12 Mart 2013 Salı

Son darbenin son davası / Okay Gönensin

28 Şubat davasının diğer darbe davalarından farkı, bu ‘post-modern’ darbenin icraata dökülmüş olması ve her şeyin kamuoyunun gözü önünde cereyan etmesi. 28 Şubat için suçlananlar yine diğer davaların aksine, iddianameye konu olan hiçbir şeyi inkâr etmiyor, bunları Milli Güvenlik Kurulu kararı gereğince yaptıklarını söylüyorlar.

Şimdi müşteki-şikâyetçi konumunda gördüğümüz dönemin başbakanı Tansu Çiller’in de imzası bulunun MGK kararında vatandaşlara baskı yapılması, kişilerin hedef gösterilmesi, hükümeti istifaya zorlayacak faaliyetler, andıçlar, korkutmalar, bütün ülkenin fişlenmesi, yargıya talimat verilmesi gibi unsurlar bulunmuyordu.

MGK’nın “tavsiye kararlarının” muhatabı olan hükümetin de Silahlı Kuvvetler’e verdiği bir talimat yoktu. Bütün bunlar yoktu ama “28 Şubat bin yıl sürecek” sözüyle anlatılan “bizim kurgumuz dışında kalan hiç kimse göz de açmayacak ağız da açmayacak” durumunu toplum kabullenmiş görünüyordu. Aslında kabullenmediğini bir süre sonra gösterdi.

28 Şubat “süreci” aslında 1994 yerel seçimlerinde üç büyük ili Refah Partisi’nin kazanması üzerine başladı. Ne olduğunu anlamayanların başında, Susurluk tepkilerine “gulu gulu dansı” diyen, “kurşun atan kurşun yiyen” edebiyatına sığınan siyasiler geliyordu; faili meçhullere göz yuman siyasiler geliyordu. Bu siyasiler ateşin nereleri kavurduğunu anlayamadan direksiyonu teslim etti.

28 Şubat, son darbenin davası olmak zorunda. 76’sı tutuklu 100 şüphelinin yargılanacağı dava son darbe davası olarak, bundan öncekilerde sıkıntı yaratmış bütün unsurlardan da temizlenmiş bir şekilde yürümek ve sonuçlanmak zorunda.

Asker kişilerin sanık olduğu davalarda, “emir komuta” sisteminin mahkemelerce dikkate alınmadığı biliniyor. Sadece komutanın emrini yerine getirmiş olanların “asli fail” muamelesi görmesi ciddi bir sorundur. En tepedeki komutanlarla birlikte yargılanan bir askerin, mahkemede kendisini “sadece emri yerine getirdim” diyerek savunmasının güçlüğünü takdir edecek olan da yargıdır.

Bu davaların artık bitmesi, hukuki ve vicdani bütün pürüzlerden temizlenerek bitmesi, askerin de bir daha tartışma konusu olmaması, demokratik gelişmeler için en kuvvetli dayanaklardan biri olacaktır.