“Ölen terörist karşılığında ‘kelle vergisi’ diye bir para veriliyordu. Bu yüzden terörist diye çobanlar, gariban insanlar öldürüldü. Karşılığında paralar alındı.”
“Yıllar önce ERNK vardı. Şimdi KCK var. Bu siyasi yapıyı yok edemezsiniz. PKK’nın artık şehirlerde direkt silahlı eyleme giren bir kadrosu var. Bu kadro dağa da gider.”
“JİTEM’e eleman almadan önce, fikir yapısı bize uyar mı diye araştırıyorlardı. JİTEM’de ideolojik bir akım vardı. Sadece ülkücü kökenliler istihbarat yapıyordu JİTEM’de.”
* * *
NEDEN HÜSEYİN OĞUZ
Genelkurmay Başkanı geçen hafta malum konuşmalarından birini daha yaptı ve Ergenekon davası sanıklarından JİTEM’ci bir komutana açıkça ismini vererek sahip çıktı. Eğer JİTEM ve JİTEM’ciler, bu kadar sahip çıkılacak bir yapılanma idiyse, acaba niye ordu yıllarca JİTEM’in varlığını reddetmişti? Gene niye acaba Ergenekon davasında yargılanan askerlerin çoğunun yolu bir dönem Doğu ve Güneydoğu’dan geçmişti ve JİTEM’le buluşmuştu? Bölgedeki faili meçhul cinayetler, toplu mezar iddiaları niye hep JİTEM’le ilgiliydi? Bugün devam edip etmediğini bilmediğimiz bu son derece tehlikeli istihbarat ve operasyon yapılanması neler yaptı? JİTEM’de çalışan itirafçıların birçok cinayeti açıklamalarına rağmen neden bu cinayetler hiç soruşturulmadı? Neden bugün Genelkurmay Başkanı, JİTEM cinayetlerinden yargılanan bir albaya sahip çıkmaya çalışıyor? Neden ordu, JİTEM’in varlığını sürekli reddetmeye uğraşıyor? JİTEM’in işlediği cinayetleri Ankara’daki karargâh biliyor muydu? JİTEM, uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgilendi mi? Silah ve insan kaçakçılığı yaptı mı? Haraç topladı mı? JİTEM’in tetikçisi Yeşil yaşıyor mu? Bütün bu soruları, Doğu ve Güneydoğu bölgesinde Jandarma istihbarat elemanı olarak görev yaptığı on bir yıl boyunca sadece PKK’yla değil, asker, polis, korucu ve itirafçı gibi devletin kadrosundaki görevlilerin yasadışılıklarıyla da mücadele eden ve Ergenekon çetelerinin ilk habercisi olan Yüksekova çetesini ortaya çıkaran ve bu uğurda büyük bedeller ödeyen, yaşayabilmek için bir dönem İzmir Karaburun’da çobanlık yapan Emekli Astsubay Hüseyin Oğuz’a sorduk. Çok net, çok cesur cevaplar aldık. Hüseyin Oğuz’un ‘Ömrüm’ adını verdiği kitabı Lagin Yayınları’ndan yeni çıktı.
* * *
NEŞE DÜZEL: JİTEM nedir?
HÜSEYİN OĞUZ: JİTEM’in açılımı, Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele’dir. Jandarma Genel Komutanlığı’nın bünyesinde kurulmuş bir istihbarat timidir bu. Ama şunu söylemek lazım. İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi olmadan JİTEM kurulamazdı. Çünkü istihbarat ödeneklerini İçişleri Bakanlığı veriyor. JİTEM, Genelkurmay Başkanlığı’nın ve İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi dâhilinde Jandarma Genel Komutanlığı tarafından kuruldu.
Neden ordu, JİTEM’in varlığını sürekli reddetmeye uğraşıyor?
JİTEM’de görev yapanlar Silahlı Kuvvetler’in personeliydi. Bunların, Doğu ve Güneydoğu’da yaptıklarının faturası çok ağır olduğu için ordu JİTEM’i reddediyor. Şöyle anlatayım. JİTEM, terörle mücadele edecek diye kuruldu, yaptığı ise tam tersi oldu. Terörün alt yapısını oluşturdu, terörün devam etmesine ve artmasına, insanların dağa çıkmasına neden oldu. Eğer gariban vatandaşı götürüp öldürürseniz ve cesetlerini de köpeğin önüne atarsanız, terörün bitmesini engellersiniz. Terörün devam etmesini sağlarsınız. JİTEM’in yaptığı yanlışların faturasını ödemek gerçekten çok zor!
Ordu, JİTEM’i niye durdurmadı?
