Gazetemiz önceki gün, arkadaşımız Mustafa Gürlek'in imzasını taşıyan özel haberi manşet yaptı.
Haberde, eski Dağlıca Tabur Komutanı Yarbay Onur Dirik'in, herkesin gözünü açan itirafları vardı.
Dağlıca 3. Motorlu Piyade Taburu, 21 Ekim 2007'de teröristlerin saldırısına uğramış, baskında 12 asker şehit düşmüş, 17 asker yaralanmış, 8 asker de kaçırılmıştı. Onur Dirik'in Zaman'a anlattıkları, Dağlıca baskınında, Silahlı Kuvvetler içindeki bir odağın, PKK ile işbirliği yaptığı iddialarını kuvvetlendirmektedir.
Önce, "kamuoyuna yansıyanlar, buzdağının görünen kısmı" diyen Dirik'in Zaman'a anlattıklarını özetleyelim: "Saldırıdan 28 gün önce, teröristlerin olağanüstü hareketlilik içerisinde olduklarını tespit ettik. Saldırıdan 4 saat öncesinde operasyon planı yaptık. Ancak bu operasyon, başlamadan hemen önce üst komutanlıklar tarafından iptal edildi. Taburun muharebe etkinliği zaman içerisinde törpülendi. Ve sanki saldırıya karşı güçsüz hale getirilmek istendi. 33 saat süren çatışmada PKK'nın hedefi taburu tamamen ortadan kaldırmak ve beni dahi esir almaktı. Teröristler, 18'e yakın ağır uçaksavar silahı kullandı. Belirsiz bir hava aracı, 4 saat boyunca çatışma anında tepemizde uçtu. Bunu tüm tabur gördü. Hâlbuki o dönemde TSK'nın envanterinde insansız hava aracı yoktu."
Dağlıca baskınının açıklığa kavuşturulması en az Ergenekon, Balyoz davaları kadar önemli, Hrant Dink ve Muhsin Yazıcıoğlu suikastlarının aydınlatılması kadar hayatîdir. Bu baskınla ilgili Taraf gazetesinin yayınlarının, dönemin Genelkurmay Karargâhı'na çok ciddi sıkıntılar yaşattığını biliyoruz. Genelkurmay Başkanlığı, Taraf'tan yargı yoluyla hesap soracağını açıklamıştı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt; "arkalarındaki sermayeyi açıklasınlar" deyince, Taraf bu çağrıya cevap olarak 25 Haziran 2008'de şok bir belge yayınladı. Belgede, 12 Ekim 2007 tarihli, "ivedi" damgalı, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı istihbarat raporuyla, baskının nereden yapılacağı, zamanlaması ve baskın yapılacak üslerin koordinatları ayrıntılı olarak yer alıyordu. Belge korkunç bir gerçeği ifşa ediyordu. Genelkurmay, bütün ilgili birimleriyle Dağlıca taburuna baskın olacağını biliyordu.
PKK'lıların "Düğün" adını verdikleri Dağlıca baskınına neden göz yumuldu? Önce zamanlama olarak bir hususu hatırlatayım. Baskının yapıldığı gün, Türkiye'de cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlayacak referandum yapıldı. İkincisi, bu saldırıdan 4 gün önce, TBMM'de, ordunun Kuzey Irak'a girmesi için baskı altına alınan hükümete yetki veren tezkere kabul edilmişti.
Dağlıca baskınına göz yumulmuştu, çünkü hükümet, kontrolün askerde olacağı bir sürece sokulacaktı. Olağanüstü hal ve büyük şehirlerde sıkıyönetim ilanı ile AK Parti, darbesiz bitirilecekti. Çünkü şimdi görüyoruz, 2003'te başlayan darbe teşebbüsleri akim kalıyor, kapatma davası istenen sonucu vermiyor, eylem planları yürümüyordu. AK Parti, bir maceraya bulaştırılıp alaşağı edilebilir miydi?
Bir şeyi daha hatırlayalım. Hükümet, Dağlıca baskını ile hazırlanan tezgâhı fark etmişti. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Ekim 2009'da Erbil'de, Barzani heyetine şunları söylemişti: "Dağlıca baskınından sonra Türkiye bir yol ayrımına gelmişti. Ya savaşa yönelecekti ya da ortak akılla hareket edip barışa. Dağlıca belki bir Türk-Kürt savaşı çıkarmak için yapılmıştı. Bunu isteyenler vardı. Ancak biz bunu akıl yoluna giderek aştık."
Sıra artık yargıda. Bütün sorumlular ifade vermelidir. Başta, baskından iki hafta sonra dönemin 2. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız'a; bizzat Dağlıca taburuna giderek, Yarbay Onur Dirik'e neden başarı plaketini sunduğu sorulmalıdır. Iğsız, plaket töreninde; "Bu tabur görevini yapmıştır, herkes müsterih olsun, siz rahat olun." demekle neyi kastettiğini izah etmelidir. Herhalde dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın da anlatacakları vardır...