29 Mart 2013 Cuma

2013 Yılı Sözleşmeli Er Teminine Yönelik Başvurular Hakkında TSK Açıklaması

29 Mart 2013, Cuma

Haber :
2013 Yılı Sözleşmeli Er Teminine Yönelik Başvurular.

Açıklama:
2013 Yılı Sözleşmeli Er teminine yönelik başvurular, 01 Ocak-31 Aralık 2013 tarihleri arasında www.kkk.tsk.tr internet adresinde alınmaya devam etmektedir.

Başvuru yapan adaylar sınav aşamaları ile ilgili bilgi almak için www.kkk.tsk.tr internet adresini takip edebilirler.

İnsansız Hava Araçları Hakkında TSK Açıklaması

29 Mart 2013, Cuma

Haber :
İnsansız Hava Araçları.
Açıklama:
1.   ABD birliklerinin Irak'tan çekilmesi üzerine Bölücü Terör Örgütü ile mücadele kapsamında oluşan istihbarat ihtiyacını karşılamak maksadıyla; ABD ile insansız hava aracı görevlendirmesine yönelik Mutabakat Muhtırası 04 Kasım 2011 tarihinde imzalanmıştır.

2.   Bu mutabakat çerçevesinde, ABD'nin silahsız insansız hava araçlarının uçuşları, tamamen Türkiye'nin yönlendirmesi dâhilinde, Irak kuzeyindeki Bölücü Terör Örgütü mensuplarına yönelik olarak yapılmaktadır.

3.   Ayrıca İncirlik'te konuşlu olan dört adet insansız hava aracı, uçuşlarını silahsız olarak yapmaktadır.

TSK'nın beyin takımı buradan çıkıyor

TSK'nın "dışa açılan bilimsel kapısı" Harp Akademileri Komutanlığı, kapılarını ilk kez basın mensuplarına açtı.

TSK'nın beyin takımı buradan çıkıyor


Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de mezun olduğu, kurmay subaylar ve generallerin eğitildiği TSK'nın "dışa açılan bilimsel kapısı" Harp Akademileri Komutanlığı, kapılarını AA'ya açtı.

Temelleri, 1848 yılında Kara Harp Akademisi'nin kurulmasıyla atılan Harp Akademileri Komutanlığı bünyesinde 1864'te Deniz Harp Akademisi, 1937'de Hava Harp Akademisi eğitim vermeye başladı.

Türk ordusunun "beyin takımı"nın yetiştiği Harp Akademileri Komutanlığı'nda subaylara, birinci sınıfta ağırlıklı taktik seviyede, ikinci sınıfta ise operatif ve stratejik birlik ve karargahlar seviyesinde müşterek harekat ağırlıklı eğitim veriliyor.

Dünya orduları arasında emsallerine göre özel bir yeri bulunan TSK'nın üst düzey harp sanatı, bilim ve ihtisas kuruluşu olan ve 165 yıllık tarihe sahip Harp Akademileri Komutanlığı'nda, Türk subayların yanı sıra dost ve müttefik ülkelerden gelen askerler de eğitiliyor.

28 Şubat tutukluları CHP heyetine konuştu

28 Şubat tutukluları CHP heyetine konuştu

CHP Cezaevi İzleme Komisyonu üyeleri, Silivri’nin ardından Sincan Cezaevi’ne giderek 28 soruşturmasında tutuklanan emekli askerleri dinlediler. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli orgeneral Hikmet Köksal, “Çocukken gazetede Kuleli ilanını gördüğümde ağlamıştım, bugün ‘Keşke Kara Kuvvetleri Komutanı olmasaydım’ diyorum” dedi. MHP Milletvekili Engin Alan da Abdullah Öcalan’ın kütüphanesi varken kendilerine 10 kitap sınırı konulmasından yakındı.

CHP Cezaevleri İzleme Komisyonu üyeleri Veli Ağbaba, Özgür Özel ve Nurettin Demir ile CHP milletvekilleri Kemal Ekinci, Mehmet Volkan Canalioğlu, Sincan Cezaevi’nde 28 Şubat davasından tutuklu emekli askerlerle yaptıkları görüşmenin raporunu açıkladılar. Buna göre tutuklu eski askerlerin bazı değerlendirmeleri şöyle:

42 YIL HİZMET ETTİM
HİKMET KÖKSAL (81 yaşında): Davadaki en yaşlı asker benim. Asker olmak için 14 yaşında Yusufeli’nden çıktım. Cumhuriyet gazetesinde Kuleli’nin ilanını görünce ağladım. Kahvede para topladılar, beni askeri lisenin sınava gönderdiler. Işıklar Lisesi’ni birincilikle kazandım. 42 yıl hizmet ettim, kimseye gözünün üstünde kaşın var demedim. 1997’de emekli oldum, Batı Çalışma Grubu’nu emekli olduktan sonra duydum. 37’nci Kara Kuvvetleri Komutanıyım, keşke olmasaydım.
/_np/5260/19685260.jpg 
VATANSEVER GİREN DÜŞMAN ÇIKAR
ENGİN ALAN: Bir hakim çıkın diyor bir hakim girin diyor. Bunlar aynı mektebi okumamışlar herhalde. Bunların vicdanları da farklı. 28 Şubat Batı Çalışma Grubu’nda ben yokum, o sırada Irak’ta savaşıyordum. Temmuzda geldim, eylülde Şafak Harekatı’na gittim. Bana yöneltilen iddiaların hepsi boş. Savaştaydım ben. Buraya vatansever giren düşman çıkar. Silivri’ye nazaran burada rutubet, su derdi yok. Yemekler sıcak geliyor. Fakat çay içme imkanımız yok. Ama bir sürü saçmalık var. Şemdin Sakık’ın cep telefonu var. “Sayın” Öcalan’ın kütüphanesi var, ama burada bize 10 kitap sınırı var. Bu yüzden okuma yazmayı bırakacağım. Meclis’in yaptırdığı “Unutmayınız” kartını kullanmam bile yasak. sağlık bakanlığı’nın adım ölçerini kullanmama da izin verilmiyor.
/_np/5264/19685264.jpg 
ÇATALI KALDIRAMIYORUM
TEOMAN KOMAN (77 yaşında): Yemek yerken çatalı kaldıramıyorum, ama biberonla beslenmem söz konusu değil. Parkinson tedavisi görüyorum. Bir süre önce imza atamıyordum, şimdi imzamı atabiliyorum. Düşme korkum ve ağız akıntım var. Bir de büyük-küçük harfleri karıştırıyorum, düz yazamıyorum. Zaman zaman kravat bağlayamıyorum, kıyafetimin önünü ilikleyemiyorum. Unutmazsam ilaçlarımı günde üç kez alıyorum, ama yine de anormal düzeyde bir titreme oluyor.

BU KADARI AKLIMA GELMEDİ
METİN YAŞAR YÜKSELEN (2000’e kadar 8 yıl Genelkurmay İstihbarat Başkanıydı): Savcılıktaki sorguda, 7 Nisan 1997’de Genelkurmay’daki toplantıda “28 Şubat kararları havada kalmamalı” deyip demediğim soruldu. Orgeneraller, korgeneraller var, MGK’da alınan kararlar için bunu nasıl söylerim? Hakkımdaki iddiaların dayandırıldığı yer; 7 Nisan 1997’deki toplantı, o toplantıda alınan kararlar ve hazırlanan metni Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nde ve GATA’da okumuş olmam gösteriliyor. Bu üç olayın bu iddia ile biraraya getirileceği ve tutuklanacağım hiç aklıma gelmedi. Bu tip toplantılara emirle katıldık. Terfi ve tayin ile buraya geldim. Terfi etmemiş olsaydım burada olmazdım.

O CD KOMUTANIN ŞEREFİDİR
İSRAFİL AYDIN: Birlikte tutuklandığımız insanlar 6 ay benimle konuşmadılar. Çünkü hiçbiriyle tanışmıyorduk, hatta davadaki konularla ilgim olmadığı için cezaevinde beni savcının muhbiri gibi görüyorlardı. Tutuklanmama neden olan CD’nin Genelkurmay’a ait olduğu söyleniyor. Biz 100 kişi bunu Genelkurmay’a defalarca sorduk. Ama cevap yok. Bu CD Genelkurmayın namusudur, şerefidir. En başta başkomutan şerefidir. TSK’nın bu konuda tavrı manidar, Genelkurmay korkusundan susuyor, ailemizi dahi arayan soran yok. O zamanın bir numarası dışarıda, ben binbaşıydım içerdeyim.

TSK'da astsubay devrimi

Türk Silahlı Kuvvetleri'nde sessiz sedasız bir devrim yaşandı; TSK, son dönemde gündemde yoğun olarak tartışılan ve ordu içinde sayıları 100 bine ulaşan astsubayların dertlerini dinlemek, bunu doğrudan komutanlara iletmek için, bir çeşit "ombudsmanlık" müessesi kurdu.

Önce Hava ve Deniz kuvvetlerinde kurulan, yaklaşık bir yıl önce de en kalabalık kuvvet olan Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda hayata geçirilen sistem şöyle işliyor;
TSK'da, doğrudan Kuvvet Komutanı'na bağlı çalışmak üzere astsubaylar görevlendirildi. Örneğin Kara Kuvvetleri'nde, üç astsubay doğrudan Kuvvet Komutanı'na bağlı olarak, sürekli birlikleri gezip, astsubaylarla toplantı düzenliyorlar. Astsubayların dertlerini dinleyen, isteklerini öğrenen, sıkıntılarından haberdar olan astsubaylar, bunu doğrudan Kara Kuvvetleri Komutanı'na rapor ediyorlar.
Kara Kuvvetleri'nde uygulanan aynı sistem, Hava ve Deniz Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanıığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı'nda oluşturulmuş durumda.

GENELKURMAY'DA KOORDİNASYON YAPILIYOR

TSK içinde bir çeşit "ombudsmanlık" yapan bu astsubaylar, kendi kuvvetlerindeki astsubaylarla yaptıkları toplantıların ardından, hem kendi komutanlarına rapor veriyorlar, hem de Genelkurmay'da kurulan ilgili koordinasyon biriminde yapılan toplantılarda, farklı kuvvetlerde edindikleri izlenimleri karşılaştırıyorlar.

SADECE ŞİKAYET DEĞİL, ÖNERİLERİ DE ALIYORLAR

"Ombudsman" astsubaylar, mensup oldukları kuvvette birlikleri tek tek gezerek, tüm astsubaylarla toplantılar düzenliyorlar. Amaç, Türkiye'deki tüm astsubaylara ulaşabilmek.
Toplantılarda astsubayların sadece şikayetleri değil, önerileri de kabul ediliyor. Ayrıca iletişim bilgilerini veren bu özel görevli astsubaylara, birliklerde görev yapan astsubayların daha sonra da ulaşmaları ve yaşadıkları anlık sıkıntıları da paylaşmaları mümkün olabiliyor.

KOMUTAN, İNİSİYATİFİNDEKİ SORUNLARI HEMEN ÇÖZÜYOR

"Dert dinleyen" astsubayların düzenli olarak kuvvet komutanlarına ilettikleri sorunlarda, çözüm bulunmaya da başlanmış. Ancak çözümler henüz çok sınırlı; Çünkü astsubayların dertlerinin büyük bölümü, özlük hakları gibi hükümet kararıyla çözülebilecek sorunlar. Ancak birliklerde yaşadıkları ve komutanın inisiyatifi ile çözülebilecek sorunlar konusunda, daha şimdiden pekçok çözüm yolu bulunup, hayata geçirilmiş bile.

EN ÇOK ŞİKAYET; ÖZLÜK HAKLARI
Görevleri "dert dinlemek, öneri almak" olan astsubayların en çok karşılaştıkları şikayet ise, TSK içindeki astsubayların özlük hakları konusunda.
Şikayetler üç ana başlıkta toplanıyor;

MALİ SIKINTILAR
Astsubayların en çok dile getirdikleri sorun düşük maaş. Daha önce maaşı TSK içinde bir yarbaya eşit olan kıdemli başçavuşlar, subaylara yönelik yapılan ancak astsubaylara yansıtılmayan düzenlemeler nedeniyle şu anda ancak yüzbaşı rütbesindeki subay kadar maaş alıyorlar.
Uzun süre "devlet memuru" statüsünde olmalarına rağmen astsubaylar, 1'inci derecenin 4. kademesine yükselemiyorlardı. Son düzenlemelerle bunun önü açıldı. Ancak 1/4'ünü alan devlet memurlarında maaş farkı 400 ila 500 TL'yi bulurken, bu dereceye yükselen astsubaylardaki fark ancak 10 TL oldu.

HUKUKSAL SORUNLAR
Astsubayların bu alandaki en büyük sorunu subayların keyfi ceza uygulamaları. Son dönemde yapılan hukuksal düzenlemelerle bunun bir ölçüde önüne geçilmiş de olsa, hala resmi yargılama yerine "komutan inisiyatifindeki cezadan" rahatsızlık var.

SOSYAL SORUNLAR
TSK içindeki subay ve astsubaylara sağlanan sosyal imkanlardaki büyük uçurum, astsubayları rahatsız ediyor. Bu farkın en belirgin örneği orduevleri ayrımı, ya da kamp gibi sosyal tesislerde yaşanan ayrımcılık. Öne çıkan bir diğer sıkıntı ise, askeri hastanelere başvuran TSK mensuplarının rütbelerine göre tedavi sırasına dahil edilmeleri.

NATO’nun başına Breedlove geldi

Dünya / NATO’nun başına Breedlove geldi
NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı görevine, ABD Hava Kuvvetleri’nden General Philip Breedlove atandı.


 
ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, NATO Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanlığı görevine, ABD Hava Kuvvetleri’nden General Philip Breedlove’yi atadı.

Chuck Hagel, halen ABD Ordusu ve NATO bünyesinde çeşitli görevleri bulunan General Breedlove’nin NATO’nun Avrupa komutanlığı için uygun niteliklere sahip olduğunu söyledi.

Breedlove,  görevi 2009’dan bu yana sürdüren Oramiral James Stavridis’den devralacak.

