Yunus Yılmaz Keklikkaya'da askerlik yapıyordu. Ankara'nın Pursaklar'da oturan babasını aradı. Bir bot istedi, bir de helallik.
Bot yerine ulaşmadan, helalliğin hükmü vaki oldu.
Adı Yunus'tu ya da Süleyman.
Hazret-i Yunus'un ismini taşıyordu şehidimiz.
Bir diğerine Hazret-i Süleyman'ın ismini vermiş annesi.
Bilal-i Habeşi gibi İslamın sesi olsun, ilay-ı Kelimatullahı tüm dünyaya
ilan etsin diye Bilal koymuşlar Asteğmenimizin ismini.
Hazret-i Peygamberin ismini taşıyan Mustafa da vardı, Muhammed de...
"Gül Muhammed"imizin ismini taşıyana da kurşun sıktılar.
Onlar Akif'in,
"Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber" dediği nesildi.
Şehidimizin babasının dediği gibi, ne acı ki, onlar Yunan'la savaşta şehit düşmedi.
Bir çoğu kendileri gibi aynı adı taşıyan, kulaklarına isimleri ezanla
konulan ve bu ülkenin vatandaşları gözüken insanların sıktığı
kurşunlarla can verdiler.
İnfial halindeydi millet.
Sokaklar dile gelmiş, her vicdan bir Akif olmuş,
"Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer"
Diyordu.
Yüreklerdeki acılar evlere, sokaklara, caddelere, şehirlere sığmadı.
Hatta koskoca Türkiye taşıyamadı bu acıyı.
Dünyanın her neresinde bir Türk vatandaşı varsa, gözyaşlarına hakim olamadı.
Bir millet infial halindeydi.
Kimi,"İdam geri getirilsin,Öcalan asılsın"dedi.
Kimi,"Bu iş bitene kadar komutanlar bölgede kalsın, karargah oraya taşınsın" teklifinde bulundu.
Benzer düşünceler Meclis'in kapalı oturumunda da dile getirildi.
Bir şeyler yapılmazsa önlenemez bir öfke patlaması yaşanıyor.
Türkiye 26.Kez kara harekatı yapıyor Irak topraklarında.
10 bin askerimiz dağ, taş terörist arıyor.
Şimdiye kadar yürütülen hava operasyonları, istihbarata dayalı, nokta hedeflere yönelik operasyonlardı.
Eğer PKK baskınının meydana getirdiği infialle, kara operasyonu başlamışsa, sıkıntılı bir durum var demektir.
Çünkü saldırıdan sonra teröristlerin toplu olarak mağaralara
çekilmedikleri, köylerde sivil halkın arasına karıştığı biliniyor. En az
10 gün sivil halkın arasında yaşamaya devam ederler. Daha sonra
kamplara çekilirler.
Çünkü bu tür operasyonlarda zamanlamayı bizim yapmamız lazım ki, inisiyatif bizde olsun.
24 şehit verdiğimiz saldırıya ilişkin ilginç ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı.
Elde edilen istihbaratın bölgedeki birliklere intikalinde bir sorun
yaşanmadığı söyleniyor. Genelkurmay istihbari bilgileri birliklere
iletmiş.
Hatta son zamanlarda, bir istihbarat bombardımanı yaşanmış. Bunu bir
ölçüde de örgüt, istihbarat yoğunluğu ile "Vurdumduymazlık" oluşturmaya
çalışmış.
Birlikler kendi imkanlarıyla önlemlerini almışlar ama, yapısal sorunlar çıkmış karşımıza.
Aktütün ve Dağlıca baskınlarından sonra derme çatma karakol sistemine son verilmesi için harekete geçilmişti.
Başbakan Erdoğan TOKİ'yi bizzat bu işle görevlendirmişti.
Bölgede yapılması planlanan 306 karakol binası var. Bunun 196 ihale edilmiş, ancak 52'si teslim edilebilmiş.
Hala baraka tipi karakollar var.
Dünya karakol sistemini terk etmiş biz hala ısrar ediyoruz. Karakollarımızın dörtte üçü ise baraka tipi.
Karakolların baskın yememesi için oluşturulan üs bölgeleri var. Iğsız Paşa döneminde geçilmişti bu sisteme.
21 şehit verdiğimiz Keklikkaya Tepe de bunlardan birisi.
Saldırılan yerlerin üçü üs bölgesi.
Geçmişteki Gediktepe ve Hantepe'deki üs bölgesi gibi.
Saldırı Zap kampından yönetilmiş.
Suriye uyruklu Bahoz Erdal talimatları buradan veriyor.
Saldırı Eylül ayında planlanıyor. Bahoz Erdal, "sonbahar hamlesi
gerçekleşmeden kış üstlenmesine geçilmeyecek" talimatını o sıralarda
vermiş.
Asıl hedef karşılıklı iki tepe üzerindeki üs bölgeleri olan Keklikkaya Tepe ile Barkanda Tepe'ymiş.
Genelkurmay'ın açıklamasında da yer aldı, hava şartları müsait olmadığı
için Heron'larından yararlanılamamış. Teröristler de bunun keşfini
yapıp, o günü seçmişler.Hava muhalefeti nedeniyle İHA'lar ancak olaydan
sonra saat 16.00'dan itibaren görüntü almaya başlamış.
İş yine havada 10 gün kalabilen ve her türlü hava koşullarında görüntü alabilen Zeplinler ile askeri uydulara geliyor dayanıyor.
Saldırı sonrasında ise farklı yönlere doğru çekiliyorlar. Toplu hedef
olmaktan kurtuluyorlar ancak en büyük grup Zap ve Çameju bölgesine
intikal ediyor.
Silahlarını gömüp, yerleşim yerlerine dağılan yani hala içimizde olup, elini kolunu sallayarak dolaşanlar da var.
Çok büyük kuşku var.
Çatışma başladığı üs bölgesinin ilerisinde korucuların olduğu noktaya ulaşılmak isteniyor.
Bir türlü cevap alınamıyor. Bu durum Dağlıca Komutanı Onur Dirik'in, anlattıklarına benziyor.
Bu olayda da çatışma bitene kadar koruculardan haber alınamıyor. Hatta
baskına uğrayan bazı yerlerde korucuların PKK'lılara destek verdiklerine
dair, gözlem raporları çıkarsa şaşırmayın.
Bir başka nokta baskına Feyman Hüseyin'in kampı Zap'tan gelenlerin PJAK mensubu olduğu tespit ediliyor.
Bölgede üstü örtülü bir savaş veriliyor. Ama kendi savaşını başka
örgütler üzerinden vermeyi iyi bilen güçler, bizim topraklarımızda,bizim
kimliğimizi taşıyanlarla bize karşı bir mücadele yürütüyorlar. Bunu PKK
terörünü inkar etmek ya da Kürt sorununu yok saymak adına söylemiyorum.
Ama PKK'da Suriye-İran ekseninin önplana çıkması, İsrail talimatlı Reşadiye ve İskenderun saldırıları bunu gözümüze sokuyor.
Restimize PKK silahıyla cevap veriyorlar.
Büyük oyunu görüp, gereksiz kısır tartışmalarla zaman kaybetmeden, PKK
silahını, Kürt kartını işe yaramaz hale getirmemiz gerekiyor.
Gün bugün...