13 Temmuz 2010 Salı

Referamdum öncesi psikolojik arka plan / Nevzat Tarhan

Referanduma gidecek maddeleri ve gerekçeleri sorgulamayan kolaycı zihin yapısı demokraside lobi etkisine en açık alandır. Halk popülistleri bu insanları çok kolay yanıltır.

REFERANDUMDA EVET VEYA HAYIR DEMEK NASIL BİR ZİHİN YAPISINI TEMSİL EDER?
Referanduma giden Türkiye’nin yaşadığı süreçte toplumsal psikolojik arka planı nasıl okumalıyız?

Birinci bakış: Referanduma rövanşist duygularla baktığımızda “Benim partim senin partin” algısı dikkati çeker. Takım tutma kavgası gibi iyi futbolu değil egosunun düşünenlerin algısı bu algıdır. Her meseleyi ülkenin yararı değil partimin yararı penceresinden bakışı temsil eder. Olgunlaşmamış toplumların siyaset psikolojisi budur. Kısa vadeli düşünme sonucu ortaya çıkar. Referanduma gidecek maddeleri ve gerekçeleri sorgulamayan kolaycı zihin yapısı demokraside lobi etkisine en açık alandır. Halk popülistleri bu insanları çok kolay yanıltır.

Darbeciliğin DNA’sı değişiyor
İkinci bakış: Anayasa Mahkemesi herkesi şaşırttı. TBMM nin 411’le evet dediği kararı bozan ve parti kapatma gerekçesi olarak kullanan AYM bu defa aynı kadro ile DNA’sına uymayan bir şey yaptı. Yargı reformu niteliğindeki bu paketin özüne dokunmadı. AYM üyelerinin önyargılarının zorlandığı ve hatta değiştiğini söyleyebiliriz. Toplumsal etkinin lobilerin etkisini bozduğunun kanıtı olarak düşünmek gerekir.

Biyolojide çevrenin DNA’yı değiştirmesine genetik polimorfizm denir. Bugün toplumun Ankara’yı değiştirdiğinin belirtilerini görüyoruz. Aslında yargının toplumsallaşması yargının çağa ve zamanın ruhuna uymaya başlaması demektir. Toplumun Ankara’nın DNA’sını değiştirmesi Türkiye’nin Fransız ihtilalidir. Bugün bu siyaset toplumu okumasa yarın başkaları okuyacaktı. Fransa’nın kanla yaptığını İngiltere parlamento ile yapmıştı. Bugün TBMM’nin rüştünü ispat ettiğini söyleyebiliriz.

Üçüncü bakış; Militer aklın marjinalleşmesi dikkati çekiyor. Militer akıl ideolojiktir ve her şeyi tehdit algılaması içinde değerlendirir. Dogmaları ve tanrısal alanları vardır. Dış düşmana karşı ve savaş durumunda faydalı ve gerekli olan militer akıl yargı veya iç siyasette mevcutsa kavga ve şiddet yükselir. Bu aklın her zaman düşmana ihtiyacı vardır. Yüksek yargının toplumsallaşması olaylara askeri misyoner bakışın değiştiğinin ifadesidir. Yüksek yargıdaki toplumsallaşmanın askeri bürokraside yansımaları gereklidir.

Türkiyenin değil silah tüccarı darbecilerin ekseni kaymalı
Dördüncü bakış: Türkiye’nin ekseninin kayacağı korkusu tartışılması önemliydi. Dış politikada eksen kayması aslında silah tüccarlarının eksenlerinin kayma korkusundan kaynaklandığını biliyoruz. Bugün savunma sanayiimiz yıllık 5 milyar dolar ciroya sahip ve %90’ı İsrail’e akıyor. İç politikada da Ankara’da eksen kayması korkusu “Boğaziçi aşireti” denilen kolay kazanan İstanbul dükalığının menfaat ekseninin kaymasıdır. TÜSİAD’ın sessizliğinin başka bir açıklaması var mı?

Siyasetteki Düşünce Bozukluğu
Beşinci bakış: Sivil siyasetin diktalaşacağı korkusudur. “Cumhurbaşkanlığı, Hükümet ve TBMM başkanlığını kaybettik yargı ve askeri kadroları da kaybedeceğiz” korkusu ile niyet okumaya devam ediliyor.

Niyet okuma psikolojide düşünce bozukluğu türlerinden biridir. Herkesin kolayca içine düşebileceği bir yanılgıdır. Niyet okuyan kişiler gerçek kanıtlara sahip olmadan sonuçlara varırlar. Merhum Uğur Mumcu’nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar" sözü tam da budur. Herkesin sizin olumsuz düşüncelerinizi paylaştığı ve evrende herkesin size benzediği varsayımına dayanır. Böylece kuşkulandığınız kişiyi paranoyakça sorgularsınız. “Ben kadrolaşıp iktidarı ele geçirmeye çalıştığım gibi muhaliflerim de kadrolaşıp iktidarı elegeçiriyordur” kesin inancı böyle ortaya çıkar. Bu nedenle yorumlarınızın doğruluğunu kişi ile konuşarak araştırmaya engel olur. Böylece gerçek bir iletişim imkanını ortadan kaldırır. “Ben böyle şeyleri anlarım, içimden bir his böyle diyor” diyerek siyaset yapanlar paranoyak bir algılama ile niyet okuyorlar demektir.

Avrupa Birliği’ne girme konusunda en samimi çalışan kadrolara siyaseti diktalaştırıyorsunuz demek ancak niyet okumanın canlı bir örneği olabilir. Yüksek yargıçların böyle adaletsiz bir anlayışa sahip olmaları ancak düşünce bozukluğu olan niyet okuma ile açıklanabilir. Yahut imtiyazlarını korumak için niyet okumayı kesin bilgi gibi savunmalarını anlamak mümkün olmaz.

Sonuç olarak Türk toplumunun rüştünü isbat edip etmediğini Ankara’nın vesayatinden çıkıp çıkmayacağımızı referandum da göreceğimizi söyleyebiliriz. Bakalım hakimiyetin kaynağı olan halk mülküne sahip çıkabilecek mi? Niyet okuyanlara en büyük cevabı açık toplum uygulamaları verir. Bu nedenle referandum darbeci niyet okuyanlarla “hayır, yanlış yapıyorsun” demek için bir fırsattır.