Yeni Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner'in ilk işlerinden biri, Zafer Bayramı vesilesiyle bir kutlama mesajı yayımlamak oldu. Önemli bir mesaj. Bir yandan Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) mensuplarının varolan özelliklerini vurgularken, bir yandan da bundan böyle dikkate alınması gereken hususlara vurgu yapılıyor o mesajda.
Benim için önemli olan 'ulusun güveni' vurgusuydu. Şöyle diyor Org. Koşaner: "Sarsılmaz bir birlik ve vatana adanmışlık ruhuyla kenetlenmiş TSK mensupları, askerlik mesleğinin omuzlarına yüklediği görevin bilinci ve yasal sorumluluklarının gereğiyle hareket ederken, daima yanında hissettiği yüce ulusumuzun kendisine olan güveninden güç almıştır. TSK'nın bu güvene gölge düşürecek hiçbir çabaya bugüne kadar destek vermediğini ve bundan sonra da vermeyeceğini yüce ulusumuz çok iyi bilmektedir."
Okurken, heyecanla "İşte bu" tepkisini verdim.
Tepkimin sebebi, yakın dostlarla yaptığımız geleneksel iftarımızda dinlediğim taze bir anekdottu. Önemli bir işadamı bir gün önce ailesiyle birlikte iftar etmek üzere gittiği lüks restoranda yaşadığı olayı anlattı. Restorana eşiyle birlikte gelen bir müşteri, ezana bayağı bir süre varken, sofraya her istediklerinin hemen gelmesini ısrarla talep etmiş. Ardından da rakı servisi yapılmasını..
"Restoranı dolduran o kadar insan, hepimiz, şaşkın gözlerle olan-biteni izliyorduk" dedi dostum. Dayanamamış garsonu çağırıp "Bu ne iş?" diye sormuş, manzaranın hiç de hoş kaçmadığını belirterek.. Garson, "Biz de itiraz ettik, ama emekli albaymış, ısrarcı olunca direnemedik" bilgisini vermiş...
O zatın 'emekli albay' olduğundan kuşkuluyum.
Alış-veriş merkezinde gezerken edindiğim 'oruçlular ile oruçsuzlar aynı mekânı paylaşıyor, kimse kimseye karışmıyor' izlenimini olumlu bir gerçeklik olarak burada sizlerle paylaşmıştım. Bu farklı bir şey. İftar zamanına dakikalar kala, herkesin ibadet neşvesi içerisinde bulunduğu bir anda, zorla rakılı sofra kurdurmak, herkesin gözünün içine baka baka...
Pek anlayabileceğim ve emekli de olsa bir albaya yakıştırabileceğim bir görüntü değil bu.
"Herkes söylendi, ben de" dedi dostum. En çok alındığı nokta, adamın garsonları zorlarken kullandığı 'emekli albay' statüsüydü. "Benim tanıdığım askerler böyle değildi" dedi birimiz. Benim tanıdıklarım da...
Tuzla Piyade Okulu'nda eğitim dönemim Ramazan ayına rast gelmişti. İsteyenlere sahurda sofra kuruluyor, akşam yemeği iftar zamanına denk düşürülüyordu. Okulun camisi her zaman açık tutuluyordu ve camiye gidenler arasında rütbeliler de vardı. Bizimki dahil bölük komutanlarının hemen hepsi oruç tutuyordu.
Bu anlattığım tarih-öncesi bir dönem değil; 1975 yılı...
Zihnime bizzat gözlediğim bu tablo kazınmış olduğu için, yakın zamanlarda yaşanılan olayları anlamakta hep zorlanmışımdır. Tuzla'da gözlediğim teğmenler, yüzbaşılar ilerleyebilmişse, bugün general olmuşlardır; belki de orgeneral...
Org. Işık Koşaner'in konuşmasında 'halkın güveni' üzerinde yoğunlaşması ve 'güvene gölge düşürecek çabalara' destek çıkılmayacağını vurgulaması bunun için sevindirici.
Yakın geçmişin (1993) önemli bir olayı, Genelkurmay Başkanı olması beklenen Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Muhittin Fisunoğlu'nun emekliye sevk edilmesiydi. Org. Doğan Güreş'in Genelkurmay Başkanlığı'ndaki süresi bir yıl uzatılınca, Org. Fisunoğlu'na emekli olmak dışında bir seçenek kalmamıştı.
Neden istenmemişti Org. Fisunoğlu? Herkes bir şeyler ileri sürmüş, konuya açıklık getirmek için, o sırada Sabah'ta çalışan Nuriye Akman kendisine teybini uzatmıştı. Ortaya çıkan, olağanüstü ilginç ve zihin açıcı bir röportajdı.
Okuyalım: "Bir general, daha yukarılara çıkmak istiyorsa her türlü faaliyetinde dikkatli olması lâzım. (..) Her komutan, sicilin yan tarafına o kişiyle ilgili düşüncelerini de yazar. Meselâ der ki, bu güvenilmez, bu irticai faaliyetlere karşı biraz yumuşaktır. Özel hayatına dikkat etmez gibi. Bunlar birer nakisedir. Bir insan orgeneralliğe kadar geldiyse, Kuvvet Komutanı olduysa sicilinde hiçbir şey yok demektir."
"Peki, bir komutanın cuma namazına gitmesi Genelkurmay Başkanlığı seçiminde aleyhte bir faktör müdür?" sorusuna verdiği cevaptan bir bölümü de okuyalım Org. Fisunoğlu'nun: "Şöyle söyleyeyim. Biz Atatürkçü ve lâik düşünceli insanlarız. Eğer bir namaz kılacaksam gider evimde kılarım. Cuma namazımı emekli olunca kılarım. Şimdiye kadar da vazifede giden görmedim ve gideni de iyi karşılamazlar."
Şimdi emekli ve ara sıra da olsa cuma namazlarına gidiyormuş Org. Fisunoğlu...
'Halkın güveni' vurgusu yerinde, o güvenin tesisi de korunması da önemli.