Poyrazköy davasının dünkü duruşmasında ilginç bir tartışma yaşandı. Kardak krizi sırasında kredi kartıyla zodyak bota benzin aldıklarını söyleyen sanık Türkşen'in, ifadesini tekrarlaması üzerine hâkim sert tepki gösterdi: "Türk ordusunun gemileri benzinsiz, askeri kumanyasız mı bekliyor? SAT bu kadar profesyonelken nasıl botta benzin eksik olur?"
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkeme-si'nde görülen Poyrazköy davasına bazı tutuksuz sanıkların savunmaları damgasını vurdu. Özellikle Deniz Kurmay Albay Ali Türkşen'in, 'Kardak' operasyonu için bota kredi kartıyla yakıt aldıklarını söylemesi ve dün de 'Böyle yüzlerce hikâye var.' demesi üye Hâkim Mehmet Karababa'nın tepkisini çekti. Hâkim, "Paranızla bakkaldan ekmek-peynir aldığınızı, benzin aldığınızı anlattınız. Türk ordusunun gemileri benzinsiz, askerî kumanyasız mı bekliyor?" diye sordu. Türkşen, kendilerini Bodrum'a götürecek pilotun uçağa benzin konulmasına izin vermediği için bu çözümü bulduklarını söyledi. Hâkim, mahkemeye sunulan benzin faturası için de, "Neden sizde duruyor, parasını almak için faturayı vermediniz mi?" sorusunu yöneltti.
Türkşen, 14 yıldır saklanan faturanın bir şekilde ellerine ulaştığını belirtirken, söz konusu tartışma Albay Dursun Çiçek'in geçen sene kullandığı izne ilişkin başka bir belgeyi hatırlattı. Mahkemenin talebi üzerine Genelkurmay, belgenin imha edildiğini bildirmişti. Dünkü duruşmada ayrıca müzeye yerleştirilen ve öğrencilerin ziyareti sırasında patlatılacağı ileri sürülen TNT de gündeme geldi. Sanık Türkşen, patlayıcının tahrip gücünü tuhaf bir örnekle açıkladı: "Kümesin ortasında patlatın, sadece 300 tavuk, yumurtadan kesilir. Bazıları da telef olur."
'Kafes Operasyonu Eylem Planı' ve amirallere suikast davalarının birleştirildiği Poyrazköy'de yapılan kazılarda ele geçirilen mühimmata ilişkin davanın 5. duruşması dün görüldü. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuklu sanıklar ile eski Kuzey Deniz Saha Komutanı emekli Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü'nün de aralarında bulunduğu 25 tutuksuz sanık katıldı.
Ali Türkşen'in savunmasını tamamlamasının ardından çapraz sorgusuna geçildi. Üye hâkim Mehmet Karababa'nın, "Yunan kuvvetleri Kardak kayalıklarına bayrak diktikten sonra Türkiye, İkiz kayalıklara bayrak dikme çözümünü buldu. Ama siz buraya bayrak dikmeye giderken, bota kendi cebinizden yakıt aldığınızı söylüyorsunuz. Türk ordusunun, böyle bir durumda harekat planı yok muydu? Askerimizin gemisi yakıtsız mı duruyor? Askerimiz kumanyasız mı kalıyor?'' sorusuna, şöyle cevap verdi: "Bize 'bütün malzemelerinizi alın, sizi uçak bekliyor, onunla Bodrum'a ineceksiniz' dendi. Biz de tüm malzemelerimizi alarak uçağa gittik. Ancak benzinler uçak pilotu tarafından uçağa alınmadı. Gittiğimiz yere en yakın askeri birlik Aksaz'daydı. Onun için de böyle bir çözüm bulduk.''
Sanık avukatlarından Şeref Dede de "Hâkim Mehmet Karababa, Türk ordusu bu kadar aciz ve savunmasız mı diye sordu." demesi üzerine Karababa, müdahale ederek, "Söylediklerim yanlış anlaşılmasın. Türk ordusunun, planlı savunma yaptığına hâlâ inanıyoruz. Merak ettim." dedi. Bunun üzerine araya giren Mahkeme Heyeti Başkanı Oktay Kuban, "Türk ordusunun ne kadar hazırlıklı olduğunu ve aksaklıklar ortaya çıktığında nasıl çözüm bulduğunu açıkça ortaya koydu.'' ifadelerini kullandı.
