20 Ekim 2011 Perşembe

Savaş / Ahmet Altan

Ahmet ALTAN/Taraf Gazetesi


Bir kere olayın adını doğru ve dürüst koymamız gerekir.

“Dağlarda sıkışmadığını”
kanıtlamak isteyen PKK’nın dün sekiz ayrı noktadan gerçekleştirip 24 askeri öldürdüğü saldırı bir “terör” eylemi değil.
Ankara, Bitlis, Batman, Siirt birer terör eylemiydi ama Çukurca baskınları terör değil savaş.
PKK’nın amacını, niyetini sorgulamadan önce bu büyük facia nasıl oldu onu sorgulamak gerekir.
PKK sekiz noktaya birden hücum ediyor, büyük zayiat verdiriyor ve az bir kayıpla geri çekiliyor.
Bugün haberlerimizde göreceksiniz, bu saldırı için üç gün boyunca katırlarla bölgeye ağır silahlar taşımışlar.
Bu, nasıl oluyor da onca Heron’a, insansız hava araçlarına, uydulara, bilmemnelere rağmen fark edilemiyor?
Böyle büyük bir saldırının ciddi bir planlama aşamasından geçmiş olması lazım, nasıl oluyor da istihbarat bunu haber alamıyor?
Ciddi bir askerî zaaf olduğu çok açık ve çok kesin.
PKK’yı lanetlemek, kızmak, öfkelenmek çok kolay ama bunun nedenlerinin de araştırılması, o 24 çocuğun ölüme nasıl teslim edildiğinin ortaya çıkarılması gerekir.
Çok büyük bir kayıp bu.
Ve, savaşın bundan sonraki gidişatını da derinden etkileyecek.
Bundan sonra büyük bir askerî başarı sağlayamasa bile PKK bu saldırıyla amacına ulaşmış görülüyor.
Savaş şiddetlenecek.
PKK da bunu istiyor çoktandır.
Buradaki PKK’yla ilgili soru çok basit, neden bunu istiyor?
Herhalde Kürt halkını da savaşa dâhil edebilmek, bir iç savaş çıkartabilmek için.
Peki, niye?
Demokrasi için mi, Kürt halkının hakları için mi?
Doğrusu ya, Kürt Arap demeden kendi halkını katleden, Kürtlerin vatandaşlığını bile zor bela tanıyan Suriye’nin diktatörüyle böyle ballı börekli olup, diktatöre karşı çıktı diye Suriyeli Kürt liderleri bile suçlayan bir örgütün, demokrasi ve Kürt hakları konusunda çok “hassas” olduğuna inanmak kolay değil.
Suriye’de hiç demokrasi ve Kürt sorunu yok ama Türkiye’de “iç savaş” çıkarılmasını gerektirecek kadar büyük bir demokrasi ve Kürt sorunu var, öyle mi?
Bunu söyleyenin samimiyetine ben inanmam, isteyen inansın.
Özerklik, anadilde eğitim, Apo’nun serbest kalması konularının da masada olduğu bir müzakere aşamasında “hükümet yeterince içten davranmadı” deyip iç savaş arayacaksın ama Kürtlere vatandaşlığını bile vermeyen, Kürt liderleri katleden Suriye’nin diktatörüyle hiç sorunun olmayacak.
Bu çelişkiyi açıklayabilecek kimse var mı?
Bence PKK “silahlı güçleriyle yönetebileceği” ve iktidarı da demokrasiyle değil silahla alabileceği bir toprak parçası istiyor.
Bunu kendi gücüyle alamayacağını biliyor, savaşı şiddetlendirip Kürt halkını da savaşa dâhil ederek bunu elde edebileceğini umuyor.
Böyle bir şeyin olup olmayacağına karar verecek olan Kürt halkıdır, PKK’nın yöneteceği bağımsız bir toprakta yaşamak isteyip istemediğine ancak Kürt halkı karar verir.
Karşılaştığımız bu tabloyu PKK’yla çözmek çok mümkün gözükmüyor, doğrudan Kürt halkına gitmek lazım.
Bence, terör yasasını süratle değiştirip, “ayrılıkçı partiyi” de serbest bırakmak gerekiyor, Kürtler “bağımsızlık” konusundaki fikirlerini özgürce söyleyemedikleri sürece bu “belirsizlik” sürer ve PKK bundan yararlanır.
Serbest bırakın “ayrılıkçı” fikirleri ve örgütlenmeyi.
Kürtler ayrılmak istiyorsa zaten onları silahla tutacak bir güç yeryüzünde yok, eğer ayrılmak istemiyorlarsa da onlar adına savaştığını söyleyen PKK’nın elindeki bütün bahaneler biter, gerçeği hep birlikte görürüz.
Dünyada silahlı mücadelenin, yerini siyasi mücadeleye bıraktığı bir çağda çocuklarımız ölüp duruyor, yirmi dört genci daha toprağa vereceğiz.
Bu çocuklar bu “belirsizliğin” ve bu belirsizlikten yararlananların kurbanı oluyor.
Türkiye’yi ve Kürtleri özgürleştirin, bu ülkenin insanlarının her türlü isteklerini söylemesini serbest bırakın.
Çocukları kurtarırsınız.
Savaşı bitirecek olan silah değildir emin olun, savaşı bitirecek olan özgürlüktür.