Öncelikle merhabalar. SHaber kanalında, her Çarşamba günü, saat 21,30-23,00 arasında, Samanyolu Medya Grubu Ankara Temsilcisi Abdullah Abdülkadiroğlu ve eski savcı / yazar Gültekin Avcı ile birlikte ‘Derin Bakış’ programını 8 haftadır yapıyoruz. Uzman bir konuğu misafir edip, o hafta içindeki konuları derinlemesine yorumlamaya / değerlendirmeye çalıştığımız bu programdan sonra, ‘samanyoluhaber.com’da da haftada 3 gün yazacak, Ankara’nın derin merkezleri çerçevesinde nelerin olduğunu / yaşandığını sizlerle paylaşacağız.
Asker de oğlu olan bir anne-babasınız. Ve ‘şehitlik’ sizin için çok önemli bir duygu. Oğlunuzun sağ salim askere gittiği gibi, o şekliyle de geri dönmesini istiyorsunuz. Ancak aşağıda sayıldığı gibi öyle olayları yaşıyorsunuz ki hayretler içerisinde kalıyorsunuz ve ‘Yemen yolu çamurdandır / sefer tası bakırdandır / zenginimiz bedel öder / askerimiz fakirdendir’ dizeleri ile ‘Yemen Türküsünde’ söylenenlerin bugün de mi aynen yaşandığını düşüyorsunuz. Örneğin;
• MESUT YÜCEL: Konya’nın Meram ilçesinde askerliğini yapıyordu. Terhisine 5 ay kala 9 Şubat’ta intihar ettiği açıklanıyor. Aile suç duyurusunda bulundu.
• SERHAT YILDIZ: Gaziantep Hayrat Jandarma Karakolu’nda görev yaparken intihar ettiği açıklandı. Baba Ali Rıza Yıldız davanın peşini bırakmıyor.
• HARUN TAŞDEMİR: Kırşehirli Harun Taşdemir, Yüksekova’da askerliğini yaparken 18 Mart’ta “Sınır boyunda intikal sırasında öldüğü” bildirildi. Sonrasında “yatağında ölü bulunduğu” söylendi.
• AHMET CENGİZ: Diyarbakırlı er Cengiz Hatay’da 5 aydır askerlik yaparken 2 Mart’ta intihar ettiği bildirildi. Ailesi intihara inanmıyor.
• HASAN ÇAKIR: Antep İl Jandarma Komutanlığı’nda askerlik yapan Jandarma Piyade Er Hasan Çakır’ın G-3 tüfeğiyle intihar ettiği iddia edildi.
• ERDİ ALKAN: Çerkezköy’deki 3. Zırhlı Tugay’da askerlik yapan er Alkan, 8 Nisan’da koğuşunda ölü bulundu. Önce zehirlendi dendin sonra ise “kalbinin durduğu” yönünde bilgi verildi.
• YILMAZ DEMİRAY: Diyarbakır’ın er Demiray KKTC’de terhisine üç ay kala kazan dairesinde kendisini çarşafla tavana astığı öne sürüldü.
• MİTHAT KIZILKAYA: Adana’da yaşayan Kızılkaya’nın Görev yaptığı Başkle’de 23 Mayıs’ta intihar ettiği öne sürüldü. Ailesi buna inanımyor.
• EMRAH DEMİREL: Ağrılı Demirel Mardin’deki bir karakolda yaparken 7 Haziran’da intihar ettiği iddia edildi.
• HAMZA DENİZ: Mardinli erin Divriği’de görevinin 15. gününde bot bağcıklarıyla kendini astığı iddia edildi.
• METİN EKİNCİ: Tunceli’deki Küllü Jandama Karakolu’nda askerlik yapan Muşlu er Metin Ekinci’nin 16 Haziran’da göğsüne dayadığı silahla intihar ettiği öne sürüldü.
• ATİLLA NOMAK: Manisalı Nomak’ın askerlik görevini yaptığı Gölcük Donanma Komutanlığı’nda 19 Haziran’da kendisini vurarak intihar ettiği iddia edildi.
• CİHAN ALIŞIR: Ölmeden önce komutanıyla tartıştığı belirtilen Alışır’ın terisine 99 gün kala intihar ettiği açıklandı.
Bu yazdıklarımızı acı acı düşünürken, Hakkari-Çukurca'da 6 askerin şehit edildiği Hantepe saldırısı sırasında Heronların PKK'lı teröristlerin saldırısını ve kaçışını izlemesine rağmen müdahale etme(me)si ile ilgili tartışmaları da maalesef ki yalnızca medyadan okuyoruz ve
1. Heronların neredeyse 3 yıldır Kandil üzerinde uçmadıklarını,
2. Heronların ödemelerinin yapılmasına rağmen İsrail’den bunların teslim alınmasının sürekli geciktirildiğini,
3. Heronların teröristleri tespit etmesine rağmen ve neredeyse 40 ayrı noktadan canlı seyredilmesine karşın, hiçbir şey yapılmadığını acı acı görüyor ve okuyorsanız ne yaparsınız?
