9 Ağustos 2010 Pazartesi

Hasan Cemal: 4 Ağustos'ta tasfiye yapıldı

Gazeteci Hasan Cemal, YAŞ sürecindeki krizi Türkiye'nin normalleşme süreci olarak gördüğünü belirterek "4 Ağustos tarihini demokratik hukuk devletinin normalleşmesi sürecinde dönüm noktası olarak sayıyorum, bir ezber bozuldu" dedi.

Gazeteci Hasan Cemal, İttihat ve Terakki'nin en önemli isimlerinden Cemal Paşa'nın torunu. 68 hareketinin en fırtınalı döneminde Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğrenciydi, aynı zamanda dönemin ünlü aydınları Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk ve İlhami Soysal gibi isimlerle Devrim gazetesini çıkarırken 9 Mart cuntasının içindeydi. Hasan Cemal, bugüne kadar Tank Sesiyle uyanmak, Demokrasi Korkusu, Tarihi Yaşarken Yakalamak, Kürtler gibi kitaplarıyla Türkiye'nin demokrasi yolculuğunu anlattı, son olarak da Türkiye'nin Asker Sorunu isimli kitabı yaz başında çıktı. Kitabın alt başlığı ise 'Ey Asker Siyasete Karışma'ydı.

Ağustos ayının ilk günü başlayan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) ile birlikte Türkiye uzun yıllardır görmediği bir kriz yaşadı ve dün gece atamaların yapılmasıyla Ankara'da sular duruldu.

Milliyet Gazetesi yazarı Hasan Cemal, NTV canlı yayınında YAŞ sürecinde yaşananları şöyle değerlendirdi:

“Türkiye’de bir normalleşme süreci olarak görüyorum. Avrupa demokrasilerinde de olduğu gibi sivil siyasi otorite askeri konularda da son sözü söyleyecektir, o noktaya gidiyoruz. Evet askerin yazılı olmayan kuralları, teamülleri vardır ama seçilmiş siyasi organlar, yani hükümet diyecektir ki ‘Kardeşim şurada son sözü ben söylüyorum.’ Genelkurmay Başkanı kim olacak, Kara Kuvvetleri Komutanı kim olacak? Bunlara hükümet karar verir. Yani bir yerde demokrasilerde askeri alan sivil siyasi otorite tarafından kontrol edilir.

Türkiye’de yıllardır asker kendi alanını kendi yönetir, evet bu böyledir ama bunun denetimi vardır sivil otorite tarafından. Burada eğer hukuk dışına kayılmışsa, hukukun içine çekilir. Darbe tertipleri varsa, cuntalaşmalar varsa, o zaman oraya hukuk dokunur. Burada hükümet geri basmamıştır, kararlı davranmıştır. Cumhurbaşkanı ve Başbakan ikilisi gelinen noktada demiştir ki, ‘Bu böyle değil, böyle olacaktır.’ 4 Ağustos bu açıdan, demokratik hukuk devletinin normalleşmesi sürecinde dönüm noktası olarak sayıyorum. Makul olan da budur.

Türkiye’de 2007’de yaşanan Cumhurbaşkanlığı savaşları, Çankaya savaşlarının, büyük siyasi kavganın anlamı da 4 Ağustos tarihinde ortaya çıktı. Cumhurbaşkanlığı benim kontrolümde kalacak diyen askeri odaklar neden o kavgayı verdi şimdi daha iyi anlıyoruz. Çünkü o son sözün söylenmesi ve son imzanın atılması bir yerde çok önemli. Yaşanan bir normalleşme sürecidir. ABD’de nasıl Obama Afganistan konusunda kendisiyle anlaşamayan bir yüksek komutanı ‘tak’ diye görevden alıyorsa, burada da bazı komutanlara neden Genelkurmay Başkanlığı yolunun açılamayacağı, bazı komutanların neden terfi edemeyeceği belli olmuştur. Bazı ezberler bozulmuştur.”