CIA başkanını istifaya götüren skandala adı karışan General John Allen, aday gösterildiği NATO komutanlığından eşinin sağlık sorunlarını gerekçe göstererek affını istemişti.

ABD Başkanı Barack Obama, NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı'na aday gösterdiği General John Allen'in, bu göreve atanmak yerine emekli olma isteğini kabul etmişti.

Seri tecavüzcü skandalı

Güncel / Seri tecavüzcü skandalı
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sarsan haber... Kurmay Binbaşı Oktay Ö.'nün askerlerine emirle seri olarak tecavüz ettiği öne sürüldü.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), tarihinde ilk kez askerlerine emirle seri olarak tecavüz eden Kurmay Binbaşı Oktay Ö.’ün odağında olduğu skandalla sarsıldı.

TSK, askerlerine emirle tecavüz ettiği iddia edilen Kurmay Binbaşı Oktay Ö. kurumdan jet hızıyla ihraç etmekle kalmadı, zincirleme cinsel saldırı ve taciz suçlarından yargılandı. Dosya, görev suçu olmadığı gerekçesiyle sivil mahkemeye gönderildi. Skandalın sorumlusu Kurmay Binbaşı Oktay Ö., gayri tabii mukarenette bulundurmak (fiili livata) suretiyle cinsel saldırı suçunu zincirleme olarak işleme suçundan olaydan beş yıl sonra cezaevine konuldu.

Son.tv internet sitenin iddialarına göre olay şöyle gelişti: Kıbrıs 28. Mekanize Piyade Tümeni’nde görevli Kurmay Binbaşı Oktay Ö., emri altında görev yapan bazı er ve erbaşı odasına çağırarak masaj bahanesiyle onlarla yakınlaşmaya çalıştı. Binbaşı Oktay Ö. tavırlarından önce şüphelenmeyen askerler denileni yaptıkça binbaşının daha da ileri gittiğini gördü.

SKANDALI YÜZBAŞI ORTAYA ÇIKARDI
Her seferinde askerlere daha fazla yaklaşan Oktay Ö’nün cinsel taleplerini geri çeviren askerler, “Emrediyorum, ben senin komutanınım. Seni bitiririm” gibi tehditler üzerine binbaşının emirlerine boyun eğdi. Emirlere uyunca da tecavüze uğramaktan kurtulamadı.

Yaşadıkları olayın psikolojik travmasını atlatamayan askerler duydukları utanç yüzünden olayı arkadaşlarından uzun süre gizlediler. Ancak aynı tümende görevli Bölük Komutanı Yüzbaşı Süleyman O., meslektaşının askerlere tecavüz ettiğini öğrenince olayı aydınlatmak üzere harekete geçti. Santraldeki muhabere görevlisi vasıtasıyla Kurmay Binbaşı Oktay Ö. her adımını izleten Süleyman yüzbaşı, binbaşının odasına giren her askeri tespit edip sorguladı. Askerler yüzbaşının ısrarlı soruları üzerine olayı gözyaşları içerisinde itiraf etti.

Askerlerin bir süre şikâyetçi olmak konusunda tereddüt yaşadığı, fakat olan bitenden haberdar olan Yüzbaşı Süleyman O. tarafından şikayetçi olmaları konusunda ikna edildiği öğrenildi.

Süleyman yüzbaşının çabaları üzerine tecavüze uğrayan askerlerden dördü askeri savcılığa suç duyurusunda bulundu. Tecavüz mağduru askerlerden altısı da cinsel saldırıda zarar gördükleri ve psikolojileri geri döndürülemez biçimde bozulduğu için davaya tanık olarak katıldı.

Müşteki ve tanık askerler, Tümen Lojistik Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Oktay Ö.’nün kendilerine kamu görevinin sağladığı üstlük nüfuzunu kötüye kullanarak zorla tecavüz ettiklerini açıkladılar. Yüzbaşı Süleyman O. da soruşturma sırasında mağdur askerler lehine tanıklık yaptı.

Askeri savcılık yürütülen soruşturma sonucunda hazırladığı iddianamede Kurmay Binbaşı Oktay Ö.’nün askerlere cinsel saldırı ve cinsel taciz suçunu zincirleme olarak işlediği belirtildi.

DOSYA SİVİL MAHKEMEYE GÖNDERİLDİ

Genelkurmay Başkanlığı da olayı haber alır almaz duruma el koydu. Olayı yerinde araştırmak üzere iki subay görevlendirildi. Mağdur askerlerin şikâyeti üzerine Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı da soruşturma başlattı. Adli tıp raporları ve tanık ifadeleriyle iddialar doğrulanınca Oktay Ö. hakkında zincirleme olarak cinsel saldırı ve zincirleme cinsel taciz suçlamaları ile iddianame hazırladı. İddianamede 4 asker “şikâyetçi”, 6 asker ise “Zarar gören” sıfatıyla yer aldı. Askerler ifadelerinde korkunç şeyler anlattı.

O ASKERLER ANLATTI
Tecavüze uğrayan askerler, Ekim 2006 ile Ocak 2007 arasında meydana gelen olayı duruşmada gözyaşları içinde anlattılar.
Cinsel saldırıya maruz kalan askerlerden M. K., “Barış Kuvvetleri’nde muhabere çavuşuydum. Çok gizli imza yetkim vardı. Binbaşı, bir gün odasına gittiğimde soyunmamı emretti. Beş ay süre içinde psikolojik olarak çöküntüye uğradım. Askerliğim bitmeyecek gibi geldi” dedi.

Tecavüze uğrayan askerlerden M. D. ise, “Olayın üzerinden beş sene geçmesine rağmen her akşam hâlâ o anı hatırlıyorum. Psikolojim geri döndürülemez biçimde bozuldu” dedi. Diğer mağdur askerlerin beyanlarına göre Kurmay Binbaşı Oktay Ö. “Ben sizin komutanınızım dediğimi yapacaksınız, emrediyorum” gibi ifadeler kullanarak bazı askerlere odasında tecavüz etti, bazılarını ise kendisi ile ilişkiye girmeye zorladı. Kurmay Binbaşı Oktay Ö. ise kendisine komplo kurulduğunu belirterek suçlamaları reddetti.

TSK’DAN İHRAÇ EDİLDİ

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’nda yapılan yargılama sonucu Oktay Ö. 2 yıl 3 ay hapis cezası ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çıkarılma cezası verildi. Askeri Ceza Kanunu’nun 153/2 maddesi uyarınca Türk Silahlı Kuvvetleri’nden çıkarılmasına karar verildi.

Verilen cezayı az bulan askeri savcı kararı temyiz edince askeri yargıtay, mahkemenin verdiği kararı, işlenen yüz kızartıcı fiil görev suçu olmadığı gerekçesiyle bozdu. Askeri Yargıtay 1. Dairesi tarafından asker kişilerin askerlikle ilgili suçlardan askeri mahkemede yargılanması gerektiği yönündeki kanun maddesi çerçevesinde bozma kararı verildi. Yeniden yerel mahkemeye gelen dosya, askeri yargıtayın görüşü doğrultusunda görevsizlik kararı verilerek Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.

Askeri mahkeme, dosyayı 4 Mayıs 2011 tarihinde görevsizlik kararıyla sivil mahkemeye gönderdi. Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılama yeniden başladı. Sivil mahkeme olayın vahameti açısından ilk duruşmada Oktay Ö.’nün tutuklanmasına karar verdi. Bir süre tutuklu kalan Oktay Ö., Paşakapısı Cezaevi’ne konuldu. Geçtiğimiz günlerde tahliye olan Oktay Ö.'nün yargılanmasına İstanbul Anadolu Adliyesi'nde devam ediliyor.

"Dişi sineğe bile saldırır"

İzmir’deki askeri casusluk davasındaki fişlemelerde, yüzlerce subay ve MİT mensubunun özel yaşamları da var. ‘’Dişi sineğe bile saldırur, Porno filmi, sekse tercih eder. Viagra kullanır’’ gibi ifadeler yer alıyor.

İzmir’deki askeri casusluk davasının ek klasörlerinden, Teğmen’den General’e kadar yüzlerce subayın ve üst düzey MİT görevlilerinin özel yaşamları da çıktı. Pandora adlı dosyadaki fişlerde, ‘’Dişi sineğe bile saldırur, Porno filmi sekse tercih eder. Eşinden çok korkar, Viagra kullanır’’ gibi ifadeler yer alıyor.

Ayrıca üst düzey MİT görevlilerinin isimlerinin yanı sıra ‘’İletişim bilgileri, kanaat verici bilgi, irtibat kanalları, referansları, TSK ile ilişkileri, aile yapısı, zaafları, hükümetle uyumu” gibi fişlemeler bulunuyor. Savcılık eskort kızlardan 4’ünde zührevi hastalık bulunması üzerine, bu kızlarla ilişkisi olan kamu görevlilerinin isimlerini de kurumlarına bildirdi.

Haklarında casusluk suçlaması olmayan ve ‘’Gizli belgeleri elde etme’’suçundan yargılanacak olan zanlılar için ‘’Şantaj’’ iddiası da bulunuyor. Ancak şantaj şikayetinde bulunan mağdur çıkmadı. Çete üyesi olduğu öne sürülen zanlılarca, örgüt yöneticilerine iletilerek depolanan ve subayların özel yaşantılarını konu eden belgelerde, açık kimlikleri ile şu tür ifadeler yer alıyor:

GENERAL Z ve GENERAL S.: M.D’den, Z ve S. Paşanın ses kayıtlarını  ve Z. Paşada bulunduğu belirtilen S. Paşanın görüntülerini getirmesi istendi.

GENERAL N : Bir sivil memure ile Etiler’de buluşuyor. Bu kadının, eşi Yargıtay’da hakim olan bir başkasıyla da ilişkisi var.

ALBAY M. : PKK sempatizanı. Kara Havacılıktayken PKK’lılara ateş etmemek için bilinöçli olarak Kobra pilotluğu yerine Skorsky helikopter pilotu oldu.

ALBAY A : Bizim M. ile birlikte. Kadının fantezileri Albayı çok etkiledi. Bir seans daha istedi. Yeni buluşma mutluluk evinde.

ALBAY M : Sinsidir. Paraya zaafı var. Karısı psikolojik sorunlu ve komşuları ile kavga eder. Kendini beğenmiş sümsüktür.

ALBAY S : Ergenekon’dan içeri alınanlarla samimi. Verdiği emirleri unutur. Kredi borcu var.

ALBAY B : Almanya doğumlu.  Bazı kiliselerle irtibatlı. Arşivinde üst düzeye ait çok kaset var.

ALBAY E : Prostatında nodül, safra kesesinde polip var.

ALBAY E : Denetlemelerde sahtekarlık peşinde. Ciddi para kazanıyor ve harcıyor. Şeker hastası.

YARBAY H : Uzakdoğu’daki P. adasında kaydedilen ve sübyanlarla olan kayıtları var.

YARBAY H : Kadınlara çok düşkün. Kaldığı eve 100 dolara telekız çağırıyor.

BİNBAŞI C : Geçmişte Orduevine ve gemiye kadın götürüp ilişkiye girdiğini anlatıyor.

TEĞMEN A : Hormonal bozuklukları ve eşcinsel eğilimleri var

ASTSUBAY O :: Karaköy genelevine sık sık gider

ASTSUBAY H : Dans dersleri verip para kazanıyor.

ASTSUBAY N : Dişi sineğe bile saldırır.

ASTSUBAY B : Sıkı bir kominist ve ateist, yalakanın biridir.

ABD'ye 'casus' jesti

Ak Parti'nin, Washington yönetimine çok büyük bir jest yaptığı öne sürüldü.

ABD Başkanı Barack Obama’nın, İran’ın nükleer silah geliştirmesi için 1 yılı kaldığını açıkladığı ve bunu engellemek için her şeyi yapacaklarını söylediği bir dönemde, AKP hükümetinin, Washington yönetimine çok büyük bir jest yaptığı ortaya çıktı. Cumhuriyet gazetesinin iddialarına göre; Türk hükümeti, ABD’nin “RQ-4 Global Hawk” adlı kıtalar arası uçabilen casus insansız hava araçlarına, Türk hava sahasını açtığı öğrenildi.

Hava Harp Akademisi tarafından düzenlenen Uluslararası Hava ve Uzay Gücü Konferansı (ICAP’13), Harp Akademileri Komutanlığı’nda başladı. Konferansa, 6 kıtadaki 57 ülkeden 1000 kişi katıldı. Havacılık ve füze teknolojisinde önemli çalışmalar yapan İran’ın konferansa davet edilmemesi dikkat çekti.

Açılış konuşmasını gerçekleştiren ve konferansı düzenleyenler tarafından büyük önem atfedilen Dr. Benjamin Lambeth konferansta yaptığı konuşmada kritik bilgiler verdi. Lambeth, Türk hükümetinin hava sahasını Global Hawk olarak adlandırılan casus insansız hava araçlarına açtığını söyledi. Bu uçaklar, kıtalar arası menzile sahip ve saatlerce havada kalarak istihbarat toplayabiliyor. Askeri kaynaklar, bu araçların Ortadoğu üzerinde bilgi topladığını teyit etti. Türk hava sahasına üst geçiş izni Bakanlar Kurulu kararıyla veriliyor. Türkiye, ABD’nin 2003 yılında Irak harekâtı öncesinde U2 casus uçaklarına aynı şekilde Türk hava sahası kullanım izni vermişti.
ABD Hava Kuvvetleri’nin geleceğini dizayn eden CIA kökenli Lambeth, MQ1 adlı silahlı Predatorların da İncirlik’te konuşlu olduğunu kaydetti. Türk makamları, İncirlik’teki Predatorların silahsız olduğunu kamuoyuna duyurmuştu. Askeri kaynaklar Lambeth’in açıklamalarına sessiz kaldı. Predatorlar menzili içindeki herhangi bir hedefe saldırılarabiliyor. Lambeth’in sunumu slaytlarla sinevizyona da yansıdı. Lambeth, istihbaratın önemine değinirken de, “Hava gücü yalnızca nişan almak değildir. İstihbarat çok önemlidir” dedi.