JİTEM kontrolden çıkmış bir güçtü. Devletin her türlü gücünü kullanan başına buyruk bir yapıydı. Yasadışı faaliyetlerin içine girmişti. Hakkâri, Yüksekova, Silopi, Bingöl, Van, Elazığ, Mardin, Cizre gibi yerlerde JİTEM timleri vardı. Bu timler Diyarbakır Grup Komutanlığı’nın şemsiyesi altındaydı ve direkt Jandarma Genel Komutanlığı’na bağlıydı. Kimseye hesap vermiyorlardı. Mesela Diyarbakır’daki time oradaki bölge komutanı da karışamıyordu.
Time bölge komutanı nasıl karışamaz?
Karışamıyordu. Yedinci Kolordu Komutanı’nın JİTEM’e sözü geçmiyordu. JİTEM’ciler kendi başlarına bir sistem kurmuşlardı. Jandarma istihbarat elemanı olarak bizler de korkuyorduk JİTEM’den. Benim hakkımda bile PKK adına faaliyet yürütüyor diyebilirlerdi. Bizim için de çok korkutucuydu JİTEM.
Komutanlar da korkuyor muydu JİTEM yapılanmasından, JİTEM’cilerden?
Sorduğunuz soru az bile. Generaller suikasta kurban gittiler. Ortada öldürülmüş dört general var. Hulusi Sayın var, İsmail Selen var, Eşref Bitlis var, Bahtiyar Aydın var. Bu ölümler, kurum içindeki çarpık yapılanmadan ötürü olduğu için bu suikastların üzeri örtüldü.
Siz JİTEM’de çalıştınız mı?
Hayır çalışmadım. Ben sadece İl Jandarma Komutanlıklarının bünyesindeki istihbarat birimlerinde çalıştım. Benim kadrom araştırma- sorgulamaydı. Ben Jandarma Genel Komutanlığı’ndan emekli oldum ve bu tür yasadışı unsurlarla ve faaliyetlerle hep mücadele ettim. Zaten önemli olan, terörle lekesiz mücadele edebilmektir ve yasadışılığı affetmemektir. Eğer mesai arkadaşınız uyuşturucu işine bulaşmışsa, onu affetmeyeceksiniz. Ben, Yüksekova çetesini de affetmedim ve bu yüzden başıma her türlü şey geldi. Yüksekova çetesinde polisler, askerler, korucular, itirafçılar birlikte uyuşturucu, silah işi yapıyordu. Ben o çeteyi ortaya çıkararak, dokuz faili meçhul cinayeti aydınlattım. Zaten ben istesem de, beni JİTEM’e almazlardı.
Niye almazlardı?
Onlar, fikir yapısı bize uyar mı diye araştırıyorlardı. JİTEM’de ideolojik bir akım vardı. Sadece ülkücü kökene dayanan kişiler istihbarat yapıyordu JİTEM’de. Ben hiçbir partiye üye olmadım hayatımda ve hiçbir ideolojiyi de benimsemedim.
JİTEM neler yaptı?
JİTEM, bölge insanına çok eziyet etti. İnsanların dağa çıkmalarına sebep oldu. Teröre yeni adam kazandırdı. JİTEM’ciler Kürtlere düşmandı. Vatandaşları, Kürt olmaları nedeniyle öldürdüler. Bölgede vatandaşları usulsüz olarak içeri aldılar ve öldürüp yol kenarına attılar. İnsanların paralarına, mallarını, koyunlarına el koydular.
JİTEM, uyuşturucu kaçakçılığıyla da ilgilendi mi?
Bunlar, uyuşturucu ve silah işi yaptılar. Kaçakçılarla birlikte çalıştılar. Mesela birinde uyuşturucu varsa, o uyuşturucuya el koyup, kendileri sattılar. Ayrıca Jandarma İstihbarat olarak bizim soruşturmalarımızı da engellediler. Mesela uyuşturucu kaçakçılığını takip ediyoruz, bu işten nemalanan JİTEM’ciler bizi engelliyorlardı. Silah kaçakçılarının peşine düşüyoruz, bir bakıyoruz ki JİTEM’ciler karşımıza çıkıyor. Kaçakçıları biz takip ediyoruz diye yalan söyleyip bizim takibi durduruyorlardı.
JİTEM’de çalışan itirafçılar yani eski PKK’lılar, daha sonra JİTEM’in birçok cinayetini kamuoyuna açıkladılar. Bu cinayetlerden siz haberdar oldunuz mu?
