Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Eğitim konulu yazı dizimizin son bölümünde TİMAV'ın kurucularından Mehmet Emin Parlaktürk ile Türk Eğitim Sendikası Genel Başkanı İsmail Koncuk'un görüşlerine yer veriyoruz.
Parlaktürk “Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereğince; tüm askeri okullar Milli Eğitim'e, akademiler de YÖK'e bağlanmalı” önerisinde bulunurken, Türk Eğitim Sen Başkanı Koncuk, “TSK personelinin aldıkları eğitimin yeterliliğinin değerlendirilmesindeki tek kriterin de personelin belirlenmiş görev ve sorumluluklarını yerine getirip getirememesi olmalıdır. Bunun dışındaki değerlendirme ölçütlerinin, değişik siyasal/sosyal sebeplerinin ve nesnelliğinin de tartışılır olacağı aşikardır” dedi. Parlaktürk'ün konuyla ilgili görüşleri şöyle:
MÜFREDATI MAZİSİ İLE UYUŞMUYOR
“Genelkurmay'ın bu yıl hazırladığı afişlerde ‘Türk Kara Kuvvetleri 2219 yaşında' yazıyor. ‘Mazi'si bu kadar eski olan ve ‘köklü gelenekleri' ile iftihar eden Türk Silahlı Kuvvetleri'nin askeri okullarda uygulanan müfredatın ve okutulan derslerin hiç de buna uygun olmadığı görülüyor. Çünkü, çoğunluğu Osmanlıca, bir kısmı da Farsça ve Arapça olan Türk tarih kaynaklarından ne yazık ki genç subaylarımız habersizdir. Haberi olanların da lisan problemi sebebiyle bu kaynaklarla buluşması imkansızdır. Tarihini, geçmişini bilmeyen bir ordu, geleceğini teminat altına alamaz, yarınlarına güvenle bakamaz. Eksiklik, ecdadının dilini bilmemek, Osmanlıcaya, Farsçaya, Arapçaya vakıf olmamaktır. Dil kültürdür, medeniyettir, tarihtir. Dolayısıyla kendi tarih, kültür ve medeniyet kaynaklarına yabancı bir ordunun komuta kademesinin ‘köklü gelenekler'den bahsetmesi, 2219. yıldönümünü kutlamaktan söz etmesi anlamsızdır.”
GENELKURMAY-MSB İLİŞKİSİ
“Subayların yetişme şekil ve yöntemlerinden ötürü ‘halka uzak oldukları' eleştirisi haklı bir eleştiridir. Polis teşkilatı, bürokratlar, milletvekilleri nasıl halkın içindeyseler, subaylar da halkın içinde olmalıdır. Devlet-millet kaynaşması çalışmalarında ordu bir kenarda durmaktadır. Bunu aşmak için Genelkurmay'ı Milli Savunma Bakanlığı'na bağlamak gerekir.”
KİŞİ BİLMEDİĞİNİN CAHİLİDİR
“Kişi bilmediğinin cahilidir. Silahlı Kuvvetler mensuplarının yeterli din eğitimi alt yapısı olmadığı gibi din öğretimi konusunda da son derece zayıf yetiştiklerini düşünüyorum. Bu eğitim ve bilgi yetersizliği, onları inanç konusunda hata yapmaya ve yanlış icraatlarda bulunmaya sevk etmektedir. Neredeyse dini kitap okumak, dini konuları konuşmak, dini yaşamak, bir suç gibi algılanmaktadır. Ne yazık ki, bugün ordu içinde, dini ve dini yaşantıyı bir irtica gibi gören anlayış hakimdir. Bu algı ve anlayışın kalkması, irtica korkusundan ve kaygısından uzak, dini doğru öğrenmek, anlamak ve yaşamakla mümkündür.”