ASKERİ CASUSLUK ÇETESİNİN GATA EKİBİ

Askeri casusluk çetesinin, GATA'daki her doktora uzmanlığına göre iş bölümü yaptığı ortaya çıktı.

Tehdit ve şantajla askeri bilgi sızdırma çetesi, GATA’daki ekibi arasında iş bölümü yapmış. Her doktora uzmanlığına göre kendisi tarafından gönderilecek isimlere sahte çürük raporu çıkarma ve askerlere hava değişimi raporu düzenleme görevi vermiş.

İZMİR’DEKİ ASKERİ CASUSLUK ÇETESİNİN MARİFETLERİ BİTMİYOR
Star'ın haberine göre; 16 Nisan'da İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkacak olan tehdit ve şantaj yoluyla askeri bilgi ve belgeleri ele geçiren suç örgütünde ele geçirilen ‘GATA İstanbul Yapı’ başlıklı belge çetenin GATA’da görevli doktorlara nasıl bir görev paylaşımı sağladığını ortaya koydu.

Davanın ek klasörlerinde yer alan tek sayfadan oluşan belgede, GATA’da görevli doktorlara uzmanlıklarına göre görev paylaşımı yapıldığı görülüyor. Çetenin GATA’daki yapılanma sayesinde, kendisinin gönderdiği isimlere sahte çürük raporu aldırdığı, bazı isimlere ise bu doktorlar aracılığıyla uzun süreli hava değişimi raporları aldığı ortaya çıktı.
GATA’daki yapılanmanın İstanbul sorumlusu Albay T.Ş. olarak görülürken irtibat sorumlusu olarak altındaki ismin K.T. olduğu iddia ediliyor.

Her ismin belli görevi var
Albay T.Ş.’nin altındaki isim olan K.T.’nin görevleri ise, medikal firmaları yönlendirmek, personel hakkında bilgi getirmek, ortam dinlemesi ve görüntü alımı yapılarak kişiler hakkında dosya oluşturmak şeklinde sıralanıyor. S.A.’nın istenilen kişilere boy - kilo indeksine uydurarak askerliğe elverişsizdir raporu ile diyabet ve tiroit fonksiyon bozukluğu tanısıyla hava değişimi verme görevinin olduğunu belgede yer alıyor.
Kulak Burun Boğaz kliniğinden E.Ç.’nin isminin altında ise “İşitme testlerine G. hemşire ile koordine ederek işitme kaybından askerliğe elverişsizdir raporu ayarlamak, personel hakkında bilgi getirmek.” notu yer alıyor. Göz bölümünden A.A.’nın ise, gönderilecek kişilere askerliğe elverişsizdir raporu verme, gözlük lens raporu düzenleme ve uluslar arası tıp kongreleri aracılığıyla bilgi akışını sağlamakla görevli olduğu belirtiliyor.

Bel çıkığı var raporu verecek
Ortopedi bölümünden Ö.P.’in ise, bel açıklıkları gibi her türlü ortopedik rahatsızlık ve hava değişimi ile istirahat raporları ayarlayabileceği belirtiliyor. 
İş dünyasına çete merceği
İş dünyasını da yakın takibe alan çetenin, Ali Ağaoğlu’nun yanı sıra Doğan Medya Grubu’nun patronu Aydın Doğan ile kızları Arzuhan Yalçındağ, Hanzede Vasfiye Doğan, Vuslat Sabancı, Yaşar Begümcan Doğan Faralyalı, ile Doğan’ın CEO’su İmre Barmanbek, Işıl Doğan, Ali Rıza Temuroğlu gibi birçok önemli isimle ilgili kişisel bilgileri topladığı belirlendi. aydın.dogan.pdf uzantılı belgede, Doğan Ailesi ve Doğan Grubu’nun üst düzey yöneticilerinin kimlik ve adres bilgileri bulundu.

28 Mart 2013 Perşembe

Karadeniz'de dev tatbikat!

Rusya 36 gemi ve 7000 askerle Karadeniz'e iniyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimr Putin, Savunma Bakanlığı'na Karadeniz'de büyük bir tatbikat yapılması için emir verdi. Kapalı bir zarf içinde Savunma Bakanı Sergei Shoigu'ya gönderdiği mektupta en az 36 gemi ve 7000 askerden oluşan bir askeri gücün Karadeniz'e inmesini emretti. Rusya'nın tatbikat takviminde yer almayan bu olayın Putin tarafından neden istendiği şimdilik gizemini koruyor.

Orgeneral Erten: Hava ve uzay gücü, askeri alanda belirleyici konum almıştır


 

         
  İstanbul’da ilk kez düzenlenen ‘Uluslararası Hava ve Uzay Gücü Konferansı’ açılış oturumuyla başladı. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten, hava ve uzay gücünün önemine dikkat çekti. Erten, “Hava ve uzay gücü, askeri alanda sonuç alıcı, belirleyici konum almıştır.” dedi.

Harp Akademileri Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Uluslararası Hava ve Uzay Gücü Konferansı’nın açışında konuşan Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten, sözlerine böylesine önemli bir konferansa ev sahipliği yapmaktan duyduğunu mutluluğu dile getirerek başladı. Hava ve uzay gücünün kullanımının artan bir ivmeyle devam ettiğine vurgu yapan Erten, bununla birlikte bazı sorunlarla karşılaşılmasının da doğal olduğunu ifade etti. Erten, teknolojinin hızla gelişmesi, uzayın kullanımının yaygınlaşması, bilgi odaklı yeni bir çağın başlaması, küreselleşen ve entegrasyonu artan dünyada güvenlik algılamalarının değişmesi, hava ve uzay gücünün kullanılması geliştirilmesi ve geleceğinin şekillendirilmesi konularında bazı sorunları ve belirsizlikleri de beraberinde getirdiğini söyledi.

Hava ve uzay gücünün önemine dikkat çeken Erten, “Hava ve uzay gücü, askeri alanda belirleyici ve sonuç alıcı güç konumunu almıştır. Hava kuvvetleri doğasında var olan sürat, çevik, menzil ve elastikiyet özellikleriyle; taktik, operatif ve stratejik seviyelerde etkiler oluşturabilecek, yakından uzağa doğru tüm hedeflere nüfuz edebilecek, harekat yelpazesinin tamamında çok çeşitli kullanım seçenekleri sunabilen bir yapıya sahiptir ” diye konuştu.

Hava ve uzay gücüyle ilgili geleceğe yönelik değerlendirmelerde de bulunan Mehmet Erten, “Özellikle siber uzayın güvenliğinin sağlanması, kitle imha silahlarının yaygınlaşması ile terörist ve radikal gruplardan kaynaklanan tehditlerin ve yasa dışı suç örgütlerinin önlenmesi, doğal afetlerin verdiği zararların ortadan kaldırılması, denizde, karada ve havadaki enerji iletişim ve ulaşım yollarının güvenliğinin garanti altına alınması konularının gündemin ilk sıralarında yer aldığını görürüz. Hava ve uzay gücü, sahip olduğu etkin, sürekli keşif ve gözetleme mimarisi, uzay ve siber uzay da dahil bir çok boyutta harekat icra edebilme özelliği, küresel ve stratejik ulaştırma ve erişim gücü, harekatı coğrafyadan ve koşullardan bağımsız, kesintisiz olarak icra edebilme kapasitesi, teknolojik gelişmelerin takip ve entegrasyonu konusundaki eşsiz uyum yeteneğiyle günümüzde ve gelecekte güvenlik alanının öncü ve belirleyici aktörü olmaya devam edecek” şeklinde konuştu.

Orgeneral Erten, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ile hayata geçirdikleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ile kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçlarını karşılayan Göktürk-2 gözlem uydusu, insansız hava aracı “Anka”, uzaktan atılabilen hassas güdümlü füze ve mühimmatlar, 5’inci nesil Milli Muharip Uçak Projesi ve Türk Hava Kuvvetleri'nin tüm temel fonksiyon alanlarının otomasyonlarını sağlayan Hava Kuvvetleri Bilgi Sistemi’nin geleceğin hava ve uzay gücü olma yolunda atılan önemli adımlar olduğunu söyledi.
Erten, hava ve uzay gücünde iki temel unsurun zaman ve şartlar değişse de teknolojiye hakimiyet ve nitelikli insan gücü olduğunun da altını çizdi.

‘KONFERANS DÜNYA BARIŞINA HİZMET EDECEK’

Hava ve uzay gücünün kullanımında uluslararası işbirliğine vurgu yapan Mehmet Erten ,sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu kapsamda lojistik ve diğer destekleme konseptlerimizin yenilenmesini, konuş-kuruluş felsefemizin tekrar değerlendirilmesini, ihtiyaç duyulan müşterek harekat ve uluslararası yetenek havuzlarının oluşturulmasını oldukça önemsiyorum. Diğer yandan hava ve uzay gücünün önümüzdeki dönemde kendisinden beklenen vazifeyi yerine getirebilmesi için diğer bir önemli konunun, uzay ve siber uzay alanı da dahil olmak üzere görev yaptığımız her alanda çağa uygun bilgi üretimi, komuta ve liderlik yeteneklerini geliştirmek olduğuna inanıyorum. Dünyanın değişik ülkelerinde yaşıyor olsak da ortak bir hava ve uzay gücü kültürünün ve bakış açısının önde gelen temsilcileriyiz. Bizleri bir araya getiren bu önemli konferansta edineceğimiz bilgi ve tecrübe paylaşımına büyük değer veriyorum.”

Konferansın Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” vizyonunda ulaşma yolunda önemli bir adım olduğunu kaydeden Orgeneral Mehmet Erten, konferans esnasında pekiştirilecek dostlukların ise Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” idealinin gerçekleşmesine ve dolayısıyla dünya barışına hizmet edeceğine inandığını ifade etti.

F-16'nın yerine yerli savaş uçağı


F-16'ların yerini alacak yeni bir savaş uçağı üzerinde çalışılıyor.

F-16nın yerine yerli savaş uçağı
Savunma Sanayii Müsteşarı Bayar, F-16'ların yerine geçecek yeni bir savaş uçağının kavramsal tasarımını yaptıklarını söyledi.
Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar, Hava Harp Akademisi tarafından Harp Akademileri Komutanlığı'nda düzenlenen Uluslararası Havacılık ve Uzay Konferansı'nın (ICAP'13) açılışında yaptığı konuşmada, "Türkiye için bir savaş jeti üzerinde çalışmalarımız var" dedi.
Bayar, "Bu proje, F-16'nın yerini almayı amaçlıyor. Bu bir geliştirme programı olacak ve önümüzdeki 10-20 yıl içinde operasyonel kullanıma kazandırmayı hedefliyoruz. Şu anda bununla ilgili konsept çalışmaları üzerinde çalışıyoruz. Bu konseptin tasarımı yıl sonuna doğru tamamlanacak'' diye konuştu.
Açılışın ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bayar, "Milli uçakla ilgili son gelişmeler nedir?'' sorusu üzerine, şu bilgileri verdi:
''Bu proje geçen sene başladı. İki senelik fazda Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile ön kavramsal tasarımını yapacağız. Şu anda bir tasarım olgunlaşmaya başladı.
Sene sonuna kadar kavramsal tasarımı tamamlayıp, Hava Savunma İcra Komitesi'ne proje teklif etmeyi hedefledik. Bu, uçağın geliştirilmesi için bir teklif olacak. Hedefimiz, 10 yıl sonra, Cumhuriyetimizin 100. yılında ilk uçuşunu yapacak ve sonrasında da kullanıma alınacak bir uçak. Yıl sonuna kadar bir tasarım ortaya çıkarmayı amaçlıyoruz"

Eruh'ta barış halayı!

Siirt Valisi Ahmet Aydın, 3'üncü Komando Komutanı Tuğgeneral Mehmet Şükrü Eken, İl Jandarma Komutanı Albay Feridun Yürekli ile birlikte, incelemelerde bulunmak için gittiği Eruh İlçesi'nde Belediye Başkanı BDP'li Melih Oktay ile birlikte davul- zurna eşliğinde halay çekti
Eruh'ta barış halayı!
Siirt Valisi Ahmet Aydın, beraberinde 3'üncü Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Mehmet Şükrü Eken, İl Jandarma Komutanı Albay Feridun Yürekli ile birlikte Eruh İlçesi'ne giderek incelemelerde bulundu. Vali Ahmet Aydın, AK Parti İlçe Başkanı Cevher Çiftçi ile birlikte kendisini karşılayan Belediye Başkanı BDP 'li Melih Oktay'ı makamında ziyaret edip ilçenin durumuyla ilgili bilgi aldı. Komutanlar ise bu sırada İlçe Emniyet Müdürlüğü'nü ziyaret etti.

Geçen yılın ortalarında KCK'ya yapılan baskınla gözaltına alınıp tutuklandıktan sonra geçen ay serbest bırakılarak görevine başlayan Belediye Başkanı Melih Oktay, konuklarına Siirt fıstığı ikram etti. Başkan Oktay, ilçenin öncelikli sorunlarının başında kanalizasyon ve içme suyu geldiğini ifade ederek, sorunların giderilmesi için çalışmalara başladıklarını kaydetti.

Siirt Valisi Ahmet Aydın ise halkı tarafından sevilmiş belediye başkanlarını önemsediğini belirterek, Siirt-Eruh karayolu ile ilgili şikayetleri değerlendirdiğini ve çalışmaların bu yıl tamamlanması için çaba sarf edeceklerini söyledi.

Belediye ziyaretinden sonra Vali Ahmet Aydın, Belediye Başkanı Melih Oktay ve komutanlar, 1992 yılında evinden PKK 'lılar tarafından alındıktan sonra Salkımbağlar Mevkiinde öldürülen Adil Körpe'nin oğlu Cengiz Körpe'yi evinde ziyaret etti. Vali Aydın, yaşanan son barış görüşmelerinden umutlu olduğunu ve ülkenin çok yakında müreffeh dönemi yakalayacağını belirterek, çocuklara çeşitli hediyeler dağıttı.

