KCK’yı
teröristbaşı Öcalan’ın İmralı’da kurduğunu söyleyen Çürükkaya, “Kamera
kayıtları var. Talimatları denetim altında veriyor. O halde bunu
izleyenler de yargılanmalı” dedi
RÖPORTAJ: SEDA ŞİMŞEK
TİLKİ SELİM: Selim Çürükkaya, öğretmen okulu mezunu, 19 yıldır
Almanya'da yaşıyor. 9 kitabı yayınlanmış, ikisi Almanca'ya çevrilmiş. 12
Eylül öncesi "Tilki Selim" derlermiş. Hatta, Yılmaz Güney de "Bitlisli
eşkiya Tilki Selim" konulu bir film çevirmiş. "Eşkiya mısınız?" diye
soruyorum, "Hayatım boyunca silah kullanmadım, kalemim kılıcım, dilim
füzem oldu.Uluslararası Pen ve Alman Gazeteciler Birliği üyesiyim.
Benden eşkiya olur mu?" diyor. 2 Mart 1992'de Bekaa'dan Almanya'ya
gelmiş. Almanya'da basın ve diplomasi sorumlusuymuş. Öcalan'a ilk bayrak
açanlardan, 20 yıl önce örgüt içindeki infazları, sistemi anlatan
"Apo'nun Ayetleri" kitabını yazmış. "Hiç operasyon emri verdiniz mi?"
soruma, "Ulusal meclisi ve Kürt televizyonunu ben kurdum. Benim
operasyonlarım bunlardı. Bir de cezaevlerindeki direnişler. Başta
Diyarbakır Cezaevi, sonra bütün Türkiye'de cezaevlerindeki direnişleri
benim de içinde bulunduğum bir yapı oraganize etti. Silahlılara karşı,
silahsız bir direniştir. Dışarıda, legal alanda, sivil, demokratik halk
direnişini de biz örgütledik, ama Öcalan ve ekibi bunları da terörle
damgalattı" cevabını veriyor.
KURYELERİ YARGILANIYOR DA ÖCALAN NEDEN YARGILANMIYOR?
* Faili meçhul cinayetlerin üzerine gidiliyor, bildiklerinizi anlatacak mısınız?
Benim baldızım Ayten Öztürk, yüz derisi, saç derisi yüzülüp, kulakları
ve burnu kesilerek öldürüldü. Kayın babam Hıdır Öztürk, Meclis İnsan
Hakları Komisyonu'na çağrıldı, Tunceli Alay Komutanlığı'nda Yeşil ile
yapılan görüşmeyi ve ardından kızının nasıl öldürüldüğünü anlattı.
Komisyon, Tunceli Alay Komutanı ve Yeşil hakkında dava açılması için
Elazığ Savcılığı'na ifadesini gönderdi ve suç duyurusunda bulundu.
Bakalım Yeşil soruşturulabilecek mi soruşturulamayacak mı? Türkiye'de
gerçekten faili meçhul cinayetler aydınlatılacaksa en önemli deliller
devletin kasasındadır. Bahtiyar Aydın, Kazım Çillioğlu, Rıdvan Özden,
Gaffar Okan, Eşref Bitlis, Turgut Özal... Bunların hiç birisini PKK
öldürmedi ve üstlenmedi. Devlet bunları ve diğer faili meçhulleri
aydınlatıp, temize çıkmadan hakem rolü oynayamaz. Güney Afrika'daki
gibi, mesela İsmail Beşikçi ya da Yaşar Kemal başkanlığında herkesin
güvenebileceği, tarafsız bir komisyon oluşturulup, bunlar
araştırılabilir.
“İZİN Mİ ALMAK GEREKİYOR?”
* Sizce Öcalan nasıl bir rol oynayabilir?
Kimse Öcalan'ı soruşturamıyor. KCK'dan bin kişi tutuklanmış, savcılar KCK'yı
terör örgütü olarak görüyor, onlara göre "terör örgütü"nün militanları,
kuryeleri yakalanıyor, ama "terör örgütü"nün programını, tüzüğünü
yazan, o tutuklananları görevlendiren, onlara talimat veren hakkında hiç
bir işlem yapılmıyor. Apo'nun avukatları tutuklanıyor, onun
talimatlarını Kandil'e götürmüşler, bunun üzerine çatışmalar çıkmış,
askerler, polisler, siviller ölmüş... Adaletin gücü kuryelere yetiyor.
Kuryeler yargılanıyor da, kuryelere talimatı verip gönderen niye
yargılanmıyor? Öcalan KCK'yı
İmralı'da kurdu, talimatlarını İmralı'da veriyor. Cezaevinde her türlü
suçu işleme özgürlüğü mü var? Kamera kayıtları var. Yani, Öcalan o
talimatları İmralı'da gözetim ve denetim altında veriyor. O halde bu
talimatların verilmesini kameralardan izleyenler de, İmralı'daki düzen
de yargılanmalı. Öcalan hakkında soruşturma açmak için Başbakan'dan izin
almak mı gerekiyor? MİT Kanunu'nda düzenleme yapılmadan önce de 26.
madde Öcalan için mi uygulandı?
