27 Nisan 2011 Çarşamba

Utanç Bildirisi Hâlâ Sitede

Türk demokrasi tarihinin utanç bildirisi olarak görülen 27 Nisan bildirisi, üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen hâlâ TSK'nın internet sitesinde duruyor.

Genelkurmay Başkanlığı, 2007'de cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde internet sitesinde yayımladığı açıklama ile sivil siyasete müdahale etme girişiminde bulunmuştu. Genelkurmay sitesinde yayımlanan bu açıklama '27 Nisan e-muhtırası' olarak tarihe geçmişti.

Türkiye demokrasisi sık sık askeri darbeler ve muhtıralarla zarar gördü. 1960, 1980 askeri darbeleri, 12 Mart 1971 muhtırası ve 28 Şubat post modern darbesi Türk demokrasisini rayından çıkaran gelişmeler oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı günlerde, 27 Nisan 2007 tarihinde, askerler TSK'nın sitesinde yayımladıkları bir bildiri ile sivil siyasete müdahale etmeye çalıştı. Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı tutumu ve AK Parti hükümetinin bu bildiriye çok sert cevap vermesiyle bildiri amacına ulaşamadı.

GECE 23:20'DE BİR E-MUHTIRA
Genelkurmay Başkanlığı'nın 27 Nisan 2007'de yaptığı basın açıklaması gece saat 23.20'de yayımlandı. Açıklamada 'laiklik' vurgusu ağırlık kazansa da bildiri, kamuoyunda 'Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasını Genelkurmay'ın istemediği ve buna müdahale ettiği' şeklinde algılandı. Açıklama bütün demokrat siyasetçi ve gazeteciler tarafından 'muhtıra' olarak nitelendirildi ve internetten yapıldığı için 'e-muhtıra' olarak adlandırıldı.

Muhtırada isim verilmeden Gül'ün adaylığına karşı çıkılmış ve Gül'ün cumhuriyetin değerlerine bağlı olmadığı öne sürülerek, "Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı'nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği 'Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak' ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasa'nın temel nitelikleri ile hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir" ifadeleri kullanılmıştı. Bildiride geniş bir düşman profili de çizilmiş, "Ulu Önder Atatürk'ün, 'Ne mutlu Türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır" denilmişti.

4 YILDIR YERİNDE DURUYOR
Türk demokrasi tarihi için 'utanç' anlamını taşıyan bu bildiri, aradan 4 yıl geçmesine rağmen hâlâ TSK'nın internet sitesinde duruyor. Yayımlanan e-muhtıra sonrasında cumhurbaşkanlığı seçimleri yarıda kalmış ve AK Parti seçime gitme kararı almıştı. Genelkurmay'ın açıklamasına rağmen AK Parti yeniden cumhurbaşkanı adayı olarak Abdullah Gül'ü göstereceğini belirtmiş ve seçimlerde AK Parti yüzde 47 oy almıştı. Seçim sonuçları, halkın askeri müdahalelere ne denli karşı olduğunu belirtmesi bakımından önemliydi. Fakat buna rağmen TSK o bildiriyi siteden kaldırmadı.

MUHTIRAYA AYNEN İADE
27 Nisan 2007'de Genelkurmay'ın yayımladığı bildiriye karşı hükümet dik durarak, muhtırayı bir anlamda 'aynen iade etti.' İşte, hükümet adına Cemil Çiçek tarafından yapılan o tarihi açıklamadan satır başları:

"Dün Genelkurmay Başkanlığı tarafından çeşitli konulardaki görüşlerini ifade eden bir açıklama basın yayın organlarına gece yarısı verilmiş ve Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayımlanmıştır.

Bu açıklama hükümete karşı bir tutum olarak algılanmıştır.
Kuşkusuz, demokratik bir düzende bunun düşünülmesi dahi yadırgatıcıdır.

Öncelikle söylemek isteriz ki, Başbakan'a bağlı bir kurum olan Genelkurmay Başkanlığı'nın herhangi bir konuda hükümete karşı bir ifade kullanması demokratik bir hukuk devletinde düşünülemez.