ESNAF ASKERLERİN İZNE ÇIKARILMAMASINDAN YAKINDI

Vali Ahmet ve beraberindekiler daha sonra ilçe esnafını ziyaret ederek sorunlarını dinledi. Bir kahvede esnafla ve işsiz gençlerle sohbet eden vali ve komutanlar, herkesi dikkatle dinledi. İlçe taburunda görev yapan askerlerin çarşı iznine çıkarılmamasından yakınan esnaf, "İlçe zaten geri kalmış, kaderine terk edilen ilçe esnafının tek beklentisi de askerdir. Ancak uzun zamandır taburda görev yapan askerler çarşı iznine çıkmadı. Bu sıkıntıların biran önce dikkate alınmalı" dedi. Eruh ilçesinin terör olayları ile birlikte büyük göç aldığını belirten vatandaşlar, iş olanaklarının yaratılmasını istedi.

Eruh'un Çetinkol Köyü Muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Can Tekin, 15 yıllık korucu olduğunu, büyük bir fedakarlıkla yürüttüğü bu zorlu görevde özlük haklarının olmadığından yakındı. Devletini seven bir köylü olarak yıllarca büyük bir cesaretle korucu görevinde bulunduğunu belirten Mehmet Can Tekin, ancak ne emekli ikramiyesi ne sosyal üzlük haklarında düzelme ne de düzgün bir maaş sisteminin bulunduğunu ifade etti.

Vali Aydın ise korucuların özlük haklarının iyileştirileceğini, yeni yasa yönetmenliğinde tüm bu hakları kapsayan bir düzenleme yapılacağını söyledi.

VALİ, KOMUTANLAR VE BDP'Lİ BAŞKAN BİRLİKTE HALAY ÇEKTİ
Vali Ahmet Aydın, beraberindeki komutanlar, daha sonra Belediye Başkanı ile birlikte Halk Eğitim Merkezi konferans salonuna geçti. Heyeti karşılayan folklor ekibi, davul- zurna eşliğinde halay çekmeye başladı. Vali ve komutanlarla, BDP'li Belediye Başkanı Melih Oktay da ekibe eşlik ederek hep birlikte halay çekti. Vali, asker ve BDP'lilerin hep birlikte kol kola halay çekmesi, 'barış sürecine destek' olarak yorumlandı.

PKK, 15 Ağustos 1984 tarihinde ilk silahlı saldırısını Eruh ile Hakkari'nin Şemrinli İlçesi'ne düzenlemişti.

İlk kez ifşa oldu!

İşte Ankara'daki ABD'li istihbaratçı sayısı

Ankara'daki ABD Karargahı olarak bilinen ve Kuzey Irak'taki insansız hava araçlarından alınan görüntülerin de aktığı Savunma İşbirliği Ofisi (ODC) Başkanlığı'nda görev yapan Amerikalı asker sayısı ortaya çıktı. Ofiste 40 ABD'li istihbaratçı askerin görev yaptığı öğrenildi. ABD Savunma İşbirliği Ofisi'nde TSK da istihbaratın paylaşımı maksadıyla subay görevlendirmesi yapıyor. Türk subaylar ABD'li istihbaratçı subaylarla, başta terörle mücadele olmak üzere iki ülke savunmasını ilgilendiren birçok konuda istihbarat paylaşımı yürütüyor.

Ofis, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği nezdinde faaliyet gösteriyor ve Türkiye'de üslenmiş en köklü Amerikan karargahı olduğu ileri sürülüyor. 1947 yılından beri Türkiye'de kurulu olan ofisin, TSK'nın yanı sıra ABD'li istihbarat örgütleriyle de organik bağı bulunduğu iddia ediliyor. Ayrıca bazı kesimler tarafından ofisin TSK'nın hızlı modernizasyonu ve Türkiye'de Amerika Birleşik Devletleri politikalarını geçerli kılmak için çalışmakta olduğu da öne sürülmüştü.

"OFİS"TE 40 AMERİKALI

ABD'nin başta Ortadoğu olmak üzere bölge ve Türkiye'deki gözü kulağı olan Savunma İşbirliği Ofisi Başkanlığı'nda bugüne kadar kaç ABD'li askerin görev yaptığı ise merak konusu olmuştu. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, ofiste 40 yabancı askeri personelin bulunduğunu açıkladı. Yılmaz, son iki yılda Türkiye'ye gelen ve hala ülkede bulunan yabancı askerlerle ilgili şu bilgileri verdi:
"Son iki yılda Türkiye topraklarında TSK barış için ortaklık eğitim merkezi faaliyetlerine katılan NATO, Barış İçin Ortaklık Akdeniz Diyaloğu, İstanbul İşbirliği Girişimi, küresel ortaklar ve diğer BM üyesi 60 ülkeden bin 208 askeri personel gelmiştir. Müttefiklerle imzalanan anlaşmalar gereği düzenlenen kurslar ve eğitimler kapsamında, bahse konu ülkelere mensup 59 ülkeden 2 bin 333 askeri misafir personel gelmiştir. Türkiye’de 26 Şubat 2013 tarihi itibariyle Patriot bataryaları ile birlikte görevli 933, ABD ile savunma işbirliği kapsamında Ankara'da 40, Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi Komutanlığı’nda görev yapan 7 ülkeden 8, TSK tarafından verilen eğitimler kapsamında 26 ülkeden 941 yabancı askeri personel bulunmaktadır."


ULUDERE'DE İLK İSTİHBARAT İDDİASI

Geçtiğimiz aylarda ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Martin Dempsey'in "Türkiye’ye Suriye ile ilgili asker gönderdiğimiz zamanlar oldu" açıklamasını yaptığı iddia edilmişti. Genelkurmay Başkanlığı ise Suriye'de meydana gelen gelişmeler kapsamında Türkiye’de görevlendirilen ABD askeri personeli ve birliği bulunmadığı belirterek, bu iddiaları yalanlamıştı. En son 34 sivilin hayatını kaybettiği Uludere olayında ilk istihrabaratın ABD'den geldiği iddiaları ortaya atılmıştı. TSK, bu iddiaları da yalanlayarak, olayda grubun ilk görüntü tespitinin Türk Silahlı Kuvvetlerine ait İnsansız Hava Aracı tarafından yapıldığını vurgulanmıştı.

İşte TSK'nın yeni uzay konsepti

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK), Uzay Grup Komutanlığı'nı kurmasının ardından stratejik konseptinin ayrıntıları ortaya çıkıyor.

İlk aşamada uzayda beş askeri keşif ve gözetleme uydusunun bulunması hedefleniyor. Halen Göktürk-2 yörüngede. 5 uydu aynı anda çalışırsa vakit kaybetmeden istenen istihbaratın elde edilebileceği değerlendiriliyor. Bir uydunun aynı noktadan geçmesi için yaklaşık 4 gün gerekiyor. İkinci olarak milli bölgesel ‘küresel konumlandırma sistemi' (GPS) kurulacak. Türkiye şu anda ABD'nin GPS sistemini kullanıyor. Herhangi bir platformdan fırlatılan ve uydu sinyalleriyle hareket eden füzeler ABD'nin sisteminden faydalanıyor. Asker, muhtemel bir savaşta Türk füzelerinin rotalarının değiştirilebileceği endişesini taşıyor. Haberleşme için de Türksat uydusu kullanılıyor. TSK, acil durumda iletişim için kendi askerî uydusunu istiyor.

    Askerî bürokrasi uzun süredir uzay konusu üzerine çalışmalarını devam ettiriyordu. Son dönemde ise yeni konsept şekillendi. Askerî kaynaklardan edinilen bilgiye göre Rusya, uzay çalışmalarına yılda yaklaşık 10 milyar dolar ayırıyor. Türkiye’nin bu sahadaki bütçesi ise sadece 100 milyon dolar. PKK’nın tasfiye olması halinde, terörle mücadeleye ayrılan kaynağın önemli bir kısmının uzay çalışmaları için harcanabileceği değerlendiriliyor. Üst düzey bir yetkili, “ABD, balistik füzelerini uzaya yerleştirmek için çalışmalarını sürdürüyor. Biz şu an için çok gerideyiz. Fakat bugün bir şeyler yapmazsak hiçbir zaman gelişmiş ülkeleri yakalayamayacağız.” ifadelerini kullanıyor. Genelkurmay’dan daha önce yapılan açıklamada, uluslararası alanda kabul edilen ‘uzayın barışçı ve savunma amaçlı kullanımı konsepti’ doğrultusunda ‘Uzay Yol Haritası’ çalışmaları yürütüldüğü belirtilmişti. Bu çalışmalarda ‘Coğrafya ve iklim koşullarından bağımsız görüntü istihbaratı ihtiyacının karşılanması amacıyla keşif-gözetleme, komuta kontrolünün emniyetli ve her şartta kesintisiz olarak sürdürülebilmesi bakımından haberleşme, balistik füze tehdidinin önceden tespit edilebilmesi amacıyla erken ihbar-ikaz, harekât alanında elektronik muharebe düzeninin analizi amacıyla elektronik destek sağlanmasının hedeflendiği’ dile getirilmişti.

Demir Kubbe deyip geçmeyelim / Fikret Ertan

ABD Başkanı Obama’nın son İsrail ziyaretinde öne çıkan konulardan birisi Demir Kubbe denen füze savunma sistemiydi. O kadar ki, Obama havaalanına kendisi için getirilen bu sistemin bataryasını bizzat incelemiş, personeli ve sistemden takdirle söz etmiş, daha sonra da sisteme mali yardımlarının devam edeceğine dikkat çekmişti.

İsrail’in Amerikan mali yardımı ve işbirliği ile geliştirdiği bu sistem malum son Gazze saldırısı sırasında kendisinden çokça söz ettirmiş, İsrail tarafından çok başarılı bir sistem olarak dünya kamuoyuna lanse edilmişti. İsrail, bu çerçevede sistemin Hamas roketlerinin imhasında yüzde 90 civarında başarı kaydettiğini defalarca ilan etmiş, sistemin savaş şartlarında çok başarılı olan yegâne sistem olduğunu iddia etmişti. İsrail, bugün de aynı söylemi savunuyor.

Ne var ki, dünyadaki bazı önemli balistik füze uzmanları buna pek inanmıyorlar, Demir Kubbe’nin İsrail’in iddia ettiği kadar başarılı olmadığını kendi delilleriyle ispat etmeye çalışıyorlar. Bu konuda önemli Batılı gazeteleri de bunların analiz ve değerlendirmelerini yayımlıyorlar. İsrail de bunlara kendine göre cevap veriyor. Kısacası, Demir Kubbe konusunda daha önce de söylediğimiz gibi en azından uzman çevrelerde bir tartışma başlamış bulunuyor ve bu da devam ediyor. Demir Kubbe’nin performans ve başarı yüzdesini inceleyen ve sistemi eleştiren uzmanlar bunu daha çok Gazze saldırısı sırasında yayımlanan video görüntülerini analiz ederek yapıyorlar, görüntülerden hareketle başarı yüzdesinin söylendiği kadar yüksek olmadığını vurguluyorlar.

İsrail’e göre, bu başarı oranı ilk günlerde yüzde 90 civarındaydı. Sonra görüntü eleştirileri yüzünden oranı yüzde 84’e düşürdü. Uzmanlar ise bu oranın çok daha düşük olduğunda ısrarlılar. Bazıları kafadan vuruş şeklinde nitelenen imha füzesinin doğrudan hedef roketi vurma oranının yüzde 40’tan fazla olmasının mümkün olmadığına dikkat çekiyorlar. Hatta bazıları bu oranın yüzde 5-10 civarında olduğunu söylüyor. İsrail ise uzmanların video ve diğer görüntülerin analizine dayanan tespit ve değerlendirmelerinin basit ‘YouTube’ görüntülerine dayandırıldığını, bunun da gerçekleri yansıtmadığını söylüyor, kısacası uzman iddialarını reddediyor.

Bu durumda, ortaya karmaşık ve tartışmalı bir tablo çıkmış bulunuyor. Bir tarafta sözü dinlenen, konularında iddialı ve yetkin uzmanlar; diğer tarafta ise İsrailli yetkililer ve uzmanlar var. İki taraf medyada ve muhtemelen başka vasatlarda Demir Kubbe’nin performans ve başarısı konusunda tartışıp duruyorlar.

Diğer yandan, Amerikan yönetiminin bu konuda şüphesinin olmadığı, Demir Kubbe’yi başarılı bulduğu görülüyor. Nitekim bu yüzden Obama da, başkaları da sistemi övüyorlar. Daha da ilerisi, sisteme mali desteğin artarak devam edeceğini söylüyorlar. Amerika’nın sisteme katkısı bugüne adar 900 milyon dolar civarındaydı. Bu yıl Amerika sisteme 200 milyon dolar verecek. Bunun bütçe kısıntısı mülahazalarıyla kesilmesi ihtimali de ortadan kaldırıldı. Kongre geçenlerde sistemi “çok etkili” deyip överken sistemin daha da geliştirilmesi maksadıyla 2015 yılına kadar 680 milyon dolar taahhüt etmiş bulunuyor. İsrail şüphesiz bu destekten son derece memnun görünüyor ve sistemi daha da geliştireceğini söylüyor.

Muhtemel yeni bir Gazze ihtilafı ve saldırısı konusunda yine rol oynayacağı kesin olan Demir Kubbe ile ilgili gelişme ve tartışmalar şüphesiz sadece İsrail ve Hamas’ı ve de Amerika’yı ilgilendiren bir konu da değil. Sistemin gerçek başarısı ne kadar, yeni bir ihtilafta ne kadar rol oynar, Hamas, Hizbullah ve İran’ın sistemin sicil ve başarısına bakışı nasıl, yeni bir bölgesel ihtilafta sistem ne yapabilir,  gerçek kapasitesi ve yeteneği ne kadar, gibi sorular bölge ve bölge devletlerini de önemle ilgilendiriyor.

Demir Kubbe deyip geçmeyelim, bir savunma sistemi bugünden görülen ve görülemeyen pek çok kritik ve önemli konuyu, hatta muhtemel bir savaşın yön ve başarısını bir şekilde etkileyebilir. Bu yüzden tartışmaların ve gelişmelerin en azından farkında olmak gerekiyor.

