Profesyonel orduya geçiş önemli bir ihtiyaç, hatta zorunluluk. Türkiye’nin geç kaldığı bu dönüşümü Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin çoğu son beş yılda gerçekleştirdi. Bazıları ise bu dönüşümü tamamlamak üzere.
Askerlerin tereddütlerine rağmen hükümet de profesyonel orduya geçiş için hazırlıklarına bir süre önce başladı. Ancak ordu reformuyla ilgili çalışmaların, kısa vadede Güneydoğu’yla sınırlı tutulacağı görülüyor. Başbakan Erdoğan, çıktığı liderler turunda Güneydoğu ve sınır bölgelerinde 5-10 yıl arası görev yapacak “özel ordu” kurulacağını açıkladı. Bu özel ordunun sınır güvenliğinin yanı sıra içerde de görev yapacağı öngörülüyor.
Başbakan’ın ziyaret ettiği parti liderlerinin açıklamalarına ve bu konuya geniş yer ayıran medyanın tutumuna bakılırsa “özel ordu” projesi destek bulmuş durumda. PKK’yla savaşta ‘özel birliklere’ duyulan ihtiyacı herkes tartışmasız kabul ediyor. Artan PKK saldırıları gözetildiğinde herkese ‘makul’ gelen bu fikrin, olumsuz sonuçlar doğurabileceği gözardı edilmemeli.
Bir defa gerçekçi olalım. Bu özel orduyu PKK’yla savaş için kurabilirsiniz ama bu özel birlikler, 1990’lı yıllarda oluşturulan ‘seçkin birlikler’ gibi kendilerini Kürtlere karşı savaş içinde bulabilir. Bunu belirlemek, kontrol etmek sanıldığı kadar kolay değil. Bu ordu, kurulduktan sonra kendine özgü dinamiklerin, süreçlerin etkisi altında kimlik kazanacaktır.
1990’lı yıllarda PKK’yla ‘etkin mücadele’ amacıyla oluşturulan ‘seçkin birliklerin’, Kürtlere karşı işlediği suçları (ya da yol açtıkları felaketleri demek lazım) sanırım kimse pek hatırlamıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’yi bu birliklerin işlediği suçlardan dolayı onlarca kez mahkûm etti.
JİTEM diye bilinen organizasyonun da ‘makul’ bir proje olarak ortaya çıktığı kabul edilebilir. Sorun, bu teşkilatın ‘yozlaşması’ ya da ‘yoldan çıkması’ meselesi değil elbet. Güneydoğu’daki sosyal ve siyasal kaosun, dalgalanmaların içinde başka türlü kimlik bulması belki mümkün değildi.
PKK’nın bugünkü varlığı, etkinlik gücü 20 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak kadar gelişmiştir. Güneydoğu’da kendi işaret ettiği temsilcileri seçtirme gücüne sahiptir. BDP’nin, Meclis’te tüm engellemelere karşın 20 vekilden oluşan bir grubu vardır. 99 belediyeyi yönetiyorlar.
Irak işgaliyle ortaya çıkan konjonktürel durumu da buna eklemek gerekirse, PKK eskisiyle kıyaslanmayacak kadar Güneydoğu’da hayatın içindedir.
PKK’yla savaş için kurulacak özel bir ordunun sınırlarını köşesi belli çizgilerle belirlemek zordur. Ne kanun koyucu, ne o organizasyonun başındaki irade, bunu kolay kolay belirleyebilir. Yıllardır çözemediğimiz karmaşık bir Kürt sorununu besleyen, etkileyen onlarca faktör işe karışacaktır. Yani tasarlayan aklın ummadığı bir varlık ortaya çıkabilir.
Ordunun itibarı Güneydoğu’da ciddi anlamda tartışma konusudur. Daha kötüsü, ordu Kürtlere yabancılaşmıştır.
Nereden geleceği belli olmayan ölüm tehdidi altında asker ‘tedbirli’ olmak için basit bir çözüm bulur: Ölüm askere her Kürt’ten gelebilir. Maalesef, zihnin güvenlik endişesi altında yaptığı bu genelleştirme, Kürtleri orduya, orduyu Kürtlere yabancılaştırmıştır.
Şu örneği ilginç olduğu için vermek istiyorum: Önceki gün Hakkâri’nin Yüksekova İlçesi’nde Uzman Çavuş Yasin Ak öldürüldü. Sivildi ve kent merkezinde normal her insan gibi dolaşıyordu. Ama arkasından sinsice yaklaşan bir el, kafasına ateş ederek infazı gerçekleştirdi. Yasin Ak, sadece ve sadece ordu mensubu olduğu için öldürüldü. Askerler için bu olayın yol açacağı savunma refleksi, Kürtleri tümden düşman görme olacaktır.
Güneydoğu’ya ve sınıra özel ordu, pek çok sorunu da beraberinde getirecektir. Görünen en yakın tehlike, bu ordunun PKK’yla mücadele edecek özel birliklerden öte bir kimlik bulma ihtimalidir. O da bu birliklerin Kürtlere karşı ‘özel bir ordu’ya dönüşmesidir. Unutulmamalıdır ki kolaycı çözümler felaket getirebilir.