17 Şubat 2012 Cuma

Devlete sızanlar...


Vesayet rejimi, bir asırdan beri kuvveti elde tutarak bu ülkeyi yönetiyor. İktidarını kimseyle paylaşmak istemiyor.



Bildiği tek bir yol var: Korkutmak, sindirmek, ezmek, kendisine boyun eğdirmek. Bunun için provokasyonlarla, psikolojik harp taktikleri ile zeminler hazırladılar, kaos ortamları oluşturdular, ardından darbeler yaptılar, faili meçhul cinayetler işlediler. Her kesimi sindirdiler, korkuttular. Her kesimden sembol isimler seçtiler. Siyasetçileri korkutmak için başbakan, bakan astılar. Basını korkutmak için gazetecilerin, yazarların en öndekilerini katlettiler. Sünniler için Menemen'leri, İskilipli Atıf Hoca cinayetlerini, Başbağlar katliamlarını; Aleviler için Dersim'leri, Sivas Madımak'ları, Maraş'ları tezgâhladılar. Sendikacılar vuruldu, yargı mensupları suikastlara uğradı, Danıştay saldırıları yapıldı, görevdeki komutanlar, generaller, emekli kuvvet komutanları katledildi. Azınlıklar için Garih'ler, Hrant Dink'ler; işadamları için Sabancı'lar ile gözdağı verildi. Bunların hepsini, adı sağcı, solcu, PKK'lı, şucu bucu terör örgütleri marifetiyle yaptılar. Bu arada üstüne üstlük bir talan, rant, soygun düzeni tıkır tıkır işledi... 

Bunları görmeyenler, yazmayanlar neden acaba "cemaat de cemaat" deyip duruyorlar?
Önce şu soruyu cevaplayalım: Bunlar daha önce neden fark edilmedi, halkın gözü neden hiç açılmadı? Çünkü 1. Bu hakikatleri örten, saklayan, milletin gözünü bağlayan, namluya takılmış susturucu gibi görev yapan bir medya vardı, halen de var. Basın özgürlüğünü, meslek etiğini dillendire dillendire vesayete biat eden, 28 Şubat sürecinde onuru, haysiyeti, ahlakı ayaklar altına alıp paspas yapan medya... 2. Darbecilere, cuntacılara "devletin menfaatleri asıldır" diye biat eden bir yargı zihniyetinin çaresizliği. 3. Vesayetin, devletin bütün kadrolarına, emniyet ve istihbarat birimlerine, hâsılı her yere sızması. Siyasetin içine kozmik adamlar yerleştirerek, o alanı da kontrolde tutması ve yönlendirmesi... 4. Kendilerinden hesap soracak bir seçilmiş iradenin çıkmayışı... 

Pekiyi bugün ne oldu, ne değişti de vicdanlar ses veriyor, yürekler cesaretle konuşuyor? Çünkü vesayetçilerin hiç tahmin etmediği bir şey oldu. 150 yıldır ilk defa onlardan hesap soruluyor. Yukarıdaki dört madde tersine döndü. Artık vesayetin medyası yanında bir de alternatif medya var. Yargı herkesten hesap sorabiliyor. Devlet içindeki çetelerin kimyası bozulmaya başladı. Toplum, şaşkın ama üzerindeki ölü toprağını silkeliyor. Referandumda demokratikleşme için yüzde 58 ile evet demiş. Ve en önemlisi, devlet içindeki çetelerden hesap soran bir siyasi irade işbaşında...Lakin vesayet bütün adamları ile direniyor. "İrtica ile mücadele eylem planı" adı altında "AK Parti'yi ve Gülen'i bitirme planı" yapanlar, bir savcının özensizliği ile başlayan MİT-yargı probleminden medet umuyorlar. Kaos planları ile yapamadıklarını, fitne ateşleri ile yapmaya uğraşıyorlar. "Cemaat devleti ele geçiriyor, iktidara ortak olmak istiyor" diyorlar. 

Onları dinleyecek vicdanlar hâlâ var mı bilmiyorum, ama demokrasilerde vatandaşların hepsi eşit yurttaştır. Kendi devletlerini ele geçirmezler. Hak ediyorlarsa, sınavlardan başarı ile geçiyorlarsa, her yere girerler... Hukuka riayet, seçilmiş iradeye tabi olmak kaydıyla bu ülkede her vatandaş kamu görevinde makbuldür. Bunun tersi, "birilerinin" devleti ele geçirme hakkını savunmaktır... 

Amma asıl devlet kadrolarına sızanları hiç unutmamak gerekir. Önceki gün geçmiş dönemin Genelkurmay başkanı tutuklu emekli Org. İlker Başbuğ ile ilgili iddianame kabul edildi. Bir de oradan okuyalım: "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü devletin birçok kurumuna sızmıştır. Örgüt mensuplarının sızdığı devlet kurumlarından birisi de Türk Silahlı Kuvvetleri'dir." Kimileri, delilsiz, belgesiz "cemaat sızması" yerine, niye bunları hiç yazmıyor?