Tutuklu paşa eşini nasıl hamile bıraktı?

Balyoz davası tutuklusu emekli Tümgeneral Durusoy'un, cezaevindeyken evlendiği eşi bir aylık hamile çıktı.

Emekli paşanın genç eşinin hastanede kocasıyla 10 gün kaldığı anlaşıldı. İki yıldır tutuklu bulunan emekli komutana eşini hamile bıraktığı ortaya çıkınca hücre cezası verildi.
Balyoz davasının tutuklu sanığı emekli Tümgeneral Recep Rıfkı Durusoy'un (64), cezaevindeyken evlendiği eşi Melike Kaynak Durusoy'un (30) 1 aylık hamile olduğunun anlaşılması ortalığı karıştırdı.
Sabah gazetesi bu ilginç gelişmeyi manşetine taşıdı. Habere göre genç eşin hamileliği, Silivri Cezaevi'ne hamilelik raporu sunarak X-Ray cihazından geçmek istemesiyle ortaya çıktı.

1.5 YILDIR GÖRÜŞEMEYEN ÇİFT HASTANEDE BİRARAYA GELDİ

Sabah Özel İstihbarat Bölümü'nün cezaevi kaynaklarından edindiği bilgilere göre olay şöyle gelişti: Balyoz davası kapsamında 15 Şubat 2011'de tutuklanarak cezaevine konulan Durusoy yargılama sonucunda 16 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Emekli paşa yargılamanın sürdüğü dönemde eşi Filiz Durusoy'dan boşandı. Ardından ise Melike Kaynak ile evlendi. Hatta iki kadın arasında Balyoz davasının görüldüğü duruşma salonunda 3 Haziran 2011'de kavga çıktı.

Yaklaşık 1.5 yıldır evli olan Durusoy çifti, açık görüş hariç bir araya gelemiyordu. Recep Rıfkı Durusoy 12 Şubat günü Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne böbrek rahatsızlığı sebebiyle tedaviye alındı. Emekli paşa hastanede özel odada 10 gün tedavi gördü. Durusoy'un hasta yatağında olduğu sırada genç eşinin de refakatçi olarak yanında kaldığı tespit edildi. Emekli paşaya idari soruşturma sonucunda hücre cezası verildi.

EŞLE GÖRÜŞME YASASI MECLİS'TE

Tutukluların eşleriyle görüşmelerine imkân tanıyan yasa geçtiğimiz günlerde Meclis alt komisyonundan geçti. Tasarının kısa bir süre sonra yasalaşması bekleniyor. Yasa, aile bütünlüğünün korunması için eşlerin cezaevinde stüdyo tipi odalarda 24 saat görüşmelerine izin veriyor. Yasa, eşlerin ayrıca çocuklarıyla bir arada zaman geçirmelerine de imkân tanıyor.

Uzman çavuş dehşeti

Güncel / Uzman çavuş dehşeti
Uzman çavuş, eşini cadde ortasında 10 kurşunla öldürdü.

Şanlıurfa'da, 27 yaşındaki Hülya Ege caddede yürürken, uzman çavuş olarak görev yaptığı Şırnak'taki birliğinden izinsiz ayrılan henüz düğün yapmadıkları nikahlı eşi 30 yaşındaki İbrahim Ege tarafından tabancayla başına 10 kurşun sıkılarak öldürüldü. Genç kadının ölüm haberi yakınları yasa boğarken, kaçan uzman çavuş polis tarafından yakalandı.

Olay, akşam saatlerinde Şair Nabi Mahallesi Köseoğlu Caddesi üzerinde meydana geldi. İddiaya göre, Karayolları 91'inci Şube Şefliği'nde memur olarak görev yapan Hülya Ege, mesai bitimi işyerinden çıktı ve servis ile kent merkezinde indikten sonra eve gitmek için yürümeye başladı.

10 EL ATEŞ ETTİ
Hülya Ege'nin yürüdüğü sırada yanına Şırnak'ta görev yapan nikahlı eşi uzman çavuş İbrahim Ege geldi. Bir süre önce nikah kıydıkları ve yaz mevsiminde düğün yapmayı planladıkları öğrenilen Ege çifti arasında tartışma çıktı. Kısa süren tartışmanın ardından Şırnak'taki birliğinden izinsiz olarak ayrıldığı öğrenilen uzman çavuş İbrahim Ege beylik tabancasıyla Hülya Ege'nin başına peş peşe ateş etti. 10 el silah sesi duyanlar paniğe kapılarak durumu polise bildirirken, İbrahim Ege ise eşinin kanlar içerisinde yere yığılmasının ardından olay yerinden kaçtı.

POLİS TARAFINDAN YAKALANDI
Çevredekilerin ihbarı üzerine olay yerine çok sayıda polis ve sağlık ekibi sevk edildi. Polis çevre güvenliğini alarak, şüpheliyi yakalamak bölgede arama yaptı. Şüpheli İbrahim Ege, olay yerine yakın bir yerde polis tarafından suç aleti tabanca ile yakalanarak gözaltına alındı. Polislere, henüz düğün yapmadıkları ve resmi nikah kıydırdıkları Hülya Ege'nin kendisinden ayrılmak istediğini ve bu nedenle tartışarak cinayeti işlediğini söyleyen İbrahim Ege, sağlık kontrolünden geçirildikten sonra Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü.

YAKINLARI SİNİR KRİZİ GEÇİRDİ
Yaşananların ardından cinayeti haber alan Hülya Ege'nin yakınları olay yerinde sinir krizi geçirdi. Olay yerine gelen ve yerdeki cesedi gören yakınlarını polis ve sağlık görevlileri teselli etmeye çalıştı. Hülya Ege'nin cesedi, olay yerinde yapılan incelemenin ardından otopsi için Şanlıurfa Eğitim Araştırma Hastanesi morguna götürüldü. Cinayetle ilgili soruşturma sürdürülüyor.

"MİT görevlisi öldürdü"

Ergün Poyraz’dan Uğur Mumcu’nun ölümüyle ilgili tartışma yaratacak iddia.
Ergenekon tutuklusu Ergün Poyraz, son yayımladığı kitabı “İplikçi”de,  Uğur Mumcu’yu “Duran Hoca” kod adlı bir MİT görevlisinin öldürdüğünü iddia etti. Poyraz, bu bilgiyi eski DGM Savcısı Ülkü Coşkun’a dayandırdı. Uğur Mumcu’nun eşi TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, böyle bir bilgiden kendisinin haberdar olmadığını söyledi.

Ergün Poyraz, kitabında Uğur Mumcu cinayetine geniş yer ayırdı. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre;  cezaevinde gazeteciler, siyasetçiler ve diğer ziyaretçilerin kendilerini bir an bile yalnız bırakmadıklarını dile getiren Poyraz, şu iddiayı ortaya attı:

“Yine böyle bir ziyaret esnasında gelenlere ‘Türkiye’deki faili meçhuller ile ilgili kitap yazdığımı’, sorulan soruya cevap olarak vermiştim. Hatta Uğur Mumcu’nun katilini de isimle anlattım ve kitabımda yer alacağını belirttim. Mumcu davası avukatlarından Turgut Kazan, hafifçe itiraz edecek gibi oldu: ‘Ama onun katilleri yakalanmadı mı?’ Kendisine Mumcu’nun katilinin Duran Hoca kod adlı MİT görevlisi olduğunu söyledim. Çünkü Mumcu olayını araştıran (!) o günün DGM Savcısı Ülkü Coşkun çok iyi görüştüğüm biriydi.”

Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, konuyla ilgili Poyraz’ın iddialarına ilişkin bir bilgisi olmadığını belirtti. Turgut Kazan ise Poyraz’ı gazeteciler gününde bir grup gazeteci ile ziyaret ettiklerini belirtip bu ziyaret sırasında daha çok tutukluluk sürelerinin uzun oluşunun gündeme geldiğini ifade ederek, “Poyraz ile görüşmemizde Uğur Mumcu cinayetine ilişkin bir konuşma geçtiğini hatırlamıyorum” dedi.

Poyraz kitabında ayrıca, eski DGM Savcısı Ülkü Coşkun’un faili meçhul cinayetleri aydınlatamamasına karşın sürekli terfi aldığını da şöyle anlattı: “Ülkü Coşkun, Muammer Aksoy cinayetinde binbaşıydı. Cinayeti aydınlatamadı yarbay oldu. Bahriye Üçok cinayetini de karanlıkta bıraktı, albay oldu. Uğur Mumcu cinayetindeki başarısızlığına rağmen savcılıktan Ankara 2 No’lu DGM yedek hâkimliğine terfi etti. Tarih, bu denli başarısız olup da terfi üzerine terfi, kıdem üzerine kıdem alan birini daha zor kaydeder.”

"MİT görevlisi öldürdü"

Ergün Poyraz’dan Uğur Mumcu’nun ölümüyle ilgili tartışma yaratacak iddia.
Ergenekon tutuklusu Ergün Poyraz, son yayımladığı kitabı “İplikçi”de,  Uğur Mumcu’yu “Duran Hoca” kod adlı bir MİT görevlisinin öldürdüğünü iddia etti. Poyraz, bu bilgiyi eski DGM Savcısı Ülkü Coşkun’a dayandırdı. Uğur Mumcu’nun eşi TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, böyle bir bilgiden kendisinin haberdar olmadığını söyledi.

Ergün Poyraz, kitabında Uğur Mumcu cinayetine geniş yer ayırdı. Cumhuriyet gazetesinin haberine göre;  cezaevinde gazeteciler, siyasetçiler ve diğer ziyaretçilerin kendilerini bir an bile yalnız bırakmadıklarını dile getiren Poyraz, şu iddiayı ortaya attı:

“Yine böyle bir ziyaret esnasında gelenlere ‘Türkiye’deki faili meçhuller ile ilgili kitap yazdığımı’, sorulan soruya cevap olarak vermiştim. Hatta Uğur Mumcu’nun katilini de isimle anlattım ve kitabımda yer alacağını belirttim. Mumcu davası avukatlarından Turgut Kazan, hafifçe itiraz edecek gibi oldu: ‘Ama onun katilleri yakalanmadı mı?’ Kendisine Mumcu’nun katilinin Duran Hoca kod adlı MİT görevlisi olduğunu söyledim. Çünkü Mumcu olayını araştıran (!) o günün DGM Savcısı Ülkü Coşkun çok iyi görüştüğüm biriydi.”

Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, konuyla ilgili Poyraz’ın iddialarına ilişkin bir bilgisi olmadığını belirtti. Turgut Kazan ise Poyraz’ı gazeteciler gününde bir grup gazeteci ile ziyaret ettiklerini belirtip bu ziyaret sırasında daha çok tutukluluk sürelerinin uzun oluşunun gündeme geldiğini ifade ederek, “Poyraz ile görüşmemizde Uğur Mumcu cinayetine ilişkin bir konuşma geçtiğini hatırlamıyorum” dedi.

Poyraz kitabında ayrıca, eski DGM Savcısı Ülkü Coşkun’un faili meçhul cinayetleri aydınlatamamasına karşın sürekli terfi aldığını da şöyle anlattı: “Ülkü Coşkun, Muammer Aksoy cinayetinde binbaşıydı. Cinayeti aydınlatamadı yarbay oldu. Bahriye Üçok cinayetini de karanlıkta bıraktı, albay oldu. Uğur Mumcu cinayetindeki başarısızlığına rağmen savcılıktan Ankara 2 No’lu DGM yedek hâkimliğine terfi etti. Tarih, bu denli başarısız olup da terfi üzerine terfi, kıdem üzerine kıdem alan birini daha zor kaydeder.”

"Troid kanseri" fişlemesi

‘Askeri casusluk’ iddianamesinin en önemli delillerinden ‘Pandora’ adlı dosyada, Başbuğ ile Kalyoncu’nun sağlık raporları da bulundu. Belgelerde Başbuğ’da troid kanseri olabileceği, Kalyoncu’nun boyun fıtığı olduğu, Kalyoncu’nun safra kesesinde taş saptandığı ifadeleri yer alıyor.


 
Askeri casusluk davasının 106 bin sayfadan oluşan ek klasörlerinden askeriyenin çok önemli belgeleri çıktı. 106 bin sayfa incelendiğinde orgeneral rütbesindeki komutanların sağlık durumlarını gösteren raporlardan, Türkiye’nin en önemli projeleri arasında yer alan Hürkuş’a, denizde millileşmeyi sağlayan MİLGEM projesinin detaylarından üst düzey askeri yetkililerin aile fotoğraflarına kadar bir çok belge ortaya çıkıyor.

Hatta bu belgeler ‘gizli’ olmadığı için mahkeme tarafından dosyaya konmasına sakınca görülmeyen belgeler. Ek klasörlerde, davanın bir numaralı sanığı Bilgin Özkaynak’ın bilgisayarından elde edildiği belirtilen belgeler bulunuyor.

Safra kesesinde taş!


Bu belgelerden bir tanesi ‘Paşaların Sağlık Raporları’ adlı döküman. Vatan gazetesinden Kenan Butakın'ın haberine göre; bu dökümanda Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Orgeneral Saldıray Berk, şu anki Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu, emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ve Jandarma eski Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un sağlık bilgileri bulunuyor. Hatta bu belgeler arasında bu kişilere ait ‘üroloji’ raporları da elde edilen belgeler arasında yer alıyor. Belgelerde Başbuğ’da troid kanseri olabileceği, Kalyoncu’nun boyun fıtığı olduğu, Kalyoncu’nun safra kesesinde taş saptandığı ifadeleri yer alıyor.

Fişlenenler istifa etti!

Özkaynak’tan elde edilen belgeler arasında bazı paşalar hakkında ‘fişlemeler’ de bulunuyor. Bu fişlemelerde, tutuklu sanıkların ifadeleri yer alıyor. Ancak bu paşaların ortak noktası ise son bir yıl içinde ya istifa etmiş ya da emekliye ayrılmış olmaları. İşte o isimler: Hava Kuvvetleri Komutanlığı eski Genel Sekreteri Tuğgeneral Hakan Taşkesen, Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanı Tümgeneral Mehmet Yılmaz Erdoğan, Korgeneral Veysi Ağar.

