Ben o soruyu sormak için o canlı yayın sırasında herhalde iki saat boyunca elimi kaldırdım ama ne soracağımı bilen Birand bana söz vermedi. Dünyanın bütün liderleriyle karşılıklı ayak ayak üstüne atıp, istediği her şeyi soran Birand’ın yüzündeki o endişeydi 28 Şubat.
Ya da Başbakan Erbakan’ın gelmekte olan 28 Şubat’ı engellemek Temmuz 1996’da Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’yı bütün teamüllere aykırı olarak kapıya kadar geçirirken yüzünde beliren o endişeli mütebessim ifade.
Benim için 28 Şubat, o günlerde öğrenci olduğum ODTÜ’deki Kemalist profesörlerin kendilerinden geçerek okudukları 10. Yıl marşları, Beethoven’ın Dokuzuncu Senfonisi’ni dinleyerek çağdaşlık mesajı vereceğini zanneden Ankara burjuvazisinin Türk Metal İş’in bitmemiş salonunun çamurlu yollarına saplanan jipleri, Mercedesleri, (Dün gece Esenboğa Havalimanı’nda Başbakan’a sürpriz doğum günü partisi için beş saat bekleyen beş bin kişi arasında bu tiplerden bazılarının olması muhtemeldir), Demirel’in o klasik müzik konserini hınca hınç dolduran kitleyi gösterip “İşte çağdaş Türkiye bu” deyişindeki taşralı kompleksi, 1998’de Kızılay Meydanı’ndaki 75. yıl kutlamasında Tamer Levent’in bugün ancak Yalan Dünya’da parodi olabilecek bir tonlamayla attığı çağdaşlık-sanat nutku, Mediha Şen Sancakoğlu’nun “meşaleyiz sönemeyiz başka rejim denemeyiz” gibi kült sözlere sahip “Aydın Bir Türk Kadınıyım” şarkısı, ille de rakı içmek isteyen paşalar, Güven Erkaya’nın korkutucu kibirli bakışları, şimdi ırkçı bir dergide yazan ama o günlerde Anayasa Mahkemesi’nin emanet edildiği Yekta Güngör Özden’in Atatürk için söylediği “Nereden baksa güzel, nereye baksa güzel” sözleri, Ertuğrul Özkök’ün yarı tehditkâr “sıra silahsız güçlerde” yazıları, Genelkurmay’daki brifinglerde ayakta kalınca koridorlarda oturan kelli felli Yargıtay üyelerinin kolejli heyecanı, Sincan’daki tankların sabahki geçişi çekemeyen Hürriyet için yeniden yürütülmesi, 28 Şubat’ın genç sivili Ahmet Hakanlı Haber Saatinde çalan Pink Floyd, Tansu Çiller’i ve Hasan Celal Güzel’i ülkenin en cesur ve demokrat siyasetçisi haline getiren çölleşme, hakkı teslim edilmemiş bir demokrasi kahramanı olan Kadir Sarmusak’ın keli, Erol Özkasnak’ın bir geceyarısı dayanamayıp Ceviz Kabuğu’na bağlanarak “28 Şubat postmodern darbeydi, evet” derkenki loser sesi, Çevik Bir cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklarken salonu dolduran gazeteci büyüklerinin şen suratları, Ayşenur Arslan’lı, Ali Kırca’lı içinde bolca şeriat, irtica, aydınlık, çağdaş geçen ATV haberleri izlerken içimde oluşan büyük nefret, bütün bunların daha sonra Mekkeli bir fen öğretmeni olduğu ortaya çıkan kefiyeli bir adamla tokalaşıp Mekke ile Rize’yi kardeş şehir ilan etmiş Şevki Yılmaz, basiretsizlik abidesi, acemi iğneci Bekir Yıldız, o zamanlar mehdi olduğunu bilemediğimiz Hasan Mezarcı için yaşandığını düşünüp duyduğum isyan, Mesut Yılmaz’ın 23 Nisan çocuğu gibi başbakan olma heyecanı, darbe olacak diye lojmanını bırakıp ev bakan Refahlı milletvekilleri, Ali Bayramoğlu, Gülay Göktürk yazıları okurken duyduğum büyük ferahlık, en iyisi Yeni Yüzyıl gazetesinin bile çağdaşlık tıraşlarına dayanamayıp Yeni Şafak ’ı keşfim, STK ile beşli çete arasındaki farka uyanmam, “çağdaşlık”la demokrasi arasındaki tüm ipleri koparmamdı 28 Şubat.
Ama en çok da izlerken başörtülü annemle birbirimize bakıp sinirden ağladığımız Merve Kavakçı’nın Meclis’ten atılışı.
15 yıl içinde aldığımız sivil mesafeyi Mehmet Ali Birand’ın muhteşem 28 Şubat Belgeseli’ni izlerken kolundaki turuncu saatten daha iyi ne açıklayabilir. 15 yıl sonra artık daha renkli bir Türkiye var. 28 Şubat’ın paşaları ne yaparız da bu dindarların önünü keseriz sorusu üzerinde uzun mesailer harcadı. 2020 yılında imam hatipli sayısı şu kadar olacak gibi hesaplar bile yaptılar. Ama istediklerinin tam tersi oldu. 28 Şubat sayesinde Refah Partisi’nden bir AKP çıktı, merkez sağ tarihin çöplüğüne gitti, liberaller ve dindarlar arasında güçlü bir entelektüel blok oluştu, dindar ailelerin çocukları yurtdışında okudu, Türkiye’deki muhafazakârlar örgütlendi, siyaseti öğrendi, sivil toplumu keşfetti, medyaya girdi.
Yani 28 Şubat aslında dindarlar için bir aydınlanma devrini başlattı. Ne diyelim, bu mahkemede işine yaramayacak ama teşekkürler Çevik Bir...