LİSELER MEB'E, AKADEMİLER YÖK'E BAĞLANSIN
“Askeri okullarda okuyan öğrenciler, bu halkın çocukları değil mi? Ordu bu halkın ordusu, asker bu halkın askeri ise, bu tecrid niye? Ülkesine hizmet etmek üzere yetiştirilen bu subay ve astsubaylar, bu ülkenin insanlarıyla gönül gönüle, omuz omuza olduğu zaman daha iyi hizmet etmiş olmazlar mı? Dış mihraklara ve düşmanlara karşı elbirliği içinde, daha koordineli, güçlü ve güvenli hareket etmezler mi? Halkına yabancı bir ordu düşünülebilir mi? Bu ikilemi ortadan kaldırmak için, Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereğince; tüm askeri okulları Milli Eğitim'e, akademileri de YÖK'e bağlamak gerekir.”
DEVLET VE ÖZEL OKULLARDA MÜMKÜN OLAN TSK'DA DEĞİL
“Din eğitimi değil de din öğretimi demek daha doğru olur. Genel liselerde bile ‘din kültürü ve ahlak bilgisi' dersi çok yetersizken TSK'de bu seviye daha da düşüktür. Zaten yeterli ve gerekli dini bilgiler verilseydi, ordu mensupları içinde din olgusu hala bir tehdit unsuru olmaz, bir irtica aracı olarak görülmezdi. Yukarıda da belirttiğim gibi, askeri okullarda, TSK mensupları arasında dini kitaplar satın almak, okumak, bulundurmak ve dini yaşamaya çalışmak son derece sakıncalı ve adeta bir suçmuş gibi telakki edilmektedir. Ailelerin devreye girip dini bilgileri takviye etmeleri, devlet ve özel okullarda mümkün ve normaldir. Ancak askeri okullarda böyle bir teşebbüs, öğrencinin okuldan ilişiğinin kesilmesine kadar gider. Zaten öğrenciler askeri okullara alınırken sıkı bir soruşturma geçirmekte, dindar olan, camiyle, cemaatle, İslami faaliyetlerle ilgisi bulunan ailelerin çocukları önceden elenmektedir.”
HALKTAN KORKMAYIN
“Bir subayımız çocuğunu elinden tutup camiye götürmüyor, götüremiyor mu acaba sorusuna vereceğim cevap şudur: Bugün hakim olan anlayış çerçevesinde maalesef götüremez. Götürmeye cesaret edenler, ancak terfilerinden vaz geçen, emekliliğini bekleyen ya da YAŞ kararlarını göze alan subaylardır. Camiye giden veya çocuğunu götüren bir subay veya astsubay, TSK'da hemen ‘irticacı' damgasını yer, öncekiler gibi ordudan ihraç listesine yazılır. Ne ordu mensupları ne de devlet yöneticileri, kendi halkından korkmaz, korkmamalıdır. Onlar; halk için, halka hizmet için vardırlar. Esasen onların varlık sebebi de halktır. Halkından kopuk bir devlet ve ordu, asla huzur bulamaz, başarılı olamaz. Türkiye'nin sancısı da budur.”
TÜRK EĞİTİM SEN: ALT YAPI VE FİZİKİ İMKANLARI YETERLİ
Türk Eğitim Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk'un konuya bakışı ise daha iyimser. Koncuk'un konuyla ilgili görüşleri şöyle: “TSK'nın, personelinin eğitimi için izlediği yol ve yöntemler ile bu eğitim sürecinin sonuçlarının verimliliği üzerine özel bir çalışma yapmış değiliz. Ancak, kamuoyuna yansıdığı ve dolaylı olarak gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, TSK'nın subay ve astsubay eğitimi için ciddi ve uzun bir eğitim sürecini yürüttüğü bilinmektedir. Bir subay ve astsubayda bulunması gereken yeterliliklerin ve ihtiyaç duyulan donanımın personele kazandırılması amacıyla, TSK'nın yeter düzeyde alt yapı ve fiziki imkanları oluşturduğu bilinmektedir. Öte yandan her Hükümet döneminde, TSK'nın ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yeter bütçe her zaman tahsis edilmiştir. Ülkemizde birçok vatandaşımızın, çocuğunu TSK bünyesindeki okullara verme isteğinin yoğunluğu göz önüne alındığında, milletimizin TSK'ya bağlı okulların eğitim öğretimi ile bir probleminin olmadığı, bu okulların eğitimine güven duyulduğu sonucu çıkmaktadır.”