Genelkurmay Başkanlığı, hükümetin emrinde, görevleri anayasa ve ilgili yasalarla tayin edilmiş bir kurumdur. Anayasamıza göre, Genelkurmay Başkanı görev ve yetkilerinden dolayı Başbakan'a karşı sorumludur. Bildirinin bu hassas dönemde, anayasa mahkemesi eksenli tartışmalar yapılırken ortaya çıkması, yüce yargıyı etkilemeye yönelik bir girişim olarak algılanacaktır. Herkes şunu açıkça bilmelidir ki, hükümetimiz, devletimizin Anayasa'nın 1, 2 ve 3. maddelerindeki temel ve vazgeçilmez ortak değerleri, ülkemizin birlik ve bütünlüğü, milletimizin saygınlığı, Türkiye'nin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olma niteliği konusunda herkesten daha fazla taraftır ve hassastır. ...

Cumhuriyetimizin temel niteliklerine, anayasa ve yasalara aykırı, gerçek ve tüzel kişiler tarafından zaman zaman ortaya konan hiçbir tutum ve davranışı tasvip etmek mümkün değildir.

... Genelkurmay Başkanlığı'nın hükümetle ilişkileri bakımından son derece yanlış ifadelerin yer alması üzücü olmuştur. ... Güven ve istikrarı zedeleyenler, ülkemizin ve milletimizin âli menfaatleri bakımından doğuracağı olumsuz sonuçların sorumluluğunu da yükleneceklerini bilmelidirler."

GÜL'Ü SEÇTİRMEYEN 'ERGENEKON'DU
Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesi sürecinde Meclis'e tehditler altında girmeyi göze alan eski DYP milletvekili Ümmet Kandoğan, yaşananların tipik bir Ergenekon tertibi olduğunu söyledi.

Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı seçiminin engellenmesiyle sonuçlanan 27 Nisan e-muhtırasının üzerinden 4 yıl geçti. Ancak bu sürecin yankıları devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde tüm baskılara rağmen, TBMM Genel Kurulu'na giren DYP eski Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, 27 Nisan'daki e-muhtıra ile sonuçlanan sürecin, tipik bir Ergenekon operasyonu olduğunu söyledi. Kandoğan, Süleyman Demirel, CHP, Genelkurmay komuta katı, yüksek yargı ve medyanın, el birliği ile bu sürece müdahale ettiklerini ifade etti. Kandoğan, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'ın oylamaya girmek istediğini; ancak Demirel'den gelen tehdit telefonu üzerine bundan vazgeçtiğini kaydetti. Kandoğan, "Demirel saat 10.15'te aradı. Ağar'ın rengi benzi sarardı, elleri titremeye başladı. Bunun üzerine elleri ayakları titredi, sigara üstüne sigara yaktı" dedi.

Eski genelkurmay başkanlarından emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın geçtiğimiz günlerde internete düşen ses kaydını anımsatan Kandoğan, Karadayı tarafından tehdit edilen dönemin ANAP lideri Erkan Mumcu'nun Meclis'teki oylamaya girmekten son anda vazgeçtiğini hatırlattı. Şu günlerde Ergenekon davasında yargılananların 2007'de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin engellenmesi için aktif bir çaba içerisinde olduğunu belirten Kandoğan, "ANAP ile DYP'nin birleşmesi de derin güçlerin planıydı. Ergenekon'un ne olduğunu görmek isteyenlerin bu sürece bakması yetiyor" değerlendirmesinde bulundu. O dönem ölüm tehditleri aldığını söyleyen Kandoğan, "Bu süreçler artık geride kalmıştır" şeklinde konuştu.

BU SÜREÇLERE BULAŞMIŞ HERKESTEN HESAP SORULSUN
HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, "27 Nisan'a, 28 Şubat süreçlerine, 12 Eylül süreçlerine bulaşmış olan herkesten millet adına, halk adına hesap sorulmasını zorunlu görüyoruz" dedi. Kurtulmuş, partisinin İstanbul İl Başkanlığı'nda yaptığı açıklamada, 27 Nisan bildirisiyle ilgili olarak, "Bu muhtıra, aslında Osmanlı'nın çözülme süreçlerinde yaşanan Bab-ı Ali baskınlarından itibaren gelen antidemokratik sürecin bir parçasıdır. 27 Nisan'ın 4. yıl dönümünde 27 Nisan'a, 28 Şubat süreçlerine, 12 Eylül süreçlerine bulaşmış olan herkesten millet adına, halk adına hesap sorulmasını zorunlu görüyoruz" şeklinde konuştu.