Haberdar oldum tabii. Ben o bölgede on bir yıl kaldım ve bazı cinayetlerin de bizzat soruşturmasını yaptım. Malatya - Elazığ arasında Kömürhan Köprüsü vardır. 1995’te Silvanlı bir delikanlıyla Fatma isimli bir genç kızın cesedi bulundu orada. Mermiler Makine Kimya çıkışlıydı. İki gencin gözleri askerî nevresimden kesilmiş bezle bağlanmıştı.
Kimdi bu iki genç?
Bu iki genç yeni arkadaş olmuşlar. Oğlan Sivas’ta iki yıllık üniversiteyi yeni bitirmiş ve sağlık memuru olmuştu. Bu pırıl pırıl iki genç parkta gezerlerken, Diyarbakır JİTEM tarafından elde hiçbir bilgi ve dayanak olmadan keyfî olarak içeri alınıp sorgulanmışlardı. Bu iki genç JİTEM’de bazı işkencelere tanık oldukları için de infaz edilmişlerdi. Sonra cesetleri getirilip Kömürhan Koprüsü’nün altına atılmıştı.
Peki, neden bugün Genelkurmay Başkanı, JİTEM cinayetlerinden yargılanan bir albaya hâlâ sahip çıkmaya çalışıyor?
Hiçbir anlam veremiyorum... Bu soruya cevap vermeyeyim ben. Yalnız şu var. Bu cinayetlerin artık faili meçhul tarafı kalmadı. Gerçek şu ki, artık bu cinayetlerin ya ‘failleri belli’ oldu ya da ‘failleri firari’ hale geldi.
JİTEM tarafından işlenen bu cinayetleri, Ankara’daki karargâh biliyor muydu?
Bilmemesi mümkün değil. Çünkü onlara vukuat raporları gider. Yani meydana gelen olayların hepsi tutanakla tesbit edilir ve ilgili birimler kanalıyla İçişleri Bakanlığı’na, Genelkurmay Başkanlığı’na ve Jandarma Genel Komutanlığı’na gider. Mesela biz Silvanlı çocukla Fatma’nın bilgisini Ankara’ya çekmiştik. Jandarma Genel Komutanı’nın bu cinayetten haberi var.
JİTEM’de çalışan subaylar ne oldu daha sonra?
Çoğu emekli oldular. Durumları iyi. Kimi emlakçilik yapıyor. Kiminin yazlıkları var. Biliyor musunuz, bunlar birbirlerini bulurlar.
Nasıl bulurlar?
Bunlar, ekiplerini gene kurmuşlardır. Bunlar birbirlerinden kopmazlar. Yasadışı olaylar onlara zevk veriyor. JİTEM’in PKK’yla mücadele için kurulduğu söylenir ama, hangi PKK’yla mücadele etmişler bunlar? Bunların, PKK’yla mücadele ile alakaları yoktu. Gidip köyden masum insanları alıp götürmek ve öldürmek, sonra cesetlerini derenin dibine atmak PKK’yla mücadele etmek mi? Adamı öldürüyorsun, köpeklerin önüne atıyorsun? Böyle terörle mücadele mi olur?
İnsanları köpeklerin önüne mi attılar?
Bunu JİTEM tetikçisi Kahraman Bilgiç söylüyor. Cesedi yakıp köpeklerin önüne atmışlar. Hem, Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşların hepsinin PKK’yla ne alakası var? JİTEM, kendi yasadışı işlerini PKK’yla mücadele çerçevesine oturtuyordu. Mesela benim ortaya çıkarttığım Yüksekova çetesinde de her türlü yasadışı iş, düzen vardı. Adamın birini arazisinde yakalamışlar ve bin beş yüz dolarını almışlar. Adamcağız, bari namaz kılayım da ondan sonra öldürün beni demiş. Beklememişler bile. Yüksekova çetesi Ergenekon’un bir parçasıdır. Her şey daha o dönemde ortaya çıktı da ne oldu?
Yüksekova çetesi yargılanmadı mı?
Dava zamanaşımına uğradı. Onlar aklandılar. Ben ise Elazığ Sekizinci Kolordu’nun şikâyetiyle neredeyse PKK’lıyım diye tutuklanıyordum. Neredeyse ben faili meçhul olacaktım, infaz edilecektim. O dönemde CHP milletvekili olan Esat Canan Yüksekova çetesini CHP’nin gündemine getirerek benim canımı kurtardı. O sırada CHP Sivas Milletvekili olan Mahmut Işık bana çok yardım etti. CHP bu iki değerli ismi de parti dışında bıraktı. Eğer Yüksekova çetesinin altındaki derin oluşumlar o dönemde ortaya çıkarılıp üzerine gidilseydi...
