Şövalyelik Ortaçag Avrupasının ve haçlı seferlerinin önemli bir kavramıdır. Bizde onun karşılığı “Akıncı ruhu”dur. Şövalyeler genellikle evlenmezler evlenirlerse de tek eş sadakati mecburiyeti vardır.
Geçtiğimiz aylarda Sayın İlker Başbuğ “Genç subaylara şövalye ruhu taşımalarını” önermişti. Son yaşanan olayları ve generallerin böyle vahim hatalar yaptıkları halde hiç geri adım atmamalarını anlamakta zorlanıyordum.
Birkaç örnek vermek gerekirse “Hantepe ve Gediktepe olgusu ” 11 askerimizin şehit olduğu baskınlardan önce 20 saat teröristler insansız hava aracı Heronlar tarafından izleniyor.
Ancak tedbir alınamıyor. Konu basına yansıdığında da “Kim sızdırdı?” baskınları ile 30 noktadan görevliler savcılıkça aranıyor. Bu olay doğru ise ihmal değil ama ihanet olmalıydı. Fakat ben ihanet edilmediğini ama sorumsuzluk, ciddiyetsizlik, dostunu düşmanının karıştırmışlık olgusu olduğunu düşünüyorum.
MSB Sayın Vecdi Gönül’e göre ihanet yok yanlış koordinat var. Demek ki Heronların bilgisini kaydeden İsrail yanlış koordinat vermiş ve komutanları ayakta uyutmuş. Aynı durum Sedat Laçiner’in belirttiğine göre İskenderun baskınında Heron bilgi akışının kesilmesinde de vardı.
Tablo ortada İsrail’in oyuncağı olmuş bir Genelkurmayımız var. Milli Savunma Bakanı lakayt bir yaklaşım içinde.
Bu nasıl şövalyelik ruhu? Halkının bir kesimini düşman gören, gerçek düşmanını dost edinen, İsrail tarafından satıldığı halde ona aşkını devam ettiren “Milli olmayan” bir askeri bürokrasi tarafından mı yönetiliyoruz? Sorularına cevap vermeliyiz.
Kime karşı şövalyelik?
Şövalyeliği anladıktan sonra dostunu ve düşmanını karıştıran bir şövalyenin ruh halinin son yaşananlarda gördüğümüzü belki de ifade edebiliriz.
Şövalyelik Ortaçag Avrupasının ve haçlı seferlerinin önemli bir kavramıdır. Bizde onun karşılığı “Akıncı ruhu”dur. Şövalyeler genellikle evlenmezler evlenirlerse de tek eş sadakati mecburiyeti vardır. Ömürleri at sırtında savaşçılıkla geçer. Bütün amaçları düşmana karşı bazı değerleri korumaktır.
Şövalyelerin yeminlerinin beş ana maddesi vardır.
1-Kutsal değerlerinin olması,Tanrı’ya yükselme arzusu ve bu değerler için ölümü göze almak,
2-Ölümüne bile yol açsa doğrulara bağlılık ve adanmışlık,
3-Aciz ve güçsüzlere yardım etmeyi görev kabul etmek,
4-Göreve bağlılık ve vatanını sevmek,
5-Şerefi için yaşamak her durumda doğruluk ve iyiliğin temsilcisi olmak.
Şu anda TSK geçmişinden kopuk ve Osmanlıya hiç bir borcu olmadığını düşünen kişiler tarafından yönetilmektedir. Bu nedenle Başbuğ’un “Akıncı ruhu” yerine “Şövalye ruhu”nu tercih etmesi beklenen bir durumdur.
Ancak “Modernlik” iddiasındaki bir anlayış “Ortaçağ değeri” olan şövalyeliği neden vurguluyordu? Olağanüstü beklentiler mi vardı? Kime karşı şövalye idik?
İç düşman olarak tanımlanan “İrtica” ya karşı mücadele de mi bu şövalyelik gerekiyordu?
“Atatürkçülüğün geleceği bu hükümetin gidişine bağlı” diyenleri desteklemek için mi şövalyelik gerekiyordu?
Bunun için YAŞ’ ta sadık kadro kurmak, Orgeneral tercihi yaparken aslanlar gibi verilen mücadele mi şövalyeliğin gereğiydi?
Düşman korkusu ile yatıp kalkan şövalyelerimiz;
Demokrat partisi zincirini “Karşı devrim” gördükleri,
Özelleştirmeyi işgal gibi değerlendirdikleri,
Kendilerini eleştiren basını bizzat Başbuğ’un ifadesi ile “Mütareke basını” suçlaması ile düşman ilan ettikleri,
Türkiye 1919 şartlarındadır diyerek hükümeti işgal ordusu, hükümeti destekleyenleri hain gördükleri,
Bu hükümetin gitmesi için gerekirse Yunanistanla savaş çıkarılabilir diyen “Balyozcu zihniyeti”benimsedikleri için mi devamlı siyasetle ilgileniyorlar?
Maalesef dost ve düşman konseptini karıştırmış, iç tehdit adı altında siyaset yapan şövalye ruhu ile halkını düşman gören askeri bürokrasiye artık bir şeyler yapılamıyacak mı?
Şehit aileleri rahat olsunlar ihmali olan Komutanlarımız hain değiller ama basiretleri bağlanmış ve akıllarını bazı güç odaklarının cebine koymuş kullanılan zavallılardır.
Sayın Başbuğ emekli oluyor özel hayatında mutluluklar dilerim ama arkasında mutlu, huzurlu ve sağlıklı işleyen bir ordu bırakamadı?