Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Güvenlik” gerekçesiyle ilk başta gizli
tutulan bazı Güneydoğu illerine yaptığı hafta sonu “Kaçamağını” çeşitli
açılardan okumakta yarar var. Gül, bölgeye ilk ziyaretini, 2007
ağustosunda Cumhurbaşkanı seçilmesinin hemen akabinde yaptı. Dönemin TSK
komuta kademesi, başkomutanları Gül’e, o tarihteki Diyarbakır
ziyaretinde eşlik etmemişti. O zamanlar sivil-asker ilişkilerinde
dengeler, siviller lehine bugünkünden daha az gelişmişti. Anormal bir
durum olmakla beraber komutanlar, siyasi iradeye ve başkomutanları Gül’e
saygıda kusur etmekten çekinmiyorlardı. Askerlerin, diploma
törenlerinde Gül’ü alkışlamamalarından tutun da neredeyse
başkomutanlarına sırtlarını dönme cesaretini göstermeyi sürdürdükleri
bir dönem idi o dönemler. Zaten Gül’ün, Cumhurbaşkanı seçilmesini
engellemek için 27 Nisan tarihli meşhur muhtırayı bile yayınlamışlardı.
Aradan dört yıl geçti, bu kez Türkiye’ye daha yakışan bir manzara
sergilendi. Gül, geçen hafta sonunda, terörün en yoğun yaşandığı
Hakkâri, Van, Şırnak ve Siirt’i kapsayan dört ili ziyaret etti.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve Ankara’daki bazı kuvvet
komutanları, bölgedeki bazı illeri ziyaretinde kendisine eşlik ettiler,
çeşitli brifingler verdiler.
Askerlerin özerk yapılarını ısrarla sürdürme gayretleri karşısında siyasi iradelerin ve parlamentonun “korkak,” duruşları, Türkiye’ye istikrarsızlık, kaynakların heba edilmesi ve can kayıpları şeklinde tezahür eden çok büyük kayıplar verdirtti. Dolayısıyla, askerî vesayetin sonlandırılması çağrılarımızın ardındaki temel neden, sivillere hesap vermeyen özerk yapısıyla zayıflayan bir ordu yerine ordusuyla da modern, çağdaş bir Türkiye kurulmasını istememizden kaynaklanıyordu. Nitekim, Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu Güneydoğu illeri özelinde analiz edildiğinde Gül’ün kuvvet komutanlarıyla birlikte bu bölgeye yaptığı ziyaret, belki de ilk kez bölge halkına, “Devlet olarak bütünlük içinde yanınızdayız” mesajı vermiş olması açısından da çok önemliydi. Bölge halkı, kendisine insan dışkısı yedirtmekten tutun da yerlerinden ettiği “ceberut” devlet ile PKK arasında hep sıkışıp kalıyordu. 30 yılı bulan terörle mücadele ya da düşük yoğunluklu savaş, hep askerin inisiyatifinde sürdürüldü, yanlış yapıldı. Siyasi direktifin olmadığı bir ortamda askerin inisiyatifine bırakılan bir terörle mücadele zaten başarıya ulaşamazdı, ulaşamadı da. Siyasi iradenin denetimi dışında sürdürülen ve acemi erlerle yürütülen terörle mücadele ve ordunun iç güvenlikte kullanılması zaten en baştan büyük bir hataydı. Düşünsenize, 30 yıla yaklaşan düşük yoğunluklu savaşın yaşandığı mayını bol bölgede mayına dayanıklı araçlar bile yoktu. Böylesine kritik araçlar bölgede yok iken Ankara önceliklerini hep, aciliyeti olmayan denizaltı gibi silah alımlarına verdi. BMC firmasının üretimi Kirpi adlı mayına dayanıklı araçlar daha şimdilerde ancak bölgeye konuşlandırıldı. Gül’ün beraberinde götürdüğü yetkililer ile konuşan askerler şöyle diyorlardı; “Abi, Kirpi geldi de artık, ‘mayına çarparız,’ gibisinden korku olmadan bölgede keşif yapabiliyoruz.”
Mutlaka amaç, Kürt sorununun silahsız siyasi araçlarla çözümü olmalı.
Ancak onlarca yıl başvurulan yanlış terörle mücadele yöntemleri bugün
doğru araçlarla yapılmayı gerektiriyor. Sivilleri hedef alacak biçimde
eylemlerini genişleten PKK’nın, bugünlerde siyasi araçlara
başvurulmasını beklemesi saflık olur.
Terörle mücadele yöntemlerindeki hataların maliyeti çok yüksek oldu
demiştik. Yalnızca Hakkâri ilinde, terörle mücadele mağdurlarına son üç
yılda 500 trilyon lira harcanmış. Bir hesaplayın, zamanında doğru
yöntemlere başvurulsaydı, bu paralar ile bölge nasıl kalkındırılırdı.
Tam tersine devlet içindeki illegal yapılar, Güneydoğu bölgesinde kirli
işlere giriştiler, ezilenler oradaki masum insanlar oldu.
Gül, hafta sonunu geçirdiği bölgede yanına, ziyaret ettiği illerin
valilerini de aldı. Böylece, valilerin, artık terörle mücadelede asker
ile sivil kolluk güçleri arasındaki koordinasyonu sağlayacak makamlar
oldukları yolundaki hükümet politikasını güçlendirici bir mesaj verilmiş
oldu.
Bugüne kadar Güneydoğu bölgesinde belirleyici unsur asker idi. Devlet,
bu unsur ile artık yer değiştiriyor, gecikmeli de olsa Türkiye
demokrasisi için çok iyi bir gelişme.
Bu yılki YAŞ’ta, gerek hükümet gerekse Gül, askerin asli görevi olan yurt savunmasına çekilmesi yolunda bir adım daha attılar. Mevcut
TSK komuta yapısının artan biçimde, ‘Darbesever’ zihniyetten uzaklaşan
bir yapıya kavuştuğuna da tanık oluyoruz. Ama askerin sivil demokratik
denetiminin tam olarak sağlanması için yapılacak daha çok iş var.
Gül ve beraberindeki heyeti karargâhında ağırlayan bir kuvvet komutanı,
“Bizlerin, askerlik dışında siyaset gibi işlerle uğraşmamamız
gerekiyor” demiş.
Siyasetçiler, bugüne kadar askere, dolayısıyla Türkiye’nin istikrarına en büyük kötülüğü, TSK’yı başıboş bırakarak yaptılar.
Umudum, Cumhurbaşkanı Gül’ün, kendi ülkesindeki bir bölgeye çok ciddi
güvenlik kaygıları içinde gitmeyeceği bir ortamın oluşması. Bu ortamın
oluşması için askeriyle siviliyle ele ele vermiş bir devlet aklının
ortaya çıkması gerekiyor.
|
Harbiye, askerlik, askeriye, savunma ile ilgili tüm gelişmeler, eleştiriler, asker-siyaset ilişkisi, askeri operasyonlar, gibi ve benzeri haberler, köşe yazıları, dosyalar buradan aktarılmaya çalışılacak.