17 Ağustos 2009 günü Elazığ'ın Karakoçan ilçesi Koçyiğitler Piyade Taburu'nda vatani görevini yaparken, Teğmen Mehmet Tümer'in emirlerine uymadığı gerekçesiyle silah arkadaşı İbrahim Öztürk'ün eline tutuşturduğu pimi çekili el bombasının patlaması sonucu şehit olan ana kuzusunun babası olsanız ne hissedersiniz?
"Biz, oğlumuzu 20 yaşına getirdik ve askere gönderdik. Ama sahip çıkan olmadı. Aileler çocuklarını askere neden gönderiyor, vatanı korumak ve kollamak için. Ama bizim çocuklarımızı koruyan yok. Evlatlarımızı asker ocağında bizim yarımız kadar koruyan sahip çıkan olsa böyle olmayacak. Demek ki terörist içlerinde. Biz yandık yeter. Daha kimsenin anası babası yanmasın. O nedenle belki askeri zanlılar sivil mahkemelere çıkar ve ordu içindeki pislikler temizlenir ve ihmali olanlar yargılanıp gereken cezalara çarptırılırlar" demez misiniz?
İşte yukarıdaki acı ama gerçek olan örnekler bağlamında 17 / Mayıs / 2010 tarihinde ‘Derin Devletin son kara 120 günü’ diyerek şunları yazdık;
• YSK’nın “derin yapıya” ekstradan 60 gün zaman kazandırdığını ve bu sürecin gerçekten de ateşten bir gömlek olacağını,
• Haşim Kılıç’ın güvenliğinin daha üst düzeyde sağlanmasının gerekliliğini. Çünkü anayasa değişikliğini ve demokratik açılımları akamete uğratmak isteyenlerin, kaos sistemini kullanarak çözüm üretemedikleri için her yola başvurabileceğini,
• Samsun ve Kayseri’deki yumruklama ile Eskişehir ve Muğla’daki üniversite gençlerinin kışkırtılması olaylarının ve Deniz Baykal’ın kasetinin, kesinlikle “derin yapının” adamlarınca tezgâhlandığını,
• Yazıcıoğlu’nun derin yapı tarafından öldürülmesinin ardından, benzeri tezgâhlar şu anda MHP ve BDP’nin, hatta Bülent Arınç örneklemesinde gördüğümüz gibi AKP’nin önde gelenleri ve kanaat önderi olan Kürt ve Türk aydınları için de düşünüldüğünü,
• Mamak Askerî Cezaevi’nde yatan ülkücüler ile Diyarbakır Cezaevi’nde kalan Kürtlerin, anayasa oylamasında “hayır” oyu kullanmaları için, her türlü iğrenç, kanlı ve adi oyun(lar) derin devlet tarafından tezgâhlandığını,
• Abdullah Öcalan’ın; “31 Mayısa kadar bekleyeceğini ve olumlu bir gelişme olmazsa, sonradan yapılanlardan kendisinin sorumlu tutulmayacağını” söylemesinin, tam da derin yapının söylemiyle birebir örtüştüğünü,
• Öcalan; “PKK içinde bazı gruplar devletin bazı unsurlarıyla ortak hareket ediyor, örgüt içinde bir çete anlayışı gelişti” söylemiyle de, derin vesayetçi statüko ile tam bir uyum içinde konuştuğunu, derin yapının bu 120 gün içinde, Anadolu insanını tahrik ederek, şehit mehmetçiklerin sayısını arttırarak, derinle irtibatlı PKK terörünü azdırarak, toplumu kamplaştırma çabası içinde olacağını,
• Şehit sayısının artmasını önlemek için, asla TSK’ya, Kuzey Irak’a sınır ötesi bir operasyon için yetki verilmemesini,
• Samsun ve Kayseri Emniyet Müdürlerinin görevlerinden alınmaları gibi, kırsalda görev yapan mehmetçiklerin şehit edildiği yerlerdeki, Jandarma komutanları için de aynısının yapılmasını,
• Kır ve sınır polisinin bir an önce kurulmasını,
• Öncelikle bedelli askerlik, sonrasında da profesyonel ordu sistematiğine geçilmesinin bu 120 gün içinde yapılmazsa, mehmetçiklerin telef edilmesinin söz konusu olduğunu,
• Eğer helikopterler kalkamıyor, uçaklar yer tesbit edemiyor, insansız hava araçları arızalanıyor, ambulansların ulaştığı yerlere ordu yetişemiyor, acemi ve eğitimsiz erler hep en zor yerlere veriliyorsa, doğal olarak şehit sayısının da artacağını,
