Bu yazıyı kitap çıkar çıkmaz hazırlamıştım, ancak gündem öylesine bir fırtına estirdi ki, bir türlü sizinle paylaşamadım. Hasan Cemal’in son kitabı, şimdiye kadar yazdıklarının içinde en iyisi. Bunu sakın ola ki, bir meslektaş dayanışması veya eş-dost alışverişi gibi algılamayın.
Bu yazıyı kitap çıkar çıkmaz hazırlamıştım, ancak gündem öylesine bir fırtına estirdi ki, bir türlü sizinle paylaşamadım.
Hasan Cemal’in son kitabı, şimdiye kadar yazdıklarının içinde en iyisi.
Bunu sakın ola ki, bir meslektaş dayanışması veya eş-dost alışverişi gibi algılamayın.
Cemal, benim 1980’lerden itibaren, Askerin siyasete karışmasının sakıncalarını işleyen, başyapıt olarak gördüğüm Emret Komutanım kitabım ve ardından gelen Demirkırat Belgeseliyle bugüne kadar üstünde en çok durduğum, en fazla yazı yazdığım bir konuyu işlediğinden dolayı, kitabını satır satır okudum. Ayrıntılı bir şekilde inceledim, notlar aldım ve doğrusunu söyleyeyim, çok keyif aldım. Hayran kaldım. Daha önceki kitaplarından daha da fazla alkışladım.
Bu kitaba, Amerikalıların deyimiyle “Eye opener” (insanın gözünü, zihnini açan) demek gerekir. Liselerde, Üniversitelerde okunması, yüzlerce baskı yapması gereken bir çalışma.
Bakın neden?
Herşeyin başında, Hasan Cemal (HC) bu kitabında son derece önemli bir işlevi yerine getiriyor. Bize Ergenekon karmaşasını basitleştiriyor, ne anlama geldiğini, bunun ne olduğunu çok çarpıcı şekilde anlatıyor. Binlerce sayfalık iddianameleri okumanıza gerek yok. HC, iddianamelerin o anlaşılmaz dilini ve gereksiz ayrıntılarını bir yana bırakıp, tamamen savcıların topladıkları verileri yan yana koyarak gözümüze sokuyor.
Sır dağıtmıyor, tamamen açık kaynakları, açık belgeleri kendi izlenimleriyle öylesine güzel işliyor ki, Ergenekon davası çok iyi anlaşılıyor. Kendi kendinize “Aaaa demek ki bu iş böyleymiş” diyorsunuz.
Yapılan birçok yanlış uygulama ve hukukun farklı yorumlanması bir yana, Ergenekon davası kafanızda netleşiyor.
ASKERİN ALIŞKANLIKLARI VE SİYASİLERİN YARATTIĞI BOŞLUK
Kitabın temeli, iki veri üzerine oturtulmuş.
TSK mensuplarının Türkiye’ye ve sivil dünyaya bakışları, kendilerini hangi konuma yerleştirdikleri anlatılıyor, ardından da buna karşılık, sivil kadroların askere yaklaşımları ortaya konuyor.
HC’nin satırlarında bir zerre kadar Asker düşmanlığı veya aleyhtarlığına rastlamıyorsunuz. Tam aksine, askerin siyasete karışmasının ortaya çıkardığı sakıncalarla karşılaşıyorsunuz.
Satırlar arasında uçuşurken, Kürt Sorununun hatta Ak Parti’nin askerin son derece hatalı yaklaşımları sonucunda bugünlere geldiğini görüyorsunuz.
28 Şubat’ta başlayan sürecin, Çiller’in devrilmesi, Refah’ın kapatılması, Çiller’in yargıtay kararıyla Yüce Divan’a sevk edilmesi, Erdoğan’ın hapsi ve 2006-2008 arasındaki Asker-Yargı ve davalarla bugüne kadar gelişi çok çarpıcı şekilde ortaya konuyor.
Tabii bu arada, kitabın tartıştığı en önemli diğer konu, sivillerin askere verdiği üstün statü. Özellikle sivil iktidarların bıraktıkları boşluğun nasıl yıkıcı bir etkisi olduğu çok ilginç örneklerle belirtiliyor.
Asker, karşısında sorumluluğunu alıp dik duran sivil iktidarları sıkıştırmıyor. Boyun eğenlere tepeden bakıyor. Her attığı adımda da, yanına ya bir siyasi kesimi, bazı iş adamlarını veya bilim adamlarını alıyor. Daha doğrusu, sivil kesimler tarafından yönlendiriliyor. Yargı, bu mekanizmanın en önemli destekçisi olarak ortaya çıkıyor.
Yumurta mı tavuktan, yoksa tavuk mu yumurtadan çıkıyor, anlaşılamıyor.
HC, nehrin kenarına oturmuş, önünden geçenleri birer birer bizlere anlatıyor.
Ünlü gazete sahipleri, zamanın anlı şanlı Ankara temsilcileri, askerin önünde el pençe divan duran yazarlar ve başta TRT olmak üzere TV programcıları da önümüzden geçiyorlar.
Aaah ah, bu kişileri ben de çok iyi tanıyorum.
O dönemlerde bizlere çektirdiklerini, yaptıkları şantajları, askere yılışıklıklarını hiç unutamam.
HC, öyle örnekler veriyor ki, o dönemlerin tüm acı anıları birer birer gözümün önünde canlandı.
Cemal kendi kitabında, birçok ünlünün yaptığının aksine, hiç kompleks duymadan, kendini de eleştiriyor. Bazı olaylarda yeterli tepkiyi göstermediğini açıkça yazıyor. Zaten Cemal’in, askerin siyasete karışmasının sakıncaları konusundaki asıl uyanışının, 28 Şubat’tan itibaren hızlandığı açıkça görülüyor. Özellikle Ak Parti dönemindeki oyunlar, HC’ yi haklı olarak çıldırtmış.
Kitabı bitirdiğinizde, uzun süre kendinize gelemeyeceksiniz.
Bir bölümünüz, yaşanmış olanlara üzülecek ve yıllar boyunca nasıl aldatıldığının şokunu yaşayacaksınız.
Bir bölümünüz ise, hem Hasan Cemal’e, hem de kitaptaki görüşleri paylaşanlara fena halde kızacaksınız.
İster kızın, ister beğenin, ancak HC’ye, bu kitabı Türk toplumuna, Türkiyemizin yakın tarihine kazandırdığı için bir teşekkür etmeyi de ihmal etmeyin.