31 Ağustos 2010 Salı

Askerin MHP’ye sızdırdığı belgelerde neler vardı? / Ünal Tanık

12 Eylül’de Anayasa değişikliği için referandum yapılacak. Ancak referandumdan daha çok konuşulan bir konu var: PKK’nın 20 Eylül’e kadar aldığı ateşkes kararının nasıl alındığı ve kime yarayacağı konusu.

Kime yaradığı ayrı bir tartışma. Lakin kime yaramadığını net bir şekilde söyleyebilirim. Güneydoğu’dan Anadolu’nun dört bir yanına şehit cenazesi gitmeyeceği için tabuttan oy devşirmek isteyenlere yaramayacağı kesin.

Elinden oyuncakları alınmış çocuk gibi ortalıkta sızlananların ortaya attığı iddialar çok ciddi: Hükümet terör örgütü ile pazarlık yaptı. Silah bırakma kararının ardında bu görüşmeler var.

Şimdi biraz geriye gidelim.
Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da yakalanması ve idama mahkum edilmesinden sonra Türkiye’de önemli gelişmeler yaşandı. DSP-MHP-ANAP’tan oluşan üçlü koalisyon hükümetinin ortakları, 11 Ocak 2000’de 8 saat süren bir zirveden sonra “idamın şartlı ertelenmesini” kararlaştırdılar.

Şart, açıktı. Öcalan örgütüne sahip çıkacaktı ve terör yeniden başlamaması halinde idam edilmeyecekti. 1 Ağustos 2002’deki düzenleme ile de idam cezası yasalarımızdan tamamen çıkarılmış oldu.

İdam cezasının ertelenmesi sürecinde neler yaşandığını Hürriyet yazarı Fatih Çekirge, geçtiğimiz günlerde detaylıca yazdı. Apo’nun yakalanmasının rantını yiyen iki isim olan Bahçeli’yi, Ecevit’i kimin ikna ettiğini anlattı:

“Ya da bugün en şiddetli açıklamaları yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi kim hangi sözlerle ikna etti?
Genelkurmay Başkanı nasıl suskun kalabildi? Ve Ecevit. Ve Yılmaz. Ve Özkan nasıl evet dediler.
Çünkü MİT yönetimi şu öneriyi yapmıştı:

‘Eğer yaşarsa bizim kontrolümüzde olur. Onu istediğimiz şekilde yönlendiririz. Bu bir fırsattır...’
Peki nedir o yönlendirme ve nasıl yapılacaktır? Elbette onunla konuşarak...”

Apo ile görüşmeleri yürüten ve sonrasında siyasileri ikna eden MİT yöneticisi dönemin istihbarat biriminin tepesindeki isim olan Şenkal Atasagun’dan başkası değildi.

Aslında yanlış olan Öcalan ile görüşülmesi değil, görüşülmemesi idi. Aynı durum bugün için de geçerli. Nitekim edindiğimiz bilgilere göre bu görüşmeler farklı şekil ve yöntemlerle hep devam etmiş.

MHP’YE SERVİS EDİLEN GÖRÜNTÜ
Son dönemde MHP ve CHP’nin kıyameti koparmasının ardında ise başka neden var. Esas sizinle onu paylaşmak istiyorum.

MHP’li “Vuvuzela Oktay” yine, Bahçeli’den aldığı talimatla atıldı ortaya. Ardından aynı partiden Genel Sekreter Cihan Paçacı…
Sonrasında Kemal Kılıçdaroğlu Afyon’dan katıldı Vuvuzela korosuna: Hükümet PKK ile pazarlık yaptı, ateşkes kararı öyle alındı.
Ardından DSP lideri Masum Türker aynı hedefi vurmaya başladı.

Aldığım bilgilere göre, “Hayır” kampanyasının bayraktarlığını yürüten iki partiye asker içinden bir görüntü servisi yapılmıştı. MHP'lilerin amaçı bu görüntüyü kamuoyuna açıklayıp, “İşte PKK ile pazarlığın belgesi” diyeceklerdi.

Peki, MHP ve CHP’ye servis edilen bu görüntülerde neler vardı?
İşin düğüm noktası da burası idi.

Servis edilen görüntülerde MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Kahraman’ın İmralı’ya gidiş görüntüleri vardı.
Muhalefetin yaygarayı ve niyetinin ne olduğunun anlaşılması üzerine ilk Başbakanlık Danışmanı Yalçın Akdoğan çıkış yaparak muhalefetin önünü kesmeye çalıştı.

Muhalefetin hazırladığı saldırı karşısında en önemli paratoner görevini ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Terörle mücadele için devlet her türlü yöntemi dener” sözü ile görmüş oldu.
Daha sonra Başbakan Erdoğan, yumuşatılmış ortamda topa girip benzeri şeyler söyledi.

PKK'nın uygulamaya koyduğu ateşkes kararına örgüt içinden ciddi bir direniş olduğu söyleniyor. Nitekim, Öcalan'ın referandum sonrasında kendine rol çıkarmak umuduyla aldığı ateşkes kararına ilk tepki Kandil Dağı'ndan geldi.

Murat Karayılan gelinen noktayı, "devlet istedi" diyerek hükümetin referandum sürecinde önünü tıkamak istemesi gibi, aynı endişe ile asker içinde de hareket eden bir kesim olduğu anlaşılıyor.