23 Temmuz 2010 Cuma

Canan / Ahmet Altan

Resmi olmayan çocuklar bunlar.
Bu ülkede mermiler ve bombalar genellikle resmi çekilmemiş çocukları buluyor.
Dağlarda ölen Türk çocuklarıyla Kürt çocuklarının aileleriyle çekilmiş, bebekliklerini, büyümelerini, arkadaşlarıyla oynamalarını gösteren resimleri kalmıyor geriye.
Ya elde çapraz tüfekle üniformalı resimler, ya yeşil gerilla yeleği, sırtta kalaşnikof, dağlarda kötü bir makineyle çekilmiş resimler.
Geriye onlardan sadece bunlar kalıyor.
Onların büyüdükleri yerlerde fotoğraf makineleri yok.
Oğlunun cenazesine giyecek gömleği olmayan babalar, erken yaşlanmış anneler, ıssız mezralar, kıraç toprağı karasabanla yarılmış tarlalar, dar pencereli ışıksız kulübeler, çamurlu yollar, erken basan geceler var onların kısa hayatlarında.
Resmî bir kayıt için çekilmiş bir vesikalık bir de.
Ceylan, evinin önünde hayvan otlatırken bir roket mermisiyle paramparça olduğunda geriye sadece gözleri kocaman açılmış bir vesikalık resmi kalmıştı.
Başka bir resmi yoktu.
Bir kasaba fotoğrafçısında, kendisini ürküten o koca körüklü makineye gözlerini iri iri açarak bakan bir çocuk.
O gözler, bu ülkede savaşın yarattığı acıların sembolü oldu.
Kısacık ömründen geriye alan o koca gözlü resim, bu savaşın hepimize yaşattığı kederin keskin izi olarak kazındı içimize.
Şimdi de Canan’ı vurdular.
Canan on altı yaşında.
Onun da sadece tek bir resmi var.
Küçük bir çocukken çekilmiş bir resmi.
Büyük bir ihtimalle ilkokula başlarken çekilmiş.
Okutmuşlar Canan’ı, okula göndermişler, o da okumuş.
Sevinmiştir okula gittiği için, hayaller kurmuştur, umutlar beslemiştir.
Bütün hayatının minicik bir vesikalık resmin içine sığacağını hiç düşünmemiştir.
Dedesinin mezarını ziyarete gitmişler.
Eğer biliyorsa bir Fatiha okumuştur dedesinin mezarının başında, bilmiyorsa o da büyüklerle birlikte dudaklarını kıpırdatıp sonra iki eliyle yüzünü sıvazlamıştır.
Su dökmüşlerdir mezara.
Belki çiçek ekmişlerdir, ayrıkotlarını ayıklamışlardır.
Bir ölünün başında ölüm çok uzak gözükmüştür on altı yaşındaki kıza.
Sonra pikniğe gitmişler.
Askerî kışlanın biraz ilerisinde yanlarında getirdikleri bir yaygıyı yere serip üstüne yerleşmişlerdir, Canan annesine yardım etmiştir domatesleri kesmek, ekmeği dilimlemek için.
Belki annesiyle şakalaşmışlardır.
Tam kalkarken Canan kısacık bir “oyyy” demiş.
Yıkılmış yere.
Son sözü bu olmuş genç kızın, “oyyy.”
Ensesinden bir kurşunla vurulmuş.
Kurşunun kışladan atıldığı tahmin ediliyor.
Bütün Kürtleri “düşman” gören, bütün Kürtlerden kuşkulanan bir asker bilerek mi vurdu bilmiyorum, böyle biri olamayacağını düşünüyor insan ama Muğla’da gencecik üniversite öğrencisi Şerzat’ı nişan alarak vuran polisi düşününce, savaşın çıldırttığı bu ülkede her şeyin mümkün olabileceğinden korkuyorsunuz.
Ya da acemi bir askerin şaşıran kurşunu girmiştir Canan’ın ensesine.
Bunlardan hangisinin doğru olduğu Canan için fark etmiyor artık.
O ne olduğunu bile anlamadı.
Ensesinde keskin bir darbe hissedip “oyyy” dedikten sonra çimlerin üstüne yıkılıp öldü.
On altı yaşında bir kız.
Ensesinden vuruluyor.
İç savaş budur işte, sadece cephelerde ölmez insanlar, mezralarda, otobüslerde, arabalarda, piknik yerlerinde ölürler.
Fotoğrafları olmayan çocuklar ölür.
Hayatında hiç lokantada yemek yememiş, belki hiç sinemaya gitmemiş, tiyatro görmemiş, kendine ait bir odası, bir bilgisayarı, bir kitaplığı olmamış, doğum günlerinde kendisine bir oyuncak alınmamış çocuklar ölür.
Söğüt dalından düdük, tahtadan at, çaputtan bebek yapan çocuklar ölür.
Ceylan inlemeye bile vakit bulamadan parçalanarak ölür, Canan “oyyy” diye inleyerek ölür.
Öldürüyorlar çocukları.
Parçalayarak öldürüyorlar, ensesinden vurarak öldürüyorlar, yakarak öldürüyorlar.
Küçücük bir vesikalık fotoğraf kalıyor geriye.
“Oyyy” diyen bir inilti kalıyor.
Kendi çocuklarını öldüren, kendi vahşetiyle kanayan, yaralı bir toplum kalıyor.
Bir de “savaşta olur böyle şeyler” diyen vicdansız ihtiyarlar kalıyor.
Vurulduğunda sadece bir “oyy” demiş o küçücük Kürt kızı.
Saçları kanlanmış, çimenlerin üstüne yıkılıp ölmüş.
Minicikken çekilmiş bir resminden başka resmi kalmadı annesine, sadece bütün insanlığı titreten bir solukluk “oyyy” sesi var ondan bize kalan.