“SİLAH KÜRTLER’E ZARAR VERİYOR’
* Sizce PKK silah bırakır mı?
Ben şiddet artık gereksizdir derim. Kürt halkına zarar vermekten başka
hiç bir işe yaramıyor. Kürt sorununun siyasi olarak çözümünü isteyen
Kürtler'e itirafçılık rolü biçilmek istenmesi de doğru değil. Bu sorunun
çözümünü tıkıyor, insanları da şiddeti savunan tarafa itiyor. Kürtler,
terörist Kürtler ve teröristlere karşı kullanılacaklar Kürtler diye
görülüyor. O yüzden başka Kürt hareketi ortaya çıkamıyor. Kürt halkına
ne istediği sorulmalı. Kürtler'in varlığı kabul edilmeli,Türkiye
Cumhuriyeti'ni Kürtler ve Türkler birlikte kurmuşsa anayasada bu güvence
altına alınmalı. Türkiye Cumhuriyeti'nin topraklarında yaşayan Türkler
ve Kürtler eşitse, "Türkiye'de Türkler hangi haklara sahipse Kürtler de
aynı aynı haklara sahiptir" denilsin.
* Bir eşitlik problemi var mı hâlâ?
Eşit filan değiliz. Ben Ceyhan'da tutukluydum, savcı Metin Bey bana "Siz
niye ayrımcılık yapıyorsunuz? Türkiye'de hepimiz eşitiz" dedi, ben ona
"Metin Bey, siz 80 yıldır ilkokuldan üniversiteye kadar, bütün
televizyonlarda, gazetelerde kendi dilinizi konuşuyorsunuz, bizi döverek
de bize konuşturuyorsunuz. Biz kardeşsek, sadece 1 yıl Türkçe yasak
olsun, Türkçe konuşan bölücü olarak yargılansın" dedim, bana "Öyle şey
olur mu" dedi.
33 ER OLAYINDA SIR PKK'LI
* 33 er olayı ile ilgili ne biliyorsunuz?
33 asker operasyonunu yapan PKK'nın
komutanı, yerel bir komutanken Öcalan tarafından Dersim sorumlusu
olarak atanmıştır. Bir kaç gün sonra, Öcalan yüksek bir yere çıkıp
kendisiyle telsizle görüşmesini ister, o da 2 korumasıyla birlikte dağa
çıkar, Öcalan'la telsizle konuşurken Türk helikopterleri gelir, 2
korumasını öldürüp, Zeynel'i alıp giderler. O günden bugüne ortada yok.
Normalde, "33 askerimizi şehit eden PKK'lı ele geçirildi" diye manşetler atılırdı, ama bununla ilgili tek satır yazılmamıştır.
YÜZEREK KARŞI KIYIYA GEÇTİM
* Öcalan nasıl çıktı ortaya?
Öcalan Tapu Kadastro'da önce Diyarbakır'da, sonra İstanbul'da memur
olarak çalışmış. İstanbul'da hukuk fakülkesini kazanmış, nasıl olduğu
muamma bir yatay geçişle Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne gitmiş.
Kendisi, "Devletle ilişkisi olanlar yatay geçiş yapabilir" derdi.
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde, Kızıldere olayını, Mahir Çayan'ın
ölümünü protesto etmek amacıyla "Şafak bildirisi" dağıtılır. Bildiriyi
yazan Doğu Perinçek Şafak Grubu'nun lideri. Öcalan da bu bildiriyi
dağıttığı için yakalanmış, 6 ay sonra serbest bırakılmış. Bildiriyi
yazan Perinçek orada asistan, bildiriyi dağıtan Öcalan orada öğrenci.
Aralarındaki ilişki o zamandan araştırılmalı. Abdullah Öcalan,
zaten önce Doğu Perinçek'in "Apocu çeteler" manşetleri ile başını
çektiği basın operasyonuyla Kürtler'e tanıtıldı. Hareket Apo'ya mâl
edildi, ama bize "Apocu" diyenleri biz dövüyorduk.
* Sizin PKK maceranız nasıl başladı?
Ben PKK'ya
macera olsun diye girmedim. Kürt halkını esaret altından kurtarmak için
girdim.1974 sonbaharında Tunceli öğretmen okulunda öğrenciyken,
Kürdistan Devrimcileri Grubu'nun çalışmalarına katıldım. Aramızda
merkezi bir yapı henüz yoktu, kendi başımızaydık. Sonra Kürdistan'ın
değişik illerine dağıldık, 1978'e kadar her yerde gruplar oluşturduk. Bu
gruplar, Fis Toplantısı'nda Ferhat Kurtay'ın önerisi üzerine PKK adını aldı.
