Gündem öylesine yoğun ki... Başbakan'ın çılgın projesi, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ana ile başlayan yarım cümlesi ve MHP'de iki genel başkan yardımcısının istifasıyla sonuçlanan kaset depremi.
Her biri ayrı yazı konusu... Ben başka bir konuya değineceğim. Önceki gün 27 Nisan bildirisinin dördüncü yıldönümüydü.
Genelkurmay'ın internet sitesinde gece yarısı yayınlanan açıklamanın Meclis'in iradesine bir müdahale olduğuna kuşku yok. Hâlâ arka planı tam aydınlanabilmiş değil. Gece, neden 23.30'da internete kondu? Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 'Eve geldim, haberleri izledim, canım sıkıldı oturup yazdım.' dedi. Genelkurmay'da işler bu kadar basit mi?
Bir genelkurmay başkanının haberlere bozulması muhtıra ile mi sonuçlanır? O metnin kaleme alınmasına, internet sitesine konulmasına kimler katkı verdi? O süreçte Büyükanıt'ı dolmuşa bindiren, gaz veren birilerinin olduğu muhakkak.
27 Nisan'ı diğer süreçlerden ayıran hükümetin cevabıydı. AK Parti iktidarı '28 Nisan muhtırası' nitelemesini hak edecek bir cevap verdi. Bu ülke çok muhtıralar, mektuplar, örtülü müdahaleler gördü. Hemen hepsinin metni bile birbirine benzer. Atatürk ilke ve inkılâpları ile başlar, rejim, laiklik ve cumhuriyet kavramlarından söz edilir. Hükümetin işleri raydan çıkardığından dem vurulur.
Bir özensizlik, kötü üsluba rağmen 27 Nisan bildirisi de öncekilerden pek farklı değil. Kelimeler, cümleler farklı ama ruhu aynı. Laiklik hassasiyeti ve Kutlu Doğum etkinliklerinden duyulan rahatsızlık 27 Nisan'a yansımış. Asıl amacın Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek olduğunun herkes farkında.
Altına Genelkurmay'ın imza koyduğu bildirilerin sonuçları 28 Nisan'a kadar hep aynı oldu. İlk olarak hükümetler istifa etti. Başbakanlar arkasına bakmadan şapkayı alıp gitti. Hiçbirinin aklına direnmek gelmedi. Meclis ise ağır yara aldı. Dışarıdan yönlendirmeyle kurulan hükümetlerin ömrü de uzun olmadı. 27 Nisan'ı kaleme alanların 'b planını' düşünmemeleri bu yüzden...
Eğer muhtıra kelimesi kullanılacaksa 27 Nisan bildirisi için değil 28 Nisan açıklaması için kullanılmalı. Yıldönümlerinde 27 Nisan'a değil, 28 Nisan'a dikkat çekilmeli. Hükmünü icra eden 27 Nisan değil, 28 Nisan bildirisi oldu çünkü.
Gece yarısı bildirisi Ankara'da duyulur duyulmaz Başbakan Erdoğan bazı bakan ve parti yöneticileriyle toplandı. Yakın çevreden, uzak duranlar da olmadı değil. Resmî konuttaki o toplantıda nasıl cevap verileceği tartışıldı. 'Bırakıp gitmek' Erdoğan'ın aklının ucundan bile geçmedi. 'Sonu nereye varırsa varsın dik durmalıyız. Neye mal olursa olsun halktan aldığımız iradenin hakkını vermeliyiz' kararlılığı orada bulanan herkeste oluştu.
28 Nisan muhtırası bu iklimde kaleme alındı. 'Biz de internet sitesinde yayınlayalım' teklifi yapanlar oldu ama kabul görmedi. 'Hükümet açıklaması' olarak kamuoyuna duyurulması benimsendi. O metni de doğal olarak hükümet sözcüsü Cemil Çiçek okudu.
Hükümetin açıklamasında 'Açıklama hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır. Demokratik bir düzende bunun düşünülmesi dahi yadırgatıcıdır.' denildi. Genelkurmay'a Anayasa'daki yetki ve görevleri hatırlatıldı. Bu, askerin bugüne kadar duymaya alışık olmadığı bir cevaptı. Üslup yumuşak, içerik çok sertti.
Dün 28 Nisan muhtırasının 4. yıldönümüydü. Bazı çevrelerin büyük umutlar beslediği 'Yaşar Büyükanıt' hükümetin muhtırasına hedef olan ilk Genelkurmay başkanı olarak tarihe geçti. Sonra, bir gün alışveriş merkezinde önüne atlayan bir vatandaşın 'Paşam bunlara gününü bildiremediniz' sitemiyle karşılaştı.
Cevabı ne mi oldu?
28 Nisan'ı en iyi anlatan cümle: 'Tayyip Erdoğan öncekilere benzemiyor. Ben, ne yapayım kızım...'