“TSK'nın kanunlarla belirlenmiş görev ve sorumlulukları açıktır. TSK personelinin aldıkları eğitimin yeterliliğinin değerlendirilmesindeki tek kriterin de personelin belirlenmiş görev ve sorumluluklarını yerine getirip getirememesi olmalıdır. Bunun dışındaki değerlendirme ölçütlerinin, değişik siyasal/sosyal sebeplerinin ve nesnelliğinin de tartışılır olacağı aşikardır. Pek tabii ki, kamu hizmetini yürüten kurumların toplumla ilişkileri, her zaman dikkatlerin yoğunlaştığı alanların başında gelmektedir. Dolayısıyla kamu hizmetini yürütenler ve bu hizmetin verimliliğini değerlendirenler açısından, süreçlerin sosyal etkileri de ele alınacaktır. Ancak, bu noktada dikkat edilmesi gereken, siyasal ve ideolojik yaklaşımlardan ziyade; sunulan hizmetin, halkın huzur ve mutluluğuna etkisini ve vatandaşların sunulan hizmetlerden memnuniyetinin değerlendirilmesi olmalıdır.”
SORUMLULUKLARININ DIŞINDAKİ KRİTERLERE BAKILMAMALI
“Kamu hizmetinin verimliliğinin somut göstergelerinden en önemlisi, hizmet alanların memnuniyetidir. İşte bu açıdan yaklaşıldığında, kamu hizmetini sunan kurumların da hassasiyet göstermesi gereken unsurların başında bu husus gelmelidir. Gelişmiş demokrasilerde ve modern yönetim biçimlerinin hakim olduğu ülkelerde; hizmet üreten her kurumun vazifesi, yetkisi ve sorumluluğu yazılı kanunlarla belirlenmiştir. Kamu hizmetini sunan kurumların, tabi oldukları kanuni çerçevenin dışına çıkmaları da; bu hizmetlerin verimliliğini değerlendirenlerin de sorumluluklarının dışındaki kriterlerle kurumları değerlendirmeleri doğru değildir.”
SOSYAL BARIŞ RENCİDE EDİLMEMELİ
“Ancak bu noktada şu hususa da dikkat edilmelidir ki; kamu hizmeti sosyal bir süreçtir. Dolayısıyla her sosyal hadisede olduğu gibi burada da toplumsal algılamalar, toplumsal değerler ve anlayışlar süreci etkileyen unsurlardandır. Dolayısıyla kamu hizmeti yürütenler, bu bilinçle hareket ederek, toplumsal birlikteliğin ve sosyal barışın rencide edilmesine fırsat vermemelidir. Fakat bu hassasiyet, sadece hizmet üreten kurumların değil; aynı zamanda, toplumsal süreci etkileyen tüm resmi ve sivil kuruluşların da ortak sorumluluğu olmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, milletimizin bünyesinden, değerlerinden doğmuş, zor bir coğrafyada yaşayan halkımızın Anadolu'da huzur, güven içinde ve geleceğinden emin olarak yaşamasını Anayasal bir görev olarak yerine getiren önemli bir kuruluşumuzdur. Bağımsız yaşamamızın teminatı olarak gördüğümüz Türk Silahlı Kuvvetleri'nin milletimizin manevi hayatı, inanç değerleri ile çatışıyor olarak görmek ve göstermeye çalışmak TSK'nın varlık sebebi ile de örtüşecek bir anlayış olamaz. Yapılan birçok ankette çıkan sonuç, milletimizin büyük bir çoğunluğunun, oluşturulan bilgi kirliliğine rağmen ülkemizin en güvenilir kuruluşu olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini gördüğü gerçeğidir.”