Sonuç ne olurdu?
Belki bugün örgüte katılım azalırdı. Çünkü terörle mücadele etmek demek, bu olayları aydınlatmaktır. Terörle mücadele, eline silah alıp gidip dağdakini öldürmek değildir. Terörle mücadele vatandaşla barışmaktır. Ama sen terörle mücadele ediyorum diye vatandaşa hakaret ve eziyet ediyorsun. Sonra da ona, “sen benim yanımda değilsin” diyorsun. Ben de olsam yanında olmam. Ben de olsam dağa çıkarım.
Peki, JİTEM insanlardan haraç topladı mı?
Onlar haraç demezler. Onlar, topladıkları paralara ‘tahsilât’ derler. PKK ise buna ‘vergilendirme’ der. Diyelim ki iyi para kazanan bir Kürt işadamısınız. JİTEM geliyor, sizin başınıza çöküyor. “Bize bu kadar vereceksin” diye sizi tehdit ediyor ve ‘tahsilâtı’ yapıyor.
JİTEM’cilerin ordu içindeki konumları neydi? Diğer subaylar onlara nasıl davranıyordu?
Sağduyulu ve askerî okul terbiyesi görmüş insanlar onlara yaklaşmak dahi istemiyorlardı. TSK’da çok değerli insanlar var.
Yeşil yaşıyor mu?
Tabii yaşıyor. Çok zengin olduğunu biliyorum. Geçmişte beraber çalıştığı birkaç emekli JİTEM’ci var. Onlar mecburen Yeşil’i koruyorlar. Yeşil’in ilişkiler ağı çok büyük. Eğer devlet onu korumasaydı Yeşil yakalanırdı. Düşünün, Susurluk kazası olduktan ve Susurluk olayı ortaya çıktıktan sonra, hatta Tarık Ümit öldürüldükten sonra da Yeşil’in hâlâ Ankara’da Cinnah Caddesi’nde bir yazıhanesi vardı. Yeşil söylenildiği gibi öyle ortadan falan kaldırılmadı.
Susurluk çetesinin en büyük cinayetlerinden biri Tarık Ümit cinayetiydi. MİT’in elemanı olan Tarık Ümit’i, MİT’e çalışan Yeşil mi öldürdü?
Evet, Tarık Ümit’i Yeşil öldürdü. Ensesinden tek kurşunla öldürüldü. Zaten Yeşil’in stili buydu. Enseden tek mermiyle işliyor o cinayetlerini. Zaten ölüm nedeni iki mermiyse, kesinlikle fail o değildir. Tarık Ümit cinayeti çok büyük bir olaydır. O cinayet çözüldüğü zaman her şey ortaya çıkar.
Tarık ümit niye öldürüldü?
Tarık Ümit’in üzerindeki mal varlığına, elindeki paraya göz koyuldu. Duyduğum şu ki, öldürülmeden önce mal varlığına Noter’den el koydular. Tarık Ümit’in soruşturma evrakları bana geldi. Soruşturmayı başlatan Ahmet Demirtaş Astsubay güzel bir yere kadar gelmişti ve soruşturma orada kesildi. Sahte evraklarla cinayet örtbas edilmek istendi. Demirtaş, Tarık Ümit’i hangi petrol istasyonundan kim, nasıl kaçırdı ve kime teslim etti biliyor. Tarık Ümit’i Yeşil’in ciple alıp götürdüğünü biliyor. Üstelik... Tarık Ümit’i Yeşil’le birlikte bir kişi daha infaz etti. O ismi vermiyorum.
Niye vermiyorsunuz?
Bilerek vermiyorum. Kendimi güvenceye alıyorum. Çünkü Yeşil gibi o da hâlâ sağ. Tarık Ümit cinayeti çok büyük bir olaydır. Bu olayın arkasında çok büyük bir ağ var. Eğer bu cinayet aydınlanırsa, Adapazarı-Sapanca- Bolu şeytan üçgeninde öldürülenler ortaya çıkacak ve faili meçhuller aydınlanacak. Behçet Cantürk olayı da, Savaş Buldanlar da aydınlanacak. Tarık Ümit cinayeti çözüldüğü zaman sistem çözülecek ve çökecek. Çünkü bu ve buna benzer olaylar, failler zinciri bütünüyle ortaya çıkacak. Bu üçgendeki cinayetler çözüldüğü zaman Ergenekon’daki faili meçhul olaylar da açığa çıkacak.
Peki... General Bahtiyar Aydın’ı kim öldürdü?
