmayan bazı askeri tabirler de var. Bunların Amerikan Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanıldığını biliyoruz. Örneğin; biz denizlerimizden bahsederken okyanus kelimesini kullanmayız. Balyoz planının bazı yerlerinde okyanus tabiri geçiyor. Belli ki bunu bir Amerikan planından tercüme etmişler diye düşünüyorum.
- Bunları siz önemli izler olarak mı görüyorsunuz?Önemli
izler olarak görüyoruz. Bir yerde bir bağlantı var diye görüyoruz.
ABD’nin kendisi olmasa bile planlayıcılar arasında Amerikalılar
olabilir.
1 MART TEZKERESİNİN İNTİKAMI OLABİLİR
- ABD’nin bundan ne çıkarı olabilir?Amerika küresel bir güç. Bütün dünyayı kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyor. Ortadoğu’yu şekillendirirken yapmak isteyeceklerine karşı TSK’nın bir karşı duruş sergileyebileceğini ve bu nedenle de etkisizleştirilmesi gerektiğini düşünüyor olabilir. Bu aklımıza gelen en önemli hususlardan birisi. Bir diğeri, 1 Mart tezkeresi nedeniyle TSK’yı cezalandırmak istemesi ihtimalidir. Biraz daha ileriye gidersek... Türk Deniz Kuvvetleri’nin, Türk Hava Kuvvetleri’nin gelmiş olduğu seviyelerin kendileri için ileride kabul edilemez bazı durumlar yaratabileceğini düşünüyor olabilir.
1 MART TEZKERESİNİN İNTİKAMI OLABİLİR
- ABD’nin bundan ne çıkarı olabilir?Amerika küresel bir güç. Bütün dünyayı kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyor. Ortadoğu’yu şekillendirirken yapmak isteyeceklerine karşı TSK’nın bir karşı duruş sergileyebileceğini ve bu nedenle de etkisizleştirilmesi gerektiğini düşünüyor olabilir. Bu aklımıza gelen en önemli hususlardan birisi. Bir diğeri, 1 Mart tezkeresi nedeniyle TSK’yı cezalandırmak istemesi ihtimalidir. Biraz daha ileriye gidersek... Türk Deniz Kuvvetleri’nin, Türk Hava Kuvvetleri’nin gelmiş olduğu seviyelerin kendileri için ileride kabul edilemez bazı durumlar yaratabileceğini düşünüyor olabilir.
- ‘Türk ordusundan 1 Mart tezkeresin intikamı alındı’ gerçekten de aklınıza yatan bir tez mi? Olabilir. Bunu hiçbir zaman göz ardı etmiyorum. Ama 1 Mart Tezkeresinde rol alanlarla Balyoz Davasında seçilen kişileri ilişkilendiremiyorum. Çıkış noktası bu olabilir. Burada TSK’nın cezalandırılması söz konusu ise kişiler neye göre seçildi onu bilmiyoruz. O zaman bunun sorumlusu Ahmet’le Mehmet’ti, ama olan Bilgin’e, Uğur’a oldu .
- Peki hedef buysa, bunda başarılı oldular mı?Bence
proje başarılı oldu ve amacına ulaştı. Davalar nedeniyle Silahlı
Kuvvetler’in çok önemli personelinin bir kısmı tasfiye edilmiş oldu,
moral ve motivasyonda azalmalar meydana geldi.
TÜRK ORDUSUNDA TOPLAM KALİTE AZALDI
-
Şu anda Türk ordusunun, Türk Hava Kuvvetleri’nin genel operasyon
kapasitesi 2011 öncesinden daha iyi bir yerde mi, daha geride mi? Daha
iyi bir yerde diyemeyiz. Bir birlikte veya karargâhta personel zafiyeti
meydana geldiğinde başka bir personeli oraya kaydırabilirsiniz. Ancak o
personelin kalitesi giden kadar olmayabilir. Burada böyle bir durum
meydana geldi. Şu anda görevde olan arkadaşları tenzih ederim. Ama çok
daha iyi olabilecekken bu ortam yara aldı. Özetle ifade etmek gerekirse
“toplam kalite” azaldı.
