TÜRKİYE, yaklaşık 1 haftadır Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görevli iki subayın PKK ile işbirliği yaptığı iddiasını konu alan bir haberi tartışıyor.
Üç yıla yakın bir süredir sürmekte olan bu konudaki soruşturmaların tam bir yetki karmaşasına sahne olarak uzayıp gitmesi ve bir türlü sonuca bağlanmaması da başka soru işaretlerine yol açıyor. Sonuçta ortaya atılan iddialar ve birbiri ardına gelen spekülasyonlar dallanıp budaklanarak kamuoyunun karşısına ciddi bir rahatsızlık konusu olarak çıkıyor.
Peki olan nedir?
2007’DEN BERİ SÜRÜYOR
Konu, ilk kez geçen hafta (15 Temmuz) Bugün Gazetesi’nin “Bağrımızdan Çıkan İhanet” manşetiyle verdiği bir haberle Türk kamuoyunun dikkatine geldi.
Habere göre, olayın kaynağında 10 Ekim 2007 tarihinde Ankara’da iki asker arasında gerçekleştiği ileri sürülen bir telefon konuşması yatıyor. Bu askerlerden biri, “komutanım” diye hitap ettiği diğerine “Heronların PKK elemanı olan kendi adamlarına çok zayiat verdirdiğini” bildiriyor, “Heronların koordinatlarının ya değiştirilmesini, olmuyorsa düşürülmesini” istiyor. “Komutanım” diye hitap edilen ikinci kişi, “bir çaresine bakacakları” yanıtını veriyor.Bu konuşma MİT’in dinlemesine takılır. MİT, konuşmayı ham haliyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bildirir. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, konunun soruşturulması talimatını verir.
İşte bu soruşturma 2007’den bu yana ucu açık bir şekilde hâlâ sonuca bağlanamamıştır.
Geride bıraktığımız günlerde bu konuda çıkan haberler ve yapılan açıklamalar bir araya getirilip değerlendirdiğinde, bulanık fotoğraftaki ana çizgiler şöyle beliriyor:
MİT KONUŞMAYI NASIL ELDE ETTİ?
- MİT’in KKK’ya telefon konuşmasını ham haliyle verdiği, konuşan şahısların isimlerinin sonradan askerler tarafından tespit edildiği anlaşılıyor.
- Bir süre dosyaya bakan savcıdan gelen bilgilere göre, MİT’in tespit ettiği konuşmada yalnızca Fırat ismi geçmiştir. Bunun üzerine TSK’da Fırat isimli bütün subayların ses kayıtları alınır, telefondaki sesle karşılaştırılır ve Havacı Pilot Üsteğmen Fırat Ç’nin sesine benzediği sonucuna varılır. Bunun üzerine dosya Hava Kuvvetleri Komutanlığı Savcılığı’na gönderilir.
- Hava Kuvvetleri Savcısı Albay Zeki Üçok, yaptığı incelemede, Fırat Ç’nin söz konusu tarihte Eskişehir üssünde görevli olduğunu ve konuşmanın yapıldığı ileri sürülen saatte F-4 uçağıyla eğitim uçuşunda olduğunu tespit eder. Suçlanan diğer Yarbay Selami Selçuk Ç’nin de o tarihte aslında Napoli’de kurmay subay akademisinde görevli olduğu ortaya çıkar.
Bu arada, bu tartışmaya, havacı üsteğmenle ilişkili olduğu ileri sürülen ve o tarihte Genelkurmay’ın istihbarat bölümünde görev yapan Deniz Kuvvetleri’nde görevli Alaettin S. adındaki amiralle ilgili iddialar da eklenir, bir ihbar üzerine. Burada ilginç olan nokta, iddialara adı karışan yarbayın sonradan Karargah Evleri soruşturması çerçevesinden 11 ay süreyle tutuklu kaldığının öne sürülmesidir.
İşler bundan sonra daha da karışıyor. Çünkü Hava Kuvvetleri Savcısı Albay Zeki Üçok, soruşturmayı yürüttüğü sırada sahte çürük çetesine mensup olduğu iddiasıyla tutuklanır, dosya başka bir savcıya geçer.
Yeni savcı, soruşturma bu kez amirale yöneldiği için yetkisizlik kararı verip dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderir. Genelkurmay Savcılığı da geçen nisan ayında yetkisizlik kararı verir. Dosya ortada kalır.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün Taraf’tan Lale Kemal’e yaptığı açıklamaya bakılırsa, dosya Hava Kuvvetleri ile Genelkurmay Savcılıkları arasında ortada kalınca, Milli Savunma Bakanlığı Askeri Adalet İşleri Başkanlığı devreye girer ve meseleyi çözüme bağlar. Bulunan çözümde dosya için Genelkurmay Askeri Savcılığı yetkili kılınır.
GENELKURMAY’A DÜŞEN GÖREV
Görüleceği gibi, her aşaması yeni soru işaretleri yaratan, garip bir olaylar ve iddialar dizisi var karşımızda. İddialara konu olan üç subay da halen görevlerinin başında.
İddialar ne ölçüde doğru? Bunu bilebilecek durumda değiliz. Ancak mutlaka aydınlatılması gereken bir durumla karşı karşıya olduğumuz aşikar. Gerek iddiaların ciddiyeti gerek soruşturmanın uzaması, kamuoyunda büyük tereddütlere ve rahatsızlığa yol açmıştır.
Gerçeklerin hangi yönde olursa olsun gün ışığına çıkartılıp, kamuoyuna doyurucu bir açıklama yapılarak toplumda belirmiş olan istifhamın giderilmesi elzem hale gelmiştir.