İsim vermeyeceğim. Hangi albay Diyarbakır’a suikast silahı olan Biksi ve Kanas’ı götürdüyse, o yaptı bu işi. 4 No’lu DGM’de albayın kendi ifadesinde var bu. O albay yanında Kahraman Bilgiç’le bir tetikçiyi daha götürdü. Bahtiyar Aydın’ı Lice’de bir operasyona çektiler ve onu orada ensesinden bir kurşunla öldürdüler. Bahtiyar Aydın’ı öldüren suikast silahı zaten PKK’da yoktu.
OHAL valisinin bilgisi dâhilinde miydi JİTEM’in yaptıkları?
Onun bilgisi olmadan JİTEM bir şey yapamazdı ki. JİTEM’i il Jandarma Komutanı engelleyemezdi ama OHAL Valisi engelleyebilirdi. Çünkü hepsinin tepesinde OHAL Valisi vardı. Her gün sabah saat on birde OHAL’de toplantı yapılıyordu. Bu toplantıya JİTEM’i temsilen de biri katılıyordu. OHAL Valisi’nin izni olmadan bir şey yapılamazdı.
Bugün bir kesim OHAL’i gene geri getirmek istiyor. OHAL’le aslında nasıl bir düzen isteniyor?
OHAL’i geri getirmek tarihî bir hata olur. OHAL döneminde vatandaş kan ağlıyordu, göçe zorlanıyordu. İnsanlar yanlış uygulamalardan, operasyonlardan ve terörden yılmışlardı. OHAL, yaptığı baskılarla, vatandaşta daha çok devlete karşı nefret duyguları uyandırdı. Akıllı olan bölgeden kaçtı. OHAL döneminde insanlar kirlendi. Çünkü namuslu yaşamak mümkün değildi. İnsanlar çarpık yapının içinde kire bulaştılar. Yaşamak için yanındakileri PKK’lı olmadığı halde PKK’lı diye ihbar ettiler.
Nasıl ihbar ettiler?
O zamanlar, ölen terörist karşılığında ‘kelle vergisi’ diye bir para veriliyordu. Bu yüzden terörist diye öldürülen çobanlar oldu ve karşılığında paralar alındı. OHAL çok sakıncalı bir yapıydı. Bölge halkı bütün bu yaşananları unutmadı. Bakın bölgede tek sorun terör değil. Asıl bölge halkı birbiriyle barışık değil. Bu yüzden ilk iş olarak önce bölge halkını birbiriyle barıştırmak lazım.
Kürtlerle Kürtleri mi barıştırmak lazım?
Evet. Bana neden konuştuğumu, neden bunları anlattığımı sormadınız.
Sorayım öyleyse... Neden anlatıyorsunuz?
Olan, hep bu ülkenin gençlerine oluyor. 1980 öncesinde de gençlerimiz yok oldu gitti. Artık çocuklar, gençler ağlamasın. Bunun için de bu ülkenin çocuklarını, gençlerini sevenler bildiklerini anlatsınlar. Bu rant, bu çatışma bitsin. Yıllar önce ERNK vardı. Şimdi KCK var. Bu siyasi yapıyı yok edemezsiniz. Üstelik şimdiki daha tehlikeli.
Niye daha tehlikeli?
Daha önceki dönemde, PKK’nın, ona sempati duyan bir kadrosu vardı. Şimdi durum değişti. PKK’nın, şehirlerde direkt silahlı eyleme giren dirijen bir kadrosu var. Bu kadro direkt dağa da gider. Bu gelişmenin önünü kesmediğiniz takdirde bizi zor bir süreç bekliyor demektir.
Bu sürecin önü nasıl kesilir sizce?
KCK operasyonu doğru bir operasyon değil. Şehirde bombayı kim atıyorsa, silahı kim kullanıyorsa, git onu bul. Niye belediye başkanları dâhil herkesi toplayıp içeri atıyorsun ki... Böyle adam kazanılmıyor. Ülkesini seven insanlar çıksınlar konuşsunlar.
Neyi konuşsunlar?
Bu savaşta büyük rant var. Savaş deyince akla PKK geliyor. PKK’yla savaştan çok daha büyük bir savaş var. O da bu savaşın gerisinde yatan büyük rantla savaşmak. İşte bu rantla savaşmak çok zor! Bu rantın içinde her türlü cinayet ve kirli iş var. Ergenekon sürecinde bunların bazıları ortaya çıkmaya başladı. Bu rantı paylaşan ve devletin içine iyice yerleşmiş olan bu derin yapılar henüz tasfiye edilmediler. Terörden, uyuşturucudan, her türlü kaçakçılıktan, çatışmanın rantından beslenenler artık tasfiye olsunlar!