Üzerinden beş gün geçti. BUGÜN Gazetesi'nin akıllara durgunluk veren "Heron'u düşürün" haberinin üzerinden tam beş gün geçti. Beş gündür beklemedeyiz.
Elimizde ne var? Bir, Milli Savunma Bakanı'nın "Olay doğruysa korkunç" lafı, bir de Meclis Başkanı'nın "Bu çok ciddi bir iddia" lafı...
Üstelik ikisi de "re'sen" konuşmamış. Bugün ve Taraf'ın ısrarlı soruları karşısında yukarıdaki "değerlendirmelerde" bulunmuşlar!
Hani haberi iyi bilmeyen biri de sanır ki, söz konusu olay birkaç gün önce meydana gelmiş, yetkililer henüz harekete geçecek zamanı bulamamış da ilk tepkilerini veriyorlar.
Oysa tam üç yıl olmuş...
Bir üsteğmen'in bir yarbayı arayıp, Heron'a yakalanan PKK'lılar için "Kendi adamlarım çok zayiat veriyor, ya koordinatları değiştirin ya da Heron'u düşürün" demesinin; o yarbayın da -ki kendisinin Ergenekon Davası'yla bağlantısı ortaya çıktı- "Bir çaresine bakarız" cevabı vermesinin ve bu tüyler ürpertici konuşmayı MİT'in kaydedip dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'a iletmesinin üstünden üç yıl geçmiş.
Üç yıl boyunca hiçbir şey yapılmamış. Dosya dolaştırılmış durmuş. Gazetemiz olayı ortaya çıkarmasaymış besbelli ki mahşere kadar da dolaşıp duracakmış!
Duyuyor musun ey halkım;
Bir subay bir subaya PKK'lıları gözlemek için uçan Heron'u düşürün, adamlarım çok zayiat veriyor demiş!
Merak etmiyor musun: Kimmiş bu subayın "adamlarım" dediği?
İki ihtimal var: Ya o konuşan subaylar subay kılığına girmiş PKK'lılardı ya da korudukları o birliktekiler PKK'lı kılığına sokulmuş askerlerdi.
Subaylardan birinin Ergenekon bağlantısı açığa çıktığına göre, ikinci ihtimal daha güçlü görünüyor.
Peki, ne yapmaya çalışıyormuş o birlik? Hangi önemli görevi yüzünden uğruna Heron'un düşürülmesi göze alınmış? Hangi önemli görevi yüzünden bu konuşmayı yapan subaylar korumaya alınmış ve dosya hasıraltı edilmiş?
Yoksa bu önemli görev Dağlıca baskını olmasın?
Yoksa ordu içindeki Ergenekoncuların bir başka provokasyonu ile karşı karşıya olmayalım? Bizim birliklerimiz PKK'lı kılığına girip bizim ordumuza mı saldırıyor? Her şey şu kahrolası savaşın bitmemesi, savaş rantlarının sürmesi, savaşın sunduğu iktidarın devam etmesi, barışın hiç gelmemesi için mi yapılıyor?
Çocuklar bunun için mi kurban ediliyor?
X x x
Eğer Türkiye hâlâ bu kadar kapalı bir rejim olmasaydı, olaydan üç yıl sonra benim bütün bu soruları sormamam gerekirdi.
Çünkü cevaplar çoktan ortaya çıkmış olurdu. Daha MİT raporunu yazdığı anda ortalık yıkılır, Genelkurmay teyakkuza geçer, geçmezse hükümet olaya el koyar, Meclis bu büyük ihanetin hesabını sorardı.
Ama işe bakın ki olay her zamanki gibi yine bir gazete tarafından ortaya çıkarılıyor. Tıpkı Susurluk'ta olduğu gibi... Ergenekon'da olduğu gibi...
Nedense halkımızın güven sıralamasında en altlara koymayı adet haline getirdiği basın, tek başına bu kapalı rejime karşı göğüs göğse mücadele veriyor. Ergenekon'un, savaş ağalarının, provokatörlerin, derin devletin korkulu rüyası olmaya devam ediyor.
Balyozcuların hazırladıkları suikast listesinde yer alanların nerdeyse hepsinin gazeteci olmasından da belli değil mi?
X x x
Evet, olay yine yürekli bir gazete tarafından ortaya çıkarılıyor. Ortaya çıkarıldıktan sonra bile, Genelkurmay Başkanı, Başbakan, hükümet, Meclis, yargı, siyasetin bütün kurumları susmaya devam ediyor.
Vesayet basını susuyor.
PKK susuyor.
BDP susuyor.
Kürt basını susuyor.
Dağlıca'da çocuklarını kaybedenler, şehit aileleri susuyor.
O çok milliyetçi parti susuyor.
O çok solcular susuyor.
Ergenekon yok diyenler susuyor.
Beşinci günün sonunda sadece "Doğruysa korkunçmuş" diyen cılız bir ses duyuyoruz.
Allah'tan ki birkaç namuslu gazete ve bir avuç gazeteci karanlığı yara yara ilerlemeye devam ediyor.