11 Ağustos 2010 Çarşamba

Ordu yıpranmasın! / Taha Akyol

‘ORDU yıpranmasın’ sözüne yürekten katılıyorum. Çünkü Türkiye’nin coğrafyasını biliyorum, terör meselesinin boyutlarını biliyorum. Yine biliyorum ki, 21. yüzyılda uluslararası işlevlerin rolü artacaktır. Disiplinli ve dinamik bir ordu Türkiye’ye büyük diplomatik avantajlar sağlayabilecektir, işte, Afganistan’daki askeri misyonumuz birçok alanda elimizi güçlendiriyor.

Fakat sorun şu: Ordunun yıpranmaması için ne yapmalı? Sorunların üstü mü örtülmeli, yoksa ortaya çıkarılıp düzeltilmeli mi?

Osmanlı ordusunu yakından tanıyan Alman Generali Golç Paşa, 1909 yılında “Osmanlı ordusunda disiplinin çok bozuk olduğunu, Osmanlı ordusunu faal bir savaş gücü haline getirmek için gereken disiplin, sevk ve idarenin ancak 3-4 yılda kurulabileceğini” Babıali’ye rapor etmişti. Ahmet İzzet Paşa gibi aklı başında bazı Osmanlı generalleri de bu görüşteydi.

Fakat hem Meşrutiyet’in siyasi çalkantıları, hem “şanlı ordu” hamasetiyle üzerinde durulmadı. Hatta 12 Balkan Harbi çıktığında, Başkumandan Nâzım Paşa ordumuzun bir haftada Sofya’ya gireceğine inanıyordu. Aksine, Bulgar Ordusu iki haftada Çatalca’ya dayanmıştı!
İsmet Paşa da anlatır, bu utanç verici yenilginin baş sebebi “disiplin, sevk ve idare zafiyeti” idi.

Bu nasıl disiplin?
Şimdi bugüne gelelim. Dikkatlerden kaçan çok önemli bir ayrıntıyı, Sedat Ergin emsalsiz dikkatiyle gün ışığına çıkardı: “Balyoz semineri” sadece dehşet verici senaryolardan ibaret değilmiş! 2003 Martı’nda Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, “bu seminerde ‘iç tehdit’ konusuna girmeyin” diye emir verdiği halde, Birinci Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan bu emri dinlemeyerek “irticai kalkışma” konulu ‘semineri’ yapmış! (Hürriyet, 4 ve 10 Ağustos)

Bu nasıl disiplin?!
Ve “emre rağmen niye yaptın?” diye disiplin soruşturması açılmamış!
Böyle disiplin olur mu?!
Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ü “kuşatma” çalışmaları disiplinsizlik değil miydi?.. Sarıkız, Ayışığı yapılanmaları disiplinsizlik değil miydi? Niye disiplin soruşturması bile yapılmamış veya yapılamamıştı?..

Bu konularda Hasan Cemal’in tarihe ışık tutan “Türkiye’nin Asker Sorunu” adlı yeni kitabını muhakkak okumak lazım.
Türkiye’yi de ordunun kendisini de yıpratıyor bu müzmin sorunlar.

Profesyonel disiplin
Gerçekten müzmin olan bu sorunlar, eskiden beri ordu içindeki ‘ideolojik’ düşünce ve davranışlardan kaynaklanıyor. Başarılı, başarısız bütün cunta ve benzer yapılanmaların temelinde ideolojik radikalizm vardır: Kuvvet kullanarak toplumu zorla bir kalıba sokmak, bir şeylerin toplumdaki köklerini kazımak!

Balyoz dosyasındaki “halka karşı acımasız davranmalıyız” sözü her şeyi anlatıyor, daha doğrusu ifşa ediyor.
Bu ideolojik tavır her defasında hem orduyu yıprattı... Hem ‘kazıdığı’ geniş toplumsal kesimlerde orduya karşı tepkiler yarattı.
Elbette Türk Ordusu eskisine göre ideojik radikalizmden uzaklaşıyor. Bunu eğitim düzeyinde kurumlaştırmak ve profesyonel disiplin fikrini ideolojik anlayışların üstünde bir değer haline getirmek gerekir.
Dünyada da böyle; modern ordular ülke içindeki siyasi, sosyal ve kültürel sorunlardan uzak duruyorlar, gittikçe daha profesyonel hale geliyorlar.