-
Şöyle sorular da soruluyor bugün; bu kadar demoralize olmuş bir ordu
etrafımızdaki yakın tehditlere karşı başarılı olabilir mi? İnşallah
olur. Bunun değerlendirmesini tehdidin büyüklüğüne göre yapmak gerekir.
IŞİD, TSK için büyük bir tehdit değildir bence. Türkiye için de büyük
bir tehdit değildir. Türkiye arzu ederse IŞİD’i kısa sürede
halledebilir. TSK’nın bugünkü operasyonel gücünü çevremizdeki ülkelerle
kıyaslayamayız.
‘CAMİLER BOMBALANACAKTI’ GOEBBELS’İN TARİF ETTİĞİ GİBİ BİR YALAN
- Meşhur plan seminerinde ‘camiler bombalanacaktı’ şeklinde ifadeler olduğu iddia edilmişti. Bugün geldiğimiz noktada onların kurgu belgeler olduğu ortaya çıktı. Ama insanların kafasında şu soru olabilir. Kendi içlerinde planlama yaparken böyle senaryolar üzerinden mi konuşuyorlar?Bu şeytanın bile aklına gelmez. Bunlar halkın ilgisini çekmek için bulunmuş çok anormal söylemler. Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels, ‘Öyle bir yalan söyleyin ki herkes inansın’ der. ‘Camiler bombalanacaktı’ öyle bir yalan işte. Kimin aklına gelir? TSK kendi uçağını nasıl düşürebilir? Beraber uçan iki uçaktan biri arkaya geçecekmiş ve öndekine füze atacakmış. O füzeyi atan ve arkadaşını öldüren bir pilot nasıl geriye döner? Biz pilotlar havada birbirimize hayatımızı emanet ederiz. Bir Türk pilotunun bunu yapabileceğini hayal bile etmek Türk Hava Kuvvetleri personeline en büyük hakarettir. Bunu asla kabul etmiyorum.
O MAKAM İDEALİMDİ İKİ SAYFA DİJİTAL KAYITLA ÖNÜMÜ KESTİLER DEVLETE KIRGINIM
- Hava Kuvvetleri Komutanı olamadığınız için kırgınlığınız, öfkeniz var mı? Duygunuz nedir?Bir pilotun ulaşabileceği en yüksek mevki Hava Kuvvetleri Komutanlığı’dır. Ben de zaman içerisinde kendimi bu göreve hazırlamış ve yapacaklarımı tasarlamaya başlamıştım. Daha ileri bir Hava Kuvveti yaratmak için pek çok fikir vardı kafamda. Tabii ki o makama gelmek benim idealimdi. Ortada hiçbir delil yokken Hava Kuvvetleri Komutanı olacak bir orgenerali tutukluyorsunuz. Ben iki sayfa imzasız dijital kayıt nedeniyle tutuklandım. Dünyanın hiçbir yerinde imzasız dijital kayıtla insanlar tutuklanmaz. Tabii ki üzgünüm ve kırgınım. İki ay önce önümün kesilmiş olmasından dolayı devlete kırgınım. Ama dünyanın sonu da değil.
ÜST AKIL İÇİNDEKİLER: CEMAAT, YABANCI İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ TÜRKİYE’DEN BAZI SİYASİLER
- Meşhur plan seminerinde ‘camiler bombalanacaktı’ şeklinde ifadeler olduğu iddia edilmişti. Bugün geldiğimiz noktada onların kurgu belgeler olduğu ortaya çıktı. Ama insanların kafasında şu soru olabilir. Kendi içlerinde planlama yaparken böyle senaryolar üzerinden mi konuşuyorlar?Bu şeytanın bile aklına gelmez. Bunlar halkın ilgisini çekmek için bulunmuş çok anormal söylemler. Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels, ‘Öyle bir yalan söyleyin ki herkes inansın’ der. ‘Camiler bombalanacaktı’ öyle bir yalan işte. Kimin aklına gelir? TSK kendi uçağını nasıl düşürebilir? Beraber uçan iki uçaktan biri arkaya geçecekmiş ve öndekine füze atacakmış. O füzeyi atan ve arkadaşını öldüren bir pilot nasıl geriye döner? Biz pilotlar havada birbirimize hayatımızı emanet ederiz. Bir Türk pilotunun bunu yapabileceğini hayal bile etmek Türk Hava Kuvvetleri personeline en büyük hakarettir. Bunu asla kabul etmiyorum.