• Şehit cenazelerinin bile bilinçli olarak Samsun, Denizli, Aydın ve Kayseri gibi provokasyonlara yatkın illere denk geldiğini,
• Derinin sivil uzantısı şeklindeki ulusalcı / “milliyetçi” geçinen bazı gerzeklerin de devreye sokulduğunu,
• Doğuda Jandarmanın, ciddi terör eylemlerinin olacağı konusunda sivil yetkilileri korkutmakta ve asker lehine yeni yetkiler devşirme içine girdiğini,
• Şehir merkezlerine tanklar yerleştirme ve yol kontrollerinin arttırılması gibi saçmalıkları yeniden yaptıklarını, buna direnen mülki amirlere ve savcılara da; “Sizin araçlarınıza ve evinize de eylem koyulabilir!”, “çocuğunuza, eşinize sıkıntı olabilir!” söylemleriyle yıldırıldıklarını,
• Bir kısım üniformalının ise, görüştüğü sivil insanları tehdit edercesine, önce anayasa değişikliğinden duyduğu rahatsızlığı ifade ettiklerini, sonra da; “bir iç savaş çıkmasından endişe ediyorum” diyerek, bu cümlenin okunmasını tersinden yaparsak, çok ürpertici sonuçları dolaylı olarak ifade ettiklerini,
• 367 Sabih gibi bazı hukukçuların, referandum sonrasında, Anayasa Mahkemesinin milletin kararını dikkate almayarak, değişiklikleri iptal edeceğini ve hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerin özünün yıpratıldığı gerekçesi ile AKP’nin kapatılmasının söz konusu olabileceğini
• Google savcılarının da kapatma için yeni yeni deliller bulmaya başladıklarını yazdık.
7 / Haziran / 2010 tarihli yazımızda da; TSK’nin ‘şehit –adayı- mehmetçiklerle’ ‘onur’ imtihanı başlığı altında şu noktalara parmak bastık;
• Silahlı mücadelede masum, ana kuzusu, amatör mehmetçiklerin, profesyonel teröristlere karşı gönderilerek pisipisine ölmelerine zemin hazırlanmamalı,
• Derhal profesyonel orduya geçilmeli ve askerliğin her erkek için zorunlu olmadığı AB ve ABD sistemi kurulmalı,
• Hakan Fidanlı MİT’e ve Emniyet’in İstihbaratı’na güvenilmeyerek, Jandarma İstihbarat’ın yetkileri usulsüz olarak arttırılmaya gidilmemeli ve ‘topal ördek’ sendromu yaratılmamalı,
• Medya önüne çıkmaktan hoşlanmayan Işık Koşaner’in hep vurgulayageldiği şekliyle, TSK yalnızca hukuk çerçevesinde hareket etmeli ve hiçbir personeli hukuk dışına çıkan eylem ve işlemlerde bulunmamalı. Bulunanlar da, bir an önce yargısal süreçte cezalandırılmalı,
• Yaşanılan son olaylarla (kafes, ıslak imza, bitirme planı vb.) çok yıpranmış olan Hasan Iğsız’ın, KKK’ya getirilip getirilmeyeceği çok iyi düşünülmeli,
• Sayısı 20’ye yaklaşan kozmik büro(lar)daki, hukuk dışı işlemlerin yakılan belgelerinin ve kirli hafızasının, asla bir daha yaşanmaması için, hukuksuzluğa ve organize suç örgütlerine pirim verilmemeli,
• Vurucu timler (siyah kuvvet) ve lojistik destek (beyaz kuvvet) uygulamaları, Anadolu insanına karşı hiçbir şekilde kullanılmamalı. Kullanılması da asla düşünülmemeli,
• ‘Suçüstü olma halinden duyulan endişe’ içselleştirilerek, TSK personelinin, Emniyet’in ve silahlı bürokrasinin asla hatalı yollara sapmaması sağlanılmalı,
• “Asker şehit olmak için var” düşüncesinin asla kabul görmediği bir asayiş yapılanması, Van’da, Tunceli’de, Hakkâri’de ve terörün olduğu her yerde hayata geçirilmeli,
• Şehir merkezlerindeki terör olaylarından sonra, il emniyet müdürlerinin, müdür yardımcılarının ve ilgili şube müdürlerinin sorumlu tutulup görevden alınmasındaki gibi, kırsalda şehit olan her mehmetçiğin hesabı da oradaki Jandarma yüzbaşısı, yarbayı, albayı ve paşalarından sorulmalı. İlgili kişiler soruşturulmalı, yargılanmalı ve gerekiyorsa da hemen görevden ihraç edilme yoluna gidilmeli,
