20 Ekim 2011 Perşembe

Başkomutan Gül ve askerleri / Lale Kemal

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Güvenlik” gerekçesiyle ilk başta gizli tutulan bazı Güneydoğu illerine yaptığı hafta sonu “Kaçamağını” çeşitli açılardan okumakta yarar var. Gül, bölgeye ilk ziyaretini, 2007 ağustosunda Cumhurbaşkanı seçilmesinin hemen akabinde yaptı. Dönemin TSK komuta kademesi, başkomutanları Gül’e, o tarihteki Diyarbakır ziyaretinde eşlik etmemişti. O zamanlar sivil-asker ilişkilerinde dengeler, siviller lehine bugünkünden daha az gelişmişti. Anormal bir durum olmakla beraber komutanlar, siyasi iradeye ve başkomutanları Gül’e saygıda kusur etmekten çekinmiyorlardı. Askerlerin, diploma törenlerinde Gül’ü alkışlamamalarından tutun da neredeyse başkomutanlarına sırtlarını dönme cesaretini göstermeyi sürdürdükleri bir dönem idi o dönemler. Zaten Gül’ün, Cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için 27 Nisan tarihli meşhur muhtırayı bile yayınlamışlardı. Aradan dört yıl geçti, bu kez Türkiye’ye daha yakışan bir manzara sergilendi. Gül, geçen hafta sonunda, terörün en yoğun yaşandığı Hakkâri, Van, Şırnak ve Siirt’i kapsayan dört ili ziyaret etti. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ve Ankara’daki bazı kuvvet komutanları, bölgedeki bazı illeri ziyaretinde kendisine eşlik ettiler, çeşitli brifingler verdiler.

Askerlerin özerk yapılarını ısrarla sürdürme gayretleri karşısında siyasi iradelerin ve parlamentonun “korkak,” duruşları, Türkiye’ye istikrarsızlık, kaynakların heba edilmesi ve can kayıpları şeklinde tezahür eden çok büyük kayıplar verdirtti. Dolayısıyla, askerî vesayetin sonlandırılması çağrılarımızın ardındaki temel neden, sivillere hesap vermeyen özerk yapısıyla zayıflayan bir ordu yerine ordusuyla da modern, çağdaş bir Türkiye kurulmasını istememizden kaynaklanıyordu.

Nitekim, Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu Güneydoğu illeri özelinde analiz edildiğinde Gül’ün kuvvet komutanlarıyla birlikte bu bölgeye yaptığı ziyaret, belki de ilk kez bölge halkına, “Devlet olarak bütünlük içinde yanınızdayız” mesajı vermiş olması açısından da çok önemliydi. Bölge halkı, kendisine insan dışkısı yedirtmekten tutun da yerlerinden ettiği “ceberut” devlet ile PKK arasında hep sıkışıp kalıyordu. 30 yılı bulan terörle mücadele ya da düşük yoğunluklu savaş, hep askerin inisiyatifinde sürdürüldü, yanlış yapıldı. Siyasi direktifin olmadığı bir ortamda askerin inisiyatifine bırakılan bir terörle mücadele zaten başarıya ulaşamazdı, ulaşamadı da.

Siyasi iradenin denetimi dışında sürdürülen ve acemi erlerle yürütülen terörle mücadele ve ordunun iç güvenlikte kullanılması zaten en baştan büyük bir hataydı.

Düşünsenize, 30 yıla yaklaşan düşük yoğunluklu savaşın yaşandığı mayını bol bölgede mayına dayanıklı araçlar bile yoktu. Böylesine kritik araçlar bölgede yok iken Ankara önceliklerini hep, aciliyeti olmayan denizaltı gibi silah alımlarına verdi. BMC firmasının üretimi Kirpi adlı mayına dayanıklı araçlar daha şimdilerde ancak bölgeye konuşlandırıldı.

Gül’ün beraberinde götürdüğü yetkililer ile konuşan askerler şöyle diyorlardı; “Abi, Kirpi geldi de artık, ‘mayına çarparız,’ gibisinden korku olmadan bölgede keşif yapabiliyoruz.”

Mutlaka amaç, Kürt sorununun silahsız siyasi araçlarla çözümü olmalı. Ancak onlarca yıl başvurulan yanlış terörle mücadele yöntemleri bugün doğru araçlarla yapılmayı gerektiriyor. Sivilleri hedef alacak biçimde eylemlerini genişleten PKK’nın, bugünlerde siyasi araçlara başvurulmasını beklemesi saflık olur.

Terörle mücadele yöntemlerindeki hataların maliyeti çok yüksek oldu demiştik. Yalnızca Hakkâri ilinde, terörle mücadele mağdurlarına son üç yılda 500 trilyon lira harcanmış. Bir hesaplayın, zamanında doğru yöntemlere başvurulsaydı, bu paralar ile bölge nasıl kalkındırılırdı. Tam tersine devlet içindeki illegal yapılar, Güneydoğu bölgesinde kirli işlere giriştiler, ezilenler oradaki masum insanlar oldu.

Gül, hafta sonunu geçirdiği bölgede yanına, ziyaret ettiği illerin valilerini de aldı. Böylece, valilerin, artık terörle mücadelede asker ile sivil kolluk güçleri arasındaki koordinasyonu sağlayacak makamlar oldukları yolundaki hükümet politikasını güçlendirici bir mesaj verilmiş oldu.

Bugüne kadar Güneydoğu bölgesinde belirleyici unsur asker idi. Devlet, bu unsur ile artık yer değiştiriyor, gecikmeli de olsa Türkiye demokrasisi için çok iyi bir gelişme.

Bu yılki YAŞ’ta, gerek hükümet gerekse Gül, askerin asli görevi olan yurt savunmasına çekilmesi yolunda bir adım daha attılar. Mevcut TSK komuta yapısının artan biçimde, ‘Darbesever’ zihniyetten uzaklaşan bir yapıya kavuştuğuna da tanık oluyoruz. Ama askerin sivil demokratik denetiminin tam olarak sağlanması için yapılacak daha çok iş var.

Gül ve beraberindeki heyeti karargâhında ağırlayan bir kuvvet komutanı, “Bizlerin, askerlik dışında siyaset gibi işlerle uğraşmamamız gerekiyor” demiş.

Siyasetçiler, bugüne kadar askere, dolayısıyla Türkiye’nin istikrarına en büyük kötülüğü, TSK’yı başıboş bırakarak yaptılar.

Umudum, Cumhurbaşkanı Gül’ün, kendi ülkesindeki bir bölgeye çok ciddi güvenlik kaygıları içinde gitmeyeceği bir ortamın oluşması. Bu ortamın oluşması için askeriyle siviliyle ele ele vermiş bir devlet aklının ortaya çıkması gerekiyor.