O MAKAM İDEALİMDİ İKİ SAYFA DİJİTAL KAYITLA ÖNÜMÜ KESTİLER DEVLETE KIRGINIM
- Hava Kuvvetleri Komutanı olamadığınız için kırgınlığınız, öfkeniz var mı? Duygunuz nedir?Bir pilotun ulaşabileceği en yüksek mevki Hava Kuvvetleri Komutanlığı’dır. Ben de zaman içerisinde kendimi bu göreve hazırlamış ve yapacaklarımı tasarlamaya başlamıştım. Daha ileri bir Hava Kuvveti yaratmak için pek çok fikir vardı kafamda. Tabii ki o makama gelmek benim idealimdi. Ortada hiçbir delil yokken Hava Kuvvetleri Komutanı olacak bir orgenerali tutukluyorsunuz. Ben iki sayfa imzasız dijital kayıt nedeniyle tutuklandım. Dünyanın hiçbir yerinde imzasız dijital kayıtla insanlar tutuklanmaz. Tabii ki üzgünüm ve kırgınım. İki ay önce önümün kesilmiş olmasından dolayı devlete kırgınım. Ama dünyanın sonu da değil.
ÜST AKIL İÇİNDEKİLER: CEMAAT, YABANCI İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ TÜRKİYE’DEN BAZI SİYASİLER
- Sorumlu kimler ve size göre kimler yargılanmalı? Bu
kumpasın görünen tarafında mahkeme heyeti, soruşturma savcıları,
tutuklama yapan hâkimler, polis fezlekelerini hazırlayanlar, aramaya
katılan polisler TÜBİTAK bilirkişileri var. Bunlar görünenler. Nasıl
görüyoruz? Hâkim ve savcıları soruşturmada ve kovuşturmalarda görüyoruz.
Polislerin ise bizimle ilgili çalışmaların altında imzaları var. Diğer
taraftan kamuoyu yaratmak için görevlendirilmiş gazeteciler var. Bunlar
da kumpasın bir parçası. Taraf’ta, Bugün’de ve Zaman da yazanlar.
Bunların içinde bize düşmanca davranışlar içinde olan kimseler var.
Bunların kumpasın içinde olduklarını ve hesap vermeleri gerektiğini
düşünüyorum. Zira işledikleri bir insanlık suçudur bana göre. Tabi ki
yargılanmalarına hukuk karar verir.
Bir
de perde arkasında bizim görmediğimiz bir mutfak var. Burada çalışanlar
biraz daha operasyonel yöneticiler. Burada hazırlananlar bir taraftan
gazetecilere, bir taraftan mahkemeye servis ediliyor. Zira gerekçeli
kararda yazılan ifadelerle Baransu’nun ifadeleri birbirine tıpatıp
uyuyor. Aynı tezgâhtan çıkmış gibi. Mahkeme henüz karar açıklamamışken
Samanyolu TV’de ‘Tutuklandılar’ diye altyazının geçtiğini biliyoruz.
Bir de mutfağın arka tarafında planlayıcılar var, üst akıl dediğimiz. Bunun içinde Cemaat’in ileri gelenleri var, büyük ihtimalle yabancı istihbarat örgütleri var, belki de Türkiye’deki bazı siyasiler de var.
Bir de mutfağın arka tarafında planlayıcılar var, üst akıl dediğimiz. Bunun içinde Cemaat’in ileri gelenleri var, büyük ihtimalle yabancı istihbarat örgütleri var, belki de Türkiye’deki bazı siyasiler de var.