“Eski ve değersizleşmiş bir devir olan Soğuk Savaş’ın yıllardır
geçerli kalıntılarından biri, toplumun geniş bir kesiminin, cinayet
yoluyla siyasi eylemi makul görmesiydi. Oysa bugün artık, eskiden böyle
düşünenler dâhil kimsenin kafası bu konuda karışık değil. Bu fikir
yenilgiye uğradı; küreselleşmenin insan haklarının evrenselleşmesine
yaptığı çok olumlu katkıya rağmen, diğer bölgelerde nispeten daha az
gerilese bile, en azından Avrupa’da mağlup oldu. ETA’nın büyük yenilgisi
budur: Örgütün destekleyicileri pratikte görüp anladılar ki, bugün
artık Avrupa’da şiddet yoluyla ya da tehdidiyle siyasi avantaj sağlamak
mümkün değil.”
Dün Yasemin Çongar’ın köşesinde yer verdiği El Pais Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Lluis Bassets’in “Barış ve Bedelleri” yazısından bir alıntı bu.
San Sebastian’da toplanan konferans geçen hafta ETA’ya “silah
bırak” çağrısı yaptı. İspanya her an ETA’dan gelebilecek bir silah
bırakma çağrısını bekliyor. El Pais liberal-sol çizgide bir
gazete ve askerî darbelere karşı direnmiş bağımsız ve muhalif bir
geleneği var. Gazetenin yorum sayfalarını da yöneten Bassets de bu
çizgide bir isim. ETA’ya sonunda silah bıraktıran üç alandaki yenilgisi
oldu diyor Bassets: Askerî, siyasi ve ahlaki yenilgi...
Türkiye 30 yıldır askerî alanda PKK’yı yenmeye çalışıyor. Gelinen durum ortada.
AKP iktidarıyla birlikte siyasi alanda PKK’yı silah bırakmaya
zorlayacak adımlar atılmaya başlandı. Bizim açılım olarak kremasını
gördüğümüz politika çerçevesinde önce PKK ile hem de Habur ve Reşadiye
gibi kırılmalardan sonra bile süren beş yıla yakın bir görüşme trafiği
yaşandı. O çöktü, savaş yeniden başladı. Dünkü gibi çok acı günler
yalandıktan sonra bu kez de Öcalan’la doğrudan görüşmelerle müzakere
süreci devam etti.
Ama hem askerî hem de siyasi alandaki tüm bu mücadelelere, masadan
yükselen kıkırtı seslerini bile duyduğumuz o görüşmelere rağmen PKK
silahlı mücadelede ısrar ediyor.
Bunun bugüne kadar üzerinde en az konuşulmuş sebebi şu: PKK silahlı
mücadele konusunda ahlaken yenilgiye uğratılamadı. Daha doğrusu silahın
hükmünün geçtiği konusunda PKK ikna edilemedi. Ahlaken bunun yanlış
olduğu konusunda Kürt ve Türk kamuoyunda ortak bir ahlaki ilke
benimsenemedi.
PKK, öyle entelektüel meclislerinde söylendiği gibi zorunlu olarak ve
devletin baskısına karşı, meşru müdafaa için silahlı mücadeleye başlamış
bir örgüt değil. PKK, 1970’lerin Türkiye’sinde pek çok Türk devrimci
silahlı grup gibi kendisi siyaseten tercih ederek eline silah almış bir
örgüt. Böyle olduğu içinde 1984’e kadar PKK’nın kurşunlarının hedefi
devlet değil, “işbirlikçi, feodal, revizyonist unsurlar” oldu. Yani
rakip Kürt örgütler, bölgede iyi örgütlü TKP’li Kürt devrimciler, ağalar
oldu...
1980 darbesi, Diyarbakır Cezaevi PKK’nın silahlı mücadelesini
meşrulaştırdı. PKK ama yine de savaşında ahlaki meşruiyet aramadı hiç.
PKK’nın silahlı mücadele çizgisi hep Öcalan’ın Kürdistan’da Zorun Rolü aldı kitapçığındaki çerçevede sürdü.
1987’de Mardin’in Ömerli İlçesi Pınarcık Köyü’nde 16’sı çocuk, altısı
kadın 30 sivil köylünün öldürüldüğü saldırı en büyüğü olmak üzere o yıl
birkaç ay içinde Mardin, Siirt, Hakkâri’de peş peşe yaşanan köy
baskınlarında yüzlerce sivili öldürenin JİTEM olduğunu sananlar geçen
aylarda Murat Karayılan’ın Bir Savaşın Anatomisi kitabındaki
itirafla hayalkırıklığını uğramış olabilirler. Örgüt içinde zaman zaman
bu silahlı mücadele stratejisinin terk edilmesini savunan isimler de
örgütün en kıdemli yöneticilerden Mehmet Şener’e yapıldığı gibi
öldürüldü. 2004’te yeniden savaş kararına karşı çıkan Osman Öcalan,
Nizamettin Taş gibi üst düzey komutanlar yüzlerce militanla birilikte
örgütü terk bile ettiler.
1998 ateşkesinden itibaren örgütü silahsızlandırmak için girişimlerde
bulunan Öcalan da İmralı’ya düştükten sonra bu çabalarında silahlı
örgütlerde her zaman güçlü olan radikal kanatlara sözünü dinletemedi.
PKK’nın silahlı mücadelesini, 90’lar boyunca devletin şimdi hepsi
mahkemelik olan rutin ve ahlak dışı politikaları meşrulaştırdı. Bir
Kürtçe televizyon açmayı bile başaramayan Ankara PKK’nın asker alma
şubesi gibi çalıştı.
Ama tüm bu yıllar boyunca PKK’nın silahı Kürtlerin hiçbir işine de
yaramadı. Kürtleri silahıyla koruduğunu söyleyen PKK, ne tek bir faili
meçhul cinayeti durdurabildi ne de köy yakmalarını engelledi. Tam
tersine PKK adam öldürmeyi sürdürdükçe OHAL normal hâl haline geldi,
Özel Harekâtçıların bıyıkları uzadı. Kürt mücadelesi dünyadaki
meşruiyetini kaybetti. PKK, Segelone Royal’ın Leyla Zana’nın
avukatlığını yaptığı günlerden, tüm dünyanın terör listesinde olan,
liderlerinin Esad için savaşmaktan bahsettiği Ortadoğu’da soğuk savaştan
kalma bir tedhiş örgütüne döndü.
Bu yıllar boyunca ODTÜ’lü bir öğrenci olarak Kürt meselesinde önce
aklını karıştırmayı başardığım, açılımdan sonra da “Kürtlerin sorunları
var bunlar çözülmeli” konusunda ikna ettiğim hatta son zamanlarda
“İnsanlar ölmeyecekse Öcalan’la görüşülsün” noktasına getirdiğim annem
aradı dün... Artık ona söyleyecek hiçbir şeyim kalmamıştı.
|
Harbiye, askerlik, askeriye, savunma ile ilgili tüm gelişmeler, eleştiriler, asker-siyaset ilişkisi, askeri operasyonlar, gibi ve benzeri haberler, köşe yazıları, dosyalar buradan aktarılmaya çalışılacak.