Van depremi haberini aldığımda, Eyüp Sultan'da mezar taşlarının üzerinde, kendi suretimi arıyordum.
Üstad Necip Fazıl'ın mezartaşıyla karşılaştım.
Unvanların, makamların, şan ve şöhretin son bulduğu o kabristan, tek bir mezar taşı olmuştu.
Üstünde,
"El baki, hüvel baki" yazıyordu.
Yani," Baki ancak O'dur"
Kürtlüğün,Türklüğün bittiği ve hesap gününün başladığı mekandan, taş
döşeli daracık yollardan geçip, dik yokuşu tırmanırken, dilimden gayri
ihtiyarı, "Fânîyim, fânî olanı istemem" mısraları dökülüyordu.
Henüz Çukurca'nın acısı dinmeden gelen deprem haberinin ruhumda açtığı
derin yaralardan olsa gerek, Piyer Loti Tepesi'nden baktığım hülyalı
şehre, " Sana dün bir mezar taşından baktım ey Aziz İstanbul" demek
geldi içimden.
Zor günlerden geçiyoruz.
Haliç'in sularına bakıp,"Bu millet üst üste yaşadığı bu travmaları nasıl
aşacak" diye soran bir siyasiye inat," Çeliğe verilen su gibi, bunlar
bizi gelecek misyonumuza kavuşturacak" dedim.
Tam karşımda ceddimin kılıç kuşanıp fethe çıktığı Eyüp Sultan Camii duruyordu.
Oradan cihanı fethe çıkan bir milletin torunları olarak, Çukurca şehitlerinden sonra, kimyamız bozuldu.
Fay hattı sadece Van'ın altında değil.
Van'ı vuran 7.2 ölçeğindeki deprem gibi, toplum her gün artçı sarsıntılarla sarsılıyor.Bir Kuzey Anadolu fay hattı var. Binalarımızı yıkıyor, insanlarımızı yutuyor.
Bir de PKK terörü var.
O da gelecek umutlarımızı yok etmeyi amaçlıyor.
Fay hattını taşımak mümkün değil.
Buna gayret edenler fıkralık oldu.
Ama fay hatına rağmen depreme dayanıklı binalar inşa etmek mümkün.
Kürt sorunu ve PKK terörü konusunda da benzer bir durumla karşı karşıyayız.
Biz felaketlerin altından, büyük medeniyetler çıkarmış bir milletiz.
Yeni bir sınavla karşı karşıyayız.
Bu PKK terörü değil, Türkiye'nin kendi geleceği ile imtihanı.
Sorunu böyle gördüğümüz taktirde, felaketi aşıp, onun üzerinden kendi geleceğimizi inşa edebiliriz.
Yoksa Kazan Vadisi'nde boğulup gitmek işten bile değil.
Ne büyük yürüyüşümüzün başladığı Ergenekon'dan çıkışı bize birileri ikram etti, ne de İstanbul'un surlarını...
Selahattin Eyyubi saltanat kayığı ile taşınmadı Endülüs'e, gemileri yakarak yürüdü geleceğe.
'Bırak şimdi hamaseti, gerçeğe gel gerçeğe' denildiğini duyar gibiyim.
Zaten ne zaman hülyalarımızı kaybettik, medeniyet tasavvurumuzu küçük korkularımıza kurban ettik, orada kaybettik.
Korkularımız fay hattımız oldu bizim.
Ve bir asırdır, o korkudan bu korkuya,o paranoyadan bu paranoyaya taşınıp duruyoruz.
Bulunduğumuz nokta ise ya yeni bir medeniyet inşa edeceğiz, ya da bölünme, parçalanma gibi zavallı korkularımızın altında ezilip, mücrim bir şekilde yaşamaya devam edeceğiz.
Hadise bu.
Şimdi bunun temelleri atılıyor.
Çukurca bu açıdan bir başlangıç.
Karakolları basılıp, askeri kaçılırken, kokteyl salonlarında beyanat veren komutanlar zihniyeti bitti. Yeni komuta kademesi olay gecesinden itibaren bölgede.
Doıru olanı da bu.
Karargah, cephe hattında olur.
Asker komutanını yanında görmek ister.
15 Ağustos 1984 Şemdinli-Eruh baskınından bu yana ilk kez oluyor.
30 yıllık bir gecikme ama doğru bir adım.
Türkiye, "Bu iş böyle gelmiş böyle gider" diyecek noktayı çoktan aştı.
Artık varlık ya da yokluk sorunu ile karşı karşıyayız.
Bu bize durumun ne denli ciddi bir noktayı hatırlattığı kadar, yeni bir çıkış bulmamamızı da zorunlu kılıyor.
O nedenle 27 Ekim günü yapılacak olan MGK önemli. Ama sadece MGK toplantısı ile yetinmeyip, birbirine entegre yapılanmaların gerçekleştirileceği, sürekliliği olan bir sistem kurmamız gerekiyor.
Yavaş ama bu yönde adımlar da atılıyor.
Örneğin 21 şehit verdiğimiz üs bölgeleri sistemine son veriliyor.
Üs bölgeleri kaldırılıp, birbirini gören, dayanıklı karakol sistemine geçiliyor.
Aslında karakol sistemine son verilmesi gerekiyor ama olacaksa da derme çatma karakol ve barakadan oluşan üs bölgeleriyle bu mücadele olmaz.
Gelinen nokta bu.
Ayrıca uydu, insansız hava aracı gibi elektronik savaş sistemlerinin tek bir merkezden yönetileceği bir yapılanmaya gidiliyor.
Dört ayaktan oluşuyor bu sistem.
1-Terörle mücadelede etkin olmak için yeniden yapılanma.
2-Kürt sorununun çözümü ve halkı kazanmaya yönelik sivil ayak.
3- Kazanımları yeni Anayasa ile sağlam bir zemine kavuştururken, örgütün istismar mevzularını ortadan kaldırmak.
4-Bölgesel etkinliği terörle mücadelenin hizmetine sunmak.
Terörist 30 yıl boyunca aynı savaşı veriyor biz ise inisiyatifsiz sivillerin çözüm üretememesi, askerlerin de komutanların görev sürelerine bağlı 2 yıllık mücadele dönemleri ile bu işi bitireceklerini düşünmeleri sonucunda bu noktaya geldik.
Kuzey Anadolu pardon terör fay hattı üzerinde sağlam bir gelecek inşa etme durumu ile karşı karşıyayız.
Ya bu sorunu çözeceğiz ya da bu sorun bizi çözecek.
Ötesi kalmadı.
Çünkü deniz bitti...