18 Ağustos 2010 Çarşamba

Erdoğan-Büyükanıt neden konuşmaz? / M.Ali Kışlalı

Aradan yıllar geçti ama merak sürüyor. Zamanın Genelkurmay Başkanı (GKB) kendi yazdığı bir uyarıyı 27 Nisan’da seçimler öncesi resmi sitede yayımlamıştı. Çankaya’ya hangi vasıflara sahip bir aday saptanması gerektiğini bildiriyordu. Söylem ağırdı. Hükümet verdiği yumuşak yanıtta “Batı’da böyle şey yapılmaz” demekle yetinmiş, Başbakan ise Genelkurmay Başkanı’na ancak birkaç gün sonra ulaşıp konuşabilmişti.

Sonra olaylar bu konuşmanın içeriğine çok merak duyulmasına sebep oldu. Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a söyledikleriyle siyasi iktidarın planlarını uygulayabilmesine yol açtığı,buna karşılık emekliliğinde milyonluk zırhlı araç tahsisi dışında kimi avantajlar sağladığı öne sürüldü.

Ama konuşma içeriklerini iki şahsiyet de açıklamayıp ‘Konuştuklarımız bizimle mezara kadar gider’ deyince meraklar ve eleştiriler de tırmandı.

O zaman da yazmıştım; konuşmacıları eleştirenler o günlerde oluşan olaylara pek dikkat etmiyorlardı. Oysa konuşmanın ertesi günü Milli Eğitim Bakanı, Genelkurmay’ı ziyaret etmiş, Başbakan birkaç gün sonra seçimler için hazırladığı aday listesinden 100’e yakın ismi silmiş, konuşmalarında Cumhurbaşkanlığı adayı konusunda muhalefetle de işbirliği yapıp fikir alacağını açıklamıştı.

Yaşar Paşa’nın Milli Eğitim Bakanı’ndan şikâyetinin ziyarete sebep olduğu düşünülebilmişti. Anayasal rejim üzerine gölge düşürebilecek özeliklere sahip adayların tasfiyesiyle ve hele Cumhurbaşkanlığı’na daha ılımlı bir adayın gösterilmesinin yararlarının ikili konuşmada ele alınmış olması olasılığı hep akla gelen şeyler olmuştu. Kısacası Başbakan ve Genelkurmay Başkanı konuşması sanki yararlı netice vermiş görünmüştü.

AKP seçimlerde beklentilerinin çok üstünde oy alınca her şey değişti.

Bu netice Türk Silahlı Kuvvetleri’ne toplumun verdiği bir yanıt olarak yorumlanmış, ama Genelkurmay Başkanı kendisine sorulduğunda TSK’nın görüşlerinin değişmeyeceğini söylemekle yetinmişti.

Toplum şaşkındı. Askerin A planı uygulanamayınca ‘Herhalde bir de B planı vardır’ diye düşünülmüştü. GATA’daki bir toplantıda Gül’e karşı takılan tavrın bu planın parçası olduğu sanılmışsa da, ertesi gün Harp Okulu’nda bu sanının yanlışlığı ortaya çıkmıştı.

O günden sonra artık askerin Başbakan üzerinde etkisi kalmadığı görülecek, AKP’nin asla vazgeçmeyeceği düşünülen ‘Türban’ projesini ancak Anayasa Mahkemesi önleyebilecekti.

Gül’ün Çankaya’ya adaylığını da, kararlı duruşuyla Büyükanıt’ın, Erdoğan üzerine yapacağı etkinin önleyebileceğine inananlar ona ‘Gerekeni yap. Böyle bir seçimin TSK üzerinde nasıl etki yapacağını anlat’ demişlerse de Yaşar Paşa bunu dinlememişti. Ama anlaşılan Dolmabahçe konuşmasında Erdoğan’a dostça yaklaşıp TSK’nın kırmızı çizgilerine dikkat edildikçe bu kurumun demokrasiye saygıyı sürdüreceğini anlatması AKP’yi rahatlatmıştı. Nihayet ülkenin demokratik laik rejimi korumakla görevli başka sivil kurumları da vardı. Onlar da üzerlerine düşeni yapabilirlerdi.

Genelkurmay Başkanı’nın daha sonraki tutumu, camiası başta olmak üzere, hemen her sorunda askere umut bağlayarak kolaycılığa alışmış sivil kesimde büyük düş kırıklığı yarattı. Büyükanıt ile ilgili çeşitli söylentiler yayıldı. O görüşmede Erdoğan’ın kendisi hakkındaki bir dosyayı ortaya çıkarıp onu pasifize ettiği iddia edildi. Bunlar günümüze kadar geldi. Geçenlerde Deniz Baykal bile konuya bu açıdan dokundu. Ama kimse, “Madem AKP’nin elinde Büyükanıt hakkında dosya vardı, onu neden Genelkurmay Başkanlığı öncesi çıkarıp hedeflerine varmadılar?” diye sormadı.

Özetle belirtmek gerekirse Büyükanıt’ın Erdoğan’a ‘Şunları yapmazsan sorun yok’ deyip günün koşullarında olası gözüken neticeleri almaya çalıştığını düşünenler hep oldu.

Şimdi bu iki muhataba ‘Ne konuştuysanız açıklayın’ deniyor.

Nasıl açıklasınlar? Neden açıklasınlar? Her şey yeterince açık değil mi?

Genelkurmay Başkanı, TSK’nın

görüşlerini açıkça ifade etmiş. Bunların içinde şu ya da bu partiyi tutma yok.

TSK’nın özümsediği kırmızı çizgiler var.

Ama toplum AKP’ye verdiği yüzde 47 oy ile ona yeni kredi vermiş, projelerini uygulasın diye. Asker de buna saygı duymuş.

Şimdi neden Erdoğan çıkıp, “Hangi koşullarda demokrasinin yürüyebileceğini konuştuk?” desin. Büyükanıt da, “TSK’nın en büyük güç kaynağı toplumdur. Biz elimizden geleni yapık. İktidara savunduğumuz prensipleri söyledik. Ama toplum bize istediğimiz desteği vermedi” açıklamasını yapsın?

Demokratik bir rejimde güç toplumda, sivil kuvvetlerdedir. Bunu yıllar önce rahmetli Güven Erkaya söylediğinde ne demek istediğini çoğu kimse anlayamadı.

Şimdi de anlaşılmış mı? Bilinmez.

Rejim ve siyasi iktidar mücadelesinde ön planda görünen siyasiler ‘Büyükanıt AKP’ye yol açtı’ diyeceklerine öncelikle kendi içlerindeki çekişmeleri yok etsinler. Örneğin CHP ayak oyunlarını bir yana bırakıp hazır birikimiyle iktidara darbe vurabileceği görülen Baykal’dan şu kampanyada yararlansın. Partiden koparılmış değerleri yeniden toparlasın... MHP’nın zaman zaman AKP’ye olmayacak siyasi hediyeler veren genel başkanı bu defa sağlıklı gözüken yolundan ayrılmasın.

Toplum laik ve demokratik anayasal rejimi savunmak için harekete geçirilsin.