• Daha önceden helikopterlerle bile zor gidilen yerlere, mehmetçikler asla ama asla gruplar halinde yürütülerek gönderilmemeli. Ana kuzusu acemi mehmetçikler, “marş marş timler dağa” şeklinde sürülmemeli. Aksi halde, pisipisine yüzlerce mehmetçiğin ölümlerinin kapısı açılmış olacaktır ve memleketine tabut içinde giden her şehit mehmetçikten de, TSK komuta kademesinin sorumlu olacağı bilinmeli,
• Babası/ amcası/ dedesi TSK mensubu olanlardan yapılandırılacak TSK içindeki ve onun sivil uzantıları şeklindeki timlerle, asla ama asla macera ararcasına, yeni yapılanmalara gidilmemeli,
• Işık Koşanerli yeni süreçte, hukukun üstünlüğüne inanan, hukuksuzluklara karşı asla ödün vermeyen bir TSK’yı ve Türkiye’yi, Anadolu insanı özlemle beklemekte. Her ne sebeple olursa olsun, şehit olan / edilen ana kuzusu mehmetçiklerin ölümünde, öncelikle TSK ve onun komuta kademesi imtihan oluyor / sınavı kaybediyor. Kısacası, TSK’nin şehit –adayı- mehmetçiklerden dolayı artık ciddi bir ‘onur’ sınavı/ sınanması sözkonusu, anlatımında bulunduk.
En son yazımızda da terör bağlamında kesin tarihlere dayalı bir takvim çıkararak ‘Derin (devlet + PKK + Ergenekon) ve Öcalan’ başlığı altında istihbarati bilgileri de harmanlayarak şu anlatımlarda bulunduk;
• Türkiye de ne PKK sorunu, ne Alperenler problemi, ne ulusalcılar açmazı ne de Ergenekon belası vardır. Türkiye`nin, Anadolu insanının ve siyasi hükümetlerin yalnızca ve yalnızca ‘derin devlet` belası ve ‘iyi sıhhatte olsunların` ‘vesayet sorunu` vardır. Bu sorun sonlan(dırıl)madıkça, AB ve ABD`deki gibi, -askeriye ve yargı dahil- her bir kurum olması gereken statüsüne çekilmedikçe, terör belasından kurtul(un)ması mümkün değildir.
• 01-15 Temmuz`a arasında, turizm için önemli bir şehirde, siyasi bir şehirde ve çok büyük bir ilde, 12 Eylül öncesindeki son 2 aydaki gibi yüzlerce ‘ses bombaları` patlatılacak. Google`dan ‘ses bombasına` bakarsanız, yapılara ve insanlara zarar vermeyen ve fakat insanlarda ürperti ve endişe uyararak siyasi iktidara güveni sarsan eylemlerin ‘karıştırıcı katalüzörü`dür denilebilir.
• 15–30 Temmuz arasında da, 20`ye yakın ilde polis merkezlerine, araçlarına ve memurlarına saldırılar düzenlenecek ki; polisin şehir merkezlerinde güvenliği sağlayamadığı konusunda vatandaşlarda şüphe uyandırılacak,
• 01-15 Ağustos arasında da siyasilere ve özellikle de AKP il teşkilatlarına molotoflu saldırılar düzenlenecek.
• Yurttaşta yalnızca siyasilere ve hükümete değil, aynıi zamanda güvenlik bürokrasisine de güvensizlik oluştuğu için Bayram sürecinde herhangi bir saldırı olmayacak.
• Şehit mehmetçik sayısında da yüzlerceye yakın bir artış olacak. Şehitler artsın ki, siyasi iradeye karşı güvensizlik artacak ve gariban anadolu insanı kara kafalı Türkler ve Kürtlerin evlatlarının yüzlercesi yine pisi pisine şehit olacak.
• Şimdi yukarıdaki 5 maddeyi yazdığım için, bazı ‘geri zekalılar`, benim bunları yapmak istediğim sonucunu çıkarabilir. Halbuki azıcık bu konulardan ‘teröre giriş` seviyesinde yazılan başlangıç kitaplarında anlatılanlara ve ortalama zekaya sahip kişilere göre bile, bunların kamuoyu ile önceden paylaşılması neticesinde, derin devletin; ya bunları yapamadığını, ya da plan değişikliğine gittiğini, ya da daha dikkatli davranmak zorunda kaldığını ve kafayı yediğini ya da yapacağı pisliklerin ama yapılış şeklini ama yapılış unsurlarını değiştirmek zorunda kalmaları söz konusu. Ve her halukarda da yapılacak olan ‘derin pisliklerin` oranında, sayısında, çeşidinde, kapasitesinde de ya azalmalar ya da şiddetinde azaltmalar olmakta.