Hâkim Mehmet Karababa da 1996 yılında Kardak krizinde alınan benzinin faturasının niçin kendisinde bulunduğunu sordu. "Parayı almak için faturayı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na sunmanız gerekmiyor muydu?" sorusuna Türkşen, "Bununla ilgili belge sunduk. Fatura da bir şekilde bana geldi." diyerek cevap verdi. 14 yıl öncesine ait benzin faturası mahkemeye ibraz edilirken, Genelkurmay'dan yakın tarihe ait bazı evrakları istediğinde 'imha edilmiştir' cevabı alınması dikkatlerden kaçmadı.
OKTAY KUBAN'DAN İLGİNÇ SORU
Sorgu sırasında Başkan Oktay Kuban, Ali Türkşen'e ilginç bir soru yöneltti. Türkşen'in savunmasında terfisini engellemek için iki yarbayın ihbar mailleri attığını hatırlatan Kuban, "Bu kişileri koruyan daha rütbeli kişiler var mı?" diye sordu. Ali Türkşen, söz konusu isimlerin davranışlarından ihbar maili attıklarını anladığını ileri sürerken şöyle devam etti: "Bu iki isimden başka 10 tane daha isim var. Onları burada söyleyemem. 30 yıldır bahriyedeyim. Bu insanları elbette tanıyorum. Ama beni aşar, burada söyleyemem. Deniz kuvvetlerinde bir yapılanma var, ben bunu amirallerime söyledim. Bu iki kişi bu kişilerin SAT Grup Komutanlığı'ndaki uzantısı. Hâlâ hakkımda emniyete ihbar mailleri gidiyor." Bunun üzerine Kuban, "Sizin terfilerinizi engellemek için mi yapıldı, başka amaçları var mı?" sorusunu yöneltti. Türkşen de "Makam olarak benim geleceğim yerde rahat edemeyecekleri için bunları yapıyorlar." karşılığını verdi.
Agos Gazetesi avukatlarından Arzu Becerik'in, Türkşen'e soru sormak istemesi üzerine araya giren Hâkim Oktay Kuban, Türkşen'in Poyrazköy davasının sanığı olduğunu ve soru soramayacağını söyledi. Buna itiraz eden Becerik'in, davanın birleştirildiğini ve bir bütün olduğunu belirtmesi üzerine de Kuban, "Dava bir bütün olsa bile talebinizi iletirsiniz, bunu mahkeme değerlendirir.'' dedi. Sanık avukatlarından Murat Erdem de söz alarak, Agos Gazetesi avukatlarının, Kafes davası sanıkları dışındaki sanıklara soru sorma talebinin reddedilmesi gerektiğini belirtti. Mahkeme heyeti, Kuban'ın muhalefetiyle Agos Gazetesi avukatlarının Kafes Eylem Planı ile alakalı her sanığa soru sorabileceğine karar verdi.
Tanık ifadeleri ihbar mektubunu doğruluyor
'Kaos Planı'nın ele alındığı Ergenekon davası 4. iddianamesindeki bazı bilgiler, askerî savcılık tarafından hazırlanan Dursun Çiçek iddianamesi ile birebir örtüşüyor. Ergenekon iddianamesine de giren meçhul subayın ihbar mektubundaki evrak temizleme tarihi, askerî savcılığın iddianamesi ile aynı.
