17 Şubat 2012 Cuma

AK Parti, Başbuğ iddianamesini iyi okumalı / Mustafa Ünal


Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 'nerede yargılanacağı' konusu ne çok konuşuldu.

Televizyon ekranlarında günlerce tartışıldı. O kadar ki 'bir genelkurmay başkanının yargılandığı' gerçeğini bastırdı. O süreçte 'Yüce Divan' diyenlerin sesi daha yüksek çıktı. Hatırlanacaktır, bu koroya Ankara'da çok etkili isimler de katıldı. Sorun Yargıtay'a taşındı. Başbuğ'un avukatı, müvekkilinin 'Görev suçu kapsamında Yüce Divan'da yargılanmasını' istedi. Yargıtay Başsavcılığı talebi değerlendirdi, Başbuğ'un Yüce Divan talebini reddetti, adres olarak 'özel yetkili mahkemeleri' gösterdi. Böylece 'Nerede yargılanacağı' sorunu aşıldı. Oysa eski genelkurmay başkanının 'darbe' suçlamasıyla hâkim karşısına çıkması Türkiye için çok önemli gelişmeydi. İşin özü buydu. Düne kadar bırakın darbecilere dokunabilmeyi, eleştirmek bile mümkün değildi. Benim için Başbuğ'un nerede yargılandığı değil, yargılanması önemli.

İlker Başbuğ davasındaki asıl önemli gelişme, önceki gün iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi... Başbuğ'un, 'hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis talebiyle yargılanmasına başlanacak.

İddianamede birbirinden ilginç ayrıntılar var. Unutmakta olduğumuz, haftalarca hararetle tartıştığımız eski konuları hatırlattı. İşte onlardan biri... Başbuğ'a irtica eylem planı belgesine neden 'kâğıt parçası' dediği sorulmuş. O belge üzerinde ne fırtınalar kopmuştu. Neler neler söylenmedi ki...

Islak imza makinelerinin varlığını o süreçte öğrenmiştik. Sırf Başbuğ'u desteklemek için imza için dışarıdan makine getirildiğini iddia edenler çıkmıştı. Bugün kara mizah gibi geliyor ama bunlar ciddi ciddi konuşuldu. Başbuğ o soru karşısında 'Basına yansıyan birincisi fotokopiydi. Fakat daha sonra ıslak imzalı gelen plan kriminal raporlarına göre belgedir. Buna fotokopi diyemem.' demiş. Anlayacağınız, o kâğıt parçasının belge olduğunu kabul etmiş. Genelkurmay Karargâhı'nda AK Parti'yi bitirmek için eylem planı hazırlandığı doğruymuş. Şimdi o plan bir daha okunmalı. Özellikle de siyasetçiler tarafından...

Başbuğ'un Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt'le Kara Kuvvetleri komutanlığı döneminde yaptığı görüşme de iddianameye girmiş. Paksüt önce inkâr etmiş, daha sonra 'görüştüğünü' kabullenmek zorunda kalmıştı. Bu görüşmenin önemi, AK Parti kapatma davasının hemen öncesinde gerçekleşmesinden...

Yargıtay Başsavcısı 10 gün sonra AK Parti'nin kapatılması için dava açtı. 'Bir Kara Kuvvetleri komutanı Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili ile ne görüşür?' sorusunun cevabını iddianamenin satır aralarından okumak mümkün. Paksüt'ün AK Parti'nin kapatılması yönünde oy kullandığını, bunun için çok çaba sarf ettiğini hatırlatmak isterim.

Kapatma davasının delilleri de Genelkurmay bünyesinde kurulan internet sitelerinden... Dosyaya belge diye konulan 'irtica.org' sitesindeki yazıların başlıkları operasyonu anlamak için yeterli... 'İşte AKP Meclisi', 'AKP'nin türban planı', 'AKP türbana dolandı', 'Kız yurdunda zikir sesleri', 'Lisede toplu namaz, yurtlarda mescit dönemi'...

İddianamede, İlker Başbuğ'un AK Parti'yi kapatma davasında oynadığı rolü görmek mümkün. İddialar yüzeysiz, belgesiz değil, oldukça sağlam. Nihai kararı mahkeme verecek. Söylemek istediğim, Başbuğ'un işinin hiç de kolay olmadığı. Gündem hızlı değiştiği için geçmişte yaşananlar çabuk unutuluyor. Dünün yakıcı gerçekleri bugün bazılarına 'hikâye veya masal' gibi geliyor. Özellikle AK Partililer Başbuğ'un iddianamesini iyi okumalı. Üç dört yıl önce yaşananları iyi hatırlamalı. Özel yetkili mahkemeler veya CMK'nın 250. maddesi hakkındaki tartışmalara iddianamenin perspektifinden bakmalı.