20 Ekim 2011 Perşembe

Ergenekon’da kaçıncı basamaktayız / Mehmet BARANSU/Taraf Gazetesi


 Anadolu’nun dört bir yanında konferanslar verdim. Özellikle 12 Eylül referandumundan önce, neredeyse her gün bir konferansta vatandaşlarla buluştum.
Konferanslarıma katılanlar bilir.
Yarım saatlik genel bir girişin ardından, konuklarımla soru-cevap yapmayı severim. Onların merak ettiği soruları, bilebildiğim kadarıyla cevaplarım. Bilmediğim konularda da açık yüreklilikle konuyla ilgili yeterli bilgimin olmadığını söylerim.

Anadolu, güncel konulara fazlasıyla duyarlı. İstanbul medyasının, iş dünyasının tahmin edemeyeceği kadar da Türkiye meseleleriyle ilgili, ilgili olduğu kadar da ne olup bittiğinin farkında.
Her konferansımda yüzlerce soruyla karşılaşırım. Ama içlerinden bazılarını fazlasıyla önemserim. Bugün sizlerle o sorulardan birini paylaşacağım. Cevabımı da güncelleyerek vereceğim.

En sık karşılaştığım soru, derin devlet, Ergenekon operasyonlarında, Türkiye’nin kat ettiği mesafenin hangi boyutta olduğu...
12 Eylül referandumundan önce, konuklarıma çıkmamız gereken 100 basamak olduğunu, o gün itibariyle üçüncü basamakta durduğumuzu söylemiştim.
Üçüncü basamak cevabıma bazı konuklarım şu yorumda bulunmuştu.
Ortaya çıkan onca delil, soruşturma geçiren, tutuklanmış kimi muvazzaf/emekli subaylar, öğretim görevlileri, siyasetçiler, gazeteciler ve sivil bazı unsurlara rağmen, üçüncü basamak az değil mi?
Bu soruya da şu cevabı vermiştim: Bir çocuğum doğumu zordur. Anne karnında beklemesi, doğması, emeklemesi, ardından ayağa kalkması, adım atması ve de merdiven çıkması uzun bir zaman alır. Merdiveni çıkmaya başlarken, ilk basamaklara korkarak adım atar. Eğer mücadele etmezse, basamaktan düşmesi kolay olur. Yaşadığı korku, uzun bir süre merdiven çıkamamasına neden olur. Bugün korkarak, cesur kararlar alarak yolumuza devam edemezsek, tıpkı o bebek gibi üçüncü basamaktan düşmemiz kaçınılmazdır.
Bu cevabın genel itibariyle konuklarımı tatmin ettiğini de gördüm.
Bugün itibariyle bu soruya vereceğim cevap ise şu:

12 Eylül referandumunun ardından Türkiye 10. basamağa adım attı. Geçen Askerî Şûra’da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve Kuvvet Komutanları’nın toplu istifa resti, ardından yaşanan emeklilik, Cumhurbaşkanı ve hükümetin istifalara verdiği cevapla 15, bilemediniz 20. basamağa adım attık.

Bugün itibariyle durduğumuz ve de geldiğimiz nokta bu.
Bundan sonrası için yapılacak mücadele ve atılacak adımlar çok önemli. Bu çocuk, henüz merdivenlerden çıkmayı yeni öğreniyor ve düşmesi çıkmasından çok daha kolay olacak. Özel Harp Dairesi’nin sayıları 10 bini aşan ve henüz ortaya çıkmayan “uyuyan hücrelerini” de hesaba kattığımızda, mücadelenin daha çetin olacağını da not edeyim.
Önümüzdeki süreçle ilgili değerlendirmem ise şöyle:

28 Şubat’ı yani askeri, siyasetçisi, medyası, sivil unsurları ve tüm aktörleriyle yargılamaya başladığımız an 40. basamağa çıkacağımızı düşünüyorum.

Susurluk çetesinin tüm aktörleriyle soruşturulmaya başlandığı an da 60. basamağa doğru yol alacağız.
28 Şubat ve Susurluk soruşturması yer de değiştirebilir.

Mehmet Ağar’ın dün Ahmet Altan’a açtığı telefon konuşmasını okumuşsunuzdur. Ağar, kendisinin bir suça bulaşmadığını, defalarca soruşturma geçirdiğini, rahmetli Bülent Ecevit’in de kendisinin yaptıklarını takdir ettiğini söylüyor. Ancak, 90’öncesi, 90 sonrası bu ülkeye devlet terörüyle yaşatılanları, faili meçhul cinayetleri, Kürt işadamlarının neden öldürüldüğünü, uyuşturucu trafiğinin devletin eliyle nasıl değiştirildiğini, kendisinin bu olup bitenler karşısında görevli olmasına rağmen neler yaptığından pek bahsetmiyor. Dağıtılan silahları, katilleri bir telefonla nasıl serbest bıraktığına girmiyor.
Türkiye bu karanlık tarihi aydınlatıp, sorumluları yargı önünde cezalandırdığı an 20 basamak birden çıkacak.
70. basamak ise biraz daha zor ve mücadeleci geçecek. 70. basamakta soruşturulması gereken isimler kimler mi olmalı ya da olacak?

Gazeteci büyüğüm Avni Özgürel’in tesbitiyle “bu yapılara söz geçiren, hükmeden Ejderler”, yani “işadamları...”
Hatırlarsanız, eski İçişleri Bakanımız Sadettin Tantan’ın bankalara dönük 2000’li yılların başında yaptığı operasyonda, Ali Balkaner aranmaya başlamış ve Hürriyet Gazetesi’ne giderken gözaltına alınmıştı. Hem gözaltına alınırken hem de savunmasında çok tartışılacak bir açıklama yapmıştı;

“Bizler 18 büyük aileyiz. Hepimizin bağlı olduğu bir başkanımız var. 18 büyük aile bir havuz oluşturduk. Tüm ekonomi bunların elinde. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nı manipüle eden kişi, bizim bağlı olduğumuz başkanımızdır. Tokyo Borsası’nda 800 milyon dolar kaybetti, bana mısın demedi.”

Balkaner’in bu açıklaması aklıma şu soruları getirdi; Kim bu 18 aile? Balkaner neden Hürriyet Gazetesi’ne gitmeyi tercih etti? Hürriyet onun için niçin önemliydi? Kamuoyunda sıkça tekrarlanan ‘Hürriyet’in bir de görünmeyen patronu var’ sözü doğru muydu? Balkaner bu isme mi mesaj vermek istiyordu? Ve bugün itibariyle ailelerin sayısı acaba kaç?

Yazımı asla 100. basamağa çıkamayacağız diyerek noktalayayım. Çünkü; 70’ten sorası uluslararası boyuta giriyor ve Türkiye henüz o yapıyla mücadele edecek güçte ve noktada değil. Hatta asla mücadele de edemeyecek.
Karamsar olmaya gerek yok. 70. basamağa çıkmak da çok önemli ve güçler dengesi o gün eşit olabilir. Demokrasi yolunda bizleri çetin bir mücadele bekliyor. Anadolu gerçeklere daha yeni uyanmaya başladı.