BUGÜN Gazetesi, 2007'de biri üsteğmen diğeri yarbay olan iki asker arasında geçen tuhaf bir konuşmayı manşete taşıdı. Ses eşleştirmesini jandarma ve emniyet kriminalin yaptığı ve MİT'in soruşturulmak üzere orduya tevdi ettiği ses kaydında, "Çok zayiat veriyoruz, adamlarımız ölüyor, Heronları vurun" gibi ifadeler yer alıyordu. İlker Başbuğ da böyle bir olayın kendisine intikal ettiğini ve soruşturma emrini verdiğini kabul etti. Haklarında böyle bir iddia bulunan üsteğmenin yüzbaşılığa, yarbayın ise albaylığa terfi etmesi teşrihe muhtaç halini koruyor.
İşin ilginci, bu konuda, ilgili askerlere destek PKK'nın dağ kadrosunda yer alan Mustafa Karasu'dan geliyor. Karasu'ya göre, "Bozacının şahidi şıracı" imiş, MİT'in yönlendirmesiyle bazı gazeteler yalan haber yayınlıyor ve yalana ortak oluyorlarmış, yokmuş böyle bir şey.
Daha dün Çukurca'daki çatışmada 6 askeri öldüren PKK kadrolarının, bu olaydaki askerleri aklama girişimine soyunması ilginç. Ne diyelim, "esnaf esnafın halinden anlarmış"... Gerek ses kaydı, gerekse bu garip "destek", ordu içinde gözü karartıp bu kanlı ve kirli faaliyetten çıkar sağlamaya çalışan bir ekibin olabileceği şüphelerini artırıyor.
BUNLARA İNANIYORSUNUZ DA...
TSK'nın var oluş sebebine sadık ana omurgasını tenzih ediyorum. Ama içinde her türden bulaşıklığa, kirli uzlaşmalara, tahammülfersa fikirlere ve eylem planlarına açık ve hevesli bir grup olduğu algısı ayyuka çıkmış iken, bazı şeyleri ısrarla imkânsız saymanın imkânsızlığına da değinmek istiyorum.
PKK ile ordudaki yapılanma arasındaki olası bağlantıya itirazın asıl nedeni, genelleme yapmanın, bir ya da iki veri üzerinden büyük sonuçlara varmanın, birbirinin zıddı olan olguları birbirinin sebebi ve sonucu olarak göstermenin getireceği ahlaki sakıncalar olsa, anlarım. Fakat itirazların sahipleri ve taraftarları uzak ve yakın geçmişte, Türkiye'deki cemaatleri ABD'nin yeşil kuşak faaliyetine indirgerken, inançlı insanların ihtiyaçları ile devasa projeler arasında bağlantı kurarken hiç zorlanmıyorlardı.
İslamcı ve mütedeyyin akım ve ekollerin tümü ile "soğuk savaş" stratejisi arasında bağ kurarken, bunun meselenin sadece bir yönü olduğunu söylemeyi unutuyorlardı.
Bosna'ya mazlumlar için savaşmaya giden ve orada ölen insanlar da döne dolaşa "kukla" zaviyesine indirilmiş, asıl amaçları küresel komploların girift ağları arasında eritilmişti nitekim.
İslamcılar, dindarlar, Müslüman toplumların davranış ve seçimleri ile küresel baronlar arasındaki bağlantıları çok çabuk kuranlar, diğer bazı bağlantı olasılıklarına dikkat çekildiğinde vargüçleriyle duygusallaşıyorlar. Sormak gerekmez mi?
Milyonlarca kişinin sandığa atacağı oyu manipüle etmenin imkânsızlığı ortada olduğu halde, AK Parti'nin ABD eliyle hükümet olduğuna inanıyorsunuz da...
Neden darbe planları, sivil iradenin üzerinden geçme oyunları, gizli ve kirli işbirlikleri ile militer yapılanmalar arasında gidiş gelişler olacağına inanamıyorsunuz?
Şiribom kebapçısı ile İran'daki sistem ya da Fizan'daki tarikat arasında bağlantı olduğuna inanabiliyorsunuz da....
Savaşın bir türlü bitmediği olgusu ile savaşan taraflar arasında kirli pazarlıklara girişmiş bloklar olabileceği ihtimali arasındaki bağlantıyı nasıl ıskalıyorsunuz?
"Mantık"tan bahsediyorum.
İsrail'in doğal hamisi olan ABD ile Filistin hassasiyeti şüphe götürmez ölçüde ölçüsüz olan İslamcılar arasında kurulan bağlantılara, kimi pazarlıklara, alışverişlere "mümkündür" gözüyle bakabiliyor, "olayların bu boyutuna" açık kapı bırakabiliyorsanız... Siyaset, politika, kaosun dinamiği ve hayatın gerçekleri bunun mümkün olabileceğini göstermişse...
Erlerini oğlu gibi sahiplenen sağlam ve sebatkâr komutanların yanı sıra, istikbalini, kariyerini, ideolojik angajmanlarını terörün azgınlığından temin eden, bu uğurda enteresan uz-laşımlara giden komutanlar olduğu ihtimaline de "mümkündür" diyebilmelisiniz...Hayat öyle bir şey ise mantık da böyle bir şey...