Ülkemiz gerçekten son derece ilginç bir ülke. Dünyanın hiçbir yerinde askeri konular bizde olduğu gibi açık açık konuşulmaz. Böyle konuların en yetkili ağızlardan tartışmaya açılması bir yana, askeri uzman olmakla uzak yakın hiçbir ilgisi bulunmayan kişilerin saatlerce askeri konular üzerine konuşması da en hafif deyimiyle saçmalıktır.
Askeri konular, askerler ve onların bağlı oldukları siyasi irade arasında konuşulur, tartışılır ve ne üzerine karar kılınmışsa o uygulanır. Oysa biz birkaç gündür “profesyonel ordu mu özel birlik mi” üzerine konuşup duruyoruz. Bu ortamda öyle bir saçmalanıyor ki, bahsi geçen “profesyonel askerlerin göreve ölüme gittiklerini bilerek gidecekleri” bile söylendi. Yani bu genç insanlar maaş aldıkları ve ölüme gittiklerini bildikleri için şehit sayılmayacaklar mı?
***
Sorunların esasından uzaklaşmakta o kadar mahiriz ki, ekranlar askerlikle ilişkisi olmayan ama “sivil general” edasıyla sınır karakollarının nasıl olması gerektiğini, askerlerin nasıl nöbet tutması gerektiğini anlatan şahıslarla dolup taşıyor. Verilmeye çalışılan “bu önlemlerle terör bitecek” havasının ise gerçekle ilgisi yoktur ve bütün bu konuşmalar, Başbakan’ın dün yaptığı konuşma da dahil olmak üzere, siyasi çaresizliğin ürünleridir.
Başbakan’ın meseleyi böyle bir askeri tartışma içine sokmaya çalışması bazılarına “başarılı bir taktik” gibi görünebilir. Ama son yirmi altı yıldır defalarca gördüğümüz üzere bu “taktik” de sadece bir taktiktir ve zaman kaybı olmaktan öteye geçemeyecektir.
***
Daha taş atan çocuklarla ilgili kanunu doğru dürüst ve bu çocukları “çocuk olarak gördüğünü” kanıtlayacak şekilde çıkaramayan hükümet, girdiği son “askeri” tartışmalarla aslında kendi başlattığı açılımı kendi eliyle bitirme noktasına gelmiş oluyor.
Erdoğan’ın anayasa referandumu öncesi, “hayır” diyeceğini açıklamış olan MHP ve “boykot” kararı almış olan BDP’yi iterek herhangi bir “siyasi ilerleme” sağlamasının mümkün olmadığı da ortadadır.
Başbakan, seçim barajıyla ilgili önemli ve “gerçek” bir öneri getiren CHP Genel Başkanı’na anında ret cevabı vererek hâlâ “kendi başına yürüme” kararında olduğunu da gösterdi.
Bu yol, “çözümsüzlük” yoludur ve başarısızlığı her şehit cenazesiyle bir kez daha kanıtlanan yoldur.