• Ben yazdığım her yazıda, ‘derin yapının` yapmayı planladığı pislikleri deşifre ediyorum, yerine göre kendimi –bile- siper ederek, Anadolu insanının başına örülen çoraplara engel olmak için –de- hep kamuoyunun vicdanına seslenmeler yapıyorum.
• Yine Öcalan ile ilgili yaptığım açıklamada da, Öcalan`ın avukatlarının 2 ay kadar önce, beni arayıp; ‘görüşmek ve gerçekler konusunda bilgilendirme yapmak istediklerini` ifade ettiler. Derin yapının içinde, artık Öcalan`dan sonsuza dek kurtulma konusunda çalışmaların yapıldığı bir süreçte, ‘akıllı düşman` ve ‘aptal dostların` şimşeklerini de üstüme çekmek pahasına, Öcalan`sız (öldürülmesinin planlandığı) bir Kürt hareketinin ve PKK`nin adımlarının atılacağını / düşünüldüğünü, birkaç televizyon kanalında dile getirdim. Getirdim ki; Öcalan`ın güvenliğinin daha da sağlanılması ve ülkenin ona yapılacak bir yok etme planı sonucunda oluşacak kaosa ve iç çatışmalara engel olmak için.
• ‘Derin yapı` ile göbeğinden bağlı olan D. Kartal, M. Karasu ve S. Ok`un anlamsız ve sığ saldırılarının yanında, Öcalan ile ilgili söylediğim ve ‘derin yapı`nın planlarını deşifre ederek önüne geçmeye çalıştığım bir öldürme planını söz konusu.
• Öcalan’ın hür bir şekilde iradesini açıklayabileceği, vesayet altında olmayacağı ve sivil bir hapishane de olmasının gerekliliğine inmanmaktayım.
• Türkiye de ne PKK sorunu, ne Alperenler açmazı, ne Ergenekon problemi vardır. Olan yalnızca ‘derin devletin` vesayet sorunudur şeklinde düşüncelerimi ifade ettim.
Şimdi de, farklı tarihlerde yukarıdaki yazdıklarımdan sonraki dönemdeki terör olaylarına bakacak olursak;
12 Mayıs: Cumhurbaşkanı, Meclis’te hazırlanan anayasa değişikliği paketini onayladı. Aynı gün Muğla Üniversitesi’nde karşıt görüşlü öğrenciler arasında çıkan kavgada 21 yaşındaki Şerzan Kurt isimli öğrenci hayatını kaybetti.
13 Mayıs: Yüksek Seçim Kurulu, kanunla 60 güne indirilmesine rağmen referandum süresini 120 gün olarak belirledi. Abdullah Öcalan, PKK içindeki bazı grupların devletin bir kısım unsurlarıyla ortak hareket ettiğini söyledi.
21 Mayıs: Tekirdağ’da 2 kişi, 3 bomba, 2 tabanca ve bazı patlayıcılarla yakalandı ve bu kişiler referandum sürecinde kanlı eylemler yapacakları ile ilgili planlarla birlikte ele geçirildi.
31 Mayıs: PKK’lı teröristler İskenderun Deniz İkmal Komutanlığı’na saldırıda bulundu. 7 asker şehit öldü, 6’sı yaralandı. PKK, bu tarihten itibaren ‘eylemsizlik’ sürecini bitirdi. İskenderun da ki terör saldırısından önce teröristlerin bu bölgeye gelip ön çalışma yaptıkları da belirlendi.
8 Haziran: İstanbul Halkalı’da polis aracına bombalı saldırı düzenlendi, 15 polis yaralandı.
11 Haziran: İzmir’de 50 kiloluk patlayıcı ve bomba düzeneği bulundu. Malzemelerle birlikte yakalanan 6 kişinin, emniyet veya askeriyeye yönelik saldırılar düzenleyeceklerdi. Yine Hakkâri (Şemdinli) ve Tunceli’de düzenlenen terör saldırılarında da 1 asker şehit oldu, 17 asker yaralandı.
17 Haziran: 19 Ekim 2009’da PKK’nın Kandil ve Mahmur kamplarından gelerek teslim olan ve ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılan gruptan 10 kişi tutuklandı. Gelenlerin bir kısmı ise yeniden Mahmur’a geri döndü.
18 Haziran: Genelkurmay İç Güvenlik Daire Başkanı Tümgeneral Fahri Kır, terör saldırılarının artacağını söyledi ki TSK sözcüsünün ve PKK sözcüsü Murat Karayılan’ın Fırat Haber Ajansına (FHA) açıkladığı ölen terörist sayısı da tam anlamıyla birebir örtüşüyordu.
19 Haziran: Hakkâri Şemdinli’ye bağlı Gediktepe’deki askerî birliğe saldırı düzenlendi. 11 askerimiz şehit oldu, 16’sı yaralandı.