‘Paşa dedikoduyu sever’

Çetenin belgeleri arasında Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanı Tümgeneral Mehmet Yılmaz Erdoğan’la ilgili bilgi ve fotoğraflar da bulundu. 2011 yılında istifa eden Tümgeneral Erdoğan hakkında şu ifadeler kullanılıyor: “İstihbaratçı. En çok ilgilendiğim kişi. Arada odasına gidip ayar yapıyorum. İstihbari bilgileri çok rahat konuşuyor. Dedikoduyu çok sever.”

Hürkuş da fişlenmiş!

Özkaynak’dan elde edilen belgelerden birinin adı da ‘Hurkus_structure’ başlığını taşıyor. Bu belgenin ise bilirkişi tarafından hazırlanan raporunda 220 sayfa olduğu ve Türkiye’nin en önemli projeleri arasında yer alan ‘Hürküş Projesi’ ile ilgili olduğu ifade ediliyor. Uçakların yerli imkanlarla üretilmesini sağlayacak proje ile ilgili elde edilen belgede şu ifadeler yer alıyor: “Hürkuş projesi ile ilgili genel bir döküman yolluyorum. Uçağın nasıl geliştirildiği ile ilgili birçok gizli konu içermektedir. Muvaffak Hasan bu projede önemli bir konumda. Kendisi Filistinli. Ajan olabilir.”

Casusluk da yok şantaj da

Davanın adı her ne kadar ‘casusluk’ davası olsa da ‘casusluk suçlaması’ ile yargılanan sanık yok. ‘Gizli belgeleri elde etmek’ suçundan yargılanıyorlar. Davanın iki numaralı sanığı ‘sahte teğmen’ Narin Korkmaz’ın fuhuş yoluyla bilgi sızdırıp, yatak odası görüntüleriyle şantaj yaptığı iddia ediliyor. Ancak ‘Bana şantaj yaptılar’ diyen mağdur da yok!

27 Mart 2013 Çarşamba

Koramiral Kösele: Örgütsel faaliyet içinde bulunmadım

Koramiral'in isyanı

İzmir 12’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde 16 Nisan’da görülmeye başlanacak 'Askeri bilgi ve belge bulundurma' davasında tutuksuz sanıklar arasında bulunan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele’nin tutuklandığı zaman savcı ve hakime verdiği ifadesinde, sanıklardan hiç kimseyi tanımadığını söylediği belirtildi.

Hakkında 'Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak', 'Yasaklanan bilgileri temin etmek' suçlamasıyla 2-6 yıl hapis cezası istenen Koramiral Veysel Kösele, 14 Eylül 2012 tarihinde tutuklandı. Koramiral Kösele o tarihte Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu Maddesi ile görevli 1 No’lu Hakim Serdar Ergül tarafından alınan ifadesinde, hiçbir örgütsel faaliyet içinde bulunmadığını söyledi.
Kösele, Pandora veri tabanında bulunan 'Koordinatör/Safiye Köten/Veysel Kösele' başlığında bulunan 6 belgeyi hiçbir zaman suç örgütünün veri tabanına kayıt etmediğini, kendisiyle hiçbir ilgisinin bulunmadığını belirtti. Kösele, 2008 yılında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda tümamiral rütbesiyle personel başkanı görevinde bulunduğunu 'Amiral terfi sistemi' dosyasındaki belgenin kendi sorumluluğundaki şubelerden biri tarafından Genelkurmay’a bildirilmek üzere görüş içeren belge olduğunu, ancak bu belgeyi hiçbir zaman suç örgütünün veri tabanına kayıt etmediğini söyledi.

'Komutanatavsiyeler.doc' isimli dosyada 2011 Yüksek Askeri Şura amiral terfilerine yönelik 'Komutana önerilerim' isimli belgeye dair soruya Kösele, o tarihteki YAŞ’ta koramiralliğe terfi ettiğini, bu belgede adının ne maksatla kimler tarafından yazıldığını bilmediğini ifade etti.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele şöyle dedi:
"Bana kimse tarafından şantaj ya da tehdit yapılmadı. Bu belgeler iddia edilen veri tabanına kaydedilme tarihinde Deniz Kuvvetleri personel başkanlığı görevini yaptığım tarihleri içermektedir. Bu belgelerin son kayıt tarihi olarak da çıkarma filosunda görev yaptığım tarihleri içermektedir. Bu büyük bir çelişkidir. Tamamen ayrı yerlerde görev yaptığım sırada aynı bilgisayara bu şekilde kayıt yapılması mümkün değildir. 43 yıldır onurlu bir şekilde görevimi yerine getiriyorum. Hakkımdaki isnatlar beni son derece üzmüştür, mesleğimden beni soğutmuştur, suçsuzum."

Koramiral Kösele, soru üzerine sanık Safiye Köten ve Onur Süer’i tanımadığını söyledi. Kösele, 2009-2011 arasında Foça’da görev yaptığını, Safiye Köten’in eski Foça Kaymakamı'nın kızı, örgütün bir diğer yöneticisi olduğu iddia edilen Onur Süer ise Foça Çıkarma Gemisi Komutanlığı’nda görevli yaklaşık 500 kişiden birisi olduğunu savcılık aşamasında öğrendiğini, yaptığı görev nedeniyle insanların kendisini tanıyabileceklerini dikkat çekti.

Koramiral Veysel Kösele’nin Avukatı Bora Kösele de veri tabanındaki kayıtların müvekkilinin dışında oluşturulduğunu, söz konusu belgelerin bir tanesinin müvekkilinin sorumluluk alanıyla ilgili olduğunu, bu belgenin de gizli hiçbir tarafının bulunmadığını, diğer hiçbir belgenin müvekkiliyle ilgisinin olmadığını söyledi. Soruşturma kapsamında Koramiral Veysel Kösele tarafından oluşturulduğu iddia edilen farklı belgeler ile ilgili de savunma yapan avukat Bora Kösele, "Bu dosyalar; Veysel Kösele tarafından oluşturulmamıştır. Özellikle 14 Eylül 2009 tarihinde oluşturulup 16 Nisan 2010 tarihinde son kaydı yapıldığı iddia edilen "Kıbrıs konusundaki son gelişmeler’ isimli dosyanın kullanıldığı bilgisayar Dışişleri Bakanlığı’ndadır. Müvekkil hiçbir zaman Dışişleri Bakanlığı’nda görev yapmamıştır. Müvekkilin Dışişleri Bakanlığı’nda veri oluşturması ve Bakanlığa girebilmesi mümkün değildir. Bu durum sadece müvekkile kurulan bir komplo bulunduğu sonucunu ortaya çıkartmaktadır. Müvekkilim sorumluluğu dışında 40 yıldır onuruyla vazifesini yapmıştır. Kimseye herhangi bir yanlışı olmamıştır" dedi.

Veysel Kösele bu ifadeyi verdiği tarihte tutuklandı. Kösele, avukatlarının itirazı üzerine bir hafta sonra tahliye edildi. Tahliye gerekçesi olarak, Kösele’nin tutuklanmasına neden olan belgelerin gizlilik derecelerini belirten değerlendirme yazısının Genelkurmay Başkanlığı Adli Müşavirliği tarafından soruşturma dosyasına gönderildiği, şüpheli yönünden delillerin toplandığı, Kösele’nin delilleri karatma ihtimalinin kalmadığı ve kaçmayacağı kanaati oluştuğu gösterildi.

Koramiral Kösele, 'Gizli bilgi ve belge bulundurma' suçlamasıyla 49’u muvazzaf asker 79’u tutuklu, toplam 357 sanıklı davada 16 Nisan’da yargılanmaya başlanacak.

Aselsan'ın halka açılma oranı neden yükseltilmeli? / Perihan ÇAKIROĞLU

ABD'nin "Silikon Vadisi" varsa bizim de "Aselsan Vadi"miz var. Ankara'ya gittim, Aselsan'ın dünyasına girdim. Tüm bir günümü de orada geçirdim.
Firmanın 4 grubundan birisi olan Akyurt'taki merkezi gezerken o çalışkan, günlerini gecelerini Türkiye adına askeri veya sivil yeni sistemler, yeni yazılımlar üretmeye adamış mühendisleri izledim.

Açık sözlü Genel Müdür Cengiz Ergeneman ve arkadaşlarıyla buluşup konuştuk. Sohbetlerin büyük bölümünü sizlere iki gün boyunca aktarmaya çalıştım.

Stratejik bir kuruluş olan Aselsan, doğru yolda ilerliyor. 37 yıllık şirket, geçen yıl 911 milyon dolar ciro yapmış, bunun da 329 milyon dolarını Ar-Ge'ye ayırmış. Anlayacağınız, bizim gibi Ar-Ge fakiri olan bir ülkede Aselsan şampiyon olmuş. 200 milyon dolarlık ihracat hedefini birkaç yıl içinde 300 milyon dolarlara çıkarmak istiyor.
Bunu istiyor da önünde zorluklar, yanında engeller var. Dış dünyadaki rakipleriyle baş edebilmesi için firmanın yapısında yenileşmeler gerekiyor. Öncelikler arasında da halka açılma oranını yükseltmesi bulunuyor.

Sadece İsrail bizim gibi

Küresel savunma şirketleri arasında yer alan tek Türk şirketimiz olan Aselsan'ın sadece yüzde 15.42'si halka açık. Geriye kalan yüzde 84.58'lik hisse ise Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı'na ait. Vakfın gelirleri Türk vatandaşlarının bağışlarından sağlanıyor. 0.2'lik küçük bölümü de diğer pay sahipleri paylaşıyor.

Oysa, dünya savunma şirketlerinin hisse yapılarına baktığımızda İsrail'dekiler hariç küresel devlerin ABD'de yüzde 100'ünün, Avrupa'da büyük kısmının halka açık olduğunu ve hisselerin de genellikle emeklilik fonları, özel hissedarlar ve farklı yatırım şirketlerince yönetildiğini görüyoruz.

Mesela, Lockheed Martin, BAE Systems, General Dynamics, Raytheon ve ATK ve Rheinmetall'de durum böyle. Avrupa'ya geçersek Finmeccanica'nın yüzde 35 civarındaki hissesi İtalyan devletine ait, Thales'in de yine yüzde 40'a yakın hissesi Fransız devletinin elinde. İtalyan modelindeki uygulamada stratejik kuruluşlar, bir kişinin veya başka şirketlerin eline geçmemesi için hisselere oransal sınırlamalar getirilmiş.

İsrail'deki durum ise hemen hemen bize benziyor. IAI, Rafel ve IMI gibi stratejik kuruluşların tüm hisseleri devletin elinde.



Bağışla değil hisseyle büyüme

Aslında Aselsan'ın tümü halka açılsa halkın buna büyük ilgi göstereceğini tahmin etmek zor değil.

Ülkesinin güvenliği ve geleceğini düşünen insanlar, sadece bizde değil, her ülkede askeri amaçlı çalışan şirketlere katkıda bulunmayı tercih ediyor.

Borsa uzmanları da, Aselsan'ın hisselerine vatandaşın ilgisinin yoğun olacağını tahmin ediyorlar.
Bireysel emeklilik şirketlerine devlet yüzde 25'lik katkı yapıyor. Bu şirketler, birikecek emeklilik fonlarıyla nerelere yatırım yapacaklarını yavaş yavaş planlamaya başladılar.

Mademki kendi uçağımızı, kendi roketimizi, kendi füzemizi, kendi uydumuzu yapmayı kafaya koyduk, öyleyse bunları üretecek şirketlere sermaye sağlamak için önce onları halka açalım.

Çevik Bir'in tutanakları ortaya çıktı

28 Şubat soruşturması sırasında başkanlığını Em. Org. Çevik Bir’in yaptığı toplantının tutanakları ortaya çıktı.

Paşalar burada personele işkence yapılmasını istedi.

28 Şubat soruşturması kapsamında son dalgaya dayanak teşkil eden dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir’in başkanlığında yapılan ‘irtica’ konulu gizli toplantının tutanakları ortaya çıktı.

28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu toplantısından birkaç ay sonra, 7 Nisan 1997’de yapılan toplantıya ilişkin tutanaklarda, henüz istifa etmeyen Refahyol hükümetinin yıkılmasının şart olduğu belirtiliyor.

KADROLAR TEMİZLENMELİ

En çarpıcı öneri geçtiğimiz günlerde tutuklanan eski Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanı Tümgeneral Yücel Özsır’dan gelmiş.

Özsır, ordudan atılacakların işkenceden geçirilmesini tavsiye ediyor. Toplantıda, 28 Şubat kararlarının uygulanması için yazılı muhtıra verilmesi öneriliyor.

Toplantıda Tümgeneral Şevket Turan, “Yargı, Adalet Bakanlığı, MEB, sosyal sigortalar gitmiştir. Durum çok vahim. Refahyol hükümetinin yıkılması öncelikli şart. Önemli olan kadroların temizlenmesi. Daimi teşkilatlanma olmalıdır. Gelecek hükümette bize müzahir bakanlar olmalıdır” diyor.

Bu anlamda medya ile işbirliği yapılması gerektiği vurgulanan toplantıda Tümgeneral Ersin Yılmaz, taarruzi psikolojik harekat yapılması gerektiğini savunuyor.

Basınla açık/kapalı temas sağlanıp, medya desteğinin alınması gerektiğini belirten Yılmaz, “Kendi TV’mizi kuralım. 2’nci ve 3’ncü gruplar oluşturulmalı ve sivil kuruluşlarca temas sağlanmalıdır.” görüşünü savunuyor.

İKİ ‘YAŞ’ YETMİYORMUŞ

Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanı Tümgeneral Yücel Özsır ise, “28 Şubat kararlarının uygulanması için yazılı muhtıra verelim” görüşünü savunuyor. Son birkaç sene içinde astusbaylar arasında irticanın yayıldığını belirten Özsır, irticacı subayların işkence yöntemleri kullanılarak sorgulanmasını, daha sonra da TSK’dan atılmasını savunuyor.

