20 Temmuz 2010 Salı

Çiller'in 'çıldırdığı' gün / Akif Beki

Kardak; zafer miydi, hezimet mi?
O gün yaşananlar konusunda rivayetler muhtelif.
Fatih Altaylı, eski gazetesi Hürriyet’in, kayalığa bayrak dikerek savaş çıkarmaya yeltendiğini yazdı.
Ertuğrul Özkök, kahraman komandoların ceplerine tadelle doldurup Kardak’ı fethe gittiğini söyledi.
Ergenekon’da yargılanan Türkşen albay, “Zodyakın benzinini kredi kartımızla ödedik” dedi.

İyi de, hükümet neredeydi, Başbakan Çiller ne yapıyordu?
“O asker gidecek, o bayrak inecek!” dememiş miydi?
O kısmına girmedi kimse.
Gelin, tül perdesini kaldıralım aradan.
Kim Türkiye’yi savaşa sokar gibi yaptı, kim Çiller’in gözünü korkutmak istedi ve kim gözünü karartıp destan yazdı?
Hazır, Kardak Deniz Muharebesi’ni konuşmaya başlamışken, gerçek ve sahte kahramanları bir bir tanıyalım.
Sürpriz bir tanığı konuşturmak istiyorum.
Çiller, ‘O gemileri batırın!’ emrini verince, herkesin nasıl şok olduğunu anlatsın size.
***
Bayrak dikme krizi kurmaca mıydı, gazeteciler mi kızıştırıp tırmandırdı, o kahramanlık masalı yutturmaca olabilir mi?
Bu sorular deşilirse, altından bir siyasi kumpas da çıkabilir belki.
Çünkü, yeni bir koalisyon kurma arifesinde, köşeye sıkıştırılmıştı Çiller.
Korkup savaşı göze almazsa, oyuna gelecek, ‘yiğit kadın’ imajı yerle bir olacaktı.
Çiller, tuzağı fark edip mangal gibi yürek gösterince, kriz kendiliğinden çözüldü.
Nasıl mı?
Efsane versiyonuna göre, şöyle...
Tansu Çiller’in Başbakan, Deniz Baykal’ın Dışişleri Bakanı, Güven Erkaya’nın da Deniz Kuvvetleri Komutanı olduğu günler...
Hürriyet gazetesinin kaptan köşkünde ise, Ertuğrul Özkök var.
24 Aralık 1995 seçimleri yeni bitmiş, hükümet çoğunluğunu sağlayamamış hiçbir parti, koalisyon senaryoları havada uçuşuyor.
İşte o günlerde...
Yunan ordusuna misilleme görevini üstlenen Hürriyet gazetesi, Kardak’a çıkarma yapıp bayrak dikiyor.
Ceplerine tadelle dolduran SAT komandoları, Bodrum’dan zodyaklarına atlayıp fetih seferi düzenliyor.
Öyle ki, lastik botun benzinini bile kredi kartıyla ödüyorlar, ceplerinden.
Yokluk ve imkânsızlıklar içinde kayalıklardan birine çıkıyor askerimiz.
Ve acıdır ki, o mitoloji kahramanlarının bazıları, bugün ‘darbecilik’ suçlamasıyla Silivri’de yargılanıyor.
***
Gerçekte ne olmuştu peki?
Albay Türkşen konuştu, Ertuğrul Özkök konuştu, ‘Kardak’tan bıktım’ diyen çıkarmanın tanığı Fatih Altaylı konuştu.
Şimdi söz, o günlerin ‘içeriden tanığı’ Hüseyin Kocabıyık’ın.
Çiller’in danışmanı Kocabıyık, pazar günü Yeni Asır’daki köşesinde yazdı.
‘Hadi, toprağımıza göz koyan şu Yunan’a haddini bildirelim, bir emrin yeter!’ diye tırmalanan Başbakan Çiller, ne yaptı?
Kocabıyık anlatıyor...
Başbakan Çiller, Bakanlar Kurulu toplantısından çıkarken o tarihi sözü söylüyor: “O asker gidecek, o bayrak inecek!”
Ertesi günü, Başbakanlık konutundayız. Toplantı odasında Kardak krizi konuşuluyor. Başbakan Çiller, sakin bir sesle soruyor: “Arkadaşlar, söyleyin bana, bu Kardak bizim mi değil mi?”
Bütün anlatılanları sakince dinleyen Başbakan Çiller, sesini o kadife tondan çelik tona yükselterek şu sözü söyledi:
“Bu kayalıklar bizimse, Yunan gemilerinin orada ne işi var?.”
Herkes dondu kaldı. Çiller, şaşkın bakışlar arasında yüzünü Güven Erkaya’ya döndü ve “Paşam, madem bu kayalıklar bize ait, o vakit Yunan gemilerinin oralarda dolaşmasına müsaade edemeyiz. Size Başbakan olarak emrediyorum, batırın o gemileri” dedi. Bütün heyet bu sözlerden sonra dondu kaldı.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Erkaya ‘başüstüne’ demişti ama daha kapıdan çıkarken, yanındakilere “Bu kadın çıldırmış, bizi Yunanistan’la savaşa sokacak” demeye başlamıştı...
Dakka başı arıyordu Çiller,
“Ne oldu, hazırlıklarınızı yapıyor musunuz?” diye soruyordu. Her seferinde amiral Erkaya’dan “Çalışıyoruz efendim” cevabını alıyordu.
Oysa bir çalışma vardı tabii ama Yunan gemilerini batırma çalışması değil, “Bu çılgın kadını nasıl durdururuz” çalışmasıydı...
Nitekim Güven Erkaya ve Dışişleri Bakanı Deniz Baykal kafa kafaya vermişler, ‘Bu işten nasıl sıyrılırız’ın hesabını yapıyorlardı.
Çiller hakikaten gergindi. Birilerinin, verdiği emri savsakladığını görüyordu. Devlet direniyordu. Oysa Çiller’in acelesi vardı. Çünkü Amerikan yönetimi geçen saatler içinde Çiller’in operasyon emrini duymuş ve endişeye kapılmıştı...
Fakat asker ve işbirlikçi siviller Başbakan’ın emrini yerine getirmiyorlardı. “Tabansız, korkak bunlar” diye söylenip durdu günboyu. Bizim askerler ve diplomatlar Hemen Amerika’yla ilişki kurdular. Yunan Genelkurmayı, Yunan Dışişleri, Bizim Dışişleri ve bizim askerler “çözüm modeli” geliştirmeye çalıştılar.
Ben, ikinci kayalığa bayrak çekme formülünün bu mesai sonunda ortaya çıktığına inanıyorum. Türkiye Başbakanı Çiller, askerler ve diplomatlar tarafından atlatılmış ve yandaki kayalığa gece yarısı Türk bayrağı çekilerek denge sağlanmış, ertesi gün de her iki kayalık da boşaltılmıştı. Bayraklar inmiş, askerler gitmişti.
(Savaşsız) çözüm bulunmuştu.’’