20 Haziran: Başbakan Tayyip Erdoğan Gediktepe’deki mevzileri ziyaret etti. Tümgeneral Gürbüz Kaya Başbakan’a birifing verirken utanmadan sıkılmadan ‘teröristleri çoban zannettik’ dedi.
22 Haziran: İstanbul Halkalı’da asker taşıyan servise bombalı saldırı düzenlendi. 4 personel ve 17 yaşındaki asker kızı Buse Sarıyağ hayatını kaybetti ki, polis bu saldırının istihbarat bilgilerini olayın çok öncesinden askeri yetkililere paylaşdı.
25 Haziran: Emniyet terör saldırılarıyla ilgili raporunu açıkladı ve ‘PKK-KCK referandumu engellemek için terörü tırmandırıyor. 1 Temmuz - 10 Ağustos arasında ses getirecek bombalı saldırılar planlanıyor’ değerlendirmesinde bulundu.
28 Haziran: Hatay’ın Hassa ilçesine bağlı Çardak yaylasında kekik toplayan 2 sivil, askerler tarafından terörist zannedilerek öldürüldü.
5 Temmuz: Şemdinli Beyyurdu Karakolu’na yapılan saldırıda 3 asker şehit oldu.
19 Temmuz: Hakkâri Çukurca’daki Hantepe’de konuşlu birliğe saldıran PKK’lı teröristler 6 askerimizi şehit etti, 9’unu da yaraladı.
26 Temmuz: Bursa İnegöl’de doğu kökenli bir minibüs şoförü ile gençler arasındaki kavga sonucunda 5 kişi bıçaklandı. 60’a yakın kişi gözaltına alındı. Polis ve belediyeye ait araçlar yakıldı. 14 polis yaralandı. Olay Türk-Kürt çatışmasına döndürülmek istendi.
27 Temmuz: Hatay Dörtyol’da görev devir teslimi yapan polis aracına sahte plakalı kamyonette gizlenen kişilerce ateş açıldı. 4 polis şehit oldu. Yine bu olaydan da Türk-Kürt kavgası çıkarılmak istendi. Aynı tarihte Hatay Erzin de de benzeri bir olay provoke edilerek, Kürt-Türk çatışması yapılmak istenildi.
29 Temmuz: BDP’li heyet Hatay Valiliği’nin uyarısına rağmen Dörtyol’a girmek istedi.
31 Temmuz: Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Tunceli’de “Belediye binamızın önünde, ay yıldızlı Türk bayrağımızla sarı kırmızı yeşil bayrağımız (PKK) dalgalansa ne olur?” açıklamasını yaptı.
1 Ağustos: PKK, Batman’daki petrol kuyularına saldırdı ve işçilerin kaldığı barakaları ateşe verdi. Ardından, yardıma gidenlerin geçtiği yoldaki bombayı patlattı. Hayatını kaybeden 4 kişiden biri eski İHD şube başkanı, diğeri kapatılan HEP’in il başkanıydı.
2 Ağustos: Siirt’in Eruh ilçesinde bir grup PKK’lı Emniyet Müdürlüğü’ne roketatarlı saldırıda bulundu, 1 polis memuru şehit oldu. Ayrıca Erzincan yolunda askerî araç taşıyan yük trenine bombalı saldırı düzenlendi, 7 vagon raydan çıktı. Diyarbakır Lice’ye bağlı Çeper Köyü’nü basan teröristler ise ipek halı ve dokuma tezgâhlarını yaktı.
3 Ağustos: Ordu’nun Akkuş ilçesinde kaza ihbarı üzerine olay yerine giden jandarma ekibine ateş açıldı. 1 asker şehit oldu, 2’si yaralandı.
5 Ağustos: Ağrı Doğubeyazıt’ta teröristlerle girilen çatışma sonucu 1 asker şehit oldu. Diyarbakır Ergani’de PKK’lılara ait bir araçta 60 kilo patlayıcı ele geçirildi.
6 Ağustos: Diyarbakır, Ağrı, Van, Hakkari ve Şırnak da çıkan çatışmalarda teröristler Özel Harekât Polis noktası ve Emniyet Amirliği'ne saldırılar düzenledi ve Diyarbakır Asker Hastanesi'nde tedavi altına alınan jandarma er Cemal Yalın şehit oldu. 1’i ağır, 4 polis yaralandı.
7 Ağustos: Tunceli-Ovacık karayoluna döşenen uzaktan kumandalı bomba, askerlerin geçişi sırasında patlatıldı. Patlamanın meydana geldiği yerde 2 metre genişliğinde, 1 metre derinliğinde çukur oluştu.