Özsır, “1989-1992 yılları arasında Etimesgut’ta kurulan bir merkezde ‘Bulut’ adı verilen bir proje yürütülmüş ve 160 kişinin ilişiği kesilmiştir. İrticaya karışan personel kesin delilleri ile ortaya çıkarılmalıdır” diyor.

Özsır, yılda iki kez yapılan YAŞ’ın personelin atılmasında yeterli olmadığını, Ağustos şurasından önce olağanüstü şura toplanmasını istiyor.

Emekliler muhtıra versin

Toplantıda Çevik Bir, “10 emekli orgeneral bir araya gelse muhtıra verseler, Em. Org. Doğan Güreş’in tutumu değişir” ifadelerini kullanıyor. Bir, irtica konusunda tarihi bir toplantı yaptıkları uyarısında bulunuyor. Toplantıda Genelkurmay Harekat Başkanı Çetin Doğan ise, “Batı Çalışma Grubu kurulmuştur. Yarından itibaren çalışmalara başlanacak, kuvvet komutanlıkları da benzeri çalışma ile bu ağ örülecektir” diyor.

Kimler katıldı?

‘İrtica Konusunda Alınacak Tedbirler Konulu Toplantı’ya Bir’in yanı sıra J başkanları Çetin Doğan, Kamuran Orhon, Vural Avar ile kuvvet komutanlıklarından Şükrü Sarıışık, Yücel Özsır, Aytaç Atılan, Orhan Yöney, Köksal Karabay, Fevzi Türkeri, Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, adlimüşavir Erdal Şenel gibi isimler katılıyor.

Kızlardan yatak fişlemeleri

Pandora'dan bu kez 'bürokrat fişlemesi' çıktı... 'Askeri casusluk' dosyasında 'eskort kızların ilişkiye girdikleri üst düzey yöneticilerin cinsel zaaflarını rapor ettiği' ortaya çıktı.


 
İzmir Cumhuriyet Başsavcıvekilliği tarafından yürütülen 85'i tutuklu toplam 357 kişi hakkındaki kamuoyunda 'askeri casusluk' olarak bilinen davada sivil detaylar... 'Devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etmek ve kişisel verilerin kayıt altına alınmasına yönelik casusluk soruşturmada' açılan davanın delil klasörlerinden üst düzey bürokratlara ait fişlemeler çıktı.


Klasörlerde örgüt üyelerinde ele geçirilen 'Pandora' adlı dosyada fuhuş yapan kadınların bürakratlarla ilgili tuttukları raporların olduğu görüldü. Çetenin tuttuğu belgelerde eskort kızların ilişkiye girdikleri ve sevişme anlarını görüntülediği iddia edilen aralarında SGK, İçişleri Bakanlığı, BDDK gibi kurumlarda bürokrat olan görevlilerden şantajla devletin gizli bilgilerini nasıl sızdırdığı, bu kişilerin cinsel zaafları yer alıyor. Belgelerde eskort kızların takma adları ve görev yerleri de yer alıyor. İşte Akşam gazetesinin ulaştığı fişleme dökümleri:

'İmam nikâhı diye tutturuyor'
Buse takma adlI H.E. / Ankara:
- A.K. SGK'da üst düzey bürokrat. Sarışın merakı, farklı cinsel istekleri var. Viagra ve cintopu kullanıyor.

- A.T. İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği'ndeki gözümüz kulağımız. Sapık. Kızlarla beraber olunca imam nikâhı kıyalım diye tutturuyor.

- A.T.V. BDDK'da üst düzey bürokrat. Türkiye'deki bankaların yaptığı gizli raporlamalara ulaşma imkânına sahip. Hem bankaların hem de şirketlerin istenilen finansal bilgilerine bu kişi aracılığıyla ulaşılabilir.

- C.P. SGK'da müfettiş. Çocuk pornosu dahi istiyor. Genelde Rus tercih ediyor. Elimizde görüntüleri var. Ne istersek getiriyor.

- G.O. MİT'te. Adam Alevi. Karısı istihbaratçıymış. Karısının adı A. akrabaları PKK'lı. Teklif edilirse çalışır. Kayda uygun. Viagra kullanır.

'Son çare CD'yi adresine yollarız'


İnci takma adli E.P. / Ankara:
- S.B. Gelir İdaresi Başkanlığı'nda bürokrat. Adam naz yapmaya başladı. Derya'nın tekrar ilgilenmesi lazım. Bu da olmazsa son çare çektiğimiz CD'nin bir kopyasını adresine postalarız.

Ağzı sıkı değil kızlara konuşur

Hasret takma adlI F.B. / Ankara:
- İÇİŞLERİ Bakanlığı'ndan Ö.U. Hukuk Müşaviri. Potansiyeli var. Kendini beğenmiş. Kaba.

- R.E. kaymakam. Eskiden formu daha iyiydi. Bu kadar zaafı olan biri, bakanlık merkezine girse iyi olur. Nasıl olsa avucumuzda. Kasetlerini yayınlasam dizi olur.

- E.Y. bürokrat, memur, emekli asker, BTK'da çalışıyor. Genelkurmay ve MGK'daki arkadaşlarıyla irtibatını devam ettiriyor. Çalıştığı kurumun güvenliği eskiden ona bağlıydı. İyi bir gizli belge arşivi olduğu anlaşıldı.

- M.A. Bürokrat Müdür Yardımcısı. Oldukça azgın biri. Merkez Bankası personeline ait getiremeyeceği belge yok bu adamın. Avucumun içine aldım. Onunla çok işim olacak.

- B.Ö HAVELSAN'da hava ve Savunma Sistem Müh. diye bir yerde grup müdürü. İş için yurt dışına çıktığında çapkınlık yapmış. Ağzı sıkı değil. Kızlara konuşabilir.  Gerekirse görüntüsünü alalım. HAVELSAN'dan bilgi çıkarmak için kullanılabilir.

Genç bir Rus her şeyi yaptırır
Belgin, Nevin, travesti Handan takma adlı H.Ö. / İstanbul:
- T.E. bürokrat, maliye hesap uzmanı. Ruslara takılmış. Genç Ruslardan bahsedip duruyor. Artık ziyaretleri usandırmış durumda. Psikolojik sorunları var.
Genç bir Rus her şeyi yapar, zaten yaptırıyor.

Tam bir kadın düşkünü jön

Gülşen takma adlI C.A. / Ankara:
- A.B. bürokrat, personel. Ebru'nun avucunda. Tam bir kadın düşkünü jön. İstediğimiz adamların atanmasında ve personel bilgilerinin ele geçirilmesinde çok yardımcı oluyor. Çevresi çok geniş, nüfuzundan yaralanılabilir. Bir kadeh içince tüm kapılar açılıyor

BÜROKRATLAR FENA PANİKTE
Casusluk soruşturması iddianamesinin ekleri içerisindeki bürokratlara ait belgeler başta Ankara'da olmak üzere İstanbul ve İzmir'de paniğe neden oldu. Ulaşılan bilgiye göre birçok bürokrat casusluk iddianamesinde şüpheli bayan eskortlar tarafından fişlenip ya da ilişki sırasında görüntüsünün çekilip çekilmediğinin peşine düştüğü öğrenildi. İddianamenin ekleri arasındaki bürokrat fişlemeleri davanın önemli delilleri arasında gösteriliyor. Soruşturmayı sürdüren İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kendisi ya da talimatla mağdur konumunda olan bazı bürokratların ifadesini alacağı belirtiliyor. Duruşmalar 16 Nisan'da başlayacak.

Uzman erbaşlıkta başvuru yaş şartı, 25'e düşürüldü

Uzman erbaş olarak alınacaklarda aranan "26 yaşını bitirmemiş olmak" şartı, 25'e düşürüldü.
Uzman Erbaş Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete'de yayımlandı. Yönetmelikte yapılan değişiklikle, uzman erbaşlık için başvuruda, "Muvazzaflık hizmeti sırasında veya terhisinden itibaren 3 yıl içinde ve müracaatın yapıldığı yılın Ocak ayının ilk günü itibariyle 26 yaşını bitirmemiş olmak" ve "Astsubay meslek yüksek okulu giriş sınavına başvuru tarihinde müracaatın yapıldığı yılın Ocak ayının ilk günü itibariyle 26 yaşını bitirmemiş olmak" şartlarında yaş sınırı 25'e düşürüldü

26 Mart 2013 Salı

"Askerlere özel ilgim var"

Askeri Casusluk Davası’nın bir numaralı isimlerinden Narin Korkmaz’ın ifadesi ortaya çıktı: “Suçum yok. Tek konu askere olan ilgim ve sevgim”

İşadamı Bilgin Özkaynak’tan bulunduğu iddia edilen “pandora” isimli dijital dökümanla başlayan askeri casusluk davasında, en çok konuşulan ikinci kişi ismi koordinatör olarak geçen Narin Korkmaz oldu. Şantaj ve fuhuş gibi yöntemlerle subaylardan gizli bilgiler sızdırdığı iddia edilen Korkmaz’ın, davanın ek klasörlerindeki ifadesinde suçlamaları kabul etmediği ortaya çıktı. Vatan gazetesinden Kenan Butakın'ın haberine göre;  Korkmaz’ın, İzmir Organize Suçlar Büro Amirliği’nde alınan ifadesinde çok sayıda subay ve astsubayla yaptığı telefon görüşmeleri soruldu. Korkmaz ise bu görüşmelerle ilgili olarak şunları söyledi:

‘Bu benim özel hayatım’


“Bunlar, normal arkadaş ve sevgili arasında olabilecek görüşmeler. Normal yaşamda kabul edilmeyecek tek konu benim kadın olmam itibari ile bu kadar kişiyle olan samimi arkadaşlık ilişkileri ve askere olan ilgim ve sevgimden kaynaklanmaktadır. Bu örf ve adetlerimize göre yadırganabilecek durumdur. Benim özel hayatım üçüncü şahısları asla ilgilendirmez. Suçsuzum. “ Korkmaz’a, TSK mensupları hakkında bilgi topladığı, fuhuş aracılığı ile TSK’ya ait bilgi ve belgeleri elde ettiği tespitleri sorulunca da şunları söyledi:

‘İstediğimle birlikte oldum’


“TSK personeli ile ilk münasebetim 2007’de hava astsubay okulunda öğrenci olan C. G. ile başladı. Aile arasında yüzük takıldı. Zamanla Cüneyt’in arkadaşlarıyla tanıştım. Kesinlikle TSK mensupları hakkında bilgi toplamadım, fuhuş işine girmedim. Sadece hayranlığımdan dolayı askeriyeden erkek arkadaşlarım olmuştur. İsteğimle birlikte olmuşumdur.”

81 askerin adı soruldu


Narin Korkmaz’ın savcılıktaki 240 sayfalık ifadesinde, bağlantısı olduğu iddia edilen 81 TSK mensubunun adı okunuyor. Korkmaz savcıların bu iddiasına ‘Okuduğunuz isimlerin bir çoğunu tanımıyorum, tanıdıklarımın zaten bir kısmı da kuzenim’ cevabını veriyor.

SUBAYLARIN VİDEO KAYITLARI DELİL OLDU
Askeri casusluk davasının ek klasörlerinde, tutuklu sanık emekli Albay Coşkun Başbuğ’da bulunduğu belirtilen klasörlerde belge sızdırmak için kullanılan kadınlara ve bazı subaylara ait, sevişme görüntülerinin de olduğu video alıntıları ile fotoğraflar da yer aldı.

‘Polis tutanağını gözleri görmeyen babam imzaladı’


Narin Korkmaz’ın avukatı Yılmaz Çiftçi ise, müvekkilinin ikamet etmediği babasının evinde bulunan kendisine ait olmayan delil niteliğindeki birçoğu gizli ibareli askeri belgelerle ilgili olarak bir tutanak tutulduğu ve tutanağın müvekkilinin gözleri görmeyen babası Atilla Korkmaz’a imzalatıldığına dikkat çekti.

Atılan imzanın hukuki geçerliliğinin olmadığını belirten Avukat Çiftçi’nin, yargılamanın başlamasıyla beraber bu konuda mahkemeye itirazda bulunacağı öğrenildi.

10 Ağustos 2010 tarihinde İzmir Emniyeti’ne gönderilen bir ihbar e-mail’iyle başlayan Askeri Casusluk Davası’nda, şantaj ve fuhuş gibi yöntemlerle sır niteliğindeki pek çok gizli askerÓ bilgi ve belgeye ulaştıkları iddiasıyla çoğu muvazzaf asker olan 88’i tutuklu 357 sanık yer alıyor.

Genelkurmay haberleri yalanladı

Genelkurmay Başkanlığı, sitesinden yaptığı açıklamada operasyonların durdurulduğu yönündeki haberleri yalanladı.

Genelkurmay haberleri yalanladı
Genelkurmay Başkanlığı dün 2 ayrı gazetede yer alan 'İlk grup sınırı geçti, jetler izledi' ve 'Operasyonlar 3 ay önce durduruldu' başlıklı haberleri yalanladı.

Genelkurmay’dan yapılan açıklamada, haberin gerçek dışı olduğunu belirterek, “25 Mart 2013 tarihinde sınır ötesinde 13 ayrı noktanın hava keşfi yapılmış olup, haberde belirtilen uçaklar Hava Keşif Uçakları’dır.” denildi.

'Operasyonlar 3 ay önce durduruldu' başlığı altında yer alan haberi de tamamen asılsız olarak niteleyen Genelkurmay, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, hukuki mevzuat gereği kendisine verilen vazifesine devam ettiğini hatırlattı.

ÖSO birlikleri kendi silahıyla vurdu

Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birlikleri ilk defa kendi imkanlarıyla ürettikleri havan topu ve roketlerle, Esed'e saldırdı.

Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birlikleri ilk defa kendi imkanlarıyla ürettikleri havan topu ve roketlerle, başkent Şam'ın merkezinde aralarında Genelkurmay Başkanlığı'nın da bulunduğu kamu binalarına saldırılarda bulundu.

