Başbakan Erdoğan, muhalefet partileriyle görüşmelerden gerçek anlamda sonuç alabilmek için, ne yapıp edip MHP ve BDP’yi de işin içine katmalıydı. Ama olmadı, “terörden nemalanıyorlar” gerekçesiyle bu iki partiye görüşme önerisi bile götürülmedi.
MHP konusu bir ölçüde anlaşılabilir zira Devlet Bahçeli başından böyle bir görüşmeye yanaşmayacaklarını açıklamıştı, fakat BDP’nin böyle bir tutumu yoktu. Sonuçta Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin iki temel siyasi oluşumunu dışarda bırakan bir girişimin, Kürt ve PKK sorunlarını çözmede pek verimli olmayacağı açıktır.
Başbakan’ın liderlerle ne görüşmek istediğinin belirsiz olması da bir başkan sorun. Hükümet bir yandan “demokratik açılım devam ediyor” diye ısrar ederken diğer taraftan muhalefetle “Terörle mücadele”yi konuşmak istediğini söylüyor ve şu ana kadar gerçekleşen buluşmalarda esas olarak bu çerçevenin içinde kalınmış olduğu anlaşılıyor. Ne var ki hükümetin yaklaşık bir yıl önce ilan ettiği “açılım”ın en belirgin özelliği, soruna silah dışında çözüm arayışlarını merkeze almasıydı. Kısacası hem “demokratik açılım sürüyor” deyip hem de önceliğin terörle mücadeleye verilmesi hayli çelişkili bir durum.
Özel timler deneyimi
Hükümetin terörle mücadele konusunda yeni ne söyleyeceğine gelecek olursak, yıllardır dillerde olan ve TSK’nın özellikle Güneydoğu’da kısmen hayata geçirdiği “profesyonel ordu” konseptinin sahiplenilmesi ve projelendirilmesiyle karşı karşıyayız. Muhalefetin “iki farklı ordunun oluşması sakıncalı” diye özetlenebilecek eleştirilerini, haklılık paylarını akılda tutarak şimdilik bir kenara bırakıp şu hayati soruyu soralım: Profesyonel ordu hangi sorunu, nasıl çözecek?
Önce “nasıl” konusunu irdeleyecek olursak, “profesyonel ordu” denince akla ister istemez özel timler ve onların Güneydoğu’da bir zamanlar yaratmış olduğu korku ve dehşet atmosferi geliyor. Bugün bazıları güzellemeler düzüyor olabilir ancak o tarihlerde bir şekilde bölgede gözlem yapma imkanı bulanlar, örneğin gazeteciler çok iyi bilir ki özel timlerin Kürt sorununun çözümüne herhangi bir katkısı olmadığı gibi hayli zararları olmuştur. Aklıma 1994 yılında Şevket Kazan başkanlığındaki bir RP heyetinin yaklaşık iki hafta süren Güneydoğu gezisi geliyor. Kazan ve arkadaşları gittikleri hemen her yerde özel timler hakkında şikayetler aldıkları gibi bizzat kendi gözleriyle bir dizi tatsızlığa tanık olmuş; hatta bir-iki kez kendileri de ufak çaplı tacize maruz kalmışlardı.
Son mu başlangıç mı?
Özel timlerin belleklerde halen taze olan kötü anıları, eğer bölgede profesyonel orduya geçilecekse nelere dikkat edilmesi konusunda yol gösterici olabilir. Ama ortada çözümü belki de imkansız bir sorun var: Özel timlerin halka kötü muamelelerinin temelinde onların büyük kısmını PKK ile özdeş görmeleri yatıyordu. Aradan geçen süre içinde PKK toplumsal tabanını iyice genişletti ve daha derinlere kök saldı. Dolayısıyla bugün kırsal bölgelerde ve dağlarda PKK’lıların peşine düşecek olan profesyonel ordu mensuplarının bölge halkıyla benzer tatsızlıklar yaşamaları kuvvetle muhtemeldir.
Diyelim ki sorunlar en alt düzeyde yaşandı ve profesyonel ordu askeri anlamda epey başarılar elde etti, sorun çözülmüş olacak mı? Daha açarak soracak olursak, imkansıza yakın bir zorlukta olmakla birlikte, PKK’nın dağlarda askeri anlamda yenilmesi onun bittiği anlamına mı gelecek?
Hiç sanmıyorum. Dünyada benzer örgütlerin hemen hepsi zorla tasfiye olur veya kendisini lağvederken 30 yılı aşkın süredir Ortadoğu gibi netameli bir coğrafyada varkalmayı bilmiş bir örgütü kimse hafife almasın. Hele bu örgüt çok güçlü bir toplumsal zemin üzerinde yükseliyorsa, dağ biterse ova başlar; daha net konuşalım: çatışmanın merkezi şehirlere taşınabilir.
Bu ihtimali daha geniş tartışmayı şimdilik erteleyip şunu söylemek istiyorum: “Profesyonel ordu” ile kırsal alanda askeri anlamda başarılar elde edilse bile bu PKK’nın ve dolayısıyla terörün “sonu” anlamına gelmeyebilir, ülke için daha tehlikeli yeni bir dönemin başlangıcına kapı aralayabilir.