Bir hafta sonra Yüksek Askerî Şûra toplantısı yapılacak. Bu toplantı TSK ve demokrasimiz için bir dönüm noktasıdır. Bunun sebebi, devam eden bazı davalarda, 13'ü general 166 subayın adının geçmesidir.
Bu davalar; Ergenekon, Kafes, Poyrazköy, amirallere suikast ve üç gün önce kabul edilen Balyoz davasıdır. Davaların ortak özelliği; bombalama, suikastlar, provokasyonlarla bir darbe zemini hazırlanması ve Meclis'in, hükümetin ve demokrasinin tehdit altında olduğudur.
Bu davaların, Cumhuriyet tarihinde bir ilk olduğunu hepimiz biliyoruz. Yargı sürecinin ve hukukun üstünlüğünün, çok dikkatli işlemesi gereken bir süreçten geçiyoruz. Maalesef, Genelkurmay Karargâhı, Ergenekon davası başladığından beri bu süreci çok kötü yönetiyor. Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'un; defaatle yargı sürecine müdahale etmesi, sanıkların suçsuz olduklarına inandıklarını söylemesi, kriminal bütün raporlara rağmen Dursun Çiçek belgesinin kâğıt parçası olduğu ısrarı, dolu LAW silahlarına rağmen boş bir tanesini eline alıp "boru" demesi, savaş gemisinde basın toplantısı yapıp tehditler savurması, gazeteleri, yazarları düşman ilan etmesi, kötü yönetim örneklerinin ilk akla gelenleri... Bir de anlamlı gecikmeler var ki, Silahlı Kuvvetler'in güven ve itibarı ancak böyle bir tutumla en fazla zarara uğratılabilir.... Şu son "Heronları düşürün" olayı. 2,5 yıl önce MİT, belgeleri Genelkurmay'a iletmiş. Ve olay sümenaltı edilmiş. Yetki karmaşası varmış da ondan uzamış. Buna kim inanır? Koskoca Genelkurmay'da böyle bir karmaşa 2,5 yılda çözülmez mi? Keza ıslak imza meselesi. Dursun Çiçek o kadar korundu, nöbetçi hâkimler tarafından, heyet kararlarına rağmen öylesine himaye görüntüleri ortaya çıktı ki, sadece TSK değil, yargı da hırpalandıkça hırpalandı. Sonra ne oldu? Genelkurmay Askerî Savcılığı; "Islak imza makineden çıkma değil, Dursun Çiçek'e ait. Albay Çiçek, bütün bunları, amiral olamadığı için yaptı..." dedi. Bu, "çiçeği alın, bahçeye girmeyin" uyanıklığı olarak algılanmaz da ne olur?
TSK'yı her geçen gün daha da yıpratan bu kötü yönetim, daha fazla devam edemez. Çünkü halkın çocuklarının alınıp yetiştirildiği, geleceğimiz, vatanımız, gücümüz için çok hayatî bir kurumdan bahsediyoruz.
İşte YAŞ toplantısı, şimdi TSK'yı, daha fazla yıpranmaktan kurtaracak bir fırsat sunuyor. Genelkurmay Karargâhı, bugüne kadar olan yanlıştan vazgeçmek zorundadır. TSK Personel Kanunu'nun 65. maddesi ve ilgili yönetmelikler, bu YAŞ toplantısında mutlaka uygulanmalıdır. Zira "tutuklu bulunan ya da tahliye edilmekle beraber kovuşturma veya duruşması devam eden veya hakkında verilen hüküm henüz kesinleşmemiş bulunanlar" terfi ettirilemiyor.
Şayet hukukun gereği yapılmazsa, bu, TSK komuta kademesinin hükümete kafa tutması demektir. Bu, suçtur. Ayrıca, yargıya gözdağı vermek demektir. En önemlisi de, TSK'ya duyulan güven ve itibarın dibe vurması demektir. Buna da kimsenin hakkı yoktur.
Hükümete düşen de, aynen 27 Nisan e-muhtırasında olduğu gibi sivil iradenin hakkını vermesidir. Eğer hükümet, YAŞ toplantısında, hukukun gereğinin yerine getirilmesini sağlayamıyorsa, muktedir olamadığını ilan etmiş olur.
Bir önemli konu daha var. Tabii ki, davalarda adı geçen subayların ve generallerin suçlu olduğu kabul ve ilan edilemez. Bu yargısız infaz olur. Ama aynı şekilde, onların suçsuz olduğu da ilan edilemez. Doğrusu, yargı sürecinin hızlanması ve sonunu beklemektir. Bu arada o subay ve generallerin terfilerinin dondurulmasıdır. Ayrıca, davaların selameti açısından, emniyet müdürlerine, başka memurlara yapıldığı gibi açığa alınmaları gerekir. Böyle yapılmazsa çok vahim bir duruma seyirci kalınmış olur. Zira o subaylar, iddianamelerdeki suçları işlemiş iseler, hâlâ çok önemli görevlerde bulunmaya devam edecekleri için, darbe tehlikesi, cunta faaliyetleri, suikast teşebbüsleri tehlikesi de devam edecek demektir.
Buna seyirci kalmanın faturası, tahmin edilenden de ağır olabilir...