Esed güçlerinin her gün Kasyun Dağı'ndan muhaliflerin etkin olduğu Doğu Guta, Yermuk, Seyyide Zeyneb, Haresta, Zemelka, Muaddamiye, Tedamun ve Cobar bölgelerine yoğun bir şekilde top ve roketlerle saldırı düzenliyor. Buna karşılık muhalifler de son günlerde kendi imkanlarıyla yaptıkları havan topu ve roketlerle kent merkezinde aralarında Genelkurmay Başkanlığı'nın da bulunduğu kamu binalarına saldırılar gerçekleştirdi.

Yerel kaynaklar, başkentte ÖSO ile Esed güçleri arasındaki çatışmaların genellikle gece geç saatlerde başladığını ve sabaha kadar sürdüğünü bildirdi. Görgü şahitleri, Şam'da meydana gelen patlamaların genellikle sabahın erken saatlerinde gerçekleşmesinin halk arasında paniğe yol açtığını belirtti.

"Rejimin kalelerini bir bir vurmaya başladık''

ÖSO'ya bağlı Rıdvan Tugayı Komutanı Rıdvan Ebu Ubeyde, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''Kendi imkanlarımızla yaptığımız silahlarla rejimin kalelerini bir bir vurmaya başladık ve bunda büyük ölçüde başarılı olduk'' diye konuştu.

Şam'ın doğu, güney ve batı kesimlerinin yüzde 95'inden fazlasının muhaliflerin kontrolünde olduğunu ileri süren Ebu Ubeyde, dışarıdan silah almadıklarını fakat Esed rejiminden bazı gelişmiş silahlar ele geçirildiğini dile getirdi.

Önümüzdeki süreçte Şam'daki askeri binalara saldırıların artacağını kaydeden Ebu Ubeyde, rejimin operasyonel gücü kalmadığından kent ve beldeleri füze ve Scud füzeleriyle vurduğunu söyledi.

Jetler, düşmeden 4 dakika önce Yazıcıoğlu’nun tepesindeydi

BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve beş arkadaşının hayatını kaybettiği helikopterin düşmesi olayının üzerinden 4 yıl geçti. Bu süre zarfında soruşturmada çok önemli bulgulara ulaşıldı. Bu kapsamda radar uzmanları ve pilotlardan oluşan ekibin yaptığı teknik analize göre, helikopter düşmeden 4 dk önce jetlerin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını taşıyan helikopterin tepesinde olduğu anlaşılıyor. Ayrıca helikopterin nasıl düştüğüne ilişkin gerçek veriler kullanılarak hazırlanan simulasyon soruşturmayı yürüten Özel Yetkili Malatya Cumhuriyet Savcılığı'na teslim edildi.

Bugüne kadar kamuoyuna yansıyan bulguların ötesinde Gazeteci Köksal Akpınar'ın kaleme aldığı "Kanlı Çukur" kitabında, Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının hayatını kaybettiği helikopterin düşmesi olayıyla ilgili çarpıcı bilgi ve belgelere yer veriliyor. Kitapta, kamuoyuna hiç yansımayan önemli tespitlerde yer alırken, bunların arasında kitaba değerlendirmelerde bulunan radar uzmanları ve pilotların, düşmeden 4 dk. önce jetlerin, helikopterin tepesinde olduğuna ilişkin yaptıkları analiz dikkat çekiyor. 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş'ın Çağlayancerit ilçesinden 14.43'de kalkan helikopter içinde BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu, BBP'li Erhan Üstündağ, Yüksel Yancı, Murat Çetinkaya, İHA Muhabiri İsmail Güneş ve Pilot Kaya İstektepe'yi taşıyordu. Helikopter 15.03'te Keş Dağları'nın eteklerine düşmüştü. O sırada radarlar 4 dakika 47 saniye kararmış ve bu durumu Genelkurmay Başkanlığı, "Doğu bölgesindeki tüm radarlar arızaya girdiği için görüntü alınamadı şeklinde" açıklamıştı. Genelkurmay Başkanlığı açıklamasında, iddia edildiği gibi helikopterin havadaki jetler tarafından düşürülebilmesi için 4 dakika 47 saniyelik zaman diliminin yeterli olmadığını vurguluyordu. Çünkü düşen helikopterin enkaz mahalline, en yakın Merzifon'dan kalkan MJ524 iz numaralı F-16 savaş uçağının 28,5 km uzağında olduğunu iddia ediyordu. Fakat "Kanlı Çukur" kitabında uzmanların yaptığı değerlendirmelere göre, helikopter düşmeden 4 dakika önce yani saat: 14.59 da savaş uçaklarıyla helikopterin bir noktada kesiştiği iddia edildi.

JETLER HELİKOPTERE 28,5 KM'DEN ÇOK DAHA YAKINDI

Genelkurmay Başkanlığı, soruşturmayı yürüten Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdiği gizli ibareli sunum dosyasında helikopterin düştüğü zaman dilimi olan 15.03'te Merzifon'dan kalkan MJ524 iz numaralı F-16 savaş uçağı TC-HEK işaretli helikopterin bulunduğu enkaz mahalline 28,5 km uzağında görülüyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı hesaplama da temel bir hata bulunduğunu belirten uzmanlar, üç jetin Yazıcıoğlu'nu taşıyan helikopterin Saat 14.58-14.59 zaman aralığında aynı noktada buluştuğunu belirtiyor. DDK'da, İsmail Güneş'in helikopter içinde çektiği fotoğraflardan helikopterin muhtemel uçuş rotasını belirlemişti. Bu kapsamda belirlenen uçuş rotasına göre, helikopterin F4 savaş uçaklarıyla saat 14.58–14.59'da karşılaşma ihtimali güçleniyor. Helikopterin düşmesine 4–5 dakika öncesinde savaş uçaklarının, Genelkurmay'ın raporunun aksine zaman zaman alçaktan uçtuğu ve helikoptere çok daha yakın mesafede olduğu anlaşılıyor. Ve tam da bu nokta da helikopter ile F4-F16 savaş uçaklarının hava da karşılaşma olasılığı ortaya çıkıyor. En azından helikopter ile savaş uçaklarının arasındaki mesafesinin 28,5 km. olmadığı açıkça belli oluyor.


SAVAŞ UÇAKLARI ALÇAK İRTİFADAN UÇUYORDU

Genelkurmay Başkanlığı'nın Özel Yetkili Savcılığa gönderdiği radar izlerinin yer aldığı Lahika3 dosyasındaki haritalı radar iz kayıtlarına göre savaş uçaklarının alçaktan uçtuğu belli oluyor. Lahika3'deki radar iz kayıtlarına göre savaş uçaklarından MJ524 iz numaralı F-16'nın, saat: 14.58'de yaklaşık 6600 metre yüksekten uçtuğu görülüyor. O sırada F-16 tam da helikopterin bulunduğu güzergahta uçuşunu gerçekleştirip, kalkış yaptığı yer olan Merzifon'a inişini gerçekleştiriyor. Aynı güzergahta uçan HH721 iz numaralı F-4 savaş uçağı ise 14.58'de ortalama 8400 metre yüksekten uçarak saat:14.58'de helikopterin muhtemelen olabileceği noktada uçuşunu gerçekleştiriyor. HH721 iz numaralı F–4 savaş uçağı da Erhaç Havalimanına 15.41'de iniş yapıyor. Bu iki savaş uçağının yanında bir başka savaş uçağı daha aynı noktaya doğru uçuşunu gerçekleştiriyor. Üç savaş uçağının havada olması, Yazıcıoğlu ile birlikte 6 kişiyi taşıyan helikopterin uçuş güzergâhında olduğu yerde kesişme ihtimalini artırıyor. Üçüncü hava aracı ise HK046 iz numaralı olan F–4 savaş uçağı. Bu uçak ilginçtir Yazıcıoğlu'nu taşıyan TC-HEK işaretli helikopterin Çağlayancerit'ten havalandığı 14.43'den iki dakika sonra 14.45'te Malatya Erhaç Havalimanından kalkıyor. Saat: 14.58'de ise diğer iki savaş uçaklarının olduğu noktaya doğru geliyor. 14.58–14.59 zaman dilimi aralığında F–4 savaş uçağı ortalama 4 bin metre yüksekten uçuyor. Kısaca söylemek gerekirse Genelkurmay Başkanlığı'nın Savcılığa gönderdiği radar iz raporlarına göre 3 savaş uçağı ile 15.03'de düşen helikopterin havada birbirlerine çok daha yakın şekilde, uçuş yaptıkları anlaşılıyor.

'JETLERİN DÜŞÜRDÜĞÜNE İLİŞKİN ŞÜPHELER ARTIYOR'

Konuyla ilgili "Kanlı Çukur" kitabına değerlendirmelerde bulunan Emekli Hava Albay Mustafa Hacımustafaoğulları, saat 14.59'da helikopter ile jetlerin bir noktada buluşması jetlerin helikopteri bilerek veya bilmeyerek düşürdüğüne ilişkin şüpheleri artırdığını belirtti. Hacımustafaoğulları'nın yaptığı analiz şöyle: "Genelkurmay Başkanlığı'nın bugüne kadar hazırladığı raporlarda, jetlerin helikoptere mesafesinin 28,5 km olduğunu söylüyordu. Ortaya çıkan belgeler ile bunun doğru olmadığı anlaşılıyor. Jetlerin helikoptere çok daha yakın mesafede uçtuğu anlaşılıyor. 14.43'de helikopter Çağlayancerit'ten kalkış yaptıktan sonra 2 dakika sonra HK046 iz numaralı F4'ün kalkış yapıp helikopterin uçtuğu istikamette uçması bir tesadüf olamaz. Dolayısıyla diğer savaş uçaklarıyla saat: 14.59'da bir noktada buluşması jetlerin helikopteri düşürdüğüne ilişkin kuşkuları daha da artırmaktadır. Kısaca şunu söyleyebiliriz. Jetler, saat: 14.59'da helikopterin tepesindeydi. Dolayısıyla 14.59'da helikopter jetler ile karşılaşmasıyla jetlerin oluşturduğu türbülans ve jetlerin egzoz gazları helikopter motorunu etkilemiş olabilir. Pilotunda egzoz gazının olumsuz etkisiyle kontrol zayıflaması yüzünden 3-4 dakika ancak havada tutunabildiği anlaşılıyor. Zaten pilotunda kanında yüksek oranda karbonmonoksit tespit edilmişti. Belki de kaza kırım ekibinin raporunda dile getirdiği pilotta oluşan vertigo bu nedenle oluştu."

'UÇUŞ PLANLAMASIYLA İCRA EDİLEN UÇUŞ FAALİYETİ ÖRTÜŞÜYOR MU?'

Emekli Hava Albay Hacımustafaoğulları değerlendirmesinde ayrıca savaş uçaklarının kalkış yapmadan önceki planlarıyla icra edilen uçuş faaliyetinin aynı olup olmadığının araştırılması gerektiğini dile getiriyor. Hacımustafaoğulları: "Jetleri uçuran pilotlar uçuştan önce görevleriyle ilgili brifing yapar. Brifing de uçuş ile ilgili tüm ayrıntılar koldaki uçucular tarafından paylaşılır. İcra edilen uçuş faaliyetinin yerdeki planlamaya uygun yapılması temel esastır. Uçuşun tamamlanmasına müteakip inişten sonra görevin değerlendirilmesini içeren görev sonu brifingi yapılır. Uçuştan önce yapılan planlama ile icra edilen uçuş faaliyetleri birbiriyle tamamen örtüşüyor mu?" Sorunun cevabının araştırılması gerektiğinin altını çiziyor.

PATLAMA SESİNİ DUYAN KÖYLÜLERİN İHBARI, DİKKATE ALINMADI

Öte yandan "Kanlı Çukur" kitabında DDK'nın konuyla ilgili yaptığı çok önemli bir tespite de veriliyor. Jetler ile Yazıcıoğlu'nun helikopteri karşılaşma olasılığına ilişkin DDK, patlama sesini duyan köylülerin ihbarda bulunduğuna vurgu yapıyor. DDK raporunda, savaş uçakları ses hızını aştığında patlama sesi duyulabileceğine işaret ediyor. Konuyla ilgili DDK, bilimsel olarak yaptığı araştırmada "Hareketli ses kaynağının hızı, sesin yayılma hızını geçince, ses, patlama sesi olarak duyulur" sonucunu raporuna yansıtıyor. Helikopterin düştüğünü gören çevre köyü sakinlerinin patlama sesini duyduklarını dile getirmiş olmaları da ayrı bir önem kazanıyor. DDK görgü tanıklarının ifadelerine atıf yaparak şu tespiti yapıyor: "Kurucaova, Tekir Alaçayır Mahallesi-Deli Höbek dağı, Ahmetçik, Saraycık, Kınıkkoz, AslanBey Çiftliği, Andırın, Yeniyapan, Düzbağ ve diğer bazı köylerden patlama sesi duyulduğu ihbarı yapıldığı bilinmektedir. Yapılan ihbarlarda patlama sesi; şiddetli, çok şiddetli, gök gürlemesi gibi, deprem gibi evler sarsıldı şeklinde tarif edilmiştir. Helikopterin sözü edilen köylerden geçmediği ve kaza kırım raporuna göre bir patlama da olmadığı göz önüne alındığında bu patlama seslerinin, ses hızını aşan uçaklardan kaynaklandığı düşünülmektedir."

Öte yandan Gülefer Yazıcıoğlu'nun avukatı Selami Ekici'nin radar uzmanları, pilotlar ve mühendislerin içinde olduğu bir ekip tarafından olayın simülasyon görüntüsü de hazırlandı. Soruşturmayı yürüten savcılığı da teslim edilen simülasyon, DDK'nın yaptığı tespitler, İsmail Güneş'in çektiği fotoğraflar, helikopterin sürati, yerden yüksekliği, jetlerin irtifa bilgileri hesaplanarak hazırlandığı iddia edildi. Simülasyon görüntüsüne göre de saat: 14.59'da helikopter jetler ile karşılaşıyor.

Granada Yayınları'ndan çıkan ve raflardaki yerini alan "Kanlı Çukur" kitabında suikast şüphesine ilişkin bugüne kadar hiç yayınlanmayan bilgi ve belgeler yer alıyor.