Vesayet rejimi, bir asırdan beri kuvveti elde tutarak bu ülkeyi yönetiyor. İktidarını kimseyle paylaşmak istemiyor.
Bildiği tek bir yol var: Korkutmak, sindirmek, ezmek, kendisine
boyun eğdirmek. Bunun için provokasyonlarla, psikolojik harp taktikleri
ile zeminler hazırladılar, kaos ortamları oluşturdular, ardından
darbeler yaptılar, faili meçhul cinayetler işlediler. Her kesimi
sindirdiler, korkuttular. Her kesimden sembol isimler seçtiler.
Siyasetçileri korkutmak için başbakan, bakan astılar. Basını korkutmak
için gazetecilerin, yazarların en öndekilerini katlettiler. Sünniler
için Menemen'leri, İskilipli Atıf Hoca cinayetlerini, Başbağlar
katliamlarını; Aleviler için Dersim'leri, Sivas Madımak'ları, Maraş'ları
tezgâhladılar. Sendikacılar vuruldu, yargı mensupları suikastlara
uğradı, Danıştay saldırıları yapıldı, görevdeki komutanlar, generaller,
emekli kuvvet komutanları katledildi. Azınlıklar için Garih'ler, Hrant
Dink'ler; işadamları için Sabancı'lar ile gözdağı verildi. Bunların
hepsini, adı sağcı, solcu, PKK'lı, şucu bucu terör örgütleri marifetiyle
yaptılar. Bu arada üstüne üstlük bir talan, rant, soygun düzeni tıkır
tıkır işledi...
Bunları görmeyenler, yazmayanlar neden acaba "cemaat de cemaat" deyip duruyorlar?
Önce şu soruyu cevaplayalım: Bunlar daha önce neden fark
edilmedi, halkın gözü neden hiç açılmadı? Çünkü 1. Bu hakikatleri örten,
saklayan, milletin gözünü bağlayan, namluya takılmış susturucu gibi
görev yapan bir medya vardı, halen de var. Basın özgürlüğünü, meslek
etiğini dillendire dillendire vesayete biat eden, 28 Şubat sürecinde
onuru, haysiyeti, ahlakı ayaklar altına alıp paspas yapan medya... 2.
Darbecilere, cuntacılara "devletin menfaatleri asıldır" diye biat eden
bir yargı zihniyetinin çaresizliği. 3. Vesayetin, devletin bütün
kadrolarına, emniyet ve istihbarat birimlerine, hâsılı her yere sızması.
Siyasetin içine kozmik adamlar yerleştirerek, o alanı da kontrolde
tutması ve yönlendirmesi... 4. Kendilerinden hesap soracak bir seçilmiş
iradenin çıkmayışı...
Pekiyi bugün ne oldu, ne değişti de vicdanlar ses veriyor,
yürekler cesaretle konuşuyor? Çünkü vesayetçilerin hiç tahmin etmediği
bir şey oldu. 150 yıldır ilk defa onlardan hesap soruluyor. Yukarıdaki
dört madde tersine döndü. Artık vesayetin medyası yanında bir de
alternatif medya var. Yargı herkesten hesap sorabiliyor. Devlet içindeki
çetelerin kimyası bozulmaya başladı. Toplum, şaşkın ama üzerindeki ölü
toprağını silkeliyor. Referandumda demokratikleşme için yüzde 58 ile
evet demiş. Ve en önemlisi, devlet içindeki çetelerden hesap soran bir
siyasi irade işbaşında...Lakin vesayet bütün adamları ile direniyor.
"İrtica ile mücadele eylem planı" adı altında "AK Parti'yi ve Gülen'i
bitirme planı" yapanlar, bir savcının özensizliği ile başlayan MİT-yargı
probleminden medet umuyorlar. Kaos planları ile yapamadıklarını, fitne
ateşleri ile yapmaya uğraşıyorlar. "Cemaat devleti ele geçiriyor,
iktidara ortak olmak istiyor" diyorlar.
Onları dinleyecek vicdanlar hâlâ var mı bilmiyorum, ama
demokrasilerde vatandaşların hepsi eşit yurttaştır. Kendi devletlerini
ele geçirmezler. Hak ediyorlarsa, sınavlardan başarı ile geçiyorlarsa,
her yere girerler... Hukuka riayet, seçilmiş iradeye tabi olmak kaydıyla
bu ülkede her vatandaş kamu görevinde makbuldür. Bunun tersi,
"birilerinin" devleti ele geçirme hakkını savunmaktır...
Amma asıl devlet kadrolarına sızanları hiç unutmamak gerekir.
Önceki gün geçmiş dönemin Genelkurmay başkanı tutuklu emekli Org. İlker
Başbuğ ile ilgili iddianame kabul edildi. Bir de oradan okuyalım:
"Ergenekon Silahlı Terör Örgütü devletin birçok kurumuna sızmıştır.
Örgüt mensuplarının sızdığı devlet kurumlarından birisi de Türk Silahlı
Kuvvetleri'dir." Kimileri, delilsiz, belgesiz "cemaat sızması" yerine,
niye bunları hiç yazmıyor?