20 Ağustos 2010 Cuma

Kendini savunamayan devlet / M.Ali Kışlalı

Şimdi ülkenin gündemini PKK adına çalışanlar oluşturuyor.
Yüksek Askeri Şûra sırasındaki siyasi iktidar yaklaşımı da etkili oldu.

Olup bitenler yargı uzmanlarınca tam izah edilmedi. Ama iktidar, YAŞ içindeki tutumunu İstanbul’daki kimi mahkemenin, önce alıp sonra

kaldırdığı, 100’den fazla subay hakkındaki tutuklama kararlarına dayandırmış göründü.

Neticede güvenlik güçlerinin yeni bir darbe yediği konusunda Batı dünyasında görüş birliğine varıldı. Diğer yandan İmralı ile acilen ateşkese varılması için resmi makamlar, oraya eksikliği ziyareti önleyen araç

yokluğunu çözdüler. Şimdi PKK ve etnik istekler konusunda uzman meslektaşlar birbiri peşi sıra, irdelemeler yapıyorlar. İmralı onayıyla eylül ortasına kadar ateş-kes sağlanmasının olası ayrıntılarını yazıyorlar.

Teröristlerle müzakere yapılmayacağı ne kadar söylense de, soruna çözüm bulunması umudu

doğduğunda, bu yola da çeşitli yöntemlerle ve hemen hemen dünyanın her yerinde başvurulduğu görülür. Bu durum geçmişte Türkiye’de de görülmüştür. Ama hep PKK’nın çeşitli ateşkes ilanlarının Türk Silahlı Kuvvetleri’nce ciddiye alınmadığı iddia edilmiştir.

Şimdi de benzer durumla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.

Bir yanda inisiyatifi ele alan PKK cephesi, referandum dolayısıyla zor durumda kalan iktidarın bu durumundan yararlanmaya çalışıyor. “Koşullarımız kabul edilirse biz de referandumda toplumumuza ‘evet’ dedirtiriz” diyorlar. TSK’nın her geçen gün daha tartışılır hale gelen suskunluğu da gündemde.

‘TSK’nın içinde bulunduğu maddi-manevi sorunlar ve komuta kademesindeki değişikliklerin yaratması olası etkiler’ ele alınıp ciddiyetle irdelenmiyor.

Varsa yoksa, PKK cephesinin planları ve siyasi iktidarın çıkarları dikkate alındığında bunların uygulanabilme şansları. Oysa sorunun; milli, siyasi ve askeri yönü de olmalı. AKP hükümetiyle ilgili yönü ise başka incelemenin konusu olmalı. Askeri yönden bakıldığında, yeni Genelkurmay Başkanı’nın mesleki geçmişindeki bir kesim umut verici olabilir. Ama Koşaner’in bir komando tugayına komutanlık yaparak, terörle mücadeleye yabancı kalmamış olmasının, Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu ciddi durumun çözümlenmesine ne kadar katkıda bulunabileceğini tahmin etmek kolay değil.

PKK ,bunca yıllık terör faaliyetlerinden sonra vardığı noktada, hedefine bu yoldan asla ulaşamayacağını anlamış olmalı. Ama yarattığı tehdidin sadece askeri önlemlerle ortadan kaldırılamayacağını gösterdiği de gerçek.

İşte bu noktada, Başbuğ döneminde, siyasilerin oluşturmaya karar verdikleri İçişleri Bakanlığı bünyesindeki yeni düzenlenmenin bir işe yaramayacağı anlaşıldığında, devletin kendini nasıl savunacağı hakkında kaygılar belirdiği de görülüyor.

İrdelenmemiş bir nokta da, TSK’yı etkileyen moral koşulları içinde bu devletin savunma misyonunun nasıl gerçekleştirileceğidir. Böylece ortaya çıkan ve en kısa zamanda yanıtlanması gereken konu, mutlaka bir an önce Milli Güvenlik Kurulu içinde gündeme alınarak irdelenmeli, PKK’nın yanlış hesaplar yapması önlenmelidir. O zaman AKP’nin hedefinin ne olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Türkiye, Kürt ve PKK sorunlarıyla ilgili olarak, AKP iktidarında uygulanan, büyük kısmı henüz tam anlaşılmayan planlarla, adeta ne yaptığı anlaşılmaz hale gelmiştir. Şimdi ortaya çıkmakta olan PKK ile

ilişkili parçalar ve diğer taraftaki TSK ile ilgili durum, kaygı verici boyutlar içermektedir.

Ramazan bayramı sonrasına kadar süreceği anlaşılan yeni dönemde, TSK’nın yeni komuta heyetiyle, kamuoyuna yansıyacak yeni bir düzenleme yapması beklenir. Mevcut gündemde suskun ve kaygılı kalan

toplum kesitinin buna gereksinimi vardır.

Kamuoyuna PKK’nın terörle hedefine varamayacağının mutlaka gösterileceği düşüncesi verilmeli, TSK’nın güven veren rolü oynayacağı hususu asla tartışılır olmamalı.

İster asker, ister sivil kaynaklı olsun, yapılmış olan hataların bu ülkeyi, kendini savunamaz bir hale getiremeyeceği dosta düşmana mutlaka gösterilmelidir.

Bunu yapamayanları, siyasi çıkarlar için PKK oyununa katkıda bulunanları toplum asla affetmeyecektir.