27 Ekim 2009'da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilen mektupta, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un ıslak imzalı belge ile ilgili açıklamasını, karargahtaki imha çalışmalarından sonra yaptığı belirtiliyordu. Askerî savcılığın hazırladığı iddianamedeki tanıklar da bu bilgiyi doğruluyor. Tanık Piyade Albay Fatih Doğan iddianameye geçen ifadelerinde komutanlıktaki belge imha işlemini şöyle anlatıyor: "19 Haziran 2009 Cuma günü Daire Başkanı 'evrakların incelenerek, arşive kaldırılması gerekenlerin, miadı dolanların ayıklanmaları ve gerekenlerin imha edilmesi' için emir verdi. Bu konuda dairede daha önce yapılması gereken arşivleme işlemlerinin yapılmamasından dolayı çok miktarda evrak ve belge birikti. Meydana gelen olayı da fırsat bilerek bu işlem yapıldı. Çalışma cuma günü başladı. Gece de devam etti. Tüm personel katıldı." Bu ifadeler Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un 'Kaos Planı'na 'kâğıt parçası' dediği toplantının zamanlaması ile örtüşüyor. Başbuğ'un Genelkurmay Karargâhı'nda yaptığı toplantının tarihi 25 Haziran 2009. Meçhul subay da mektubunda bu tarihe dikkat çekiyor. Subay, Başbuğ'un belgenin Taraf gazetesinde yayımlanmasından iki hafta sonra açıklama yapma sebebi olarak Karargâh'taki imha çalışmalarını gösteriyor: "Belgenin aslını aldım. Aslı bulunamayınca, bir cunta mensubu tarafından imha edildiği görüşü benimsendi. Başbuğ açıklamasını, belgenin imha edildiğine kanaat getirdikten sonra yaptı."
Askeri savcının 'TSK'da cunta' iddiasını sivil savcı soruşturmalı
'Kaos Planı'nın altında imzası bulunan Albay Dursun Çiçek ile ilgili askerî savcılığın hazırladığı iddianamedeki çelişkiler yetki tartışmasını da gündeme getirdi. Askerî savcılığın, Dursun Çiçek'in hazırladığı planla ilgili cunta tespitinde bulunmasına karşın, hukuki işlem yapmaması tartışmaya neden oldu. Hukukçular cunta tespiti varsa soruşturmanın sivil mahkemeler ve cumhuriyet savcıları tarafından yürütülmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Hukukçuların görüşleri şöyle:
Emekli Askerî Hâkim Albay Mesut Kurşun: TSK içerisinde hükümeti devirmeye yönelik bir eylem söz konusuysa bu durumun hukuki soruşturmasını Cumhuriyet savcıları yapar. İrticayla Mücadele Eylem Planı hakkında askerî savcılığın Albay Dursun Çiçek için 'cunta elemanı' imasına gelen ifadeyi kullanması cunta yapılanmasının kabul edildiğinin göstergesidir. Cuntadan bahsedildiğine göre bu hukuk dışı plan tek kişinin yapacağı bir eylem olamaz. Askerî savcılığın iddiaları çelişkili ve inandırıcı değil. Yargının temel görevi maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Albay'ın yetkisinin dışında bir belge hazırlaması ve bu belgeye askerî kimliğini kullanarak imza atması 'Belgede sahteciliğe' girer. Fakat askerî savcının 'cunta elemanı' ifadesi ise bu eylemin tek başına yapılmadığının kabulüdür."
İDDİANAME BİRİLERİNİ KORUMAYA YÖNELİK
Emekli Askerî Yargıç Faik Tarımcıoğlu: Cunta yapılanması tespiti varsa soruşturma makamı sivil mahkeme ve savcılardır. Askerî savcı eğer 'cunta' suçunu tespit ettiyse kendi görev alanına girmediğini belirterek sivil savcıya intikal ettirmesi gerekiyor. Askerî savcılık soruşturmayı sivil savcılara bırakmayarak hukuki anlamda suç işliyor. Askerî savcılığın hazırladığı iddianame çelişkiler barındırıyor ve olaylarla örtüşmüyor. Islak imzanın hakiki olduğunu kabul ediyor ama sorumluluğu tek kişiye yüklüyor. Bunun böyle olmadığı uygulamalardan anlaşılacağı üzere bir kişi bunu tek başına yapamaz, hem astı hem üstü vardır. İddianamede yazıldığına göre bir cunta oluşumu var. Cunta tek kişi olamaz, birden fazla kişidir. Bu büyük bir çelişkidir. İmha edildiği iddia edilen evraktan bahsediliyor. Bunu resmi olarak kabul ettikten sonra bunun delilleri yok etme, karartma anlamına gelmeyeceğini söylemek büyük bir çelişkidir. O zaman ne sebeple böyle bir imha yapılıyor? Bazı deliller olay basına intikal eder etmez yok edildi. Bu iddianamede yer alan açıklamalar birilerini korumaya yönelik.