ÖZAL'IN HAMLESİNE BENZİYOR ANCAK...
Hasan Cemal, 1987’de Başbakan Özal’ın “İki Necdetler Operasyonu”nu da hatırlattı:

“Özal’ın kimin Genelkurmay Başkanı olacağına karar vermesiydi süreç. Necdet Öztorun Genelkurmay Başkanı olmasın, başkası olsun dedi ve çok önemli bir adımdı. Bugün yaşanan da buna benziyor ancak özellikle 2007’den bu yana yaşanan farklı bir süreç var. Bir taraftan bazı yasalar, protokoller değiştirilerek askerin sivil siyasete tabi olmasının yolu açılıyor. İkincisi yargı yolu var, Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla bir takım cuntacı faaliyetler yargı sürecinin içine alınıyor. İkinci olarak da 4 Ağustos tarihinde olduğu gibi, bunu rahatlıkla söyleyebilirim, bir takım tasfiye süreçleri işleyebiliyor. Yani bazı şeylere karışmış komutanları biz siyasi otorite olarak istemiyoruz. Bu da bir tür tasfiye sürecidir. Özal döneminden farklı olarak daha kapsamlı ve bilinçli bir süreçtir bu. Hukuk yolunda kanalların açılmasını sağlıyor.”

ASKER BİR DÖNEMİN BİTTİĞİNİ GÖRÜYOR
Gazeteci Cemal, yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’i de değerlendirdi:

“Şimdiden bir tahminde bulunmak zor ama TSK’nın bir görev alanı var, siyasi otoritenin de bir görev alanı var. Fakat son tahlilde son sözü asker değil sivil otorite söyler. Biz bunu içimize sindirebildiğimiz oranda Türkiye’de sistem daha rahat işleyecektir. ‘Ben muhtıra veririm -27 Nisan veya 12 Mart’taki gibi- darbe yaparım ya da darbe tertiplerim –Sarıkız, Yakamoz veya Ayışığı gibi-, Balyoz gibi bir takım faaliyetlerde bulunurum ve ben bunlarım hesabını vermem’ derseniz olmaz. Bu yolu bence asker de görüyor ve kendi içerisinde bir takım özeleştiri mekanizmaları geliştirmeye, içerisindeki ‘şahin’ unsurları temizlenmesine çalışıyor. Asker de artık ‘hesap vermeme’ döneminin bittiğini görüyor. TSK, bir yerde devlet içinde devlet gibi, adeta bir siyasi parti gibi davranma alışkanlıklarını bir tarafa bırakmalıdır, bıraktığı oranda da Türkiye rahatlayacaktır. Son tahlilde seçimde kozlar paylaşılacaktır, bütün partiler için. Öyle bir dönem açılmaya başladı ki Türkiye’de, artık bütün siyasi partiler seçim sandığını kabullenecekler ve sandığı ortak bir payda olarak benimseyecekler, bunun adı demokrasidir zaten.

40 yılı devirdim bu meslekte, Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki öğrenciliğimi de eklersek sürekli siyasetin içerisinde bulundum. Bazı cuntalara da katıldım 1960’ların sonlarında. Bir yerde geldiğim nokta, Türkiye’nin bir asker sorunu var, aynı zamanda bu bir sivil sorunudur ancak askerin siyasete karışmaması bu sorunun çözüm yoluna oturmasını sağlayacaktır. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat’ta darbe oldu, ne işe yaradı? 27 Nisan muhtırası verildi, acaba bir işe yaradı mı? Askerin siyasetten elini çekmesi lazım ve bu süreç yaşanıyor. Asker-sivil işbirliğiyle Türkiye’nin normalleşmesinin önünün açılacağına inanıyorum. Orgeneral Koşaner’in de yeni dönemde bu süreci kolaylaştıracağını ümit ediyorum.

Hasan Cemal asker düşmanı değil, Hasan Cemal tam tersine her ülkede olduğu gibi silahlı kuvvetlerin sistemin ayrılmaz bir parçası olduğuna inanan bir kişi. Ancak Türkiye’de sivillerin olduğu gibi askerlerin yapmış olduğu yanlışları sergileyen bir yazar. Demokrasilerde askerin yerli yerine oturması ve sivil siyasi otoriteye tabi olması gerekir diye düşünüyorum.”