10 Ağustos 2010 Salı

YAŞ'ta kim kaybetti? / Bülent Korucu

Yüksek Askerî Şûra alışık olmadığımız tartışmalarla sonuçlandı. Kazanan ve kaybedenler listeleri havada uçuşuyor. Şahıslardan bağımsız biçimde ülkenin ve demokratik sistemin kazançlarından bahsetmeliyiz.

Kişileri eksene alan kısır ve amaçtan uzaklaşmış tartışmalar daha çok ilgi toplayabilir. Ancak doğru neticelerden uzaklaştırır. Ülkenin ve demokratik sistemin kazançlarını şöyle sıralayabiliriz.

Hukukun üstünlüğü ilkesi galip geldi. Kanunların, yasak savmak üzere yazılmış metinler olmadığı kayıtlara geçirilmiş oldu. Teamül denen ve askerî bürokrasinin gönlü istediğinde değiştirebildiği yazılı olmayan kuralların hükümranlığı sarsıldı. Hüseyin Kıvrıkoğlu, genelkurmay başkanlığına veda ederken, bugünküne benzer bir operasyon yapmıştı ve sadece 'sürpriz' nitelemesiyle karşılanmıştı. Bavullarını toplayıp emeklilik için gün sayan Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman'ı Kara Kuvvetleri komutanı yaptığında, kimse Edip Başer'in hakkının yendiğini ileri sürmedi. Başer'le ilgili ne bir soruşturma ne de suçlama vardı. Kanunların üstünde tutulmaya çalışılan teamüllerinden aslında var olmadığının ispatıydı, Kıvrıkoğlu'nun giderayak icraatları. Velev ki var olsalar bile teamüllerin mevzuat hiyerarşisinde yeri en alt sırada belki olabilir. Hukuka bağlılığını sözle ifade edip davranışlarıyla bunu teyit etmeyen Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ finali de kötü yaptı. Teklifle sınırlı olan yetkisini, onay makamlarının üstünde tutma savaşı verdi. Nihayetinde kanunlarda yazılı olan uygulandı ve hukukun üstünlüğü konusunda önemli bir mevzi kazanıldı.

Demokrasilerde halka karşı idarenin bütün sorumluluğunu taşıyan ve hesabı veren sivil otorite, hakkı olan konuma bir adım daha yaklaştı. Karakollarını savunamayan, aldığı istihbaratın gereğini yerine getiremeyen, baskını canlı yayında seyredip müdahale edemeyen komutanların faturasını bile halk hükümete çıkarmıyor mu? Demokrasinin en temel ilkesi devlet cihazını halk adına yöneten ve icabında sorumlu tutulan yürütme erkinin yetkiyi de kullanması. Kendini iktidarın ortağı ve hatta gerçek sahibi sanan askerî bürokrasi doğal sınırlarına çekilmek zorunda kalacak. Bu arada tek çiçekle bahar gelmeyeceğini unutmamalıyız. Önceki dönemlerde şahit olduğumuz istisnai uygulamaların arkası getirilemediğinden atılan her adım karşılığında iki adım geri gidildi. Komuta kademesinin atanmasında yetkisi bulunmadığı hatırlanan YAŞ'ta da hükümetin biraz daha dikkatli olması ve yetkilerini kullanması lazım. Önceki yıllarda şûrada alınan kararların ceremesi bir anlamda bu sene çekildi. Andıçla anılan Hasan Iğsız'ın alternatifinin Sincan'da tank yürüten Erdal Ceylanoğlu olduğu unutulmamalı.

Yaşananlardan en büyük yararı Türk Silahlı Kuvvetleri görebilir. İhtimalli söylememizin sebebi TSK mensuplarının takınacağı tutumu kestiremeyişimizden. Birilerinin dolduruşuna gelip rövanşist duygulara kapılabilirler. Dünyanın ve Türkiye'nin gidişini doğru tespit edip doğal sınırlarına çekilip, esas işine odaklanırsa hem ordu hem ülke kazançlı çıkar. Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek meşhur günlüklerin bir yerinde "Bahriye işlerine artık daha az zaman ayıracağı" kaydını düşmüştü. Kuvvet komutanlarıyla yapılan bir toplantı dönüşünün notuydu bu. Asli vazifelerine daha az zaman ayırıp, siyasi aktör olmaya yönelen komutanlarla geldiğimiz nokta ortada ve hiç de iç açıcı değil. Son iki yıldır çok konuşan bir Genelkurmay Başkanı ve hiç konuşmayan bir kara kuvvetleri komutanı gördük. Umarım yeni komutan Org. Işık Koşaner, askerlik işlerine daha çok zaman ayırır.