20 Temmuz 2010 Salı

‘Biz’e yanıyorum, ‘Siz’e soruyorum! / Umur Talu

İranlı bir “CIA Ajanı” geçmişi anlatırken, “90’larda Türkiye’de de aydınların Devrim Muhafızları’nca hedef alındığını” ileri sürüyor.
Kendi bu operasyonlarda değilmiş; ama bildiğini belirtiyor.
Genellikle gazeteciler, akademisyenler.
Birçoğunu kimin öldürdüğü hala muamma olsa bile, birçok kişinin öldürüldüğünü biliyoruz.
İsim isim. Hatıra hatıra.
***
Sonra, 12 Eylül gündemde ya, hakiki 12 Eylül’e gelinceye kadar da, binlerce başka insanın, gencin yanında; yine aydınların, akademisyenlerin, gazetecilerin hedef alındığını unutamıyoruz.
70’ler yani.
Öldürülen sağcılar da var…
Solcular veya öyle adlandırılan da çok çok!
Kiminin örgüt işi, kiminin Gladio, derin devlet işi olduğunu da biliyoruz.
Kendi ülkesinin beyinlerini parçalamak için, dört yana dağılmış kasaplar!
Cinayetler, suikastlar, katliamlar.
Kafasına sıkılmış kurşunla, sırtında paltosu, yanı başında kitapları, çantası, gazetesi, kendi kanına uzanmış da yatanlar.
***
Derken 2000’ler.
Kader değişmiyor.
Yine listeler.
Darbe planlarına dair iddianamelerden sızıyor ki…
Sadece “darbede tutuklanacaklar” listesi yok.
Darbe olsun olmasın “katledilecekler” diye de listeler var iddianamede.
En azından iddialarda yani.
Hedefteki isimler. Gazeteciler, akademisyenler, başkaları.
Temizleyecek timlerin askeri sorumluları. Ve tetikçileri.
***
Gazeteciyim; insanım.
70’lerin kanını solcu bir öğrenci; 90’ların kanını meslektaşları, tanıdıkları öldürülen, Mumcu, Emeç, Kışlalı gibi iyi bildiklerinin katledilişlerine gözü yaşlı manşetler dizen gazeteci; 28 Şubat sonrası ve 2000’ler listelerini ise çoğunlukla “hedeftekilerden biri” olarak idrak ettim.
Ne öldürülenlerin hepsiyle, hatta tanıdığım, çok sevdiğim isimlerle de yüzde yüz hemfikirdim; ne aynı ya da benzer listelere alındığım birçok kişiyle, “hem” bir yana, “yakın sayılacak” fikirdeyim.
Ama kimi utanmaz gibi…
Kendi meslektaşlarının hedef alınışını görmezden gelmek beni kahreder.
Kim olursa olsun.
Hele, bugüne kadar öldürülmüşleri ve öldürülmek istenenleri birbirinden ayıran hiçbir utanmazın yanında, yakınında bile olmak istemem.
Bu ülkede hedefe konan onca kişi öldürülmemiş gibi yapanlarla da.
Aklım almaz…
Meslektaşların ve başkaları; “öldürülecekler” diye “esame listeleri” halinde paketleniyorsa…
Ve bu ülkede, katilleri şu ya da bu; 70, 80, 90 ve 2000’ler böyle onca cinayetin tanığıysa…
İnsan ve gazeteci kimliğiyle nasıl maymun kalınır; nasıl, bazen katillerin, katil adaylarının yanına dahi düşülür!
Kim olursa olsun ve sen kim olursan ol!
***
Bu son iddianame sızıntısı da doğruysa…
Bundan yedi, sekiz yıl öncesi; “duruma göre ortadan kaldırılacak” hedefler listelenmiş; her operasyona bir subay komutan, dörder astsubay tetikçi konmuşsa…
En azından bunca zamandır belli bir hukukumuz oluşan astsubaylara; emekli ve muvazzaflara, örgütlerine soruyorum:
Şerefli bir asker olarak yasal, askeri mücadele başka…
Sinsi bir tetikçi haline getirilmek, emir komutayla bir katil kadrosuna konmak bambaşka değil mi?
Biz gazeteciler, isterse çok karşıtımız olsun, meslektaşlarımızın veya başka insanların hedef haline getirilmesinde birleşemeyecek kadar aciziz, tamam…
Ama askerlere de soruyorum: Subay ve astsubay; kimi meslektaşınızın, onca yıl insanları kalleşçe katleden tetikçiler gibi kadrolara yerleştirilmesinden, bunlara layık (müstahak) görülmesinden utanmayacak kadar hissiz olamazsınız, değil mi?