8 Ağustos: Mardin'in Nusaybin ile Ömerli ilçeleri arasındaki Kovancılar mevkiinde teröristlerin yola döşedikleri uzaktan kumandalı mayının patlatılması sonucu uzman çavuşlar Taner Özdemir, Hacı Ahmet Efil ve Zeki İnan şehit oldu. Hakkari kent merkezindeki polis, adliye ve MİT lojmanları, Emniyet Müdürlüğü binası ile AK Parti il binasına eş zamanlı saldırılar düzenlendi.
9 Ağustos: Diyarbakır’da ele geçirilen 90 kiloluk bomba yüklü araç, sansasyonel eylemlerde kullanılacaktı. LPG tankı içine yerleştirilen 64 kilo A-4 patlayıcının tahrip gücü artsın diye mazot ve diğer karışımlarla 90 kiloya çıkarıldı. Yine İstanbul Zeytinburnu Vergi Dairesi'nin yakınındaki bir otobüs firması bürosunun önüne sabah saatlerinde bırakılan ve zaman ayarlı olduğu belirlenen bomba, polis tarafından etkisiz hale getirildi. Bombanın Zeytinburnu Vergi Dairesi'nin en kalabalık olduğu 09.15'e ayarlı olarak bırakıldığı iddia edilirken parça tesirli bombanın etkisini artırmak için poşetin içine kurşun yerleştirildiği öğrenildi. Diyarbakır’ın Ergani İlçesi'nde bir aracın LPG tankı içerisinde ele geçirilen 90 kilogram patlayıcı ile İzmir'in Buca İlçesi'nde bir otomobilin LPG tankının içerisine gizlenen bombanın birbirine benzerliği de ayrıca dikkat çeken bir konu oldu.
10 Ağustos: Şırnak-İdil karayoluna yakın mesafeden geçen Mağara köyü yakınlarındaki BOTAŞ'a ait petrol boru hattına, teröristlerce döşenen mayın patlatıldı. Patlama sonucu yangın çıktı. Yangın, bu sırada olay yerinden geçmekte olan 2 araca sıçradı ve araçlarda bulunan 2 kişi yanarak öldü, 1 kişi de yaralandı.
12 Ağustos: Şırnak'ın Cizre ilçesi Akdizgin bölgesinde, terör örgütü mensuplarınca 25 kilogram TNT kullanılarak hazırlanmış ve yol kenarına yerleştirilmiş el yapımı mayın bulundu. Bulunan el yapımı mayın imha edildi. Şırnak'ın Güçlükonak ilçesi Yağızoymak mevkisinde, bir vatandaşa ait kamyonet, terör örgütü mensupları tarafından kundaklandı.
13 Ağustos: İskitler'deki Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü yakınlarındaki bir benzin istasyonunda, peynir tenekesine gizlenmiş 3.5 kilo patlayıcı bulundu. Çevik Kuvvet'e 100 metre uzaklıktaki benzinlikte çalılar arasına gizlenmiş bir poşet, devriye gezen ekibin dikkatini çekti. İncelemede, çöp poşetinin altında peynir tenekesi olduğu, kenarından bir kablonun sarktığı belirlendi. İhbar üzerine gelen bomba imha uzmanları, çevre güvenliği aldıktan sonra, tenekeyi fünyeyle patlattı. Tenekeye 3,5 kilodan fazla A-4 plastik patlayıcı yerleştirildiği; bombanın 3 kilo çivi ilave edilerek parça tesirli hale getirildiği saptandı. Bombanın, uzaktan kumandalı bir ateşleme düzeneğine sahip olduğu belirtildi.
14 Ağustos: Bingöl Adaklı İlçe Emniyet Amirliği'ne 700 metre uzaklıkta roket atma hazırlığında olan PKK'lı üç terörist, nöbetçi polisin durumu fark ederek, ateş açması sonucu, roketatarı ve yanlarında bulunan 3 sırt çantasını bırakarak, olay yerinden kaçtı.
15 Ağustos: İzmir de saat 03.30 sıralarında, Ata Caddesi üzerinde bulunan İnci Sokak´ta, kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce bir banka şubesinin önünde park halindeki bulunan RV-GL-1696 plakalı otomobilin yanına ses bombası bırakıldı. Ses bombasının sahur vakti büyük bir gürültü ile patladı.
Son Olarak, Katılımcı Demokrasi Partisi (KADEP) Genel Başkan Yardımcısı İbrahim Aksoy; ‘PKK eksenindeki terör olaylarının arkasındaki gerçek gücün Ergenekon yapılanması olduğunu’ ifade ederken, Kemal Burkay ve PKK’nın eski avukatı Hüseyin Yıldırım da Taraf’tan Neşe Düzel’e; ‘PKK’yi Abdullah Öcalan’ın, Öcalan’ı da derin devletin idare ettiği, terörize ettiği ve yönlendirdiği’ şeklinde açıklamalarda bulundu.
