Referandum tartışması, 82 Anayasası'nın geçici 15. maddesine odaklandı. CHP ve MHP, bu maddenin referandum ile kaldırılmasının 12 Eylül darbecilerine yargı yolunu açmayacağını iddia ediyorlar.
Muhalefetin gerekçesi ise zamanaşımı.
Önce 15. maddeyi hatırlayalım. Bu madde Milli Güvenlik Konseyi'nin, 1983'te demokratik hayata geçene kadar görev yapan hükümet üyelerinin ve Danışma Meclisi mensuplarının karar ve tasarruflarını ve bunların uygulanmasında görev alan kamu görevlilerini "cezaî, malî ve hukukî" açıdan yargılamadan muaf tutuyor.
Sami Selçuk, nazik bir notla bana ilettiği yorumunda farklı bir içtihatta bulunuyor. Bu yoruma göre 15. madde bir "af normu". Hatta "Daha da ötesidir. Zira sadece ceza hukuku alanında değil, malî ve medenî hukuk alanında da sorumsuzluk getiriyor" diye ekliyor. Sami Selçuk'un verdiği hüküm şöyle: "Geçici 15. maddenin kaldırılması ahlâk ve hukuk açısından yerindedir. Böyle bir normu kimsenin onamadığını göstermesi bakımından yerindedir. Sağlıklı bir hukuk düzeninde böyle bir maddeyi yaşatmak yanlış. Ama 12 Eylül'ü yapanlar yargılanamazlar. Keşke yargılanabilselerdi."
Konu önemli. Ama sadece "12 Eylül'ü yapanların yargılanması" meselesinden ibaret değil. Zira 12 Eylül mağdurlarının açtıkları bütün davalar ve tazminat talepleri bugüne kadar bu madde gerekçe gösterilerek mahkemeler tarafından reddedildi. Geçici 15. madde Millî Güvenlik Konseyi üyeleri ile başlayıp, dönemin bakanlar kurulu ve Danışma Meclisi üyeleri ile devam eden ve buralardan çıkan karar ve tasarrufları uygulayan "12 Eylülcülere" bir dokunulmazlık zırhı getiriyor. Mesele sadece anayasa hükmü değil. Mahkemeler bütün davaları reddederken bu maddeyi gerekçe göstermek yerine, davaları görüp tazminatlara hükmedip, sonra 12 Eylülcülere rücû ederken bu maddeyi uygulayabilirdi. Zira madde kararlara ve tasarruflara değil, bu karar ve tasarrufları verip uygulayanlara yargı muafiyeti getiriyor.
Dostum Ramazan Akgün, 16 yaşında cezaevine girip tam yedi yıl kalan ülkücülerden biri. Beraat ettikten sonra açtığı tazminat davaları geçici 15. madde gerekçe gösterilerek reddedildi. Ramazan Akgün'ün dile getirdiği önerilerden biri şöyle: "Yeni sosyal güvenlik yasası herhangi bir suçtan tutuklu yargılanıp suçsuzluğu anlaşılıp beraat edenlere, tutuklu kaldıkları sürelerde askerlikteki gibi borçlanma hakkı getirmektedir. Ancak tutuklu bulunduğu süreden önce herhangi bir yerde SSK'lı olma zorunluluğu vardır. 12 Eylül'de yargılanan kişilerin yaş ortalamaları 20 civarıdır ve çoğunluğu öğrenci kesimidir. Bu düzenlemeden yararlanılamamaktadır. Sadece MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak'ın verdiği yasa tasarısı Meclis gündemine gelse, birçok 12 Eylül mağduru bu yasa kapsamında emekli olma hakkına kavuşacaktır."
Referandum paketi yasalaşmadan maksat büyük ölçüde hasıl oldu. Bu kadar yüksek yoğunlukta 12 Eylül mağduriyetlerinin gündeme gelmesi en azından gelecekte benzerlerinin yaşanmasına engel olmaz mı? 12 Eylül'ün tartışılması, paketi yeterli bulmayan ve bu yüzden karşı çıkanları harekete geçmeye zorladı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun 35. madde önerisi çok kritik bir adım. O kadar kritik ki hükümet, bu geri pasa dokunup zahmetsiz bir gol atabilir.
Kılıçdaroğlu, darbelerin gerekçesi olan İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin değiştirilmesi önerisinde bulunuyor. Bu öneri gerçekleşirse hiç olmazsa psikolojik açıdan belki referandum paketi kadar önemli bir adım atılmış ve askerî vesayet düzeninin tabutuna sağlam bir çivi çakılmış olacak.
Referandum paketi AK Parti için stratejik bir hamle idi. Bu hamle Kılıçdaroğlu'nu karşı hamleye sevk ediyor ve işte bu 35. madde önerisi ortaya çıkıyor. Sandık ortaya konulunca siyaset ne kadar verimli oluyor öyle değil mi?
12 Eylül ve bütün askerî diktalarla hesaplaşma elbette sadece bu paketin üstesinden geleceği bir iş değil. Geçici 15. maddeden sonra önümüzde kısalan bir yol var. Muhalefet "şuyu buyu eksik" tartışmasını bırakıp şu soruya cevap vermeli: Bu paket topyekün bir hesaplaşma için en doğru adım değil mi?