31 Ağustos 2010 Salı

Başbuğ: Teğmen gibi hissediyorum / Fikret Bila

27.08.2010
2 yıllık görev süresinin başından sonuna kadar bir yandan terörle, bir yandan da TSK’ya karşı yürütülen psikolojik harekâtla mücadele etti. Hem hukukun işlemesine hem personelinin hukukunun korunmasına hem de TSK’nın kurumsal kimliğinin yara almamasına büyük özen gösterdi. TSK’nın itibarının kırılmaya çalışıldığı, bu amaçla çok yönlü saldırılara uğradığı bu dönemde, bir yandan asli işlevini görmek, dağda teröristle çarpışan askerinin moralini yüksek tutmak, bir yandan kurumsal bütünlüğü korumak, bir yandan kamuoyunda mücadele vermek olağanüstü bir çaba gerektiriyordu. Bu zorlu dönemde TSK’dan tek bir çatlak ses çıkmaması İlker Paşa’nın hâkimiyetini ve başarısını gösteriyor.

Zorlu dönemlerde Genelkurmay başkanlarının nasıl ağır koşullarda çalıştıkları pek bilinmez. En çarpıcı örneklerden biri, zorlu bir 4 yıl geçiren Hilmi Özkök Paşa’nın, emekli olduğunda, “Bu bana bir mideye mal oldu” diyerek, durumun zorluğunu özetlemesidir.

“Teğmen ne demek biliyor musunuz?”

Kara Kuvvetleri Komutanlığı devir teslim töreni sonrasında, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un duygularını öğrenmek istedim. Çok zorlu geçen 2 yıldan sonra neler hissettiğini sorduğumda, “Kendimi teğmen gibi hissediyorum. Biz görevimizi yaptık” yanıtını verdi.

Yorgunluk hissedip hissetmediğini sorunca da “Hayır” dedi, “Hissetmiyorum; genç bir teğmenden farklı hissetmiyorum.”

Bu yanıt bana yabancı gelmedi. Çünkü Başbuğ Paşa, bir süre önce Ankara’daki Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu sonrasındaki resepsiyonda da gazetecilerin sorusu üzerine, “Ben hâlâ kendimi teğmen gibi hissediyorum” dedikten sonra devam etmişti:

“Teğmen ne demek biliyor musunuz? Hücum eden demektir.”
Çok şey öğrendik

Başbuğ, yarım asırlık hizmet sonrasında önceki akşam duygularını böyle yansıttı. Bu duygusunu sohbetimize katılan yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Erdal Ceylanoğlu’yla da paylaştı.

Orgeneral Ceylanoğlu da, “Bilmez miyim komutanım” dedi ve devam etti:

“Biz sizin enerjinize yetişemeyiz. Siz hep öyleydiniz. Sizden çok şey öğrendim.”

Sonra bana dönerek devam etti :

“Komutanım Harp Akademileri’nde hocamızdı. Genç bir kurmay yüzbaşı olarak öğretim üyeliği yapıyordu. Ben de üsteğmen rütbesinde Harp Akademileri’nde öğrenciydim. Kendisinden çok şey öğrendik.”

Sohbet sırasında Başbuğ Paşa’nın sadece Ceylanoğlu Paşa’nın değil resepsiyondaki üst rütbeli komutanların hepsinin eğitimine katkısı olduğunu öğrendim.

Kıbrıs hatırası
Üst düzey komutanlık görevlerine gelinceye kadar askerlerin çok değişik zaman ve mekânlarda birlikte görev yaptıklarını, çok tarihi anlar yaşadıklarını onları dinleyince anlıyorsunuz. Örneğin İlker Başbuğ Paşa’yla Işık Koşaner Paşa’nın Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Kıbrıs’ta tanıştıklarını dinlemiştim.

İlker Paşa, kurmay yüzbaşı olarak görev yaptığı Harp Akademileri’nden Genelkurmay karargâhına tayin olduktan kısa bir süre sonra Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleşmiş. Kurmay Yüzbaşı İlker Başbuğ, Genelkurmay’da harekâtın muhaberesinin yürütüldüğü odada sorumlu subay olarak görevliymiş. Harekât emrini ilgili birliklere Başbuğ Paşa iletmiş.

Harekâta Bolu Komando Tugayı’ndan katılan subaylardan biri de Komando Üsteğmen Işık Koşaner’miş. Üsteğmen Koşaner’in Kıbrıs’a timinin başında helikopterle inen ilk subaylardan biri olduğu biliniyor.

Kurmay Yüzbaşı Başbuğ, harekât sonrasında Kıbrıs’taki birliklerimizin durumunu gözlemek için Kıbrıs’a görevli gitmiş. İki harekâta da katılan ve Kıbrıs’ta bir yıl aralıksız görev yapan Komando Üsteğmen Koşaner’le de orada tanışmış.
Başbuğ Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’nı bugün o üsteğmene devredecek.

Aslan Güner Paşa
Resepsiyonda sohbet ettiğim komutanlardan biri de Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Aslan Güner Paşa’ydı. Her zamanki güler yüzü ve samimiyetiyle gazetecilerle sohbet etti.

Aslan Güner Paşa, sorun çözücü kişiliği, diplomatik zarafetiyle, devlet adamlığı özellikleriyle genelkurmay başkanlarının karargâhta tutmaya çalıştıkları komutanların başında gelir. Genelkurmay Başkanlığı’nı bugün üstlenecek olan Koşaner Paşa’nın tercihi de aynı yönde oldu. Güner Paşa, hiçbir zaman herhangi bir göreve kendiliğinden talip olmamıştır. Üstlendiği görevi en iyi şekilde yerine getirebilmek dışında bir düşünce taşımamıştır. Şimdi Koşaner Paşa’nın İkinci Başkanlığı’nı da yapacak. Esasen bu görevini Koşaner Paşa döneminde de bir yıl sürdüreceği çok önceden yansımış bir bilgiydi. Ancak, son komutan atamaları sırasında, Atila Işık Paşa’nın emekliliğini istemesi nedeniyle atama zinciri etkilendiğinde basına yansıyan haberlerin Aslan Güner Paşa’yı üzdüğünü hissettim.

Ankara’da uzun görev yapmasının -komutanlarının tercihi olmasına karşın- aleyhinde bir unsur gibi değerlendirildiğine ilişkin haberlerin hak etmediği spekülasyonlara yol açtığı anlaşılıyor. Buna rağmen hoşgörüsünden, anlayışından milim sapma olmadığını gözledim.