Derin vesayet yapısı bağlamnda son olaylara baktığımızda, önceden yalnızca basit suçlular kullanılarak yapılan yasadışı planlamalar, bizim gibi yazarlar tarafından önceden yazılıp deşifre olmaya ve yapılamaz duruma gelmeye başladıkça, önce vasıflı paramiliter unsurlar, sonra alt düzeydeki resmi memurlar / muvazzaflar/ polis memurları / assubaylar / istibarat getiren sivil elemanlar, sonrasında da adım adım yönetici düzeydeki görevliler ve hatta Beyaz Devlet Unsurları diyebileceğimiz kozmik yapının göbeğindeki beyin(siz) adamlarını, hem de deşifre edilmeleri pahasına sahaya sürmek zorunda kalıyor.
PKK ve KCK açısından duruma baktığımızda ise, 2010 Ağustos’u açısından gelinen son durumda PKK’nın başarısından değil, derin devletin vesayetini devam ettirmek isteyenlerin beceriksizliği, basiretsizliği, gafleti, dalaleti ve hatta hiyanetinden söz edebiliriz. PKK-terör sorunu, temelde bir haklar ve özgürlükler sorunu olan Kürt sorunundan doğmakla birlikte, Neron’ların örneklemesinde de görüldüğü gibi, TSK’nın içindeki az sayıdaki etkin bazı üst düzey kişilerin gafleti ve ihmalleri neticesinde, derin devletin vesayetçilerinin haince bir şekilde, bu bölgede terörün bitmesini istememesi nedendiyle, Kürt sorunsalı bilinçli bir şekilde kangren haline getirildi. Dolayısıyla da PKK ve terörün sürekli beslenebileceği ve gelir getirici olan bir ortam hazırlandı.
O zaman, 30’a yakın il ve ilçe merkezli, Ordu, Hatay Dörtyol ve Bursa İnegöl benzeri olayın kaynatılmasını derin devlet ve vesayet sisteminin devamını arzulayan az sayıdaki suç örgütü üyesi üniformalı kişiler kışkırtmakta ve ‘PKK-KCK-Ultra Ulusalcı-Hizbul Tahrir- Devrimci Karargah’ gibi çakma yapılarla ortak çalışmlar yapmaya devam etmektedir. Ancak 12 Eylül’e kadar ki oynanılması istenilen oyun bellidir / bilinmektedir ve ‘akil insanlar’ tarafından her adımı için alternatif seçenekler hazırlanmaktadır. Kısacası, derinin vesayetinin devamını arzulayan suç örgütü üyeleri, yurttaşlarımızın da uyanık olması ve basiretli davranması ile anormal olan her olayı 155 ile paylaşmaları ve kendilerinin durumdan vazife çıkararak olayların üzerine bireysel anlamda gitmemeleri sonucunda, karanlık adımların atılmasını ba-şa-ra-ma-ya-cak-lar-dırrrrrrrrrr.
Son YAŞ kararları aşamasında bile, Genelkurmay Başkanlığı sonrasındaki süreçte kendisini yasalar ve mahkemeler önünde koruma saikiyle hareket eden İlker Başbuğ, kendi oğlunun PKK’lı olduğunu iddia ve ifade edilen arkadaşları bağlamındaki açıklamalarıyla konuya bir kere daha derinlemesine düşünmekte yarar vardır. Yeni Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, hukuka uygun hareket etmek, organize suç örgütlerine üye olanlara gereken cezayı bir an önce vermek, kurumları olması gereken yerlerine çekmek konusunda çok önemli ve kalıcı adımlar atacaktır. Işık Koşaner’in bu bağlamda öncelikle yapması gereken de, Güneri Civaoğlu‘nun anlatımları içerisinde; ‘…“insansız hava aracı Heronlardan gelen görüntülere karşın karakolla iletişim kurulamadığı ve gencecik çocuklarımızın göz göre göre şehit oldukları” iddiası... PKK’lıların karakola yaklaşmakta olduklarını saptayan kare kare görüntüler... TSK, bu konuda bir açıklama yapmadı. Medyanın bir bölümü ise “Genelkurmay hâlâ neden sessiz” sorusunu gündemde tutuyor. Ve inanın ki, halk arasında bu konu üzüntüyle konuşulmakta. YAŞ süreci boyunca TSK, tayinlere, terfilere ve hükümetle arasındaki sorunlara odaklanmıştı. Ama...Bir süredir işleyen bu yaraya neşter atma zamanıdır…’
Ben yeni Genelkurmay başkanı Işık Koşanar’in bu konuda da kendisinden bekleneneni yapacağına inanıyorum!..