* Ne zaman ve nasıl tutuklandınız?
Merkez komite Delil Doğan'la beni eleştirilerimizden dolayı Diyarbakır'a
sürgün göndermişti. 1 Mayıs 1980'de Diyarbakır'da tutuklandım,
Diyarbakır Cezaevi'ne gönderdiler. 12 Eylül'e kadar cezaevinin darlığı
dışında bir sorun yok. 12 Eylül'den sonra akıl almaz işkenceler, açlık
grevleri, ölüm oruçları... 7. Kolordu Komutanı, Ecevit'e Sabri
Yirmibeşoğlu ile birlikte özel harp dairesini anlatan, Özal öldüğünde
Köşk'te görevli olan Kemal Yamak.
* Ne zaman tahliye oldunuz?
27 Nisan 1991 tarihinde tahliye oldum, İstanbul'a gittim. Boğaziçi
Üniversitesi'nde bir panelde konuşmacıydım. 11 yıl cezaevinde kalmışım,
dışarıda insanların nasıl konuştuğunu bilmiyorum, oradaki sansürsüz
konuşmamın ardından polis beni aramaya başlamış. Bir taksiyle gece Meriç
kıyısına gittim, yüzerek karşı tarafa geçtim. Param, elbiselerim, hepsi
Meriç'te bir naylon torbanın içinde gitti. Ben külotla karşı tarafta,
Yunanistan'da kaldım. Bana Yunanistan'da bir pasaport çıkarıldı, o
pasaportla Belgrad'a geçtim. Ağustos 1991'de Belgrad'dan uçakla Şam'a
gittim. Öcalan ile 11-12 yıl sonra orada karşılaştım.
APO'YA "SENİN DAHA İŞİN VAR" DEDİLER
* Şam'da nerede kaldınız?
Bekaa'da Mahsun Korkmaz Akademisi denilen yere gittim. Dağdan,
Avrupa'dan, şehirlerden gelmiş kişiler vardı, orada eğitim görüyorlar.
Öcalan'dan Müslümanlar'ın Hz. Muhammed'den bahsettikleri gibi
bahsediyorlardı. Öcalan'ın PKK içinde nasıl bir diktatörlük kurduğunu, bu diktatörlüğün de Suriye'nin güdümünde olduğunu gördüm. PKK'yı
kuran 111 kişidir, bazıları çatışmalarda ölmüştü, ama 4-5 kişi dışında
diğerlerinden de kimse kalmamıştı. Parti içerisinde Öcalan tarafından
öldürülenler hakkında soru sormak yasaktı, akıbetlerini araştırmak,
hatta onlara "arkadaş" demek suçtu. Böyle bir duvarla karşılaştım.
Öcalan'ın kendi arkadaşlarını, PKK'nın kurucularının yüzde 80'ini öldürmesi bu işin başka bir iş olduğunu gösterdi.
“BENİ YOK EDECEKLER”
* Nedir o iş?
Öcalan Şam'a gittiğinden beri aynı evde kalıyordu, bu evin telefonları
Suriye istihbaratı tarafından dinleniyordu. Türkiye istihbaratının
bilmemesi mümkün değildi. Ortak bir kontrol sağlanmıştı. Devlet Ergenekon eliyle Abdullah Öcalan'ı kontrol etti, Öcalan aracılığıyla da PKK
içinde düşünebilen herkes bir biçimde yok edildi. Öcalan'ın dediklerini
yapmayanların ortadan kaldırılması hem Öcalan'ın hem de onların
isteğiydi. Başka bir siyasi hareketin ortaya çıkması tehlikeli
görülüyordu. Öcalan, Ergenekon-Öcalan ilişkisi sonucu İmralı'ya gitti.
"Beni de yok edecekler" diye korkuyordu, ona "Senin daha işin var"
dediler.
"BUNLARIN HİÇBİRİ TESADÜF OLAMAZ"
* Öcalan'ın arkadaşı var mıydı?
Kürtler içerisinde Öcalan'ın tek bir arkadaşı yok, Öcalan'ın tek
arkadaşı Yalçın Küçük. Gelir evinde kalırdı. Öcalan'ı Kenya'dan
getirecek ekipte Öcalan'ı yakından tanıyan bir subayın bulunması
istenmiş. Ergenekon
soruşturmasında ortaya çıktı. Öcalan'ı yakından tanıdığı için heyete
dahil edilen subay anlaşılıyor ki Hasan Atilla Uğur olmuş. Şam'da
Öcalan'ın iki kat aşağısında oturuyordu. Hasan Atilla Uğur Öcalan'ın
komşusu, Yalçın Küçük Öcalan'ın evinde kalıyor, Yalçın Küçük'ün eski eşinin kardeşi Cem Duatepe Şam'da Büyükelçi. Bunların hepsi tesadüf olamaz.