O TARİHTE KİM NE DEDİ?
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: "Bu tablonun değişeceğini meydanlar gösterdi. Müdahaleye uğrayan yönetimlere halk sahip çıkmadı. Halkımız devlet organlarıyla çatışanlara sahip çıkmaz. Bu ortamda mağduriyet yok dayatma var. Anayasa Mahkemesi 367 kararını onaylamazsa ülke çatışmaya gider."

CHP Parti Sözcüsü Mustafa Özyürek: "Tabii bu bir muhtıradır. Hükümetin bunun gereğini yerine getirmesi gerekir."

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen: "Genelkurmay'ın tesbitleri bizim tesbitlerimizden farklı değildir. Altına imzamızı atarız. 'Ne mutlu Türküm diyene' sözünü kimse küçümseyemez ve bunu küçümseyenleri devletin düşmanı sayarız. Türkiye'yi Atatürk düşmanlarına teslim etmeyeceğiz."

CHP Genel Sekreteri Önder Sav :(Muhtıranın ardından Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 367 kararından sonra)

"Gözümüz aydın, Türkiye'nin gözü aydın."
Nur Serter: "Genelkurmay Başkanı'na 'memur' diyen bir zihniyete karşı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önünde, şanlı ordumuzun önünde saygıyla eğiliyoruz. Türk ordusu çok yaşa. Türk ordusu, 27 Nisan'da bizim sesimizi duymuş, bizim sesimize sahip çıkmış, demokrasiye sahip çıkmıştır. 27 Nisan'da Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek iradesine sahip çıkmıştır."

TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ: "AKP toplumda gitgide artan ve TÜSİAD'ın da paylaştığı laik rejimi koruma kaygısını yeterince dikkate almıyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklamasıyla yaratılan fiili durum demokratik teamüllere uygun değil. Laikliği ve demokrasiyi korumak için bir an önce genel seçimlere gidilmeli."

Tufan Türenç (Hürriyet): "Tabii ki bu bir muhtıradır. Bu muhtıranın özü AKP'nin çıkardığı cumhurbaşkanı adayına Türk Silahlı Kuvvetleri'nin karşı olduğunu açıklıyor."

Ahmet Hakan (Hürriyet): "'Muhtıraya karşıyız' diyeceğiz ve ötesini söyleyemeyecek miyiz? Ben ötesini de söylerim arkadaş."

Ertuğrul Özkök (Hürriyet): "Demokrasi kaygısıyla, sadece askeri eleştirmek, ne adil, ne yararlı, ne de sonuç verici bir girişim olacaktır. Çünkü o bildiride savunulan görüşler, toplumun önemli bir bölümü tarafından paylaşılmaktadır."

Yılmaz Özdil (Sabah): "Hâlâ deniyor ki, bundan sonraki adım ne olur? Bundan sonraki adım, tank olur. Gücüm var diye dayatırsan, gücü olan sana dayatır."

Hıncal Uluç (Sabah):"Ordu sonuna kadar bekledi. Gerekli uyarıları en demokratik şekilde yaparak, "Sözde değil, özde" diyerek bekledi."

Ural Akbulut (Dönemin ODTÜ Rektörü): "Bu ikinci 28 Şubat'tır TSK her şeye rağmen soğukkanlı davranmıştır."

Fikret Bila (Milliyet): "TSK, türbanın ve temsil ettiği zihniyetin Çankaya'ya çıkmasına karşı ilkesel bir duruş sergilemiştir."

Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç: "Kamuoyuna bilgi veriliyor ve bunların gereği yapılmazsa istenmeyen şeylerin olabileceği mesajı verilmek isteniyor."

Oktay Ekşi (Hürriyet): "Bu adı konmamış bir muhtıradır. Genelkurmay Başkanı'nın sözleri gayet açık, eğer demokrasinin kavram ve kuramlarını kullanarak bu cumhuriyetin laik karakterini tahrip etmek onu yıkmak istiyorsanız biz buna müsaade etmeyiz diyor."