AK Parti Uşak Milletvekili Sayın Mustafa Çetin, 12 Eylül'de oylanacak anayasa değişikliği paketi ile ilgili olarak Karahallılı bir vatandaşın şöyle söylediğini aktardı: "Bu paketin kabulü ile ilk defa CHP'lilerle eşit vatandaş haline geleceğim."
Bu vatandaşımızın, herkesi midesinden ibaret gören Kılıçdaroğlu'ndan çok daha öte bir idrak seviyesine ve insanlık ve vatandaşlık onuruna sahip olduğu ortada. Hayatımda bir defa, 1977 yılında parti taraftarlığı ile oy kullandım. 1983 Anayasası'na hayır oyu verdim. Ve bir daha siyasetle de, siyasî partilerle de hiç ilgilenmedim. AK Parti'ye de oyum nasip olmadı. Neden hep böyle davrandım? Çünkü Türkiye'deki demokrasi, Yaman Törüner'in itiraf ettiği gibi, ülkedeki oligarşik hakimiyeti perdelemekten öte fazla bir anlam ifade etmiyordu. Ama 12 Eylül günü oylayacağımız anayasa değişikliği, hayır diyeceklerin de itiraz için inandırıcı sebep beyan edemedikleri muhtevasına da itirazım olmamakla birlikte, benim için halkın reyine kısmen de olsa temelden sahip çıkma ve Türkiye'deki bir asırlık oligarşik hakimiyetin duvarlarında gedik açılması manâsına geliyor.
Türkiye'de kasıtlı olarak bürokrasi hep temize çıkarılır ve bütün olumsuzluklar siyaset kurumu ile siyasîlerin üzerine yıkılır. Oysa siyaset kurumu ve siyasîler, aslında kendilerine yöneltilen suçlamaların tam tersi ile suçlanmalıydılar: Kendilerine emanet edilen reylere sahip çıkamama, yasanın kendilerine tanıdığı yetkiyi bile kullanma cesaretini gösterememe ve halkın reylerini, demokrasiyi, özellikle Anglo-Saxon-İsrail merkezli dış güçler, asker-sivil bürokrasi, iri sermaye, iri medya ve bir kısım sözde sivil kuruluşlar koalisyonunun teşkil ettiği bir avuç azgın azınlık hakimiyetinin devamına perde yapma. CHP yöneticileri, ısrarla milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması üzerinde durmaktadırlar. Bunlar, 657'ye tâbi en küçük memurların bile âdeta dokunulmazlık zırhına sahip olduğunu bildikleri gibi, Türkiye'nin % 80'ini Jandarma'nın kontrol ediyor olmasının, dokunulmazlığı bulunmayan kendileri dışındaki milletvekilleri için ne manâya geleceğinin de elbette farkındalar. Ayrıca, kendileri çok dürüst, buna karşılık diğerleri hep yolsuzluk suçu işliyordu, bugün Sayın Başbakan ve bazı AK Parti milletvekilleri işliyor ise neden şu ana kadar en azından artık milletvekilliği bulunmayanlar hakkında olsun tek bir suç duyurusunda bulunmadı, tek bir suç dosyasını savcılara teslim etmediler ve etmiyorlar? İkinci olarak, asıl yolsuzluk, kapalı rejimlerde, şeffaflığın olmadığı askerî darbeler döneminde yapılır. 12 Eylül'ün Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın Ortadoğu'nun en zengin generali haline geldiğini Economist dergisi yazmıştı. CHP, şimdiye kadar bunu da, bu derginin söz konusu haberi yapan sayısının Türkiye'ye girmesinin yasaklanmasını da, Amerikan Lockheed firmasının uçak satmak için neden sadece Türkiye'de kimlere rüşvet verdiğini açıklamadığını da hiç konu etmedi. Yolsuzluklar gibi, bazıları için rant kaynağı olan terörün önlenememesinin altında yatan asıl sebep de bu kapalılıktır, şeffaf olmamadır, askerî uygulamaların sorgulanamamasıdır. Anayasa değişikliği paketi ile bu hususta da perdeler kısmen de olsa aralanmaktadır.
28 Şubat'a takaddüm eden puslu günlerde Çevik Bir'in TBMM'yi devre dışı bırakmasıyla, İsrail Savunma Bakanlığı ile TC Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan Askerî Eğitim ve İşbirliği Anlaşması'yla Türkiye, İsrail'e hizmetçi hale getirildi. Çiller-Baykal hükümeti döneminde yapılan ve ANAYOL hükümeti tarafından ayrıntıları bakanlardan gizlenerek imzalanan bu anlaşma, yasaların âmir hükümlerine rağmen, Meclis'te oylanmadığı gibi, Resmî Gazete'de de yayımlanmadı. Askeri belli ölçülerde asıl sınırına çeken anayasa değişikliği paketine karşı çıkan CHP, MHP, BDP, bu tür uygulamalara da hiç ses çıkarmadılar ve çıkarmazlar.
Evet, eşit vatandaşlık yolunda bir adım olarak, insanlık ve vatandaşlık onuru ile anayasa değişikliği paketine beyaz bir evetim var.